Merhabalar sevgili okurlar.
Dr. Erdal Atabek “Sevgiye yer kalmadı” başlıklı yazısında; “Sevgisizlik ağır bir yüktür ve insan bundan kurtulmak için çok kötü şeyler yapar.” diyor.
Bence, günümüzün en büyük sorunu sevgisizlik. Kardeşin kardeşi vuruyor oluşunun en büyük nedeni de yine sevgisizlik. Bilge bir doktor en iyi ilacın ‘ilgi ve sevgi’ olduğunu söylemiş. ‘Ya işe yaramazsa’ diye sorulmuş. Gülümsemiş ve şöyle yanıt vermiş: ‘O zaman dozu arttırın.’
HDP'nin Amed seçim mitingine bombalı saldırı yapanlar kesinlikle sevgisizdiler, bence. İçinde en küçük bir sevgi kırıntısı taşıyan biri için bile taşınması çok güç bir acı bu… Bu saldırıda iki bacağını birden kaybeden Ortadoğu Sinema Akademisi Sanat Yönetmeni, 28 yaşındaki Lisa Çalan protezle de olsa tekrar yürüyebileceği günleri umutla bekliyor. Hâlâ sevgi dolu yüreği… Bacaklarını kaybeden tek kişi olmadığını düşünüyor ve empati yaparak acısını hafifletmeye çalışıyor. İki kişinin hayatını kaybettiği Amed mitinginde 100 kişiden fazla kişi de yaralandı.
Kim bilir bu 100 kişiden kaçı yaşamını bir engelli olarak sürdürecek Lisa Çalan gibi?..
4857 Sayılı İş Kanunu, işçi ve işverenlerin çalışma ortamlarındaki haklarını ve sorumluluklarını düzenlemek amacı ile 2003 yılında yürürlüğe girmiş, zaman içerisinde üzerinde bir takım değişiklikler yapılmış bulunuyor.
Bu Kanun’da yapılan son düzenlemeye göre iş ilişkisinin kurulmasında, devamında ve sona ermesinde işveren engellilere eşit davranmak zorunda olacak. Örneğin engellilik nedeniyle engelli bir çalışanı işten çıkaran işveren, işten çıkarılan engelliye dört aylık ücreti tutarında tazminat ödeyecek. Bu tazminattan ayrı olarak işveren ihbar ve kıdem tazminatı da ödemek zorunda kalacak. Ayrıca ayrımcılık yaptığı işçi başına 134 TL para cezası ödeyecek.
İş ilişkisinde ve diğer alanlarda doğrudan ve dolaylı ayrımcılık dâhil olmak üzere engelliliğe dayalı her türlü ayrımcılık 6518 sayılı Kanunla yasaklandı. 6518 Sayılı “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 64. Maddesi:
Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Yönetmeliği’ ne göre “Zorunlu öğrenim çağındaki özel eğitime ihtiyacı olan bireylerden okul öncesi, ilköğretim veya özel eğitim programlarından birini uygulayan örgün eğitim kurumlarından sağlık problemi nedeniyle doğrudan yararlanamayanlara evde veya hastanede eğitim veriliyor. Evde eğitim hizmetinin, gezerek özel eğitim görevi yapan öğretmen tarafından; hastanede eğitim hizmetinin ise sınıf ve diğer alan öğretmenleri tarafından verilmesi esas. Ancak evde eğitim hizmetinde bireyin yaş ve gelişim özellikleri ve öncelikli ihtiyaçlarına göre diğer alan öğretmenleri de görevlendiriliyor.”
