Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı kuruluşunun 25. yılında son derece önemli ve bir o kadar da değerli bir esere imza attı. Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İpek Akman editörlüğünde 26 doktorun görüşleri ile hazırlanan“Riskli Bebek İzlemi” tüm çocuk doktorlarının elinin altında bulunması gereken bir yayın.
Geçtiğimiz Perşembe günü Prof. Dr. İpek Akman ve Spastik Çocuklar Vakfı Genel Direktörü Nigar Evgin ile birlikteydim. “Riskli Bebek İzlemi” konusunda küçük bir söyleşi yaptık. Sayın Akman, editörlüğünü yapmış olduğu bu özel kitabı benim için imzaladı.
Tüm gebeliklerin yaklaşık yüzde 10’u bir veya birden çok risk içeriyor. Prematüre bebekler, anne karnında büyüme geriliği olanlar, doğuştan enfeksiyonu olanlar, solumun yetmezliği gelişmiş yeni doğanlar riskli bebek olarak tanımlanıyor. Bu bebeklerin büyümesi, beslenmesi, aşılanması ve nörolojik gelişimi yakın takip gerektiriyor. Bu bebeklerde gelişimsel değerlendirme yapılması, işitme ve görme problemlerinin saptanması ve bebeklerin erken müdahale programına alınması gerekiyor.
Galatasaray Rotaract Kulübü, istihdam etmek üzere engelli vatandaşlara ulaşmaya çalışan işverenler ile iş arayan engelli vatandaşları buluşturuyor.
Galatasaray Rotaract Kulübü, 2010 yılında ülkemizde ilk “Engelliler Kariyer Günü”nü düzenledi. 13 Mart 2015 tarihinde (bugün) ise Beşiktaş Evlendirme Dairesi Fuaye Alanı’nda saat 12:30 – 17:30 arasında, Beşiktaş Belediyesi ve kariyer.net’in destekleri ile, “9. Engelliler Kariyer Günü” gerçekleşiyor.
AFİŞ İÇİN TIKLAYINIZ
Engelliler için düzenlenen kariyer gününün hedefleri:
Dr. Alper Kaya 25 yıldır, Stephen Hawking hastalığı olarak da, ALS’yle yaşıyor. Ancak yine de, 28 yaşında yakalandığı bu amansız hastalığın yaşama sevincini etkilemesine izin vermiyor.
Alper Kaya, 5 Aralık 2009 tarihinde, Sabancı Vakfı'nın katkılarıyla hayata geçen ''Fark Yaratanlar'' programına konuk olmuştu. O tarihte %95 engelli idi; sadece konuşabiliyor, yutkunabiliyor, tek bir parmağını çok az hareket ettirebiliyor, özel bir klavyeyle, tek tek harf tıklamasıyla yazabiliyordu. Buna karşın, ALS hakkında dünyadaki tüm gelişmeleri diğer hastalara aktarıyordu. Hastalarla telefonda görüşerek tecrübelerini paylaşıyor ve onlara moral veriyordu. Alper Kaya'nın yarattığı fark, dalgalanmalar yaşasa da bir hekim ve hasta olarak yaşadığı her olumlu ve olumsuz gelişmeyi bilimsel ve diğer hastaların anlayacağı platformlarda ve internet sitelerinde paylaşmasıydı. Çaresiz bir hastalıkla mücadele ederken, aynı durumdaki birinin biraz daha fazla yaşamasını sağlamak için uğraşıyor ve yurttaş katılımı alanında fark yaratıyordu.
2011 yılında “İşaret Parmağım” adlı bir öykü kitabı yayınladı Dr. Alper Kaya. Zevkle okuduğum bu eserin “Önsöz”ünü sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Bir bilgisayar faresi ve bir tıklama ile birer birer yazılan harfler... Kelimeler tümcelere, tümceler paragraflara, paragraflar sayfalara dönüşüverdi. Bilgisayarda yazı yazabilmek için gereken o tıklamaların tüm fiziksel yükünü, çalışan tek parmağım olan işaret parmağım taşıdı. O, benden vazgeçmedi, ben de onu terk etmedim. Bu kitaptaki yazılarım ve yazdığım diğer yazılarımın kahramanı, işte o sol işaret parmağım.
Merhabalar sevgili okurlar.
Bugün sizlere “Engelsiz Erişim Derneği” ve 1 yaşını dolduran yayınları “EEEH Dergi”den söz etmek istiyorum.
