Bekir Coşkun

Terörün çaresi de bulundu...

10 Şubat 2007
TERÖRÜ önlemek yine Polat Alemdar’a düştü. Bu iyi bir şey.

Bundan önce de Türkiye’nin "Kuzey Irak" meselesi bu yöntemle çözümlenmiş, Polat Alemdar Türk askerinin başına çuval geçirilmesinin intikamını almıştı.

Mutlu olmuştu Türkiye.

Başbakan dahi izlemişti filmi, gurur duyarak.

Düşünebiliyor musunuz; Kuzey Irak’ta çuvallayan iktidarın Başbakan’ı, dizi film seyrediyor ve dizi filmde kurtarılan ulusal onurumuzdan dolayı mutlanıyor.

Ben bilmiyorum ama, acaba Başbakan dizinin yapımcısını sonra çağırtıp "Bir de ucuz elektrik dizisi yapar mısınız, çünkü elektriğin maliyeti artıyor" demiş olabilir.

Madem ki dış politika Ti-Vi dizisi ile düzeltiliyor, aynı yöntemle ucuz elektrik sağlamak da olası.

Peşinden bir rica daha Başbakan’dan:

"Bir de sizden, Polat Alemdar Bey’in işe girmesi mevzuunda bir dizi rica ediyoruz... Dizide Polat Bey evde otururken gelip illaki işe çağırıyorlar, o da harıl harıl gidip çalışıyor..."

Böylece artan işsizlik sorunu da kalktı mı iktidarın sırtından.

*

"Kurtlar Vadisi Irak"
filmine bakanların gruplar halinde gitmiş olmalarının sırrını da şimdi anlıyoruz.

Ki salondakiler AKP bakanlarının oturdukları sıradan şu sesi duymuşlardı:

"Fıırttt..."

Burnunu çekerek ağlıyordu bir bakan...

Peşinden "fırttt" sesleri çoğaldı. Ulusal onur Ti-Vi filmiyle kurtulduğuna göre, tüm sorunların çözüm yolu bulunmuştu ve mutluluk gözyaşlarının sesiydi bu:

"Fırttt..."

5-6 bakanın oturduğu sıradan yükselen "fırttt" sesleri o denli arttı ki, bir ara salon "fırtlar vadisine" dönüştüydü...

*

Şimdi?..

Şimdi Polat Alemdar terör sorununu çözdü-çözüyor.

Ekran başına koşun yurttaşlar.

Siz koşun, seçtiğiniz Başbakan, bakanlar koşsunlar.

Çocuklara Polat Alemdar’ı gösterin ve onlar ellerine silah alıp, birer Polat Alemdar olsunlar.

Ve aydınlığa doğru koşan bir ülke olsun Türkiye...
Yazının Devamını Oku

Derin devleti gördüm...

9 Şubat 2007
"DERİN devlet" aslında yok.<br><br>Niçin?.. Çünkü olmayan devletin "derin"i olamaz.

Kaybolmasın diye devlet dairelerindeki masalara-dolaplara fırçayla numaralar yazıp, masaları-dolapları uzun uzun demirbaş listelerine özenle kaydedip, birer kopyasını Başbakanlığa gönderen, sonra 72 tane gölünü kaybeden devletin "derini" olmaz.

"Derin devlet" ciddi devletin, asla ulaşılmaz, gizli ve illegal organizasyonudur.

Bütün istihbaratçılarının mahallede diyelim ki "MİT’çi Ahmet Abi" diye çağırıldığı devletin "derini" de olmaz.

Pekiiii...

Kapkaççılarla başa çıkamayan devletin "derini" olur mu?..

Ya da; Ceylanpınar’da dereye düşmüş kamyonun üzerinde bekleyen insanları akşama kadar kenara alamayan devletin "derin"i?..

*

"Derin devlet", devlete çöreklenmiş kimi başıbozuk takımının, kendi aralarında kurdukları suç örgütlerine bir "kutsiyet maskesi" uydurmalarıdır bizde.


Söyler misiniz; vatandaşlarının sayısını bilmeyen, insanları eve kapatıp ama nüfus sayımını yapamayan ve şu anda nüfusu belli olmayan devletin "derini" nasıl olur?..

