16 Şubat 2007
Hafta sonu gazetelerin içinden çıkan "insert"leri (hani çoğunlukla A4 boyutlarında olan ürün katalogları) karıştırmaya bayılıyorum. Hatta gazetenin kendisinden evvel bunları okuyorum. Sorun bana Koçtaş’ta bahçe makası kaç para, Pratiker’de ahşap kulübeleri kaça satıyorlar, Migros’ta kıymanın kilosu ne kadar, Bauhaus’ta banyo küveti kaç çeşit, Yataş’taki nevresimlerde ne gibi indirimler var, eski televizyonunu getirene Vestel ne veriyor, söyleyeyim.
Şu anda da elimde yine bu tip bir şey, Metro’nun patates-soğan ve sarmısak kataloğu var. Metro, bu katalog meselesinin ulaştığı son noktadır. Şarap için, peynir için, yeşil sebze için, patates-soğan için ayrı ayrı hazırlıyorlar. Şarap ve peynir kataloglarını hálá saklıyorum. İçinde bir sürü faydalı bilgi var.
Korkarım 16 Şubat-1 Mart arası için basılan patates-soğan ve sarmısak kataloğunu da saklamak zorunda kalacağım.
Sevgili okurlar; siz patatesin kızartmalık, kumpirlik, yemeklik, haşlamalık diye ayrı ayrı satıldığını, bunların arasında pek çok farklar bulunduğunu, patateste de kalibre olduğunu, sırf kızartmalık başlığı altında üç farklı türde patates yetiştirildiğini, bunların isimlerinin de laura, russet burbank ve Afyon agriası olduğunu biliyor muydunuz? Şimdi bu soruyu sorduğuma beni pişman edecek, "Bunu bilmeyecek ne var, cahil şahıs" mektupları göndereceksiniz, değil mi?
Metro’nun kullanıma hazır hale getirmek için işlemden geçirdiği patatesleri sayarsak, katalogda toplam 14 çeşit var. Yemeklik patatesin yağ çekeni, kızartmalığın yağ çekmeyeni, haşlamalığın açık sarı ve küçük olanı, kumpirliğin büyük, oval ve koyu sarı renkte olanı makbul.
Soğanlar da yemeklik, kavurmalık, özel ve söğüş olarak 4 gruba ayrılıyor. Özel dedikleri butik soğan gibi bir şey. Burger soğanı, gümüş soğan, mor soğan, arpacık soğanı özel soğan sayılıyor.
Şimdi ben bu bilgilerle nasıl gidip de mahallenin manavından alışveriş yapacağım. Orada sadece tek tip patates, bilemediniz 3 çeşit de soğan var. Haşlamalık patatesle kızartma yapılmaz ki! Manava "Bu patates yemeklik marabel cinsinden mi?" diye sorsam, alacağım yanıtı düşünmek bile istemiyorum.
Keşke kataloğu hiç okumasaydım...
Yazının Devamını Oku 9 Şubat 2007
Bu yıl Sevgililer Günü topuna girmiyorum. Ne alınacak, nereye gidilecek diye soranlara koca bir ilave hazırladık, hatta dükkanı kendilerine bıraktık (Bkz: Geriye kalan diğer sayfalar). Sevgililer Günü’nde ne alınmazı da geçen yıl yazmıştım, ikinci baskı olmasın. Diyeceğim o ki, bu hafta herkes Mersin istikametinde yol alırken, ben tersi yöne gideceğim. Sevgililer Günü ruhuna hiç yakışmayan bir şeyden, semt pazarlarından bahsedeceğim.
Bugün Şişli’de yeni bir alışveriş konsepti devreye giriyor. Cumartesi günleri Ekolojik Pazar’ın hizmet verdiği Feriköy Sabit Pazar alanında, bundan sonra cumaları da Süper Outlet kurulacak.
İstanbul’un en ünlü semt pazarları tarihe karışırken, bu tip hijyenik girişimler bir nebze olsun gönlümüzü ferahlatıyor. Tabii hiçbir şey Kadıköy Salı Pazarı’nın, Ulus Pazarı’nın, Beşiktaş Cumartesi Pazarı’nın yerini dolduramaz. Gürültü dediler, trafik dediler, hijyen dediler, şehrin alışveriş mabetlerini tarumar ettiler.
HALK PAZARA HASRET
Ama kişisel tespitlerime göre halkımızın tezgah özlemi dinmek bilmiyor. Haftasonu Cevahir’i kolaçan ettim. Koca alışveriş merkezinde en kalabalık yer koridora kurulan aksesuvar tezgahıydı.
Gelelim Süper Outlet konseptine...
