Paylaş
Birkaç gün önceki gazetelerde bir haber çarptı gözüme. Habere göre; Samsun’un Tekkeköy ilçesinde eski bir evde yalnız yaşayan yaşlı bir kadın Cumhurbaşkanı’ndan yardım istiyor.
Söz konusu habere konu olan Hanım Özdemir 80 yaşında; gözleri az görüyor ve yürümekte güçlük çekiyor. Eşini 12 yıl önce kaybetmiş. Beş çocuğu varmış, üçü vefat etmiş. Yaşayan iki çocuğundan biri Belçika’da, diğeri ise Samsun’da yaşıyor. Ancak, anladığım kadarıyla, ikisinden de hayır yok Hanım Özdemir’e. “Belediyeden önce yemek geliyordu ama artık gelmiyor. Geçtiğimiz pazar gününden beri yemek yemedim. Düşmeye başladım. Yavaş yavaş dışarı ekmek almaya çıktım. Eve gelirken iki kere düştüm. Gözlerim iyi görmüyor. Durumum kötü. Tuvalete zor gidebiliyorum. Gözlerim görse yine bir şeyler yapabilirim.” diyen Özdemir, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyor: “Düşmüşüm oğlum bana yardım et…”
Zaman zaman televizyon kanallarında ve gazetelerde bu gibi haberlere rastlıyoruz. Bazen bir vatandaş yardım istemek için önüne çıkıyor bir devlet büyüğünün, bazen de bu haberde olduğu gibi uzaktan sesleniyor. Umudunu devlet büyüklerinin acıma duygusuna bağlamış, çırpınıp duruyor çoğu kişi. Başbakan’ın ya da Cumhurbaşkanı’nın falanca kişiye yaptığı yardımı yalan yanlış duyuyor ve “neden bana da olmasın” diyor.
Oysaki sosyal devletlerin bir sistemi olmalı bu gibi yardımlar için. Yardımlar, yalnızca Başbakan’a ya da Cumhurbaşkanı’na ulaşanlara değil, benzer durumdaki tüm vatandaşlara eşit olarak yapılmalı. Vatandaş hangi makamdan ne talep edebileceğini bilmeli. Kimse derdinin çaresini devletimizin en üst makamlarında aramaya çalışmamalı. Yani, karşılıklı güven üzerine kurulu, tıkır tıkır işleyen bir sistemimiz olmalı.
Ülkemizde yaşlıların ve engellilerin yaşam şartları çok ağır. Emekli maaşları yetersiz. Örneğin, yalnız yaşayan bir emekliyi ele alalım. Diyelim ki, kendine ait bir evde oturuyor ve 1,350.00 TL emekli maaşı alıyor bu kişi. Bir gün artık kendi kendine bakamaz duruma geliyor ve yanına bir yardımcı almak zorunda kalıyor. Ve yine diyelim ki, asgari ücretle çalışacak bir yardımcı buluyor. Bu yardımcı için ödeyeceği tutar, 1 Temmuz 2015 tarihine kadar, sigorta dâhil
1,350.00 TL.
Bu kişi ne yapacak? Kendi kendine bakamıyor, bir yardımcı almak zorunda. Yardımcı aldığında ise, karnını doyurmak için bile parası kalmıyor. Kaldı ki bu kişinin oturduğu ev de kendisine ait. Ya evi de olmasaydı ne olacaktı? İşte durum bu kadar vahim…
Sizlere kendimden örnek vereyim: Ben zamanında “süper emekli” oldum. Bunun için hak kazandığım kıdem tazminatının tamamına yakınını Devlet’e yatırdım. O zaman “süper emekli” olacaklara bir söz verilmişti: Alacakları emekli maaşı hayatları boyunca üst seviyeye güncellenecekti. İlk birkaç yıl verilen sözler tutuldu, sonra her şey unutuldu. Ve bir gün bir de baktım ki; tüm sigorta primlerini tavandan ödeyen ben, asgari ücret primi ödeyerek emekli olanlarla aynı maaşı alıyorum. Allahtan, birkaç yıl önce tekrar bir ayarlama yapıldı da bugün 1,350.00 TL emekli maaşı alabiliyorum. Eğer bugün hâlâ çalışabiliyor olmasaydım, etrafımda beni koruyup kollayan ve destek veren dostlarım bulunmasaydı; ben de yukarıda örneklediğim kişi olabilirdim. Sanırım, durumun vahametini apaçık ortaya koyuyor bu örnek.
Artık sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz. Tek çözüm bu…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Paylaş