Ağustos ayının sonlarına geldiğimiz bu dönemde bölgeden bölgeye değişiklik gösterse de genel anlamda şifa kaynağı balın hasadının başladığını söyleyebiliriz. Arıların ürettiği bu altın renkli mucizevi sıvı, aslında yüzyıllardır birçok hastalığın iyileştirilmesinde kullanılıyor. Bunun yanı sıra arı ürünleriyle gerçekleştirilen apiterapi de geleneksel tıp yöntemlerinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Gelin bu şifa kaynağının bizlere olan yararlarını ve balın sahte mi yoksa gerçek mi olduğunu nasıl anlayacağınıza dair bilgileri birlikte inceleyelim.
APİTERAPİ TEDAVİSİNİN VAZGEÇİLMEZ ÜRÜNÜ
Arıların bizlere sunduğu ve faydaları saymakla bitmeyen balın hasadı, ağustos sonu itibarıyla başladı. Arıların uzun süreli emekleri sonucunda oluşan bu mucizevi altın renkli sıvı, aslında tabiatın bize sunduğu bir güç kaynağı. Ayrıca yüzyıllardır birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bal, vitamin ve mineraller anlamında oldukça zengin bir besin. Geleneksel tıp yöntemlerinden biri olan apiterapi de yine arılar ve arı ürünleri kullanılarak gerçekleştiriliyor. Bal ayrıca apiterapi tedavisinin de vazgeçilmez bir ürünüdür. Balın sağlığımıza olan faydalarından bahsetmeden önce sizlere geçtiğimiz yıllarda Oxford Üniversitesi tarafından yapılan güncel bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Balın üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı nasıl etki ettiğini inceleyen bilim insanları, çalışma sonucunda balın üst solunum yolu enfeksiyonlarındaki ilk basamak tedavide kullanılan antibiyotiklerden daha etkili olduğunu tespit etti. Çalışmada ayrıca, bal ile tedavi olan kişilerin semptomlarının iki gün daha az sürdüğü görüldü. Bu araştırma bizlere aslında balın vücut direncini güçlendirdiğini, boğaz ağrısına iyi geldiğini ve öksürüğü azaltarak, birçok ilaca alternatif olabildiğini de bilimsel olarak kanıtlar nitelikte.
BALIN FAYDALARI NELERDİR?
Doğanın besleyici ve faydalı tatlandırıcısı olan balın içeriğinde su, karbonhidrat, proteinler, aminoasitler ile niasin, riboflavin ve pantotenik asit gibi vitaminlerin yanı sıra kalsiyum, bakır, demir, magnezyum, manganez, fosfor, potasyum ve çinko gibi mineraller bulunur. Nektar ve polen kaynaklarının niteliklerine göre değişmekle birlikte bal, B1, B2, C, B6, B5 ve B3 vitaminlerini de bolca içeriğinde barındırır. Antibakteriyel ve mantar önleyici özelliklere sahip olan bal, bu nedenle geleneksel ilaçlarda doğal bir antiseptik olarak kullanılır. Ayrıca güçlü bir antioksidandır. Günlük beslenme listesine mutlaka alınması gereken balın faydalarının bazılarını ise şu şekilde sıralayabiliriz:
Özellikle yüzümüzde belirginleşen kırışıklıklar, gıdımızda başlayan sarkmalar, yüzümüzdeki çizgilerin artarak daha derin hale gelmesi ve cildimizde ortaya çıkan lekeler, maalesef ki yaşlandığımızın kanıtları. Peki, bu durumu engelleyebilir miyiz? Vücudumuza dışarıdan herhangi bir yabancı madde almadan kırışıklıkları ve lekeleri ortadan kaldırmak mümkün mü? Bu soruların cevabına kesinlikle, “Evet, kozmetik akupunktur ile mümkün” diyebilirim.