Proje, Boğaziçi Alışveriş Merkezleri ile Şişli Belediyesi’nin ortak çalışması sonucu ortaya çıkmış. Boğaziçi Alışveriş Merkezleri adını ilk kez duyuyoruz. 5 arkadaş (Şenol Erkuloğlu, Ercan Ortaç, Hakan Camcı, Sedat Ayrıncı ve Osman Ataman) bir araya gelip, Süper Outlet konseptini yaratmış.
TEK TİP TEZGAH VE POŞET
Süper Outlet, eski Ulus Pazarı gibi bir semt pazarı ile outlet arası bir şey. Ama outlete daha yakın. Dış giyim, iç giyim, aksesuvar, ev tekstili ve hediyelik eşya ürünleri bulabileceksiniz. Ortaklar; "Ulus Pazarı’ndan oluşan boşluğu doldurmaya çalışıyoruz ama biz pazarcı değiliz" diyor. Konsepti önce İstanbul’da, ardından Türkiye genelinde yayacaklar. Hatta bundan sonraki adresi bile belirlemişler: Esentepe.
Feriköy Süper Outlet’te tek tip tezgah, tek tip poşet, tek tip pazarcı kostümü, tek tip etiket olacak. Hepsinin üzerinde de Süper Outlet logosu bulunacak.
Bugün ilk kez kurulan pazarda 150 esnaf, 300 tezgah var. Alım gücü kuvvetli büyük pazarcılar ile Merter, Sultanhamam ve Osmanbey’deki isimsiz üreticileri davet etmişler. Katılmak isteyenler önce bir bilgi formu dolduruyor. Daha evvel hangi işleri yaptıklarına, referanslarına, vergi levhalarına bakılıyor. Bu arada tezgahlarda kesinlikle taklit ürün bulunmayacakmış.
ESNAFIN ÇOĞU KADIN
Ortakların söylediğine göre pazardaki esnafın büyük bölümü kadın olacak. Eşleri mağazada kalırken, kadınlar kocalarının ürettiği malları satmak üzere pazara tezgah açacakmış.
Dedim ya, bu Süper Outlet ne pazara benziyor, ne de bildiğimiz outletlere. Bugün gidenleri ana girişte hostesler karşılayacak. Gelenlerin adını, adresini, telefon numarasını alacaklar (elbette bu bilgileri vermek zorunda değilsiniz). İleriki günlerde gerçekleştirilecek kampanyalar, etkinlikler, indirimler hakkında bilgi vermek için yapılıyor bu işlem. Ha, bir de pazarın müşterilerine özel bir üyelik kartı olacak. Bu kart sahiplerini ekstra avantajlar bekliyormuş.
Tezgahların arasında dolaşırken sokak çalgıcılarına, kestaneciye, helvacıya rastlayabilirsiniz. Ya da ünlü bir isimle aynı anda aynı kazağa eliniz uzanabilir. Çünkü burada sık sık imza günleri düzenlenecek, ünlü isimler davet edilecek.
ÖZEL GÜVENLİK VAR
Kadın derneklerine, yardım kuruluşlarına tanıtım ve bilgilendirme standları açılacak. Kullanılmış eşyalar burada toplanıp ihtiyaç sahiplerine dağıtılacak.
Alışveriş yaparken ikide bir cüzdanınız yerinde mi diye çantanızı yoklamak zorunda kalmayacaksınız, çünkü kapılarda ve pazarın içinde özel güvenlik görevlileri bulunacak. Sabahtan akşama kadar bir ambulans hazır bulunacak.
Bazı tezgahlarda kredi kartı geçecek, erkek ve kadınlar için ikişer tuvalet kabini ve soyunma odası kurulacak. Yakın çevreden her iki saatte bir Süper Outlet’e servis kalkacak. Etiler Akmerkez önü, Kurtuluş son durak ve Taksim AKM önünden bu servislere binebilirsiniz. İlk sefer sabah 9.00’da. Pazar da zaten 9.00-18.00 arası açık.
Süper Outlet’in açılışını, bugün saat 11.30’da Şişli Belediye BaşkanıMustafa Sarıgül bizzat yapacak.Daha önce kendisinin Ekolojik Pazar’ı açışını izlemiştim. Şu kadarını söyleyeyim kadınların bu kadar hayranlıkla baktığı ve canı gönülden alkışladığı başka bir belediye başkanı görmemiştim. Sarıgül bugün de muhtemelen gösterişli bir açılış yapacak.
Yazının Devamını Oku 2 Şubat 2007
KMG Araştırma, iki hafta önce Alışveriş Davranışları 2007’nin sonuçlarını açıkladı. Türklerin pek çok alanda alışveriş alışkanlıklarını ortaya koyan raporun kozmetikle ilgili bölümü, kadınların en çok ruj, göz kalemi ve rimel tükettiğini ortaya çıkarmış.
