Bekir Coşkun

Genel Başkan’a...

28 Kasım 2008
SORMAZLAR mı adama: Mademki laikliği ve çağdaşlığı savunan partini kara çarşaf kültürüne indirgedin, neyini beğenmiyordun AKP’nin?..

Neyine karşısın?...

Gericiliğine mi?..

Tutuculuğuna mı?..

Çağdışılığına mı?...

*

Peki...

O meydanlarda "laik ve çağdaş cumhuriyeti" isteyenler... Türkiye’nin İran’a benzemesinden endişe duyanlar... Çocuklarının Batılı bir ülkede büyümesi için çığlık atanlar, niçin sana oy versinler?...

Neden?...

Eğer türbanı dahi aşıp kara çarşafa rozet takacaksan, yukardakilerden hangisini savunup, o meydanlardakilerle birlikte el ele tutuşup yürümeye, birlikte bağırmaya yüzün olabilir?..

Partideki odanın kapısını kapat, o meydanlardaki sloganlardan bir tekini dahi yüksek sesle tekrarla...

Bak bakalım:

Uyuyor mu kara çarşafa...

*

O zaman ilk fırsatta boykot ettiğin Çankaya’daki o resepsiyonlara da koşmalısın.

Açılımsa açılım...

Türbansa türban...

Tesettürse tesettür...

Öbür türlüsü bu son günlerde, kara çarşaf ve türbanla ilgili söylediklerine yakışmaz.

Koşmalısın...

Hatta cebinde bir de rozet...

Yoksa Hayrünnisa Hanım’ın o yüksek takdir ve beğeninize mazhar olması için kara çarşaf giymesi mi gerekir?..

*

Ben hiç böyle tuhaf bir şey görmedim.

Sen kalk; eleştirdiğin, yerden yere vurduğun, tehlikeli gördüğün... Rejim için sakıncalı, memleket için felaket, aydınlık için tehdit saydığın şey gibi olmak iste...

Ve kara çarşafa sarıl...

Sormazlar mı adama:

Onlar gibi olacaksan...

Ne lüzum var sana?...
Yazının Devamını Oku

Ce Ha Pes...

27 Kasım 2008
BAYKAL; asıl tehdidin kara çarşaflılar olmadığını söyleyip, gerçek tehdidi açıkladı:<br><br>"Kravatlılar..." *

Bence sorun şuradan kaynaklanıyor:

Ce Ha Pes, bir sosyal demokrat partidir. Ama Ce Ha Pes’in yönetimi sosyal demokrat değil...

Bu kötü bir pozisyondur.

İnsanın olmadığı bir şey olması...

Tiyatrocu olmadan sahnede olmak gibi... Aşçı olmadan mutfakta bulunmak gibi... Şoför olmadan direksiyona oturmak gibi... Doktor olmadan bayılana koşmak gibi...

İnsan şaşırır...

Ve genelde gazetelerin üçüncü sayfalarına haber olur böyleleri, hani bilirsiniz:

"Sahte subay, polisi görüp kaçınca yakalandı..."

*


Ve insanın olmadığı bir şey olması, ona devamlı şu soruyu sordurur:

"Acaba ne gibi olsam?.."

İşte Ce Ha Pes’in kara çarşafa ilgi duyması, onun "sosyal demokrat olarak" işi götüremeyip biraz da AKP gibi olmayı denemesinden kaynaklanıyor.

Bunu deniyor Ce Ha Pes...

Yurdun dört bir yanında yakaladıkları çarşaflıları partiye götürüp törenle rozet takmaları bu yüzdendir.

Sosyal demokrat olamadılar, muhafazakár olmayı deniyorlar... Çağdaşlığa sahip çıkamadılar, tutuculuğa tutunmaya bakıyorlar... Cumhuriyet devrimlerinin partisi olamadılar, çarşaflıların-türbanlıların partisi olmayı sınıyorlar...

