-Hizmet ihracatına konu olan sektörler arasında parlayan bir yıldız görünümündeki sağlık turizminden bahseder misiniz?
Sağlık turizmini; bireylerin koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmeti almak amacı ile kendi iradesine dayalı yaşadıkları ülke dışına seyahati olarak tanımlayabiliriz. Sağlık turizmi; medikal turizm, termal ve spa turizmi ile yaşlı ve engelsiz turizmi olarak boyutlandırılmaktadır. Küresel sağlık turizmi pazarının hacmi, 100 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir. Önceki yıllarda, insanlar kendi ülkelerinde yararlanamadıkları sağlık hizmetlerini farklı ülkelerde alabilmek için gelişmiş ülkelere doğru seyahat ederken, son yıllarda durum tam tersi yönünde gelişmektedir. Yapılan çalışmalar, sağlık turistlerinin diğer turistlere göre seyahat ettikleri ülkede yedi kat daha fazla harcama yapmakta olduğunu göstermektedir.
-Sağlık turistlerinin ülke tercihlerini belirleyen etkenler nelerdir? Her sağlık turisti için etkenler aynı mıdır?
Gelişmekte olan ülkelerin tetikleyici faktörleri, kendi ülkelerinde uzmanlık gerektiren tedavilerin yetersizliği, düşük başarı oranları, anlaşmalı sigorta ya da kurumların noksanlığı iken düşük işlem maliyeti, coğrafi yakınlık, ulaşım kolaylığı, uzmanlık merkezi olması ve sosyo kültürel benzerlikler tercih sebeplerini oluşturmaktadır. Gelişmiş ülke tüketicileri için sağlık turizmini tetikleyici faktörler; yüksek tedavi maliyetleri, sağlık sigortaları kapsamında ilgili tedavilerin olmaması, uzun bekleme süreleri, anlaşmalı kurum ya da sigorta noksanlığı yer alırken, öncelikli tercih sebepleri ise düşük işlem maliyeti, yüksek teknoloji ve alt yapı, coğrafi yakınlık ve ulaşım kolaylılığı ile uzmanlık merkezi olması, geleneksel tedavi yöntemleri, çekici tatil imkânlarıdır.
ULUSLARARASI İVME KAZANABİLİR
-Türkiye önemli bir sağlık turizmi destinasyonu olma yolunda ilerlemektedir. Bu bağlamda ülkemizin güçlü ve zayıf yönlerini değerlendirir misiniz?
Ülkemiz, sağlık turizmi pazarında kazanan olmak hususunda oldukça güçlü bir konuma sahiptir. Daha uygun maliyetli ve yüksek teknolojilere sahip güçlü sağlık altyapısı ile hizmetlerinin sunulması, bekleme süresinin kısalığı, uluslararası kalite güvencesine sahip merkezlerin ve yetkin beşeri sermayenin varlığı; Türkiye’nin güçlü ve rekabetçi bir sağlık turizmi çekirdek yeteneği oluşturmasında etkili değişkenlerdir. Türkiye, proaktif bir bakış açısıyla, turizm ve sağlık sektörünü birleştirerek, uluslararası arenada sağlık turizminde ivme kazanabilir. 2020 yılında, salgına rağmen Türkiye’yi tercih eden sağlık turistlerinin sayısı 726 bin civarında gerçekleşmiştir. 2021 yılının dokuzuncu ayına kadar ise bu sayı 900 bine ulaşmıştır. Sağlık beşeri sermayesinin ve altyapısının yetkinliği, salgın sürecinde Türkiye’nin sağlık kuruluşlarının kapasite ve nitelikleri açısından iyi durumda olduğunun kanıtlanmış olması, maliyet avantajı ile Türkiye’nin dünya çapında bilinen ve tercih edilen bir turizm merkezi olması güçlü yönlerini oluşturmaktadır. En büyük zayıflıklarımızdan biri tercih edilen tedavilerin katma değerinin düşük olmasıdır. Sağlık turizmi sektöründe küresel olarak ilk 10 ülke arasında yer alan Türkiye’nin hak ettiği konumu elde edebilmesi için doğru adımları atması ve bütünleşik tüm paydaşların yer aldığı bir strateji geliştirilmesi gerekmektedir.