"Toplumu kin ve düşmanlığa" sürüklediği için hapse atılan "sakıncalı ve tehlikeli" birisini oradan çıkartıp Başbakan yapan... Şimdi ise onun "istikrarına" muhtaç devletin "derini" olabilir mi?..

*

Bizim "derin devlet" genelde düğünlere gidip oynamaktadır.

"Derin devlet" ilişkilerinin kanıtı bu nedenle düğün fotoğraflarıdır çok zaman... Ki siz daha çok "derin devleti" elleri havada oynarken görürsünüz.

Bizim "derin devletimiz" budur.

Dink cinayetinde cinayeti işleyenlerin üç katı kadar kendi personelini yakalamış devletin "derin"liğidir bu.

Ve gerçek "derin devlet" olmadığı için, ortalık bu "derin devlete" kalmıştır.

Aslında bunların adının "resmi mafya" olması gerekir, ama biz "derin devlet" diyoruz.

Ben "derin devleti" gördüm.

Siz de görebilirsiniz.

Müteahhit bürolarında, kumarhanelerde, otel köşelerinde, düğünlerde bir yerdedir.

"Derin devlet"imiz bize göredir.
Yazının Devamını Oku

ABD nasıl mahcup oldu?..

8 Şubat 2007
DUYDUNUZ; Abdullah Gül’e göre ABD’liler çok "mahcup" oldular.<br><br>Bu nasıl oldu bilemiyoruz. Gül’ün mü tespiti, yoksa şöyle olmuş olabilir mi: Gül, Condoleezza Rice’ın bürosuna girdiğinde, Rice koltuğunda dizlerinin üzerine eğilmiş, eliyle yüzünü kapatmıştı mahcubiyetten.

Gül, "Ben geldiiiimmm..." dedi.

Rice, elini yüzünden çekmeden, iki yana sallanmaya devam ederek "Oldu işte, oldu işte..." diye adeta inledi.

Gül:

"Bu kadar mahcubiyet hissetmeyin lütfen... İnsanlık hali, hepimiz hata yaparız... Önemli olan hatayı düzeltmek, işte biz de Türkiye’de Atatürkçü olduk netice itibarıyla... İbrahim Hakkı Hazretleri buyuruyorlar ki....."


İşte o an Rice, "Ohhh Abdullah..." diyerek mahcubiyetini attı...

*

Böyle olmuş olabilir mi?..

Düşünün siz; arkadaşların "strateji ortağı" ABD, kuzey sınırımızda yıllardır adım adım bir Kürt devleti kuruyor...

Bunu perdelemek için PKK’ya göz yumuyor ve PKK o bölgeden destek alarak durmadan kan döküyor... PKK’nın tüm silahları, cephaneliği, haberleşme sistemi ABD malı...

Kerkük, ABD’nin şemsiyesi altında Türkmen kenti olmaktan çoktan çıktı...

Ve "strateji ortağımız", düşman askeriymiş gibi Türk askerini basıp başlarına çuval geçirebiliyor...

Türkiye’deki iktidar onurlu tavır koyacağına, yine de gidip kapı kapı "destek" dileniyor.

*

Yoksa benim minik senaryom şöyle mi oldu aslında:

Rice’ın kapısı açıldı, ama içeri giren yok... İki görevli içeri Gül’ü ittirdiler, ama o bir eliyle yüzünü kapatırken öbür eliyle kapının pervazına yapışıp girmemek için direndi.

Rice, "Niye girmiyor?" diye sordu.

Görevli:

"Mahcubiyetten."

Rice:

"Söyleyin girsin..."


Görevli:

"Girmiyor..."


Rice:

"Bırakın gitsin..."


Görevli:

"Gitmiyor..."
Yazının Devamını Oku

Tüketmek...

7 Şubat 2007
HER şeyi ne kadar çabuk tüketiyorlar. Saç tokalarından çabuk bıkıyor kadınlar.

Modası çabuk geçiyor karpuz kolların.

Siyah bağcıklı ayakkabılarımdan sonrakileri hatırlamıyorum bile, çabuk unutuldular.