Kent ve yarı kent nüfusu temsil edecek şekilde 679 kadın ile görüşmüşler. Sanıyorum temsil kabiliyeti yüksek bir şahısım, çünkü bende de sıralama aynen böyle. Aslında en sık rimel bitiyor, çünkü tek bir rimel kullanıyorum. Her gün farklı ruj sürdüğümden ruj daha geç bitiyor, ama bir kez bitti mi de altı tane birden almak zorunda kalıyorum. Arkaik bünye muamelesi yapmayacaksanız itiraf edeyim; allık yerine de ruj kullanıyorum sık sık. Hazır açmışım rujun kapağını, onu kaldır allık çıkar, fırça bul, uzun iş. Hem dudağıma sürdüğüm ruju yanağıma da sürünce takım oluyor.
Belli ki, makyaj yaparken en çok gözlere zaman harcıyor ve onları öne çıkarıyoruz. Çünkü kadınların yüzde 78.5’i göz kalemi, 75.8’i rimel, 63.3’ü göz farı kullanıyor. Ardından yüzde 51.5 ile allık geliyor. Benim gibi yanağına da ruj sürenler varsa normal tabii. Pudra ile aramız pek yok, kullananların oranı yüzde 27.4. Onun yerine fondöteni tercih ediyoruz. Kadınların yüzde 45’i her 5 ayda bir fondöten satın alıyor. Fondöten alınacağı zaman sıkı bir araştırma yapıyorlarmış. Gerçekten de renkli kozmetiğin en risklisi fondöten. Bir defa doğru rengi tutturamama sıkıntısı var. Üstelik kaliteli bir tane almazsanız akne sahibi olabilirsiniz.
En sevdiğimiz promosyon şeklinin indirim ve ikinci ürüne yüzde 50 indirim olduğu tespit edilmiş. Bir tane alana ikincisi bedava promosyonlarını atlamış olacaklar.
Arap erkekleri yakışıklı tezgáhtar istemiyor
Hadiseden bir Ekşisözlük yazarı sayesinde haberdar oldum. Arab News adlı gazetenin internet sitesinde, Abdül Muhsin El Raşud El Vatan imzasıyla 14 Ocak’ta bir makale yayınlanmış. Kısaltarak tercüme ediyorum:
"Karımla birlikte Riyad’ın en büyük alışveriş merkezlerinden birine gittik. İçerisi mağazalar, birbirinden ünlü markalar, tasarım giysiler, parfümler, havalı restoranlar, romantik aydınlatmalar, cep telefonları ve iç çamaşırları ile dolu.
Dikkat ettim, güvenlik görevlileri bekar veya yalnız gelen erkekleri içeri almamak konusunda çok iyi çalışıyorlardı.
Mağazaların hepsinde genç, yakışıklı ve Suudi olmayan erkek tezgáhtarlar kadınlarla ilgilenmekteydi. Çekici bir gülümseme ile tatlı tatlı konuşuyor, kadınlara yardımcı oluyorlardı. Gördüğüm kadarıyla kadınların çoğu dikkat çekecek kadar özenli giyinmişti. Bazıları alışveriş yapmak yerine güzelliğini sergilemek üzere gelmiş gibiydi.
Sonra düşündüm: Yalnız ve bekar erkeklerin girmesini engellediğimiz alışveriş merkezlerinde, kadınların Suudi olmayan, bekar ve yakışıklı tezgáhtarlar ile başbaşa kalmasına izin veriyoruz. Ne kadar da cömertiz!
Birçoğumuz, kadınları tacizden korumak ve flört etmelerine engel olmak için Suudi erkeklerin alışveriş merkezlerine girişinin yasaklanması gerektiğini düşünüyor. Ama bu yakışıklı, nazik, düzgün konuşan ve de Suudi olmayan tezgáhtarlar daha büyük bir tehlike teşkil ediyor. Özellikle de iç çamaşırı mağazalarında, seksi çamaşırları gösterirken.
Bu yasağı niye koyuyoruz? Suudi erkeklerine güvenmediğimizden mi? O zaman mağazalarda Suudi olmayan erkekler yerine kadın tezgáhtarlar çalışsa daha iyi olur."