ÇOK SAYIDATEŞVİK VAR
Son yıllarda ise alerji nedeniyle hayatı kâbusa dönen kişilerin sayısında gözle görülür bir artış yaşanıyor. Birçok hastam özellikle de “Bir anda alerjim çıktı. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamadım. Alerjinin tedavisi var mı ve nasıl beslenmeliyim?” sorusuyla geliyor. Gelin, bugün bir alerji dosyası açalım ve hastalığın nasıl oluştuğuna, beslenme listemizde nelere dikkat etmemiz gerektiğine ve tedavi şekillerine kadar birçok konuyu ele alalım.
* * *
Bahar ayları birçok kişi için mutluluk, neşe ve enerji anlamına gelirken, alerjisi olan kişiler için tam bir kâbus demektir. Polenler gibi alerjenlerin etrafta kol gezmesi, sayısız insanın sokağa çıkması da büyük sıkıntı yaratır. Polenlerin yanı sıra gıda alerjileri ya da deri kaşıntısı ve döküntüleri de kişilerin hayatını zorlaştırır. Tüm bunların sebebi ise özellikle bağırsak duvarında ortaya çıkan bozulma ve buna bağlı olarak bağışıklık sisteminin uyarılmasıdır. Bağışıklık sisteminin ana görevlerinden biri, vücuda yabancı olan her şeyi yok etmektir ve bunun üzerine kodlanmıştır. Bu bir polen ya da dışarıdan vücudumuza girmiş sağlıklı bir şey de olabilir. Bağırsak duvarında ortaya çıkan bir problem, geçirgen bağırsak hastalığı oluşumu ya da toksik gıdalarla beslenmek bağırsak duvarında bozulmaya neden olur. İşte o zaman polenler, tozlar, akarlar, kimyasallar ve yiyecekler gibi birçok şeye karşı alerji ortaya çıkar. Alerji ile birlikte ise hapşırma, burun tıkanıklığı, göz akıntısı, deri reaksiyonu hatta boğazda tıkanma gibi belirtiler, kişilerin yaşam kalitesini oldukça fazla düşürür. Alerjinizden kurtulmanın yolu ise hasar görmüş bağırsak duvarınızın tedavi edilmesidir.
SİNDİRİM SİSTEMİNİZİ YORMAYIN
Bayram denildiği zaman akla ilk olarak ziyaretler, ikramlar ve kalabalık sofralar gelir. Bayram sabahı önce sevdiklerimizle birlikte böreklerin, kızartmaların, şarküteri ürünlerinin yer aldığı bir kahvaltı yapılır. Ardından ziyaretlerde sunulan cezbedici ikramlar, daha sonra da akşam yemeğinde tüketilen bol yağlı, ağır yemekler ve tatlılar gelir. Bu durum da bir ay boyunca kendini uzun süre açlığa alıştırmış olan sindirim sisteminin yorulmasına neden olur. Bayram tatilini şehir dışında geçirenler de otellerin hazırladığı ve birçok yemeğin sunulduğu açık büfelerde yeme alışkanlıklarının dışına çıkacakları için aynı sorunla karşı karşıya kalırlar. Böylece kilo alımı, ishal, mide bulantısı, kusma, karın ağrısı ve hazımsızlık gibi sağlık sorunlarını yaşamak da kaçınılmaz son olur.
BAYRAM KAHVALTISINA DİKKAT!
Bayram boyunca özen göstermeniz gereken ilk kural, güne hafif bir kahvaltı ile başlamaktır. Bayramın ilk günü itibarıyla beslenme düzenini oturtmak ve sağlıklı gıdaları tercih etmek, bağışıklık sisteminin korunması ile kilo alımının önüne geçilmesi açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle güne kaymak, börek, poğaçalar, kızartmalar gibi ağır besinlerle değil, hafif olan yumurta, yeşillikler, domates, salatalık, peynir ve meyveler gibi gıdaları tüketmekle başlamalısınız. Bayramda tatile çıkanlar ise bol seçeneğin olduğu açık büfe kahvaltılarda özellikle ağır gıdalardan uzak durmalı, porsiyon kontrolüne dikkat etmelilerdir. Ayrıca metabolizmanızın hızlanmasına yardımcı olmak için, kahvaltınızı erken saatlerde yapmanız faydalı olacaktır.