Engelsiz Erişim Derneği, körlüğün; “kişinin görme yetisinin bir kısmını ya da tamamını kullanamamasından doğan erişilebilirlik ihtiyaçlarına sosyal ve fiziksel alanlardaki yargı ve düzenlemelerin cevap verememesi nedeniyle ortaya çıkmış bir engellilik ve engellenmişlik hali” olduğunu söylüyor. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, “Körlüğü bir engel yapan şeyin kişinin görme organındaki eksiklik değil, toplumdaki düzenlemelerden kaynaklanan bariyerler olduğunu” düşünüyor. Bu nedenle de, “Körlüğün aslında toplumdaki yargılar ve düzenlemeler nedeniyle bir engellenmişlik olduğuna” inanıyor. İşte bu yüzden, “Engelsiz Erişim Grubu” olarak gerek toplumu gerekse görmeyenleri bilinçlendirerek bu engellenmişlik halini ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Yani, derneğin inancı; “insanların kafalarındaki ön yargıların değişmesi ve insanlar için yapılan tüm çalışma ve uygulamalarda herkesin ihtiyaçlarının doğru şekilde dikkate alınması halinde, Körlüğün bir engel olmaktan çıkacağı ve bir görmeyenin de toplumun diğer fertleriyle her konuda eşit bir biçimde yaşamını sürdürebileceği” yönünde.
Engelsiz Erişim Derneği ne ayrı parklar, ne ayrı okullar ne de ayrı köyler istemekte görmeyenler için. Onların istediği toplumda var olan düzenlemelerin görmeyenlerin erişimine ve kullanımına uygun hale getirilmesi. Görmeyenleri ve diğer engelli grupları toplumdan soyutlayıcı tüm düzenlemelerin aslında ayrımcılıktan başka bir şey olmadığına inandıkları için böyle düzenlemeleri şiddetle kınıyorlar.
Anayasa’mızın 10. Maddesi; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” demektedir. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Halkoylaması’nda da, bu maddeye; “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” ibaresi eklenmiş bulunuyor.
Ayrıca, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un;
74. Maddesi’nde, “Sandıkların konulacağı yerleri ve oy verme işinin vaktinde sona ermesi için gerekli tedbirleri ilçe seçim kurullarının denetiminde sandık kurulu tespit eder. Sandıkların konulacağı yerlerin belirlenmesinde seçmenin oyunu kolaylıkla, serbestçe ve gizli şekilde verebilmesi gözetilir. Engelli seçmenlerin oylarını rahatlıkla kullanabilmeleri için gerekli tedbirler alınır.”
90. Maddesi’nde, “Oy verme günü sandık başına gelen seçmenler, sandık kurulu önüne başkan tarafından sıra ile birer birer alınırlar. Gebeler, hastalar ve engelliler bekletilmezler. Yaşlılar önce alınabilirler.”
93. Maddesi’nde, “Kapalı oy verme yerinde birleşik oy pusulasını katlayıp yapıştırdıktan sonra, seçmen burasını terk eder ve birleşik oy pusulasını sandığa bizzat atar. Körler, felçliler veya bu gibi bedeni engellilikleri açıkça belli olanlar, bu seçim çevresi seçmeni olan akrabalarından birinin, akrabası yoksa diğer herhangi bir seçmenin yardımı ile oylarını kullanabilirler. Bir seçmen birden fazla malule refakat edemez.”
hükümleri yer almaktadır.
Tüm bu maddeleri dikkate alan Yüksek Seçim Kurulu, engelli vatandaşların önümüzdeki seçimde oylarını rahatça kullanabilmeleri için bazı çalışmalar yapmış:
· Engelli vatandaşlar “www.ysk.gov.tr” adresinden “Yurt İçi Seçmen Sorgulama” bölümüne gerekli bilgileri girerek engellilik durumlarını (görme ve ortopedik) sorgulayabilecekler. Ayrıca sorgulama ekranına e-posta adreslerini ve/veya cep telefonu numaralarını girip kaydetmeleri durumunda, Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçimlerle ilgili olarak yapılacak bilgilendirme mesajlarını alabilecekler.
12 Şubat tarihindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi ziyaretimde Sayın Şafak Pavey ile tanışma ve kısa bir görüşme yapma fırsatı buldum.
Şafak Pavey, 10 Temmuz 1976’da Ankara’da dünyaya geldi. Londra Westminster Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdikten sonra yüksek lisansını London School of Economics'de tamamladı. İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve giriş seviyesinde Arapça, Farsça biliyor; ayrıca, uluslararası işaret diliyle de konuşabiliyor. Pavey, uzun yıllar yurt dışında çalıştıktan sonra, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ndeki görevinden ayrılarak Türkiye'ye döndü ve 12 Haziran 2011 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul 1. Bölgeden milletvekili seçildi. Halen, CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, TBMM AB Karma Parlamento Komisyonu Başkan Yardımcılığı ve BM Bağımsız İnsan Hakları Denetmenliği görevlerini yürütmekte.