Yıllardır alışveriş merkezlerine gider gelirim, hiç bu yazıda tarif edildiği kadar ayartıcı, tahrik edici, ahlaka mugayir, flörtöz yerler olduklarını fark etmemiştim. Benden adam olmaz, boş boş dolaşıp duruyorum ortalıklarda. Baksanıza ortam ne kadar uygun. Romantik aydınlatma, iç çamaşırları, parfüm kokuları, yakışıklı tezgahtarlar... Halbuki benim alışveriş merkezine girince algıladıklarım hep vitrindeki giysiler, fiyat etiketleri, indirim oranları, kalabalık, güvenlikteki sinir bozucu x-ray sırası, kasa önü ve soyunma kabini yığılmaları, tek bir boş masa için krallığımı verecek duruma geldiğim restoranlar filan oluyor. Arada bir yakışıklı yüzler görüyorum ama ne bende, ne de raflardan ürün indirip dağınıklık toplamaktan yorulan onlarda flört edecek hal kalmamış oluyor.
Acaba bir de Suudi alışveriş merkezlerini mi denesem?
Yazının Devamını Oku 26 Ocak 2007
Benim için indirim sezonu, bu hafta bankadan gelen acı bir haberle sona erdi; kredi kartımın limiti dolmuş. İçinizden yükselen nidaları duyar gibiyim, ama vallahi limitim maaşımdan düşük. Yine de üzgünüm, daha alacak çok şeyim vardı. Bu son bana yakışmadı. Yüzde 70’i bulan indirim gözlerimin önünde geçip gidiyor, elimden bir şey gelmiyor. Ööyle çaresizce bakıyorum.
Limiti doldurunca, temel ihtiyaç malzemelerinden başka bir şey alamaz oldum haliyle. Bir de zorunlu kedi masraflarım var.
Başlıkta adı geçen Şakir, benim 4 aylık tekir kedim. Beyefendi geldiğinden beri belim büküldü. Meğer evde kedi beslemek ne kadar masraflıymış. Aşısı var, mama kabı var, kum teknesi var, kum küreği var, kumu var, maması var... Öyle her mama da olmuyor beyefendiye. Şakir’i karşıma alıp, haftada bir Boğaz’da rakı-balık yapsam daha ucuza gelecek, öyle söyleyeyim. Tabii haftanın geri kalanında, rakı içen kedi gösterisi karşılığı komşulardan yemek dilenmesi koşuluyla.
Başta bu masraflar beni çok germişti ama şimdi hafiften sardırmaya başladım. Sokakta gezerken nerede bir evcil hayvan malzemeleri satan dükkan görsem içeri dalıyorum. Alacak ne çok şey var! Alışveriş kariyerimde yeni bir kanal açıldı adeta.
Örneğin tasmalar... Ben acemi olduğumdan ilk elime geçen tasmayı satın aldım. Meğer bu meretin ne kadar çok çeşidi varmış. Eve her gittiğimde elimde yeni bir tasma... Neticede hayvan sersem oldu. Yalnız öğrendim, zilli olanları sevmiyor, takınca başını duvara vurmaya başlıyor. Bir de yılbaşında taktığı papyon şeklindeki kırmızı tasma ağırına gitti galiba.
Kedilere özel oyuncaklar şekerci dükkanı gibi. Fakat bu binbir çeşit şeker karşısında kendini kaybeden Şakir değil, ben oluyorum hep. Uzaktan kumandalı fareler bile var. Piyasada bulunan tüm farelerden birer tane aldım, o hálá market poşetleriyle ve benim eski çoraplarımla oynuyor, aklımı kaçıracağım. Oyuncak topa da yüz verdiği yok, kahve sehpasının üzerindeki stres toplarını bana çaktırmadan araklamakla meşgul.
Koltukları ve yatağın bazasını tırmalamasın diye manikür-pedikür seti, tırmalama totemi, totemi çekici kılan parfüm alındı, bana mısın demiyor. Afacan gözümün içine baka baka canım goblen döşemeleri hacamat ediyor.
Son Ikea seferinde zamanımın büyük bölümü evcil hayvan aksesuvarları bölümünde geçti. Böyle bir reyon olduğunu ilk kez fark ettim. Meğer ne güzel mama kapları, sepetler, minderler, kedi battaniyeleri, oyuncaklar varmış. Hepsini topladım eve getirdim, içine eski bir hırkamı serdiğim küçük sepetini terketmedi.
İnternet siteleri bu konuda tam bir cennet. Tasarımcı işi taşıma çantaları, Swarovski taşla bezeli tasmalar, koca bir dilim kaşar peyniri şeklinde sepetler, gurme mamalar, hayvanın rahatlamasını sağlayan aromaterapik yağlar buluyorsunuz. İçimden hepsini almak geliyor ama korkarım benim kedi tüketim karşıtı bir aktivist. Onca parayı vereceğim, yüzüne bile bakmayacak.