BAKANLIK ONAYLI HEKİM OLMALI
Son yıllarda kırışıklıkları tedavi etmekte en güzel gelişen yöntemlerden birisi de kozmetik akupunkturdur. Dışarıdan herhangi bir madde zerk etmeden uygulanan ve gelecekte toksik etki yaratmayan en başarılı tedavi yöntemlerinden birinin kozmetik akupunktur olduğunu söyleyebilirim. Boynunuza ve yüzünüze uyguladığımız akupunktur iğneleri yardımıyla doğal yolla gençleşme tedavisini başarıyla sonuçlandırabiliyoruz. Uygulandığında herhangi bir yan etkisi olmayan kozmetik akupunktur, kısaca doğal yolla gerçekleştirilen bir anti-aging tedavisi ve yüz estetiği olarak tarif edilebilir. Çünkü kozmetik akupunktur tedavisinde cilde herhangi bir ilaç verilmeden, sadece akupunktur iğneleri ile vücudun kendi kendisini iyileştirmesi sağlanıyor. Oldukça basit ve ağrısız olan bu yöntem, yıllardır ülkemizde rahatlıkla uygulanabiliyor. Ancak burada dikkat etmeniz gereken çok önemli bir faktör var. O da bu tedaviyi yaptıracağınız kişilerin mutlaka akupunktur eğitimi almış ve Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış hekimler olmasıdır. Güvenmediğiniz yerlerde lütfen bu tarz tedavileri yaptırmayın ve sağlığınızı tehlikeye atmayın.
KOZMETİK AKUPUNKTUR NASIL ETKİ EDİYOR?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından kabul gören ve günümüzde birçok hastalığın tedavisinde başarıyla uygulanan akupunktur, anti-aging ve leke tedavilerinde de oldukça sık tercih ediliyor. Mimiklerin ve yüz ifadesinin doğallığını koruyarak bir gençleşme sağlaması da yöntemin en önemli avantajlarından biri. Son derece özel bir teknik ile yüzdeki akupunktur noktalarına yerleştirilen iğneler sayesinde zamanla yaşlanma belirtileri azalıyor, cilt görüntüsü iyileşiyor, ince çizgilerin kaybolmasını sağlanarak, derin kırışıklıklar azalıyor ve sarkmalar toparlanıyor. Bunun yanı sıra var olan lekeleriniz büyük ölçüde ortadan kalkıyor. En önemlisi yaşlanma sürecinizi durdurabiliyorsunuz, genç kalıyorsunuz ve mevcut yaşınızı koruyabiliyorsunuz. Oldukça basit, ağrısız ve hiçbir yan etkisi olmayan bu yöntem, gerçekten size doğal bir anti-aging sağlıyor.
KOZMETİK AKUPUNKTUR NASIL YAPILIR?
İnsan vücudundaki pek çok biyolojik fonksiyonun yerine getirilmesine katkı sağlayan C vitamini, tüm bunların ötesinde zihinsel performans üzerinde de birçok olumlu etkiye sahiptir. Mesela hafızamızı güçlendirir, demansla mücadele eder, odaklanmayı artırır, beyne oksijen taşınmasına yardım eder ve zihinsel aktiviteleri geliştirir. Ancak C vitamini, vücut tarafından üretilemez ve gerek besinlerden gerekse dışarıdan takviye olarak mutlaka alınması gerekir.
VÜCUT ÜRETEMİYOR
Günümüzde C vitamini denildiği zaman hemen hemen herkes artık bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve hastalıklara karşı vücudu dirençli tuttuğunu biliyor. Ancak C vitamininin bilinen faydalarının ötesinde beyin sağlığımız açısından da çok önemli bir yere sahip olduğunu her daim aklımızda tutmamız gerekiyor. C vitaminini vücudumuz doğal olarak üretemediği için mutlaka dışarıdan almamız gerekiyor. Durum böyle olunca da C vitamini ülkemizde eksikliği en sık görülen ve bilinçsiz kullanılan vitamin türlerinin başını çekiyor. Bu nedenle C vitamini takviyesi kullanmadan önce mutlaka bir hekime danışmanızı öneriyorum. Çünkü C vitaminin bazı ilaçlarla ve bitkilerle etkileşime girebildiğini biliyoruz. Sağlığınızın olumsuz etkilenmemesi için lütfen bilinçli bir şekilde C vitamini kullanmaya özen gösterin.
YIPRANMAYI ÖNLER DAHA İYİ ÇALIŞTIRIR
C vitamininin insan vücudunda hayati bir önem taşıdığını her zaman dile getiriyorum. Bugün de C vitaminin zihinsel performansımıza olan faydalarından bazılarını sizlerle paylaşmak istedim. Beyin sağlığı için çok güçlü bir antioksidan olan C vitamini, öncelikle beynin işlevini eksiksiz yapmasına yardımcı oluyor. Çünkü beynimiz işini yapmak için çok fazla enerji ve oksijen tüketiyor. C vitamini de antioksidan özelliği yardımıyla beynin yıpranmasının önüne geçerek daha iyi çalışmasına katkı sağlıyor.