Şiirler eskiyor çabuk çabuk.

Tıpkı otomobiller, buzdolapları, çamaşır makineleri, fırınlar, cep telefonları gibi.

Her şey artık çabuk eskiyor.

*

Şarkılar çabuk tükeniyor.

Çocukluğumun "Çaya iner ağlarım"ı bir asır áşıkların dilinde dolanıp durdu da... Hatırlar mısınız; bize "Neler oluyor gülüm"ü ne kadar çabuk unutturdular?..

Ya da duyan var mı artık:

"Sana sevdanın yolları, bana kurşunlar..."

*

Yüzler daha çabuk tüketiliyor.

Daha kaç yıl öncesinin ünlü yüzleri, ünlü sunucuları, ünlü yayıncıları artık yerlerinde yoklar.

Yeni yeni yüzler görüyorsunuz ekranlarda, yakında çabucak tüketilmek üzere.

Parası olanlar; tükenmemek için ha bire organ tüketiyorlar; yeni burunlar, yeni yanaklar, yeni kalçalar, yeni kaşlar, yeni memeler...

Çocuklara çocukluklarını dahi çabuk tükettiriyorlar, artık birer büyük adam gibiler.

Peşinden gençlik tükeniyor bir anda.

Bu zor yarışta bir de bakıyorsunuz ki tükenmiş dalga dalga saçlar... Geceleri başlıyor rüyalarımızı tüketen sancılar, sancılar.

*

Aşklar çabuk tüketiliyor.

Bir anda yok oluyor sevdalar, daha arkasından ağlamaya vakit bulamadan, yenileri geliyor sevgililerin.

Ne çabuk o gülücükler, daha kurumadan gözyaşları.

Aşklar; annelerimizin babalarından kalan çay takımları gibi eski ve anlamlı değil... Kağıt tabaklar gibi çöpe gidiyor, daha raflarda bir gün dahi durmadan.

Kısa kısa ömürlü sevgilerimiz.

Çabuk tüketiliyor her şey.

Tüketiyoruz...

Ve biz tükeniyoruz biz...
Yazının Devamını Oku

Kan sesi...

6 Şubat 2007
HİÇBİR şeye bu kadar çok heveslenmediler.<br><br>Ancak "Ogün Samast" olmaya heveslendiler. Maçlarda binlercesi "Hepimiz Ogün Samast’ız" diye bağırıyorlar. Demokrasi mücadelelerini sevmediler.

Gericiliğe ve irticaya karşı tepki göstermeyi sevmediler.

Temiz toplum istemeyi sevmediler.

Soygunlarla-hırsızlıkla kavga etmeyi sevmediler.

Bir tek gün olsun yoksulluk için, açlık için ağızlarını açmadılar, güçsüz yoksullar adına haykırmayı sevmediler.

Ama "birer Ogün Samast olmaya" bayıldılar.

Hafta sonları tribünlerde "Hepimiz Ogun Samast’ız" diye bağırıyorlar avaz avaz.

Ogün Samast; katil...

"Hepimiz Ogün Samast’ız" diyorlar.

Ve ne kadar da çoklar.

Bin, iki bin, üç bin, on bin, yüz bin...

*

Biz geri zekálılar da "derin devlet"i, "katil kim"i, "dış mihraklar"ı, "gizli örgütler"i, "cinayetin arkasındaki sır"rı tartışıyoruz.

Oysa gerçek orada bağırıyor:

"Hepimiz Ogün Samast’ız..."

Kimisi katilin beyaz beresinden bulup kafasına dahi geçiriyor, daha da iyi benzemek ve daha da onun gibi olmak için...

Her taraf onlarla dolu, etrafınıza bakın.

Ben kimi zaman onlarla karşılaştığımda "birazdan bağıracak" diye beklerim. Zaten o da "bağırsam mı?" diye etrafına bakınır, anlarım.

Bu tribünlerde gördükleriniz bağırma olanağı bulanlar.

Birer "Ogün Samast" olduklarını haykırıyorlar.

Ogün Samast; katil...