Yazının Devamını Oku 19 Ocak 2007
2006-2007 Kış Sezonu Yüzde 50 İndirim Bayramı’nı idrak etmekle meşgulüm bir haftadır. Harcadığım paraları ve bütçedeki deliğin çapını hesaplayarak alışveriş merkezinden çıkıyor, çıkar çıkmaz dönmek istiyorum. Gözüm sürekli arkada kalıyor. Kanım kaynadı, tüm mağazalara evim demek istiyorum.
Hükümet şimdi bu bayrama bir sınırlama getirmek istiyor ki, yerinde bir karar. Bayram dediğin her yıl aynı tarihte kutlanır, geleceğini önceden bilir, yaklaştıkça heyecanlanırsın değil mi?
Oysa son yıllarda bizdeki durum bambaşka. Alışverişin seyrine göre karar veriliyor indirimlere. Kimi yılbaşı yoğunluğundan faydalanmak için aralık ortasında indirime giriyor, kimi ocak başını bekliyor. Yaz sezonunda da tarihler belirsiz.
Satın aldığınız şeyin ertesi günü indirime girdiğini görmek son derece sinir bozucu oluyor. Başlangıç tarihini bilsek, kek gibi gidip indirime 12 saat kala alışveriş yapmayız değil mi?
Avrupa ülkelerinde ve ABD’de de indirim tarihleri bellidir ve değişmez. Bu son derece stabil durum sayesinde bu ülkelere alışveriş için giden turistler olur. Bu işten para kazanan tur şirketleri vardır.
Son yıllarda İstanbul’u bir alışveriş merkezi yapma girişimleri var. İndirim tarihlerini sabitlemek bu hedefte de fayda sağlayacaktır.
İndirim tarihlerini sabitlemek ve bir düzene sokmakla ilgili ilk atak AKP İstanbul milletvekili Gülseren Topuz’dan geldi. Geçen eylülde TBMM Başkanlığı’na bir yasa teklifi sundu Topuz. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da yapılacak bir değişiklik yeterli olacak.
Yasa teklifinde kış için 1 Şubat-31 Mart, yaz içinse 1 Temmuz-31 Ağustos tarihleri uygun görülmüş. Mevsim değişmeleri, ticari faaliyetin tasfiyesi, işyeri değişikliği ya da benzer nedenlerle indirim miktarı veya oranıyla yapılan satışlar yeniden tanımlanacak.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun da daha birkaç gün önce yılda sadece iki kez indirim yapılmasına müsaade edeceklerini açıkladı. Gülseren Topuz’un teklifi, 2-3 hafta içinde yasalaşacak. Böylece mevsim sonu indirimleri dışında kapanma, nakliye veya tasfiye nedeniyle indirim yapmak isteyenler bağlı oldukları odaya müracaat edip ancak belirlenen sürede indirim yapabilecek. Maliyetin altında zararına satış yapılmasına izin verilmeyecek.
Bu "zararına satış" lafı da bir pazarlama icadı bana göre. "Sudan ucuz satıyorum" demenin bir yolu. Yoksa bu kadar çok esnaf zararına satış yapıyor olamaz. Çarşıya bir çıkın, vitrinine kocaman "zararına satışlar" ibaresi koymuş mağaza sayısı az değil.
Bu habere en çok bizim mahalledeki halıcı üzülmüştür. 10 yıldır dükkanın önünden geçerim, her yıl mutlaka "tasfiye nedeniyle zararına satış" yapar. Elindeki stokları erittikten sonra aynı mağazada, aynı işi yapmaya devam eder. İlahi halıcı...
Yazının Devamını Oku 12 Ocak 2007
Haftalık Ekonomist Dergisi’nin verdiği Garanti Bankası’nın katkılarıyla yayınlanan aylık Kobi Girişim dergisi, Ocak 2007 sayısının kapağında müze mağazacılığını konu edinmiş. Habere göre müze mağazacılığı, girişimcilikte yeni bir trend. Umarım öyledir.
Müze mağazacılığı denen konsept, adı üzerinde müzeler varolduğu sürece ve müzeyle birlikte gelişecek bir konsept. Müşteri kitlesi, müze ziyaretçisiyle doğru orantılı. Haberdeki verilere göre geçen yıl Türkiye’de 18 milyon kişi müze gezmiş. Bu rakamın yarısını yabancı turistler oluşturuyor. Bütün bu insanların sadece yüzde 10’u gezinin sonunda mağazalara uğramış, alışveriş yapmış. Yani Türkiye’de şu anda müze mağazalarının müşteri potansiyeli toplam 1 milyon 800 bin kişi. Bu rakamın en az yarısını yabancılar oluşturuyor. Yani tek seferlik müşteriler. Pek parlak değil. Ama mağazaların mevcut durumunu düşünecek olursak şaşırtıcı da değil.