HAFİF AMA SAĞLIKLI BESLENİN
YANLIŞ VE FAZLA TÜKETİLMEMELİ
Yağlar, vücudumuz için en önemli enerji kaynağıdır. Çünkü karbonhidrat 4 .1 kalori, protein 4.3 kalori iken, yağ 9 kaloridir. Bu nedenle de vücut, fazla bulduğu her şeyi yağ yapmaya çalışır ve “İleride zor duruma düşersem, ben bu yüksek enerji kaynaklarını parçalar kullanırım” diyerek sistemini organize eder. Yağ, aynı zamanda vücut için önemli olan vitaminlerinde taşıyıcısıdır. A, D, K ve E vitaminleri yağda çözülen vitaminlerdir. Dolayısıyla yağ ile birlikte alınmadığı zaman, bu vitaminlerin de eksikliği yaşanır. Evet, yağlar sağlığımız açısından oldukça önemlidir. Ancak yanlış ve fazla yağ tüketimi; obezite, diyabet, kanser ve kalp rahatsızlıkları gibi ciddi hastalıklara da yol açar. Bu nedenle mutfağımızda hangi yağlara yer vermemiz gerektiğini iyi bilmek gerekir.
YAĞ ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
Doymuş yağlar, hayvansal gıdalarda yüksek oranda bulunan yağ çeşididir ve katı olma özelliğine sahiplerdir. Margarin, tereyağı, kuyruk yağı ve Hindistan cevizi yağı doymuş yağlardandır. Doymuş yağ asitleri en fazla tereyağında, margarinde ve palmiye yağında bulunur. Doymamış yağlar ise tekli ve çoklu olmak üzere iki gruba ayrılır. Hem tekli hem de çoklu doymamış yağlar, daha sağlıklı bir diyet oluşturmaya yardımcı olur. Tekli doymamış yağlara örnek olarak zeytinyağı, soya ve avokado yağını verebiliriz.
OMEGA 3, 6 VE 9 HANGİ YAĞLARDAN ALINIR?
Çoklu doymamış yağlar ise esansiyel yağlar olarak da bilinir. Bunlar vücudumuzda olmayan ve dışarıdan alınması gereken yağlardır. Çoklu doymamış yağların çoğu balık yağından oluşur. Bu yağlar, omega-3, 6 ve 9’u içerir. Bu yağları takviye olarak almanın yanında beslenme yoluyla da alabiliyoruz. Deniz ürünleri çok iyi birer omega 3 kaynağıdır. Özellikle somon gibi kırmızı etli balıkların omega 3 oranı yüksektir. Bunun yanı sıra kanolo, soya ve fındık yağlarını da tercih edebilirsiniz. Omega 6’yı ise mısır özü, ayçiçek ve soya fasülyesi yağından alabilirsiniz. Zeytinyağı ve fındık yağı da iyi birer omega 9 kaynağıdır. Chia tohumu da omega açısından zengindir. Günlük 2 tatlı kaşığı oranında tüketebilirsiniz. Chia tohumunu salatanızda kullanabilir, kefir ve yoğurt ile karıştırıp da tüketebilirsiniz. Keten tohumu da omega 3 ve 6 açısından zengindir.
Bahar aylarının gelmesiyle birlikte yaşanan mevsimsel değişimler, her 3 kişiden 1’nin yorgunluk şikâyeti çekmesine neden oluyor. Vücudun mevsim değişikliğine uyum sağlamasının zaman alması sonucu gelişen halsizlik, yorgunluk, uykusuzluk, iştahsızlık, keyifsizlik, gerginlik, baş ağrısı, kas ağrıları, kas krampları ve kadınlarda adet düzensizlikleri gibi belirtiler, bahar aylarının tadını kaçırabiliyor. Ayrıca ramazan ayının bu yıl bahara denk gelmesi ve oruç nedeniyle uzun süre aç kalınması da yorgunluk hissini artırıyor. Kişinin iş performansını, ikili ilişkilerini olumsuz etkileyen ve yaşam kalitesini düşüren bahar yorgunluğuna karşı alabileceğiniz en önemli tedbir ise beslenme listenize yorgunluğa iyi gelen besinleri eklemek. Hadi gelin, üşenmeyin ve benimle birlikte yorgunlukla mücadele eden besinlerin neler olduğuna bir göz gezdirin.