Donanımlı, kültürlü, akıllı, bilinçli, birer iyi vatandaş olmak... Ülkelerinin ve ailelerinin gurur duyacağı birer kimlik sahibi olmak için hiçbir zaman tepkileri yok.

Adam olmak için bir gün olsun bağırmış değiller...

İnsan olmak umurlarında değil...

"Ogün Samast olmak" istiyorlar.

Ve bağırıyorlar hep birlikte:

"Hepimiz Ogün Samast’ız..."

İyi haltsınız...

Bu ülkeye barışın, sevginin hiçbir zaman gelmeyeceğinin gür sesidir o, dinleyin...

Kan sesi...
Yazının Devamını Oku

Çocuklara ’öldürmeyi’ öğretiyorlar...

4 Şubat 2007
GOLDİ; su tasını, yemek kabını, gezi tasmasını kendisi taşırdı oradan oraya. Aşı zamanı geldiğinde "aşı karnesini" ağzına alıp Veteriner Tıp Merkezi’ne kendisi gidiyordu. Dün ona bakan veteriner hekimler ağladılar.

Çünkü Goldi’yi öldürdüler.

Sadece Goldi değil, son günlerde Ankara’nın birçok yerinde belediyeler tarafından toplu hayvan katliamları yapılıyor.

Or-an bölgesinde de o gece 40 kadar köpek kayboldu. Arkadaşımız Sevgili Deniz Biliroğlu’nun haberine göre, birkaçının karlar arasındaki cesetlerini buldular sahipleri, zehirle katliam yapanlar öbürlerini toplayıp götürmüşlerdi.

Goldi de kendi evinin bahçesinde ölmüştü.

Bu bölgede devlet adamları, büyük bürokratlar ve milletvekilleri otururlar.

Yani; Hayvan Hakları Yasası’nı çıkartan ve uygulamakla görevli olanlar...

*

Ben sormaya devam ediyorum:

Türkiye’de her gün oluk gibi kan akıyor. İnsanlar birbirlerini öldürüyorlar durmadan.

O eli tabancalı-bıçaklı suçluların çocukluklarında bir köpekleri, bir kedileri olsaydı, böyle sevgisiz mi büyürlerdi?..

Dili olmayan bir canlıyla dostluk kuran çocuk, büyüdüğünde dili olan hemcinsleriyle hayda hayda iletişim kuramaz mıydı?..

Bir canlıyı sevmenin, korumanın, ona kıyamamanın ilk dersi değil midir; çocuklara bir kuşu, bir kediyi, bir köpeği sevdirmek?..

Ama siz; "huzur ve sükûneti sağlama şartı olarak" çocuklara "öldürmeyi" gösterirseniz...

Bu ülkede akan kan nasıl durur?

Cinayet, dehşet, ölüm nasıl biter?

*

Goldi
ve öbür köpeklerin-kedilerin sahibi çocuklar günlerdir ağlıyorlar. Birçoğu hálá bir umut, kayıp dostlarını arıyorlar Ankara’nın ara sokaklarında.

İşte böyle başlıyor; yok etmenin, acımasızlığın, merhametsizliğin ve yaşama saygısızlığın öyküleri. İşte böyle yerlerde yetişir; gaspçılar, kapkaççılar, eli bıçaklılar, katiller, caniler.

Aslında; büyükler çocuklara "öldürmenin kötü bir şey olmadığını" tebliğ ediyorlar, anlamıyor musunuz?

Bu büyüklerden çok daha bilinçli Goldi gözümün önünden gitmiyor; ağzında aşı karnesi, bir kapının önünde bekliyor...
Yazının Devamını Oku

Katilin klibi çıktı...

3 Şubat 2007
EĞER Abdi İpekçi’yi öldüren Ağca iki kez elini kolunu sallayarak cezaevinden çıkıp Roma’ya seyahate gittiyse ve orada Papa’yı vurduysa... Eğer Sivas’ta Aziz Nesin ve ozanları, otel odalarına doldurup ateşe verenlerin elebaşıları milletvekili oldularsa...

Eğer Susurluk çetesinin elemanları "kahraman" ilan edilip el üzerinde tutuluyorlarsa...

Eğer bunca aydın öldürüldü de bir tekinin katili cezasını çekmeyip aramızda keyifle dolanıyorlarsa...