Özel müzeleri saymazsak, bizde müzelerin büyük bölümünün mağazalarını DÖSİMM (Döner Sermaye İşletmesi Merkezi Müdürlüğü) işletiyor. Genel Müdürü Enver Altıntaç, verdiği röportajda uzun uzun el sanatlarını yaşatmak için neler yaptıklarını, Anadolu’yu karış karış gezdiklerini, fiyatları düşürme politikalarını anlatmış. İnternet sitelerine girip baktım, gerçekten güzel parçalar var koleksiyonlarında. İl il dolaşmaya gerek kalmadan yerel el sanatları örneklerini bulabiliyorsunuz.
Fakat bir müze mağazası, hediyelik eşya dükkanıyla karıştırılmamalı. Zaten Enver Bey de röportajın bir yerinde, "Bizim ilgi alanımıza yabancı misafirler giriyor" demiş. Bir başka sorun da DÖSİMM mağazalarının hepsinin tek tip olması. Yani Topkapı Sarayı veya Gaziantep Arkeoloji Müzesi’ne gitmeniz fark etmez, hepsinde aynı ürünleri bulursunuz.
Kendimizi müze ile snırlamayalım, genel düşünelim. Bir mağazanın kapısından içeri neden girersiniz; ihtiyacınız olan bir şeyi satın almak, veya hoşunuza gidecek bir şeyler bakınmak için. Peki müze mağazalarından hangi ihtiyacımızı karşılayabiliriz? Buzdolabına yapıştırılan mıknatıslar, baskılı bez çantalar, ikinci kalite tişörtler, seramik vazo veya dekoratif tabaklar, kitap ayraçları arasından sizi oraya tekrar tekrar çekecek ne bulabilirsiniz?
Oysa bir müzenin sergilediği eserlere yoğunlaşmış, kaynak görevi de görecek ürünleri olmalı. Geniş bir kütüphane oluşturularak işe başlanabilir mesela. Sonra çocuklar da düşünülmeli. Oraya gelen ziyaretçiye tek seferlik müşteri gözüyle bakılmamalı. Hatta mağaza tek başına ziyaretçi çekmek gibi bir görev bile üstlenebilir. Böylece müzelerin ziyaretçi sayısı da artırılabilir.
Bir de insanların gözündeki imaj var konusu var tabii. Çoğunluk müze mağazalarını hatıra eşya satan, pahalı yerler olarak görüyor. Eminim en çok mıknatıs, kitap ayracı ve afiş gibi ürünler satılıyordur. Bu imaj pek de yanlış değil aslında.
Geçtiğimiz haftalarda Gaziantep’teki Zeugma müzesini gezdim. Mozaiklerle ilgili mitolojik hikayeler o kadar ilgimi çekti ki, zamanla unuturum elimde bir kaynak bulunsun diye çıkışta mağazaya uğradım. Bir defa ellerinde kapsamlı bir Türkçe kitap kalmamıştı. Neyse, bir tane İngilizce kitap beğendim. İçindeki fotoğraflar, sayfa kalitesi mükemmel. Hikayelere de ayrıntılı olarak yer verilmiş. Sayfa sayısını tam hatırlamıyorum ama bir parmaktan daha kalın değil. Görevli 60 lira olduğunu söyleyince inanamadım. Ekipteki pek çok kişi kitap satın almaktan vazgeçip, broşür-dergi arası ucuz yayınlara yöneldi. İçim cız etti ama kafama koymuştum bir kere, 60 liraya kıyıp kitabı satın aldım. Döndüğümde kitabı gören herkes benimle aynı fikirdeydi, kitap pahalıydı. Aynı mağazada gayet güzel tasarlanmış bez çantalar da 30 liraya satılmaktaydı. Evet müze mağazaları, müzeye gelir getirmek amacıyla da kurulur ancak gelenlere yolunacak kaz gözüyle bakılmamalı.
Müzecilik ve müze mağazacılığı gelişecekse, bunda özel müzelerin büyük payı olacak. İstanbul Modern’in mağazası buna en iyi örnektir. Son zamanlarda en az müze kadar popüler olduğu söylenebilir. Her gittiğinizde yeni bir şeyler bulursunuz, koleksiyon sürekli yenilenir. Herşey müzenin koleksiyonu ile bağlantılıdır. Kitap bakımından zengindir. Sanatı gündelik hayatınıza taşıyabileceğiniz tasarımlar satılır. Oradan satın alacağınız defter, kalem ile çocuğunuzu okula gönderebilirsiniz. Her birinin üzerinde ayrı bir eser basılı oyun kağıtları ile arkadaşlarınızla iskambil oynayabilirsiniz. Kol saati sayesinde Fikret Mualla’yı hep üzerinizde taşıyabilirsiniz. Kravat, cüzdan, kartvizitlik, bilgisayar için mouse, mouse pad, mum, fular, takı, mutfak önlüğü, kalem kutusu hep burada bulabileceğiniz eşyalardan birkaçı.
