Siyah bağcıklı ayakkabılarımdan sonrakileri hatırlamıyorum bile, çabuk unutuldular.
Şiirler eskiyor çabuk çabuk.
Tıpkı otomobiller, buzdolapları, çamaşır makineleri, fırınlar, cep telefonları gibi.
Her şey artık çabuk eskiyor.
*
Şarkılar çabuk tükeniyor.
Çocukluğumun "Çaya iner ağlarım"ı bir asır áşıkların dilinde dolanıp durdu da... Hatırlar mısınız; bize "Neler oluyor gülüm"ü ne kadar çabuk unutturdular?..
Ya da duyan var mı artık:
"Sana sevdanın yolları, bana kurşunlar..."
*
Yüzler daha çabuk tüketiliyor.
Daha kaç yıl öncesinin ünlü yüzleri, ünlü sunucuları, ünlü yayıncıları artık yerlerinde yoklar.
Yeni yeni yüzler görüyorsunuz ekranlarda, yakında çabucak tüketilmek üzere.
Parası olanlar;tükenmemek için ha bire organ tüketiyorlar; yeni burunlar, yeni yanaklar, yeni kalçalar, yeni kaşlar, yeni memeler...
Çocuklara çocukluklarını dahi çabuk tükettiriyorlar, artık birer büyük adam gibiler.
Peşinden gençlik tükeniyor bir anda.
Bu zor yarışta bir de bakıyorsunuz ki tükenmiş dalga dalga saçlar... Geceleri başlıyor rüyalarımızı tüketen sancılar, sancılar.
*
Aşklar çabuk tüketiliyor.
Bir anda yok oluyor sevdalar, daha arkasından ağlamaya vakit bulamadan, yenileri geliyor sevgililerin.
Ne çabuk o gülücükler, daha kurumadan gözyaşları.
Aşklar; annelerimizin babalarından kalan çay takımları gibi eski ve anlamlı değil... Kağıt tabaklar gibi çöpe gidiyor, daha raflarda bir gün dahi durmadan.