Ne yazık ki, azımsanamayacak sayıda engelli çocuk okula gidemeyecek durumda. Okurlarımdan aldığım bilgiye göre, aileler evde eğitim kararının verilmesi konusunda güçlük yaşıyorlar. Evde eğitim kararı çıksa da, yönetmelikte bahsi geçen özel eğitim görevi yapan öğretmenlerin ve diğer belirtilen öğretmenlerin bu alanda görevlendirilememesi nedeniyle bu çocuklar eğitim alamıyorlar. Ailelerden gelen mektuplarda ifade edildiğine göre: Ağır derecede zihinsel ve bedensel engelli çocukların okul çağı geldiğinde özel eğitim kurumlarından bireysel/grup ve fizik tedavi almaları için mutlaka okula kayıtlı olmaları gerekiyor. Devamsızlık nedeniyle sınıfta kalmalarının önüne geçilmesi için bu çocuklar okullarda ‘’pasif kayıtlı’’ oluyorlar. Yani hiç gitmedikleri okullara kayıt yaptırıyor, sınıf atlıyor ve hatta mezun oluyorlar. Bir anlamda kâğıt üzerinde kayıtlı olan bu çocukların velilerinin RAM’den (özel eğitim kararının verildiği Rehberlik Araştırma Merkezleri) özel eğitim raporu almak için önce okula giderek çocuklarının kayıtlarını aktif hale getirtmeleri, özel eğitim raporunu aldıktan sonra tekrar okula giderek çocuklarının kayıtlarını pasif hale döndürtmeleri gerekiyor.
Aldığım okur mektuplarından birinde bir baba:
Merhabalar sevgili okurlar.
Bugün Bayram… Kırgınlıkları, küskünlükleri unutma zamanı… Affetme ve kucaklaşma zamanı… Varsa eğer, içimizdeki her türlü kötülükten kurtulma, kalplerimizi sevgiyle doldurma zamanı… Karamsarlıktan kurtulma, yarınlara umutla bakma zamanı…
Beni az çok tanıdınız artık. Genelde, çoğu olay karşısında iyimser bir bakış açısına sahip olduğumu biliyorsunuz. Yine de bazen, tüm çabalarıma karşın, bu iyimserliği koruyamıyorum. İşte o zamanlar yaşama sevincim sönüveriyor. Kendimi çok kötü hissediyorum. Ve anlıyorum ki, ümitsizlik bir insanı öldürebilir… Hemen, tekrar bana umut verecek bir şeyler arıyorum etrafımda. Buluyorum da…
25 Mayıs 2015 tarihli yazımda Atatürk Havalimanı’nın “engelsiz havalimanı” uygulamaları ile
BM’de örnek gösterileceğini söylemiştim sizlere. 9–11 Haziran 2015 tarihlerinde Birleşmiş Milletler New York Genel Merkezi’nde “8. Engellilerin Haklarına Dair Sözleşmeye Taraf Devletler Toplantısı” yapıldı. İlk defa İstanbul Atatürk Havalimanı'nda uygulanmaya başlayan “engelsiz havalimanı” uygulaması USTAD standardı, bu toplantıda "iyi örnek" olarak sunuldu.
Merhabalar sevgili okurlar.
Yaşamı engelli bir birey olarak sürdürebilmek çok zor. Hele de bu yaşam hapishanede sürdürülmek zorundaysa…
Geçtiğimiz günlerde “Hapishanede Engelli, Yabancı, LGBTİ olmak” adlı kitabın tanıtım toplantısına katıldım. Söz konusu kitap; Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin, Avrupa Birliği Merkezi Finans ve İhale Birimi desteği ile yürüttüğü “Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar ve İlgili Sivil Toplum Örgütleri Ağı” Projesi kapsamında gerçekleştirilen “Hapishanede Engelli, Yabancı, LGBTİ Olmak” Konferansı’nda sunulan çalışmalardan ve Özel İhtiyaçları Olan Mahpuslar 2014–15 Raporu’ndan oluşuyor. Friedrich Ebert Stiftung Derneği’nin katkılarıyla İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin ev sahipliğinde yapılan “Hapishanede Engelli, Yabancı, LGBTİ Olmak” Konferansı’nın tarihi, 21–22 Mayıs 2015.
Türkiye’nin, Aralık 2004’te kabul edilen ve Haziran 2005’te yürürlüğe giren yeni Ceza İnfaz Kanunu ile cezaevleri idarelerine sivil toplum kuruluşları ile cezaevlerindeki iyileştirme çalışmaları için işbirliği yapma olanağı sağlanmış bulunuyor.
Geçtiğimiz günlerde otizmli bir çocuğun annesinin mektubundan bahsetmiştim. Bu sefer yine bir annenin mektubundan ve bu mektubun nelere kadir olduğundan söz etmek istiyorum.