YORGUNLUĞUN ÇARESİ BU BESİNLERDE
Bahar yorgunluğu ile mücadele etmede sizlere yardımcı olacak bu besinler, ayrıca bağışıklık sisteminizin güçlenmesine de destek olur. O nedenle günlük beslenmenize mutlaka bu besinleri eklemeyi ihmal etmeyin.
* Çilek: Antioksidan bakımından zengin olan çilek, yorgunluğa iyi gelen besinlerin başında gelir. Ayrıca ödemin atılmasına da fayda sağlar.
* Kivi: C vitamini açısından zengindir. Sabahları ya da gün içinde tüketilen bir adet kivi, enerji vererek, metabolizmayı canlandırır.
* Kuşkonmaz: Lif oranı yüksek bir sebze olduğu için bağırsak hareketlerini artırır ve dolaşımın hızlanmasını sağlar. Yüksek oranda A, B ve K vitamini ile magnezyum ve folik asit içerir. Bu özellikleriyle bağışıklık sistemini güçlendirir, dinç hissetmenizi sağlar.
Kalp ve damar hastalıkları önlenebilir rahatsızlar arasında yer almasına karşın, her yıl dünyada milyonlarca insan, kalp sorunları nedeniyle hayatını kaybediyor. Dünya Kalp Federasyonu’nun yayınladığı rapora göre, 2030 yılında kalp hastalıklarından ölen kişi sayısının 23 milyona çıkacağı öngörülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre ise Türkiye’deki ölümlerin yüzde 86’sından kalp ve damar hastalıkları sorumlu. Günümüzde sigara kullanımını artması, stres, düzensiz uyku, hareketsiz yaşam, yanlış beslenme ve kronik hastalıklar, kalp sorunlarının oluşmasına neden olsa da hayatınızda yapacağınız küçük değişikliklerle kalbimizi korumamız mümkün.
KALP SAĞLIĞINI KORUYAN BESİNLER
Sağlıklı ve dengeli beslenmeyle pek çok hastalık riskini düşürebildiğimizi biliyoruz. Kalp ve damar sağlığınızı korumada da size yardımcı olacak ve hastalıklara karşı kalkan görevi görebilecek besinler mevcut. Unutmayın sağlıklı kalbe giden yol, sağlıklı besinlerden geçer. O nedenle bu besinleri mutlaka diyet listenize ekleyin...
* Yulaf, çavdar, tam buğday unu: Bu unların B ve E vitamini içeriklerinden dolayı kalp hastalıklarını önleyici özellikleri vardır. Yulaf gevreği, tam buğday ve çavdar ekmeği tüketebilirsiniz. Yulaf ezmesi ise içerdiği çözünebilir lifler sayesinde hem tokluk hissi yaratır hem de bağırsak aktivitesini düzenler. Ayrıca kolesterolünüzün düşmesine de yardımcı olur.
* Posalı gıdalar: Mercimek, nohut, kuru fasulye, barbunya gibi bakliyatlar, sağlıklı bir yaşamın vazgeçilmezleri arasındadır. Posalı besinlerin tüketimini artırmak, kolesterol seviyelerinizin düzenlenmesine de yardımcı olur.
* Lahanagiller: Brokoli, Brüksel lahanası, karnabahar ve lahana, kalp sağlığı için çok değerli besinlerdir.
* Soğan, sarımsak: Bu ikili, düzenli tüketildiğinde yararlı etkileri sayesinde damar sertliğine bağlı kalp hastalığına karşı koruyucudur. Bu besinleri çiğ ya da az pişmiş olarak tüketin.