Çağımızın hastalıklarından biri haline gelen ve 40 yaşından önce başlayan erken menopozun görülme sıklığı her geçen gün artış gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yumurtalıkların aktivitelerini kaybetmesi ve bunun sonucunda da adet döngüsünün kalıcı olarak kesilmesi olarak tanımlanan menopoz, elbette ki kadınlar için doğal bir süreç. Ancak bu durumun 40 yaşından önce gerçekleşmesi erken menopoz tanısını da beraberinde getiriyor. Genetik yatkınlığın yanı sına günümüzde kadınlar, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam, stres gibi dış etkenlerden kaynaklanan pek çok nedenden ötürü de erken menopoza girebiliyor. Eğer tanı erken koyulmuş ve adet kanaması tam anlamıyla kesilmemiş ise bu durumdaki hastalar için doğal yöntemler de başarılı sonuç verebiliyor.
100 KADINDAN 3’Ü ERKEN KARŞILAŞIYOR
İnsanların eskiye göre daha geç evlenmesi ve çocuk sahibi olma yaşının ötelenmesi gibi nedenler de erken menopoz vakalarının artmasını tetikleyebiliyor. Çünkü kadın yaşı ilerledikçe üreme sağlığı fonksiyonları da yavaşlamaya başlıyor. Günümüzde her 100 kadından 3’ünün erken menopoz tanısı aldığını gözlemliyoruz. Erken menopozun bir sonraki aşaması da maalesef ki, kadın kısırlığını getiriyor. Bu nedenle düzenli ve korunmasız cinsel ilişkiye girmelerine rağmen bir yıl içinde çocuk sahibi olmayan çiftlerin zaman kaybetmeden bir doktora başvurması gerekiyor. Özellikle kadının yaşı 35’in üstünde ise erken menopoz şüphesinin de mutlaka göz önünde bulundurulması şart.
BELİRTİLERİ NELERDİR?
“Adetten kesilmedim, daha menopoza girmedim” diye sakın düşünmeyin, çünkü erken menopoz sizin de kapınızı çalmış olabilir. Bu sağlık sorunuyla mücadele edebilmek içinse öncelikle belirtilerini de iyi bilmek gerekiyor. Çünkü erken menopoz için ne kadar erken tanı alır ve tedaviye başlarsanız, tedavinin başarı oranı da bir o kadar yükselir. Bu nedenle aşağıdaki bulgulardan en az birkaçı sizde de varsa vakit kaybetmeden mutlaka bir hekime başvurmayı ihmal etmeyin.
-Cinsel isteksizlik ve vajinal kuruluk
Güneşin zararlı ışınlarından nasıl korunmamız gerektiği bilmemiz ise bize huzurlu bir tatil geçirebilme olanağı sağlar. Ben de hava sıcaklıklarının arttığı bu günlerde güneş yanığına karşı nasıl tedbir alacağınızı, doğru güneş kreminin nasıl seçileceğini ve vücudumuz için çok önemli bir vitamin olan D vitamini sentezini arttırmak için ne zaman güneşlenmeniz gerektiğine kadar birçok faydalı bilgiyi bu hafta sizler için kaleme aldım.
HANGİ SAATLERDE GÜNEŞE ÇIKMALI?
Güneş yanığı, cildin ultraviyole güneş ışınlarına uzun süre maruz kalmasıyla oluşan geçici iltihaplanma yani cildin gösterdiği bir reaksiyondur. Ancak güneşin zararlı ışınlarının yanı sıra vücudumuzun D vitamini sentezi yapmasını sağlayan faydalı ışınları da vardır. Ultraviyole A, bizim için ne kadar zararlı ise ultraviyole B de D vitamini açısından bizlere yarar sağlar. Çünkü ultraviyole B, D vitamini salgısını da arttıran en önemli kaynaktır. Ancak kemik sağlığımız korumak ve D vitaminini arttırmak için öncelikle belirli saatlerde güneşe çıkmamız gerektiğini bilmemiz çok önemli. Çünkü ultraviyole B ışınları, cildimize 50 derece ve 90 derece açıyla geldiği zaman derimiz, D vitamini sentezleyebiliyor. Bizler bu açıyı ortalama 11.00 ile 14.00 saatleri arasında yakalayabiliyoruz.