Şafak Pavey, uluslararası kamuoyunda insan hakları, insani yardım ve küresel barış konusundaki çalışmalarıyla tanınıyor. “Eşit Hayat Hakkı”, “Tasarımda İnsani Düşünce” ve “Erişilebilirlik” hareketlerinin öncülerinden. Çeşitli düşünce kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin ve doğa hakları hareketlerinin üyesi ve destekçisi,.
Engelliler Konfederasyonu, Türkiye Barolar Birliği’nin katkıları ile “Engellilerin Siyasal Yaşama Katılma Hakkı” konulu bir Çalıştay düzenledi geçtiğimiz hafta. Çok sayıda sivil toplum örgütü ve kamu kuruluşunun yanı sıra siyasi parti temsilcilerinin de katıldığı bu Çalıştay, 13 Şubat 2015 tarihinde Türkiye Barolar Birliği Av. Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapıldı.
Engelliler Konfederasyonu;
— Engellilerin ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki vb. hak ve çıkarlarının korunup geliştirilmesi,
— Toplumsal yaşamın her alanındaki ayrımcı uygulama ve düzenlemelerin giderilmesi,
Türkiye günlerdir evine gitmek üzere bindiği minibüsten inmeyi başaramayan Özgecan ile oturup kalkıyor. Bu acı öylesine oturdu ki yüreklere, çoğu kişide söz bitti. Bir çok kişi de kendi yaşadığı ve yıllardır unutmaya çalıştığı gerçeklerle tekrar yüz yüze geldi bu olayla. Ben de işte onlardan biriyim…
1969 yılının sonlarında, yani bundan kırk altı yıl önce, lise üçüncü sınıf öğrencisiydim. Ve Özer Yelçe ile nişanlıydım. Bizim evimiz Feneryolu’nda, nişanlım ve ailesininki ise Kızıltoprak’ta idi. Babam Merkez Bankası’nda yönetici, nişanlım Milliyet gazetesinde spor muhabiriydi. O zamanlar Cumartesi günleri de yarım gün çalışılırdı. O Cumartesi hem babam hem de nişanlım hasta oldukları için işe gidememişlerdi. Ben sabahtan öğleye kadar babamla kalıp öğleden sonra nişanlımı ziyaret etmek üzere evden ayrıldım. Caddeye kadar yürüdüm. Gelen ilk dolmuşa bindim. Dolmuş boştu. Yakın mesafe gideceğimden, benden sonra binecekleri indirmemek için, ön tarafa oturmuştum. Şoför, ben biner binmez ters yöne dönüş yapıp Fenerbahçe istikametine doğru yol almaya başladı. Ben nereye gittiğimizi sordum; hemen inmek istediğimi söyledim. Şoför bir müşteri alacağını söyledi. İnmek istediğimi tekrarladım. Ama şoför, beni dinlemek bir yana, ayağını gazdan kesmeden devam etti yola. Böylece Fenerbahçe Burnu’na kadar geldik.
Yağmurlu ve kapalı bir havaydı. Etrafta in cin top oynuyordu. Üstümde kahverengi bir palto, kahverengi pantalon, bej rengi atkı ve bere, elimde de katlanabilir bir şemsiye vardı. Adam üstümden uzanıp kapıyı kilitledi ve üzerime saldırdı. Adamı tırnaklayarak karşı koymaya çalışırken, orta üçüncü sınıftayken bize nasihat eden fen öğretmenimiz Mr. Scott’ı hatırladım. Öğretmenimiz bize; birileri eğer günün birinde bizi kaçıracak olursa adamın cinsel organına bir tekme atmamızı, böylelikle kolayca kurtulabileceğimizi söylemişti. Arabada tekme atma olasılığı bulunmadığından, elimdeki şemsiyeyi vargücümle adamın üzerine indirdim. Adam birden sindi, hemen geri çekildi. Kapıyı açmasını söyledim, indi, kapıyı dışarıdan açtı. Yere düşen eldivenlerimi aldı ve beni gitmek istediğim yere kadar götürmeyi teklif etti.
Aceleyle arabadan indim. Arabanın plâka numarasına baktım. Numarayı tekrarlaya tekrarlaya Fenerbahçe meydanına doğru yürüdüm. O zamanlar Fenerbahçe-Kadıköy arasında dolmuş çalışırdı. Meydana geldiğimde, dedemin apartmanında oturan bir şoförün sırada olduğunu gördüm. Bu beni çok sevindirdi. Dolmuşa korkmadan bindim ve nişanlımın evine gittim. Kapıyı kayınvalidem açtı. Onu görür görmez hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. On dakika kadar hiç konuşamadan ağladıktan sonra, olanları anlattım. Özer çok sinirlendi; hemen kalktı, hasta hasta giyindi ve birlikte Emniyet Müdürlüğü’ne gittik. Durumu anlattık, arabanın plâka numarasını verdik. Sonra eve dönüp olan biteni annem ve babam ile paylaştık.