Bilindiği gibi 10–16 Mayıs tarihleri ülkemizde Engelliler Haftası olarak anılmakta. Bu yılki Engelliler Haftasının başlangıcı olan 10 Mayıs Pazar günü Türkiye’nin çeşitli kentlerinden gelecek bin dolayında engelli ile birlikte saat 11.00’de Kolej Kavşağından Kızılay Sakarya Meydanına bir yürüyüş yapılacak; saat 12.00’de de “Engelli Hakları için Büyük Ankara Buluşması” adıyla bir miting gerçekleştirilecek.
Engelliler, 10 Mayıs 2015 Pazar günü saat 12.00’de;
— İnsanca bir iş ve istihdam yoluyla toplumsal yaşama aktif ve üretken bireyler olarak katılmak,
— Nitelikli, işlevsel ve erişilebilir eğitim,
— Engellilerin sınavlara özel cihazlarıyla bulundukları illerde girebilmeleri,
— Birleşmiş Milletler Sağlık Örgütünün ICF standartlarına uygun yeni bir Sağlık Kurulu Raporları Yönetmeliği,
Merhabalar sevgili okurlar.
Görme engelli okurum Sevgi Bulut, zaman zaman, çeşitli konulardaki duygu ve düşüncelerini ileterek görme engellilerin sorunlarını birinci elden dinleme fırsatı veriyor bana. Bildiğiniz gibi, bazen sizlerle de paylaşıyorum bunları. Bugün de, yine onun bana yazdıklarından yola çıkarak, engelli bireylerin kültürel olanaklardan yararlanamıyor olduklarına değinmek istiyorum.
“Sanat bizler için korku haline geliyor.” diyor Sevgi Bulut ve devam ediyor: “Gören insanlar için güzel sunumlar olan sanatsal çalışmalar, biz görme engeliler için kâbusa dönüşüyor.”
Sevgi Bulut, Özcan Deniz’in yönettiği ‘Sevimli Tehlikeli’ filmini izlemek üzere, arkadaşlarıyla birlikte sinemaya gitmiş. Herkes gibi, biletlerini alıp yerlerine oturmuşlar. Salondaki izleyiciler merakla filmin başlamasını beklerken; Sevgi Bulut sesli betimleme olmadığı için filmi anlayamayacağından korkuyormuş. Sonra film başlamış ve korkulan olmuş. Gören insanların büyük keyif aldığı muhteşem görsellikler, sesli betimlemeli anlatım olmadığından, görme engellilere ulaşamamış.
Merhabalar sevgili okurlar.
Değişim Liderleri Derneği (DLD), genç kız ve kadınların kendilerine güvendiklerinde neler başarabileceklerine inanan, onların potansiyelini gören ve onlara değer veren gençlerin kurduğu ve idare ettiği bir dernek. Misyonu: Eğitim fırsatları ve liderlik becerileri vererek Türk kadın ve kızlarının toplumsal hayatta aktif, sorumluluk sahibi ve üretici bireyler olmalarını sağlamak.
Sema Başol Türk Eğitim Vakfı’nın bursu ile Amerika’da yüksek lisans eğitimi yapmış aydın bir Türk kadını. Bu burs sayesinde gördüğü eğitim öylesine değiştiriyor ki hayatını, Türkiye’de eğitimle ilgili bir çalışma yapmak istiyor. Uzun yıllar Amerika’da bir şirketin pazarlama müdürlüğünü yürüttükten sonra, bir Amerikalı arkadaşıyla birlikte “Türk Kadınları Girişimi”ni (Turkish Women’s Initiative) geliştiriyor. Bu proje kapsamında genç kızlarla kadınların özgüven kazanmasını sağlamayı amaçlayan bir derneğin Türkiye’de çok yararlı olacağını düşünüyor ve Türkiye’de Değişim Liderleri Derneği’ni kuruyor.
Kıvılcımlar Programı, Değişim Liderleri Derneği’nin 2009 yılında hayata geçirdiği yenilikçi bir liderlik programı. Programın hedef kitlesi, sosyal değişim ve yurttaşlık bilincine duyarlı üniversite gençleri. Kıvılcımlar Programı; genç kız ve kadınların özgüvenlerini geliştirmelerine,
liderlik ve yaşam becerileri edinmelerini sağlamaya ve yaparak öğrenmeye dayalı bir eğitim modeli. Sekiz ay süren Kıvılcımlar Programı, üniversiteli genç kız ve kadınların hem kendilerini geliştirmelerine hem de yaşadıkları topluma değer katmalarına olanak veriyor. Kıvılcımlar Programı halen Düzce, İzmir ve Gölcük’te devam etmekte.