Yazının Devamını Oku 5 Ocak 2007
Yeni yıl münasebetiyle bu aralar her yerde geçtiğimiz yıl neler oldu, 2006 nasıl geçti, kimler geldi kimler geçti tadında listelemeler yapılmakta ya, alışveriş áleminden katkıda bulunmak isterim. San Francisco’da yaşayan bir grup arkadaş, 2006 başında aldıkları 1 yıllık alışveriş yapmama kararını başarıyla uygulayarak 2006’ya adlarını altın harflerle yazdırdı sevgili okurlar.
Çevre koruma bilincinin de yüksek olduğu tespit edilen ekip, bu gerçekten zor karara tahmin edeceğiniz gibi bir geyik muhabbeti sırasında varmış.
Akşam masada oturmuş risotto yer ve şarap içerken "Neden olmasın" demişler. Yiyecek ve diş macunu, şampuan, iç çamaşırı gibi tüketilmesi zorunlu ürünleri sağlık ve güvenlik başlığı altında toplayarak konu dışı bırakmışlar. Bunların dışında kalan bir ihtiyaçları olursa sadece ikinci el dükkanlardan, garaj satışlarından veya internette insanların işine yaramayan eşyalarını değiş tokuş ettiği sitelerden yararlanmışlar. Yeni olan tek bir çöp dahi satın alınmamış!
12 ay süren dikkat çekici tüketim karşıtı deneyleri geçtiğimiz günlerde sona erdi.
Ekip üyeleri tıkanan su borularının, bozulan elektrik süpürgesi ve cep telefonlarının bir miktar sorun yarattığını ancak bu küçük detayların hiçbirini yolundan döndüremediğini açıkladı. Aksine gönüllü çıktıkları bu alışveriş tatili onları özgürleştirmiş. Yine olsa yine yaparız diyecek kadar da cesurlar.
Sakın işsiz güçsüz, zaten kıt kanaat yaşayan, genç ve zıpır insanlar olduklarını düşünmeyin. Mesela üyelerden John Perry -ki kendisi 42 yaşında- Silikon Vadisi’ndeki bir teknoloji firmasında çalışıyor. Yaptıkları deney için "Tüketim kültürünün ne kadar yayıldığının ve kaynakları sömürürcesine tükettiğimiz için dünyanın diğer yerlerindeki insanların ne kadar sefalet çektiğinin farkına varmakla ilgiliydi" diyor. Başlarda zorluk çekilmiş, ancak bir süre sonra hayatı böyle sürdürmenin hiç de zor olmadığını fark etmişler. Hatta süreci son derece zihin açıcı bulmuşlar.
26 yaşındaki ekip üyesi Rachel Kesel, hayatını köpek gezdirerek kazanan biri.
Kesel’in ümidini kaybettiği sadece iki an olmuş. Birincisi; İsrail’e yapacağı seyahat için kullanılmış rehber kitap bulamadığında başına gelmiş. Bir de evden işe hep yanında taşıdığı kahve fincanı kullanılamayacak kadar kötü kırılmış.
Bir yıl boyunca yeteneklerinin farkına varanların sayısı da az değil. Örneğin pek çoğu aslında tamirat işlerini becerebildiğini görmüş. Düzenli olarak kütüphaneye gitmeye başlamışlar. Önemli bayramlarda yakınlarına ellerinde yaptıkları hediyeleri vermişler veya onların yerine bağışta bulunmuşlar.
Hızını alamayan birkaç ekip üyesi, eyleme bu yıl da devam etmek niyetinde.
Yazının Devamını Oku 29 Aralık 2006
Küresel ısınma yüzünden alışverişçilerin de tadı kaçtı. Kimse havaya giremiyor. Dünyanın dört bir yanındaki alışveriş merkezlerinde, mağazalarda işler kesat. Havalar böyle günlük güneşlik (Türkiye’de son birkaç günü saymazsak) oldukça işler yeniden açılacak gibi değil. The New York Times’ın haberine göre ABD’de Noel alışverişi kimseyi pek memnun etmemiş. Havalar iyi giderken kimsenin kışlık giysiler, Noel hediyelikleri alası yokmuş. Kalın bir kışlık palto için ayrılan bütçeyi, halk teknoloji ürünlerine harcamaya başlamış. Hatta hemen bir isim de takmışlar içinde bulundukları duruma: İlk Küresel Isınma Noeli.