*

Bu kötü bir haberdir...

Çünkü; dinciler Türkiye’yi adım adım ele geçirirken, güvendikleri her şeyi kaybeden aydınlıkçı kitlelerin, her şeye rağmen sarılabilecekleri bir anamuhalefet partisi vardı.

Artık o yok...

Düne kadar eleştirdiği o din istismarcıları gibi kara çarşaflılara rozet takıp bunu savunabiliyor Baykal ve asıl suçluyu buluyor:

"Kravatlılar..."

(........)

Doğrusu hepimiz şaşkınız...

Ce Ha Pes...

Ce Ha Pes...
Yazının Devamını Oku

Alaturka hayat...

26 Kasım 2008
AB’ye uyum yasaları çerçevesinde Türk Ticaret Kanunu’nun değiştirilmesine TBMM’de başlandı. Hürriyet bunu "Alaturka hayat bitiyor" başlığı ile duyurdu okurlarına. Misal; otobüste lahmacun yasak...

Firma aynı yeri iki kişiye satamayacak...

Ya da alışverişte; paket büyük, içindeki mal küçük olmayacak... Çarşıda-pazarda mal ile ilgili verilen bilgiler, notlar, yazılar... Diyelim ki çerez paketinin üzerindeki vasıflar doğru olacak...

Ne bileyim ben...

*

Tek kelime İngilizce bilmeyen Başbakan için, TBMM albümünde "Yabancı dili; İngilizce" yazılan bir ülkede... Bakkaldaki çerez paketinin üzerindeki bilginin doğruluğudur söz konusu olan...

AB nereden bilsin?..

Diyelim ki; büyük paketin içine küçük şeyi koymak...

Oysa tam tersine, küçük paketlere büyük büyük şeylerin konulduğu yerdir burası:

Dağıtılan nohut-makarna paketinin içine koca Türkiye’nin istikbali sığar da...

Kömür çuvalından çıkmaz mı demokrasi?...

*

Otobüste lahmacun yemenin lafı mı olur?...

Uçak iyi uçsun diye apronda deve kesenlerin mönüsüne yeni ilaveyi müjdeliyordu televizyonlar daha birkaç gün önce:

Lahmacun...

Çünkü değil otobüsteki koltuğu iki kişiye satan, kooperatif dairesini otuz gurbetçi ailesine satanın, ahlaki değerleri kontrol eden RTÜK’ün başkanı olduğu yerdir burası.

Ve din-iman ambalajının içinden ahlaksızlığın çıktığı yer...

*

"Alaturka hayat bitiyor" başlığına bakıyorum...

Bu gerçekleşebilir mi?...

Türk toplumu sandığa giderek ak oyları ile tercihini yaptı ve tüm bunları seçti.

Dönüp bakar mısınız; alaturkalığı da aşıp, giderek Arabistan’a benzedi Türkiye.

Muhalefet partisi dahi, alaturka ambalajı düzetmek için kara çarşaflı kovalıyor.

Yazık ettiniz Türkiye’ye...

Yazık...
Yazının Devamını Oku

Kara...

25 Kasım 2008
KARA çarşaflılar CHP’nin, kara kömür AKP’nin seçim stratejisi.<br><br>Kara kömür TIR’ları yoksul mahallelerde turalarken, kara çarşaflıları minibüslere doldurup partiye taşıyor CHP. Hangisi kazanır?...

Kara çarşaf mı?..   

Kara kömür mü?.. 

*

Kara, beyazın tersi...  

İnsanlar karayı çok sevmezler, canlarını sıkana çalarlar karayı; kara gün, kara yazgı, kara haber, kara borsa, kara düşünce, kara para, kara çalı, kara sevda...

Kara çarşafın, CHP’nin seçim stratejisi olacağı kimin aklına gelebilirdi?..

Usta CHP’liler buna "açılım" diyorlar.