Pearl, serebral palsili küçük bir kız çocuğu. Annesi Natalia “ne kaybederim ki, alt tarafı ilgilenmiyoruz derler” düşüncesiyle New York Şehir Balesi’ne kısa bir mektup göndermiş. Natalia, kızının topluluğun çocuklara yönelik bale atölyesine katılmasını arzu ediyormuş. Atölye çalışmalarında çocuklar matinelerden önce dansçılarla birlikte 45 dakika çalışarak sergilenecek olan balenin müziğini, hareketlerini ve temalarını keşfediyorlar. Fakat serebral palsi hareketleri, kas kontrolünü ve koordinasyonunu etkileyen bir durum olduğundan Natalia diğer çocuklarla aynı sınıfta olmasının kızını nasıl etkileyeceği konusunda endişelendiğini belirterek Pearl’i özel bir seansa kabul edip edemeyeceklerini sormuş.
New York Şehir Balesi, Pearl için dört atölye çalışması düzenlediği gibi bu çalışmalara serebral palsili başka çocukları da davet etmiş. Topluluk bu kadarla da kalmayıp işi bir adım daha ileri götürmüş. Programı daha da geliştirmek üzere Columbia Üniversitesi Weinberg Serebral Palsi Merkezi’nin uzmanlarından Dr. Joseph Dutkowsky ile işbirliği yapmış. Dr. Dutkowsky, “dans bu, terapi değil,” deyince çocukların kullandığı her türlü destekleyici ekipman üzerlerinden çıkarılmış. Böylece çocuklar kısıtlayıcı hiçbir unsur olmadan özgürce dans edebilmişler. Zaten çekilen kısa filmde de en çok özgürlük sözcüğü geçiyor. Atölye çalışmalarına katılan çocuklar sonunda ailelerine ve yakınlarına bir de performans sergilemişler. Atölye çalışmaları boyunca çocuklar ne kadar eğlendiyse, performans sırasında da ailelerin bir o kadar mutlu olduklarını görmemek mümkün değil. (https://www.youtube.com/watch?v=wp6LeOIkUuQ adresinden, çekilen kısa filmi izleyebilirsiniz.)
Dansçılar önce nasıl davranacaklarını bilememişler. Örneğin; Baş Balerin Maria Kowrowski fazla duygusallaşıp çocuklara farklı davranmaktan korkmuş başlarda. Ama sonra, bu korkusunun yersiz olduğunu fark etmiş.
1948’de kurulan New York Şehir Balesi dünyanın en iyi bale topluluklarından biri sayılıyor. Topluluk, faaliyetlerini Lincoln Center kompleksinin içinde yer alan David H. Koch Tiyatro Binası’nda sürdürüyor. Buranın bedensel ve işitsel engelliler için tamamen erişilebilir olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Natalia’nın ve onun yazdığı mektup sayesinde bale yapabilen 19 serebral palsili çocuğun hikâyesinden Adam Mordecai’nin yazdığı bir yazı sayesinde haberdar oldum. Sizlerle de paylaşmak istedim. Belki bizim ülkemizde de vardır benzer programlar benim henüz duymadığım. Umarım yakında duyarım…
Bilindiği gibi; Türkiye Kas Hastalıkları Derneği, 1991 yılından beri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce kas hastaları yararına kiralanmış bulunan 578 m² büyüklüğündeki arsa üzerindeki mülkiyeti kendisine ait olan binada hizmet veriyor. Ancak kas hastaları ve onların ebeveynlerinden oluşan Dernek üyeleri 2009 yılından beri tahliye edilme korkusu ile yaşıyorlar.
Her seferinde bir şekilde durdurulmuş olan tahliye kararlarının sonuncusu, Türkiye Kas Hastalıkları Derneği’ne 1 Temmuz 2015’te –binanın mülkiyetinin Türkiye Kas Hastalıkları Derneği’ne ait olduğunu ispatlamak için açılmış bulunan davanın hâlâ devam ediyor olmasına karşın- tebliğ edildi. Derneğin 7 Temmuz 2015 günü saat 11.00’e kadar tahliye edilmesi istendi.