Çiftçilerin yağmur duasına çıkması gibi, mağaza sahipleri de hava durumunu yakından takip etmeye ve sıcaklıkta ani düşüşler beklemeye başlamış. Pahalı mağazalara palto veren Manhattanlı Searle adlı perakendecinin satış müdürü Rick Weinstein, "Sabahları hava sıcaklığını görünce kıkırdamaya başlıyoruz. Ardından sinirden gülme ve nihayet küfretme geliyor" diyor.
Tüm bunlar küresel ısınmanın sadece Noel ve yılbaşı alışverişi üzerindeki etkileri. Yılın geri kalanında başımıza neler gelecek kimbilir.
Online manav açıldı
Benim açımdan internetten en son alacağım şey meyve sebze. Markete, pazara gidip tek tek elimle seçmeyi, koklamayı seviyorum. Özellikle de otların birarada durduğu reyonlara bayılıyorum. Ama bir de hayatın gerçekleri var; zamansızlık gibi.
Yukarıda bahsettiğim ritüeli gerçekleştirmek maalesef her zaman mümkün olmuyor. Hatta bazen sadece bir haftasonu hobi faaliyeti olarak kalıyor. İnsan işten eve yetişmeye çalışırken bir de ağır meyve-sebze poşetleri taşımak istemiyor.
Yakınlarda geniş kapsamlı bir online manav açıldı; www.manavim.com. Kendilerini Türkiye’nin ilk ve tek online manavı olarak tanıtıyorlar ama pek doğru değil. Özellikle organik tarım ürünleri satın alabildiğiniz başka internet adresleri de var. Fakat manavım.com, gerçekten de geniş kapsamlı bir site. İçinde 200’e yakın çeşit var.
Tropikal, Egzotik ve Organik başlıkları altında ürünler satıyorlar. Normalde bir manavda olmayacak ürünler buluyorsunuz; bakliyat, baharat, zeytin ürünleri, kuruyemiş, meyve suyu, salça ve turşu gibi.
Her ürünün altında detay yazan kutucuklar var. Tıkladığınızda nasıl yenir, nasıl kesilir, kabuğu nasıl soyulur gibi ayrıntılı bilgilere ulaşıyorsunuz. Özellikle egzotik ve tropik meyveler için gerekli ve isabetli bir hizmet.
Alışveriş yapmak için siteye üye olmanız gerekiyor. Telaşa gerek yok, üyelik ücretsiz. Sadece size bilgilerin bulunduğu bir hesap açabilmek için üye oluyorsunuz. Siparişler en geç 2 gün içinde ve istediğiniz saatte teslim ediliyor. İstanbul dahilinde ekstra kargo ücreti alınmıyor. Diğer iller için kargo ücreti ödemek zorundasınız. Bir de sipariş verebilmek için en az 40 liralık sepet doldurmanız lazım.
Sanal manavda fiyatlar (YTL)
Tane hindistancevizi 3
Ananas 9.75
Avokado 3.25
1 kilo taze zencefil 12.50
Yarım kilo organik siyah çay 11.50
20 gram kuru organik fesleğen 3.15
1 kilo organik havuç 2.45
1 bağ organik pazı 2.80
200 gr. organik iç ceviz 12.75
1 kilo organik nar 3.95
Katalog yapmak moda oldu
IKEA kataloğu ile iddialı bir marka ya, Türkiye’ye geldikten sonra bizim kırk yıllık markalarda da bir kıpırdanma oldu. Herkes fiyakalı bir katalog yapma yarışında. Halihazırda böyle bir adeti olanlar da daha gelişmiş modeller çıkarmaya bakıyor.
Haksız sayılmazlar, IKEA satışlarını artıran en önemli unsurlardan biri ünlü katalog. Mümkün olduğunca fazla eve girmeye, sürekli baş köşede bulunmaya çalışıyorlar.
Konuya şimdi elime geçen bir zarftan çıkan İstikbal kataloğu nedeniyle girmiş bulunuyorum. Bayağı cüsseli bir yayın. Mükremin Abi’nin "kalın kitap" dediği türden. Adı Ev Concept. İsim Mudo’yu, içerik IKEA’yı hatırlatıyor. Hatta şöyle diyeyim; IKEA’nın kataloğunu resmen taklit etmişler!
Fakat meselenin özünü atlamışlar. IKEA kataloğunun bu kadar popüler olmasının sebebi içindeki her ürünün fiyatının yazması. İstakbal kataloğunda tek bir fiyat bilgisi yok. Üstelik o kadar kalın ve ağır ki, insanın taşımaya gözü korkar.
Yazının Devamını Oku