Merhabalar sevgili okurlar.
Bildiğiniz gibi, ben bir kas hastasıyım. Hastalığımın adı Facioscapulohumeral musküler distrofi (FSHD). 200'den fazla farklı türde kas hastalığı var. Bu hastalıkların her birinin özellikleri ve hastalardaki seyri birbirinden farklı. Musküler distrofi (MD), kendi içinde otuzdan fazla çeşidi olan bir kalıtımsal kas hastalıkları grubu.
Kas Hastalığı ile yaşayan bireylerin, sağlıklı bireyler ile aynı standartlarda yaşayabileceği bir Türkiye vizyonu ile kurulan Türkiye Kas Hastalıkları Derneği, zaman zaman kas hastalıkları ile ilgili bilgilendirme toplantıları düzenliyor. Bu toplantıların sonuncusuna ben de katıldım. Toplantıda verilen bilgileri, özetle, sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Kas hastalıklarının büyük çoğunluğu kalıtımla, ana-babadan alınan genlerle geçiyor. Baskın türleri(dominant), çekinik türleri (resesiv) ve eşey kromozomlarla (cinsiyet kromozomu X) ile geçen türleri var. Bazı insanlar hatalı genlere sahipler ama yalnızca taşıyıcılar. X'e bağlı geçiş gösteren hastalıklarda taşıyıcı annelerin erkek çocuklarında hastalık ortaya çıkıyor. Kız çocuğu bu geni almışsa hasta olmuyor, ama annesi gibi taşıyıcı oluyor.
23 Nisan 1920 ilk Büyük Millet Meclisimizin toplandığı gün… 23 Nisan, ulusun yönetme yetkisini kullanmaya başladığı gün… 23 Nisan, Milli Egemenlik Bayramımız… Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bu özel ve anlamlı günü çocuklara armağan etti. Büyük önderimiz çocukları hem çok seviyor hem de onlara çok güveniyordu. 1922 yılında Bursa’dan şöyle seslendi onlara:
Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.
Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.
Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre
Çalışınız, sizlerden çok şey bekliyoruz…
Birkaç gün önceki gazetelerde bir haber çarptı gözüme. Habere göre; Samsun’un Tekkeköy ilçesinde eski bir evde yalnız yaşayan yaşlı bir kadın Cumhurbaşkanı’ndan yardım istiyor.
Söz konusu habere konu olan Hanım Özdemir 80 yaşında; gözleri az görüyor ve yürümekte güçlük çekiyor. Eşini 12 yıl önce kaybetmiş. Beş çocuğu varmış, üçü vefat etmiş. Yaşayan iki çocuğundan biri Belçika’da, diğeri ise Samsun’da yaşıyor. Ancak, anladığım kadarıyla, ikisinden de hayır yok Hanım Özdemir’e. “Belediyeden önce yemek geliyordu ama artık gelmiyor. Geçtiğimiz pazar gününden beri yemek yemedim. Düşmeye başladım. Yavaş yavaş dışarı ekmek almaya çıktım. Eve gelirken iki kere düştüm. Gözlerim iyi görmüyor. Durumum kötü. Tuvalete zor gidebiliyorum. Gözlerim görse yine bir şeyler yapabilirim.” diyen Özdemir, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyor: “Düşmüşüm oğlum bana yardım et…”
Zaman zaman televizyon kanallarında ve gazetelerde bu gibi haberlere rastlıyoruz. Bazen bir vatandaş yardım istemek için önüne çıkıyor bir devlet büyüğünün, bazen de bu haberde olduğu gibi uzaktan sesleniyor. Umudunu devlet büyüklerinin acıma duygusuna bağlamış, çırpınıp duruyor çoğu kişi. Başbakan’ın ya da Cumhurbaşkanı’nın falanca kişiye yaptığı yardımı yalan yanlış duyuyor ve “neden bana da olmasın” diyor.
Oysaki sosyal devletlerin bir sistemi olmalı bu gibi yardımlar için. Yardımlar, yalnızca Başbakan’a ya da Cumhurbaşkanı’na ulaşanlara değil, benzer durumdaki tüm vatandaşlara eşit olarak yapılmalı. Vatandaş hangi makamdan ne talep edebileceğini bilmeli. Kimse derdinin çaresini devletimizin en üst makamlarında aramaya çalışmamalı. Yani, karşılıklı güven üzerine kurulu, tıkır tıkır işleyen bir sistemimiz olmalı.