Günde iki ana öğünün olduğu ve uzun saatler açlık ile susuzluk gerektiren oruç, aslında bilinçli bir şekilde tutulduğunda vücudumuz için yararlı olan bir durumdur. Çünkü vücutta birikmiş zararlı maddelerin temizlenmesine olanak sağlayarak, bağışıklık sistemini de olumlu etkiler. Ancak yeterli ve dengeli beslenilmesi gerekir. Özellikle iftar sofralarında karbonhidratlı, yağlı ya da tatlı yiyeceklerden uzak durulmalı, sebze, proteinli ve lifli gıdalarla beslenmeye özen gösterilmelidir. Ayrıca iftar öğünlerine öncelikle çorba ile başlanmalıdır. Çorbadan sonra ise 15 dakika yemek yemeğe ara verilmeli, daha sonra da et grubu ve yanında bir sebze tüketilmelidir. Salata, yoğurt ve ayran da sofralarınızda olması gereken besinlerdendir. Çörek otu, güçlü bir bağışıklık sistemi için önemlidir. Bunun için yemeklerinizin içini bir tatlı kaşığı oranında çörek otu koyabilirsiniz. Şerbetli tatlıların yerine de güllaç, muhallebi ve sütlaç gibi tatlıları tercih etmeniz sağlıklı bir öğün geçirmenize yardımcı olacaktır.
ÖRNEK İFTAR MENÜSÜ
* 1-2 yudum su ile orucunuzu açın.
BAZI MALZEMELER BİRÇOK HASTALIĞA NEDEN OLUYOR
Mutfaklarımızda farkında olmadan kullandığımız bazı malzemeler, maalesef ki hormonal bozukluklara, çocuklarda erken gelişime, erken menopoza hatta kansere kadar giden ciddi daha birçok hastalığa neden olabiliyor. Yaptığımız hataların başında ise yanlış tencere ve tava seçimimiz yer alıyor. Çünkü yapışmaz tava ve tencereler yani teflon kaplı olarak bildiğimiz ürünler, perflorooktanoik adı verilen toksik bir madde içeriyor. Bu madde, yüksek ısıda besinlere geçebiliyor. Ayrıca perflorooktanoik, yağlardan besine karışarak, duman ile birlikte havaya da yayılıyor. Bu çıkan zehirli gaz astımı tetikliyor, tiroit bezini olumsuz etkiliyor, böbrek, testis ve yumurtalık kanserine yakalanma riskini artırıyor. Bu tip tavaların çizilmesi de tehlikeyi katlıyor.
ALÜMİNYUM TENCERELERLE VEDALAŞIN
Alüminyum tava ve tencereler de sağlığımızı olumsuz etkileyen malzemeler arasında. Alüminyum, direkt yemekle temas ettiği zaman içerdiği toksik maddelerin besine geçmesine neden oluyor. Özellikle asitli ve baharatlı yiyeceklerde alüminyum inanılmaz şekilde açığa çıkıyor. Alüminyum toksisitesi de erken menopoz, kısırlık, çocuklarda dikkat eksikliği, aşırı yorgunluk gibi hastalıklara yol açıyor. Bu tarz bir ürünle yemek yapılacaksa eğer mutlaka alüminyum ile teması önlemek için pişirme kağıdı kullanmak gerekiyor. Çünkü besin ile teması önlendiği zaman sıkıntı ortadan kalkıyor. Ancak en sağlıklısı alüminyum ve teflon tencere ile tavalara veda etmektir. Toprak kaplı çömlekler de dikkat edilmesi gereken bazı unsurlar var. Eğer çömlek yıpranmışsa, belli bir kısmı kırılmışsa, kilin içindeki yabancı maddeler besinlere geçebiliyor. Bu nedenle yıpranan, rengi çok turuncu ve kırmızı olanların kullanılmaması gerekiyor.
HANGİ TENCERE VE TAVALAR SAĞLIKLI?
Sağlıklı yemekler pişirebilmek için paslanmaz çelik, demir döküm, tencereleri kullanabilirsiniz. Tek dikkat edilmesi gereken şey, bu ürünler pahalıdır. Ucuz olanları asla almayın. Çünkü ucuz satılanların içine bakır ve alüminyum koyuyorlar. Emaye tencereleri de çatlağı ve çiziği olmadığı taktirde rahatlıkla kullanabilirsiniz. Seramik ve cam tencereler de inanılmaz sağlıklıdır. Kaşık, bıçak ya da tabaklarda da seramiği tercih edebilirsiniz. Özellikle saklama kabı olarak cam kullanılmasını öneriyorum. Fırında bir şey pişirecekseniz mutlaka cam tercih edin.