Tutuculuğun ve kapalılığın en ucu sayılan, örtünmenin en beteri kara çarşafın, CHP’de "açılım" olması nedir?..

Kara mizah...

*

Ya kara kömür?..

AKP’nin seçim taktiği...

Caddeye bakıyorum, durmadan kömür torbaları yüklü TIR’lar geçiyor... Kentlerin meydanları kömür yüklü kamyonlarla dolu... Yoksul mahalleler kömürle yatıp kalkıyorlar...

Yarım ton kara kömüre muhtaç bu kadar çok ailenin olması neyin kanıtıdır?..

Elbette yoksulluğun...

Yani yoksulluk, 2002’den beri Türkiye’yi yöneten AKP’yi silip atacağına, ona avantaj sağlıyor...

Ve insanlar, "Türkiye yıldız ülke oldu" nutukları arasında niye yarım ton kömüre muhtaç olduklarını sorgulamadan AKP’ye oy veriyorlar.

Demek ki; ne kadar çok yoksulluk, o kadar çok oy...

Bunun adıdır:

Kara cehalet...

*

Peki kim kazanacak dersiniz?

Kara çarşaf mı?..

Kara kömür mü?..

Çağdaşlığı savunan CHP’nin kara çarşafı ile Türkiye’yi zenginleştirdiğini söyleyen AKP’nin kara kömürü arasındadır mücadele.

Hani nasıl denir?..

Tencere dibin kara...  
Yazının Devamını Oku

Bilezik...

23 Kasım 2008
KUCAĞINDA küçük bir köpek vardı.<br><br>Veteriner Tıp Merkezi’nin önünde dolanıp durdu bir süre. Arada bir köpeğini okşuyor, hasta köpeği tüm acılarına rağmen o okşadıkça başını kaldırıp sahibini koklayarak öpüyordu.

Ve içeri girdiler.

Adam Karabük’te bir apartman görevlisiydi, adı; Oktay Özkul.

Köpeği Colly’nin çok hasta olduğunu anlattı, köpeği başını kaldırıp "Neler oluyor?.." der gibi onları dinledi.

Sevgili Veteriner Hekim Ateş, köpeği muayene etti. Kafasında tümör vardı ve ciddi bir ameliyat gerekiyordu.

Üstelik hemen...

Köpeğin sahibi o an elini cebine soktu, bir bilezik çıkarttı. "Bu karımın tek bileziği, çabuk gelelim diye bozdurmaya vakit bulamadım, bunu verebilir miyim?.." dedi.

Hekim Ateş’in gözleri doldu.

Adam ağladı...

Ve küçük köpek ameliyat edilmek üzere içeri alındı.

*

Van
’daki vahşete, Şanlıurfa’da dört ayağı insan tarafından kesilmiş kediye, her an yurdun dört bir yanından gelen kötü-dehşet verici haberlere takılmışken...

Bir anda küçük köpeğini tedavi ettirmek için karısının tek bileziğini alıp koşan Karabük’ten Oktay’ın boynuna sarıldım, taa uzaktan uzaktan...

Onun yüce bir insan olduğunu düşündüm.

Ona, "Sen insanlığın yüz akısın" dedim, duysa da duymasa da...

Onu yüzünü görmeden sevdim...

Onunla aynı ulustan olmaktan, aynı topraklarda yaşamaktan, onunla vatandaşlığı paylaşmaktan gurur duydum...

*

Yazının tam burasında VTM’yi aradım:

Colly’nin durumu iyi. Ameliyat çok iyi geçmiş, kafası sargılar içinde öyle oturuyormuş.

Gözü kapıda...

Çünkü ben bunları bilirim; canları çok yansa da onların akılları sevdikleri insandadır, öyle beklerler...

VTM bileziği almadı, tüm masrafları karşıladı.

Belki yakında Colly, sahibinin kucağında evine dönecek.

