Uzun ve sağlıklı yaşamın sırları

İYİ yaşlanmak istiyorsanız her şeyden önce, Hayatı ıskalamamalı, ona dokunmalı hatta mümkünse sımsıkı sarılmalısınız. Kendinizi de çok sevmeli, şımartıp gurur duymalısınız. En büyük yatırımlarınızı kendinize, beden ve ruh sağlığınıza yapmalısınız. Hücrelerinizin her birini önemsemeli, doku ve organlarınızın her birine saygılı davranmalısınız. Kısacası iyi yaşlanmak için her şeyden önce sağlığınızı korumaya odaklanmalısınız. ‘Uzun ve Sağlıklı Yaşamın Sırları’nı Dr. Serdar Özgüç anlattı. Bakın Özgüç neler söylüyor:

Haberin Devamı


“Sağlıklı ve uzun yaşam kaliteli olduğu zaman değerlidir. Çoğu kez büyüklerimizi çok önemli tecrübe kaynaklarını dikkate almayız. Onlarla sohbet edip peynirin, yoğurdun, ekmeğin, tereyağının nasıl yapıldığını öğrenmeliyiz. Sağlıklı ve uzun yaşamın püf noktalarını onlara sormalıyız. Sağlığın nesillere aktarılan bir durum olduğunu unutmamalıyız. Onlardan nasıl turşu ve salça yaptıklarını, domatesi nasıl kuruttuklarını, biberi ve patlıcanı neden kuruttuklarını öğrenmeliyiz. Toplumların gelişmesi sağlığında geliştiği anlamına gelir mi? Buna her zaman evet diyemeyiz. Teknolojinin geldiği bu ileri safha maalesef bizleri özümüzden de uzaklaştırmaktadır. Bunu gözönünde bulundurmak gerekir. İşte burada sihirli soruyu kendimize sormamız gerekir ve bu aslında hepimizin bildiği bir kelimedir.

İLK SIRRI ‘DOĞAL MI?’ SORUSU
Örneğin, domates doğal yetiştirilmiş mi, mevsiminde yetiştirilmiş mi, doğal ortamında yetiştirilmiş mi? Doğallık insan ilişkileri açısından da önemlidir. Doğal insan sevgi doludur. Sevmesi, öpmesi, kızgınlığı ve öfkesi hep içtendir. İki insanın birbirine sevgi ile dokunması ve sarılması oksitosin hormonunun salgılanmasını artırır, oksitosin hormonun salgılanması stresi azaltır, bağlılığı, ilişkileri ve sosyal aktiviteleri geliştirir, cömertliğin temelidir. Bağlanmadaki işlevinden dolayı aşk hormonu olarak da bilinen oksitosin, bağış yapan insanlarda üst düzeydedir.

Haberin Devamı

VÜCUT VE RUH SAĞLIĞI İÇİN
Sağlık çok önemli iki parametreden oluşur birincisi vücut sağlığı ikincisi ruh sağlığı. Uzun yaşamak için işte bu iki parametreyi belki de eşit derecede değerlendirip önem vermek gerekiyor. Aslında bedenimiz ve psikolojimiz ayrılmaz ciddi bir ilişki içerisindedir. Karaciğerimiz görevini yerine getiremezse ve birçok toksinden bizi temizleyemezse beynimiz normal fonksiyonunu görebilir mi? Bunun en iyi örneği olarak bağırsaklarımız ve beynimiz arasındaki ilişkiden bahsedebiliriz. Bağırsaklarımızda milyonlarca bakteri mantar ve virüs yaşar. Bizler bu bakterileri doğum öncesi ve normal doğum sırasında annenin vajinasındaki mikroplardan alırız. İşte tam bu noktada eğer sezaryenle doğmuşsanız sağlık açısından hayata bir eksik başlıyorsunuz. Çünkü bu bakterilerle karşılaşmadan doğduğunuz için bu bağırsak florasına sahip olamıyorsunuz. Yani mikropsuz kalıyorsunuz oysa bu mikroplar bizim bağırsaklarımızda birçok maddenin sentezinde ve yapılmasında rol oynamaktadır. Serotonin’den tutun K vitaminine kadar birçok vücut için gerekli molekülün sentezinde rol oynar ve bizim ilk bağışıklık sistemimizin oluşmasına neden olur.