D VİTAMİNİNİ ARTTIRABİLMEK İÇİN GÜNEŞTE KAÇ DAKİKA DURMALIYIZ?
Güneşlenme süresi, şehirlere göre değişiklik gösterse de yaklaşık olarak bir dakika vermek mümkündür. Tam dakikayı öğrenebilmeniz için Türkiye Güneş Haritası’ndan bulunduğunuz şehir konumuna bakabilirsiniz. Normalde D vitamini sentezini arttırabilmek için 10 ila 20 dakika arasında güneşe maruz kalmamız gerekir. Ancak güneşlenirken sadece kollarımızı açmak ya da yüzümüze güneşin gelmesi yeterli değildir. Bunu mutlaka bikini ve mayoyla yapmanız gerekir. Eğer Akdeniz-Ege Bölgesi’nde yaşıyorsanız ortalama 10 dakika, Marmara ve Karadeniz Bölgesi’nde iseniz ortalama 20 dakika, Doğu Anadolu ya da İç Anadolu Bölgesi’nde yaşıyorsanız ortalama 25-30 dakika güneşlenmeniz gerekecektir.
Çevre kirliliği, sağlıksız beslenme ve kullandığımız ürünlerin içinde yer alan kimyasallar maalesef vücudumuzun toksik yükünü her geçen gün artırmaktadır. Vücudun toksin yükünün artmasıyla birlikte yorgunluk, bitkinlik, aşırı uyku ya da uykusuzluk, kas ve eklemlerde gerginlik, çabuk hastalanma, baş ağrısı, güçsüzlük, sinirlilik, mutsuzluk ve yaşamdan keyif almama hali gibi birçok sağlık sorunu ortaya çıkar. Bedenimizi kirleten çevresel toksinlerden kurtulmak ve sağlıklı bir yaşam sürebilmek için de detoksifiye edici yöntemleri (detoks kürleri) kullanmamız gerekir.
Vücudumuza her gün ağız, solunum ve deri yoluyla giren ağır metaller, genellikle doğal yollarla atılamaz. Böbrek, karaciğer, bağırsak, akciğer ve ter gibi boşaltım sistemiyle atılamayan ağır metallerin vücutta birikmesi ve yüksek doza ulaşması halinde ise çok ciddi hastalıklar ortaya çıkar. Bunun için hem vücudumuzda bulunan hem de dışarıdan aldığımız bu serbest radikallerin nötrlenerek, vücuttan uzaklaştırılması gerekir. Toksik maddeleri vücuttan arındırmaya yardımcı olan yöntem ise bizim detoks olarak bildiğimiz detoksifikasyon yöntemidir. Detoksifikasyon, organizmanın kendisine zararlı olan toksik maddelerden arınması anlamına gelir. Bizim aslında katı meyve sıkacağında yaptığımız detoks suları, detoksifikasyon amacıyla hazırlanır.
VÜCUDUMUZA TOKSİNLERİ NERELERDEN ALIYORUZ?
Sağlığımızı olumsuz etkileyen toksinleri vücudumuza en sık beslenme yoluyla alıyoruz. Daha sonra solunum yolu ve deriye temas ile vücudumuz bu toksinlere maruz kalıyor. En sık temas ettiğimiz toksinler ise karşımıza halı kimyasalları, her türlü boya, kimyasal ev temizleyicileri, sentetik diş ürünlerinde kullanılan malzemeler, cildimize kullandığımız makyaj malzemeleri, kozmetik ürünler ve daha sonra da egzoz dumanıyla çıkıyor. Günümüz yaşantısında toksinlere maruz kalmamamız ise neredeyse kaçınılmaz...
DETOKS YAPARKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki detoks, sağlıklı beslenmeye sürekli dikkat etmediğiniz sürece başarılı bir uygulama olmaz. Ayrıca detokslar, kontrollü ve bilinçli yapılmadığı zaman vücudunuzun dengesinin ve sisteminin bozulmasına neden olabilir. Özellikle altta yatan ciddi bir hastalığınız varsa ve düzenli ilaç kullanıyorsanız, bu aşamalarda detoks yapmayın ve detoks yapıp yapamayacağınızı öğrenmek için mutlaka doktorunuza başvurun.