7 Haziran yaklaşıyor. İçimizdeki seçim heyecanı gün geçtikçe artıyor. Hepimiz ülkemiz için en hayırlı olanı istiyoruz. “Hayırlı” kelimesinin tanımı kişiden kişiye değişiyor olsa da…
Ne yazık ki, her zaman olduğu gibi, bu seçimde de engelli aday sayısı yok denecek kadar az.
23 Mart tarihinde yayınlanan yazımda iki kıymetli aday adayından söz etmiştim sizlere; Engelliler Konfederasyonu Başkanı Sosyolog, Avukat Turhan İçli ve Türkiye’nin ilk görme engelli bürokratı Kenan Önalan. Her ikisi de görme engelli olan bu aday adayları, bu güne kadar engelliler için yapmış oldukları çalışmalarla kendilerini ispatlamış kişiler. Ancak ne Turhan İçli ne de Kenan Önalan yer buldu kesinleşmiş aday listelerinde.
Turhan İçli engelli hakları için mücadeleye 1975 yılında başladı. Ve o günden beri de durmaksızın sürdürüyor bu mücadeleyi. Onun Meclis’e girmesi biz engelliler için çok büyük bir kazanç olacaktı. Yoksulluğun, işsizliğin yok edildiği, engelliler dâhil kimsenin “öteki” olmadığı, şiddetin her türünün tarihe karıştığı bir Türkiye özlemiyle dolu olan İçli’nin hâlâ bir şansı olduğunu duydum. Umarım doğrudur bu duyumum. Ancak kesinlikle inanıyorum ki; her nerede olursa olsun, Turhan İçli engelli hakları için mücadele etmekten hiç vazgeçmeyecektir.
Kesinleşmiş aday listelerine giremeyen Kenan Önalan ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndaki görevine geri döndü. O da engelliler için çalışmayı bu görevde sürdürecek. Kenan Önalan’ın listelere girememiş olması Parlamento için kayıp, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı içinse kazanç oldu.
2 Mart’ta “Yüksek Seçim Kurulu engellileri oy vermeye çağırıyor…” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bu yazının ardından görme engelli okurum Sevgi Bulut bana bir e-posta mesajı gönderdi. O günlerde sizlerle paylaşma fırsatı bulamamış olduğum bu mesajı, seçim tarihine biraz daha yaklaşmış olduğumuzu dikkate alarak, bugün köşeme taşımak istiyorum:
“Anayasa’nın 10. Maddesi eşitlik ilkesini benimsemiştir. Bir de Anayasa’nın ilgili maddesi ve seçim kanunlarındaki düzenlemelere göre oylar gizli kullanılır. Bu, emredici hükümdür.
2015 Eurovision Şarkı Yarışması yarı finalleri 19 ve 21, finali ise 23 Mayıs 2015 akşamı Avusturya'nın başkenti Viyana'da gerçekleştirilecek. Türkiye, 2013 ve 2014'ün ardından, bu yıl da yarışmaya katılmıyor.
Yarışma katılımcılarından Finlandiya'nın bu yıl Eurovision şarkı yarışmasına göndereceği aday öncekilerden daha dikkat çekici. Dört kişiden oluşan PKN adlı grup, Eurovision'a katılan ilk punk grubu olacak. Ancak grubun asıl özelliği üyelerinden kaynaklanıyor. Açık adı Pertti Kurikan Nimipaivat olan grup, down sendromlu ve otizmli dört sanatçıdan oluşuyor.
Punk; kültür, politika ve estetiği ile kurumsallaşmış sanat teorileri ve bunu yaratan topluma, toplumsal sisteme karşı doğmuş bir reddediştir. Punk, sanatçıyı insan olarak görür, geleneksel ve kalıplaşmış davranış ve yaşam biçimine karşı yıkıcı bir tavır geliştirir. Bireyin kişisel gelişimini yönlendiren, yaşam biçimini şekillendiren toplumsal organizmayı her şeyin suçlusu olarak görür ve saldırmaktan çekinmez. Punk'a göre her şey alt üst olmalıdır; aykırı, ayrıksı giyim tarzı, sanat ve gündelik yaşamda sınırların belirsizleştirilmesi, bilinçli kışkırtıcılık, kabul görmüş ve tekdüzeleşmiş yaşam biçiminin yeniden düzenlenmesi (ya da düzensizleştirilmesi) punk yaşam biçiminin devrimci taktikleridir.