Haberin Devamı

İKİNCİ SIR BÜTÜNLÜK
Besinlerimiz ve bağırsak floramız. Bağırsaklarımızda ki mikroplarla madem iç içe bir hayat yaşıyoruz o zaman biz onlara, onlar da bize gereksinim duymaktadır. Bu nedenle biz özellikle bağırsaklarımızdaki mikropları doğru faydalı bir yöne çevirmeliyiz. Uzun yaşamak istiyorsak, bu tip faydalı mikropları içeren yiyecekleri yemek durumundayız. Bunların en başında doğal yoğurt ve kefir gelmektedir. Tıp artık bu mikropların faydalarını görmeye başladığı için, daha doğumdan sonraki ilk aylarda probiyotik içeren besinlerin kullanılmasını tavsiye etmektedir. Çocukluktan itibaren yoğurt kefir bunun dışında özellikle yetişkinlerde turşu, şalgam, tarhana çorbası gibi fermentasyon sürecinden geçen besinler tüketmeliyiz. Prebiyotikleri de unutmamak gerek. Prebiyotikler ise vücudumuzda yararlı olan mikroorganizmaların çoğalmasını, aktivitelerinin artırılmasını sağlayan ve sindirilmeyen besin bileşikleridir. Enginar, soğan, sarımsak, yer elması muz, kuşkonmaz, pırasa, hindiba, yulaf, keten tohumu, elma, kakao en iyi prebiyotik kaynaklar arasındadırlar. Bu nedenle bu tip besinlerin tüketilmesiyle uzun süreli sağlıklı bir yaşam sürülebilir.

Haberin Devamı

ÜÇÜNCÜSÜ BESİN VE EGZERSİZ
Son zamanlarda BDNF adlı beyin kaynaklı nörotrofik faktör varlığı saptanmıştır. BDNF nöronlarımızın yani sinir hücrelerimizin gelişiminde, aktivasyonunun da ve fonksiyon görebilmesinde önemli bir role sahip olan bir salgı proteinidir. Şimdi bu maddenin ruh hastalıklarındaki hatta diğer hastalıklardaki önemi ve rolü araştırılmaktadır. Bizim uzun ve sağlıklı yaşamamız için mutlaka beyindeki bu maddenin miktarını artırmamız gerekmektedir.İlk olarak, egzersiz ama mutlaka hafif egzersiz BDNF miktarını artırmaktadır. Bu yürüyüş olur, tarlada çalışmak olur ama ne olursa olsun ancak sakın unutmayalım ki fazla egzersiz tam tersi vücudu yıpratır ve oksidasyon üzerinden yaşlanmaya neden olur. Egzersiz dışında kişilerin sevdiği müzik dinlemesi de BDNF miktarını artırmaktadır. Bunun dışında, vücutta brokoli, soğan ve sarımsak, zerdeçal, resveratrol içeren üzüm, gibi besinler de BDNF miktarını artırır. Uzun yaşamak istiyorsanız bu tip besinleri sofranızdan eksik etmeyin.

BDNF MİKTARINI ARTIRIN
“Elli yıl tavuk gibi yaşayacağıma 5 yıl horoz gibi yaşarım.” Burada yatan felsefe aslında hayatın dolu dolu yaşanmasıdır. Mümkün olduğunca ailemizle birlikte müzikli, eğlenceli ve sporlu ve dinamik bir hayat geçirmeliyiz. Shakespeare’in bir sözü vardır “ölene kadar ölümü düşünmeyin öldükten sonra ise düşünemezsiniz”. Yaşamdan ders çıkarın ki gelecekte daha tecrübeli ve kaliteli bir hayat yaşayın. Kültürel birikime önem verin.
Yaşamın bir iksiri varsa, bu iksir bitkilerin tohumlarında ve çekirdek yağlarında yatmaktadır. Çünkü bitkiler, yıllar içinde ortamda kalabileceği maddeleri sentez etmeyi başarmış ve hayatta kalabilmiştir. Bu maddelerden en önemlileri, nar çekirdeği yağında bulunan ve birçok özelliği yanında kalp sağlığını koruyan, yaşlanmayı geciktiren ve ayrıca güçlü bir antioksidan olan punisik asid (Omega 5), kıriğdesi yağı (Omega 7), ile yine nar kabuğunda, yabanmersininde, kiraz, vişne, kızılcık, böğürtlen, kırmızı üzüm gibi besinlerde bulunan ellagik asittir.
Son söz, altıncı ve son sırrımız ‘mutlaka bitkilerin özütünden ve öz gücünden faydalanın.

Yazarın Tüm Yazıları