Kolunda tek bilezik, ama yüreğinde hazineler taşıyan annesinin... Belki apartman görevlisi, ama insanlığın en yüce mertebesinde beylerbeyi olan babasının yanına...
Yazının Devamını Oku

Sucukçu...

22 Kasım 2008
BAŞBAKAN, özel sektör ile yaptığı toplantıda, bir eski mesleğini de açıkladı:<br><br>Sucukçuluk... Et sektörünün durumu konuşulurken, bir et tüccarının yakınması üzerine "Bu işleri bilirim, eti doğudan getireceksin... Ben Erzurum’dan, Kars’tan karkas et getirip sucuk yaparak satmış adamım..." dedi.

Deneyim başka oluyor...

Bu durumda bir inek ya da öküz gördüğünde, ondan ne kadar sucuk çıkacağını bildiğinden de eminim.

Öyle herkes anlamaz.

Diyelim ki Baykal...

MKYK üyelerinin ona iki saat hangisinin inek hangisinin öküz olduğunu anlatmaları gerekebilir. Sonra da öküzün süt verimliliğini artırmanın niye mümkün olamayacağını...

Ama Başbakan öyle değil.

Bir bakışta onlardan ne kadar sucuk çıkacağını biliyordur, bu işi yapmış birisi olarak...

*

Kömür işine niye bunca önem verdiğini de şimdi daha iyi anlıyoruz...

Çünkü sucukçunun bilinçaltında her zaman bir mangal vardır...

Oradan kömüre...

Oradan da mangalda sucuğa...

*

Bu yeni ipucu şu anlama geliyor:

Türkiye’nin Tayyip Erdoğan’dan kurtulması demek ki sandığımızdan da zordur.

Sebebi; sucukçuların üstün pazarlama yeteneğidir.

Ve Türklerin sucuğun içinde ne olduğunu bilmemeleri (ya da bilmeleri) durumunda bile sucuğa bayılmalarıdır.

(.........)

Misal; Anadolu’da eşek kalmadı...

Zaman zaman (markalı sucukçuları tenzih ediyorum) kamyonlara doldurulmuş eşekler parti parti yakalanırken, yakalanmayanlar ne oldu, kim bilir hangi partide gittiler...

O yıllardaki zabıta kayıtlarını merak ediyor insan.

Hangi yıllar?...

Başbakan’ın "sucukçu" olduğu yıllar...

Sen git Kars’tan, Erzurum’dan karkas et getir, sucuk yap, İstanbul’da sat...

Anlıyoruz...

İyi ki eşek değiliz...
Yazının Devamını Oku

Kadın sevdasının esiri...

21 Kasım 2008
ASLINDA kadınlar, erkeklerden daha akıllıdır. Hiçbir erkek onca çeşit yemeğin; su, tuz, sebze, baharat oranlarını aklında tutamaz.

Ve kadınlar daha yeteneklidir.

Bir kadın aynı anda televizyon seyredebilir, fasulyelerini kırabilir, çocuğu ayağı ile sallayabilir, misafir komşu ile sohbet edebilir ve kafasının içinde akıl almaz planlar kurabilir.

Erkek yapamaz...

Yapamadığı için dört kişi birden televizyona çıkıp, topun direklerin arasından nasıl geçtiğini saatlerce tartışırlar da, yine de kimse bir şey anlamaz.

*

Ve kadın daha dürüsttür.


Hiçbir kadın kendi çıkarı için kocasını öyle-böyle giyindirip, onu öne sürüp kullanmaz...

Ama erkek?..

CHP’ye katılan çarşaflı kadınları oraya elbette siyasi çıkarı olan bir erkek götürdü. Tıpkı öbür erkeklerin, kadınlarının başındaki örtüyü gösterip bu dönemde milletvekili ya da bakan olmaları, bürokraside koltuk kapmaları, ihale almaları, binbir çeşit avanta ve çıkar sağlamaları gibi...