Eğer katiller, çeteciler her zaman birer "vatansever kahramanlar" muamelesi görüyorlarsa...

Bu katilimizin de onurlandırılmasını bekliyordum.

İşte:

Önce "Katilimizin posteri çıktı" dediler.

Önceki gün yeni haber geldi:

"Klibi de çıktı..."

Klip tüm televizyonlarda yayınlandı, internet dünyasında dolanıyor, gurur duyuyoruz.

Güvenlikçiler saçlarını düzeltiyorlar, nasıl objektife bakacağını tarif ediyorlar ki iyi gözüksünler. Sırayla yanına geçip gurur verici karelerde yerlerini alıyorlar...

Mutlular...

Bayrak orada, kafasının ay yıldızın tam ortasına gelmesine ve Mustafa Kemal’in "Vatan toprağı kutsaldır" yazısının iyi gözükmesine özen gösteriyorlar.

(.......)

Ben biliyorum; yakında cinayetin "Ti-Vi dizisi" yapılacaktır "Kurtlar Vadisi" gibi, işte adını açıklıyorum:

"Aslan abisi..."

*

Bence o poster ve klip iyi bir şey.

Tamam; Hrant Dink cinayetinin bir "kendini bilmez genç" tarafından işlenmesinin ötesinde, bir "Ermeni’nin öldürülmesinin" devlet güvenlik birimlerindeki görevlilere "gurur" verdiğini gösteriyor ama...

Aynı zamanda bize ışık tutuyor.

İyi bakın:

Aydınları-gazetecileri-masumları vurmuş öbür karanlık cinayetlerdeki suç ortağı zihniyeti göreceksiniz o klipte...

Tam da oradadır...

Katillerin nasıl korunduklarının, nasıl salındıklarının, nasıl el üzerinde tutulduklarının, nasıl başka cinayetlere izin verildiğinin klibidir bu.

İyi bakın...
Yazının Devamını Oku

Devleti görünce kaçın...

2 Şubat 2007
SUÇ örgütleri ele geçirildiğinde, devlet yakalanıyor.<br><br>Devletin suçluları yakalaması daha normalken, bir örgüt çökertildiğinde, bir de bakıyorsunuz ki enselenen devlet... (.....)

Diyelim ki gümrüklerde bir akaryakıt kaçakçılığı ortaya çıkartılıyor, suçlananlara bakın:

- Genel Müdür Vekili.

- Bölge Başmüdürü.

- Müşteşar.

- Bakan.

Acarkent’te ormanın çalınması suçu işleniyor, bir orman yağması örgütü çökertiliyor diyorlar, zan altındakiler:

- Orman bölge görevlileri.

- Belediye.

- Bilirkişiler.

- Devletin hukukçuları.

Hrant Dink suikastından hemen sonra zan altında kalıp da durumu kötü olanlar:

- Trabzon Emniyet Müdürü.

- Trabzon Valisi.

- İstanbul Emniyet Müdürü.

- İstanbul Valisi ve Yardımcısı.

- Polis.


*

Yolsuzluklardan, yağmalardan cinayetlere kadar...

Ne zaman bir suç işlense, sanıklar arasında devlet kurumları ve adamları yerlerini alıyorlar.

Son birkaç yılda böyle karşımıza çıkan "devletin adamlarını" bir araya toplasanız, bu arkadaşlardan en az iki devlet kurulur.

Peki; bu nasıl devlet?..

Böyle devlet olur mu?..

Bizim başımız derde girdiğinde "devlet" sanıp koştuğumuz devletin kurumları ve devletin adamları bunlar.

Ortaya çıkan her suçun içinde mutlaka ve mutlaka; devletin adamları, koltukları, makamları, görevlileri çıkıyorsa...

Bu kadar kirletilmişse devlet...

Bu kadar elden-ayaktan çıkmışsa...

Her suç örgütü ele geçirildiğinde, devletin bir kısmı yakalanıyorsa...

Ve gidecek başka devletimiz yoksa...

Bizler ne yapabiliriz?..

Devleti görünce kaçmaktan başka...
Yazının Devamını Oku