Maalesef ki yaz aylarıyla birlikte önlemlerin bir kenara bırakılması, virüsün toplumda hızla yayılmasına da neden oluyor. Çünkü COVID-19’un yeni varyantları BA.4 ve BA.5, çok daha bulaşıcı. Üstelik aşılara veya hastalığı geçirmiş olmanın kazandırdığı bağışıklığa da daha dirençli. Bu nedenle bağışıklık sistemini güçlendirmek ve hastalıklara karşı dirençli olabilmek için yaz aylarında da dengeli ve sağlıklı beslenmeye dikkat etmek gerekiyor.
COVID-19’un daha bulaşıcı olan yeni mutasyonları nedeniyle ülkemizde de vaka sayıları her geçen gün artış gösteriyor. Yaz aylarıyla birlikte maske, mesafe ve hijyen kurallarının göz ardı edilmesi de vaka sayılarının artmasında büyük etken. Ancak bu yeni varyantlar, çok daha bulaşıcı ve bağışıklığa da dirençli. Bu nedenle aşı olsanız bile pandemi tedbirlerini bırakmamanız gerekiyor. Önlemlerin dışında güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmanın bu hastalıkla mücadelede en önemli silahlardan biri olduğunu pandeminin ilk gününden beri sürekli vurguluyorum. Bugün de sizlere sıcak hava nedeniyle yeme düzeninizdeki değişikliklerin bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini hatırlatmak istedim. Çünkü yaz aylarında bağışıklık sisteminizi güçlü tutabilmeniz için gerekli olan vitamin ve mineralleri bazı zamanlarda yeterli düzeyde almanız pek mümkün olmuyor. Bu nedenle gelin bugün sıcak havalarda güçlü bir bağışıklık sistemi için hangi besinlere sofralarımızda yer vermemiz gerektiğine bir göz atalım.
SEBZE VE MEYVE AĞIRLIKLI BESLENİN
Ancak bayram keyfimizin kaçmaması için beslenmemize de çok dikkat etmemiz gerekir. Ben her zaman bayramların, bayram gibi geçirilmesi gerektiğini savunuyorum. Mesela bayramda diyet yapılmamalı, kimsenin gözü kavurmada, tatlıda, böreklerde kalmamalıdır. Herhangi bir sağlık sorunu olmayan herkes, ağız tadıyla et tüketebilmeli, ikram edilen lezzetleri kabul edebilmelidir. Ancak tüm bu beslenme özgürlüğünü yaşayabilmek için birkaç basit noktaya dikkat etmek gerekir. Peki, bayramı sağlıklı geçirebilmek için neler yapmalıyız? Kırmızı etin besin değerlerinden en üst düzeyde faydalanmak için hangi pişirme yöntemini tercih etmeliyiz? Sindirim sorunu yaşayanlar, eti nasıl tüketmeli? Eğer, siz de bayram lezzetlerinin her birinin tadına bakmak ve bunu yaparken sorun yaşamak istemeyenlerdenseniz, bu yazımız tam da size göre...
ETLERİ 24 SAAT DİNLENDİRİN
Sıcak yaz günlerine denk gelen Kurban Bayramı’nda canınızın çektiği her şeyi yerken, sağlık sorunlarıyla karşılaşmamak için öncelikle birkaç noktaya dikkat etmeyi ihmal etmemeniz gerekiyor. Bunlardan en önemlisi abartıya kaçmadan besinleri tüketmek. Kurban Bayramı’nda bolca sofralarımızda yer alacak olan ve iyi kalite hayvansal protein içeren kırmızı et; demir, çinko, fosfor, magnezyum gibi minerallerin yanı sıra B1, B6, B12 ve A vitaminlerinin en iyi kaynaklarından biridir. Bu nedenle günlük beslenmemizde mutlaka yer almalıdır. Ancak bayram günü kesilen hayvan eti, rigor mortis (ölüm katılığı) sebebiyle sert olacaktır. Bu durum da etin zor pişmesine ve zor sindirilmesine neden olarak beraberinde şişkinlik ve hazımsızlığı getirir. Özellikle sindirim sorunu yaşayan kişilerin, etleri bir gün bekletip, dinlendirdikten sonra tüketmesi daha sağlıklı olacaktır.