Ben biliyorum; kadının örtüsünün iktidar olmakta kullanılmasına kızan Baykal, çarşaflıyı görünce buna bayıldı... Çünkü o da bir erkek...

*

Pekiiiiiyyy... Erkekten daha akıllı, daha zeki ve yetenekliyse kadın, böyle kullanılmaya niye izin verir?.. Sevdasındandır...

Kadının en baskın duygusudur; sevdası...

Önce sevgilisi, sonra yol arkadaşı gibi görmeye başladığı erkeğine sevdasından, bile bile razı olur kadın... Onun başarısında biraz da olsa pay sahibi olmak, seven kadını "akıllı-zeki-kişilikli olmaktan" daha çok mutlu eder.

Çünkü sevda böyle bir şeydir...

Ömrü boyunca edindiği tüm ahlaki değerleri bir yana atıp, en mahrem yerlerini bile erkeğinin önüne seren kadının sevdası her şeyin üzerindedir.

Ve erkek bunu bilir...

İşte; kimileri utanmadan, sıkılmadan bunu kullanır. Türk siyasetini neredeyse yönlendiren bu kara çarşafların, bu türbanların, bu sıkmabaşların altında aslında bu yatar:

Erkeğin utanmazlığı...

Kadının sevdası...
Yazının Devamını Oku

Ve Obama telefondaydı...

20 Kasım 2008
NE kadar mutlu bir gün.<br><br>Obama, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü telefonla aradı diyorlar, medya müjdeliyor: "Obama aradı..."

"Obama telefonda..."

"Obama, PKK’ya karşı..."

"Obama’dan Gül’e hayranlık mesajı..."

(.......)

Bu "Obama, PKK’ya karşı" hükmü nerden çıkıyor dersiniz?..

Haberi okuyunca Obama’nın telefonda "Türkiye’nin kendini savunma hakkı var" demesinden... Sanki Türkiye’nin kendini savunma hakkı lütufmuş gibi, meslektaşlarımız bunu ucundan tutup çeke çeke böyle yapmışlar, sağolsunlar:

"Obama, PKK’ya karşı..."

Pekiiii "Obama’dan Gül’e ’hayranlık’ mesajı" ne?..

O da Obama’nın, "Türkiye’ye ve Türk halkına hayranlık hisleri beslediğini" söylemesinden...

*

Tabii ki medyanın kaynağı Cumhurbaşkanı’nın kendisi ve yayınlattığı basın bülteni. Yoksa öyle cümle cümle nereden bilecekler Obama telefonda ne dedi, ne demedi?..

Obama zaten cevaben arıyor... Dış basına göre onlarca devlet adamını aradı...

Ama Obama’ya mesaj çekip, nezaket gereği yanıt gelince "Beni aradı..." diye sevindirik olan bir tek sizinkisi...

*

Yoksa dışardan gelen böyle önemli bir şeyi kamuoyuna duyurmak ve toplumla paylaşmak gerekiyor mu?..

O zaman Cumhurbaşkanı açıklasın:

Suudi kralından, Arap emirlerden, prenslerden gelen hediyeleri...

Duyarlı medya (özellikle bizim sevgili Mehmet Yılmaz) günlerce ısrar etti, onlarca yazı yazıldı, ama Cumhurbaşkanı’nız açıklamadı dışardan gelen hediyeleri.

Ama kuru telefon gelince çarşaf çarşaf bülten oluyor...

Altın, pırlanta, mücevherat hediyeler gelince, medya millet adına sorsa bile "tık" yok...

*

Bu durumda Cumhurbaşkanı, o gelen hediyeleri açıklamak zorunda...

Nereden ne geldi?...

Eğer Obama’dan telefonla gelen kuru nezaket sözleri bile açıklanıyorsa, sevinçten uçuyorsa devlet...

Hediyelerin listesine bakalım...
Yazının Devamını Oku