23 Ekim 2015 tarihinde yayınlanan “Özgecan yaşasaydı, dün 20 yaşında olacaktı” baş1ıklı yazımda sözünü ettiğim ‘‘Erişiyorsam Varım! İstanbul’’ Projesi, 28 Ekim Çarşamba günü düzenlenen, "Medya Engelli Bireyleri Nasıl Algılıyor?" konulu panelle son buldu.
İstanbul, Ekim ayı boyunca; İstanbul İsveç Başkonsolosluğu - Swedish Institute (SI), Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi (RUSİHAK) ve Engelli Kadın Derneği (ENGKAD) işbirliği ile gerçekleştirilen ‘‘Erişiyorsam Varım! İstanbul’’ Projesi kapsamında düzenlenen pek çok etkinliğe sahne oldu.
Türkiye ve İsveç’ten farklı yaş ve engel gruplarındaki -Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi Üyesi ve İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in de aralarında bulunduğu- toplam 22 bireyin portrelerine ve hikâyelerine yer verilen ‘‘Erişiyorsam Varım! İstanbul’’ Sergisi; 10 Ekim’de Tasarım Atölyesi Kadıköy’de, 12 Ekim’de de İTÜ Taşkışla Binası’nda ziyaretçileri ile buluştu. Toplumda herkes için eşit ve onurlu yaşam hakkının öneminin altını çizerek, ‘engel’ kavramına farklı bir bakış açısı getirmeyi ve geleneksel bakış açımızda bir kırılma yaratmayı hedefleyen bu sergi 31 Ekim’e kadar ziyaretçilere açık. İTÜ Taşkışla Binası’nın aynı tarihlerde ev sahipliği yaptığı bir diğer sergi ise; İsveç’te üretilmiş, farklı engellilik alanlarında yaşamı kolaylaştıran yenilikçi ürünlerin yer aldığı Onurlu Yaşam için Tasarım (Design for Dignity) Sergisi. Bu sergi de yarın akşama kadar ziyaretçilere açık olacak.
“Turkcell Hayal Ortağım”, Young Guru Academy (YGA) ve Turkcell işbirliği ile görme engelli abonelerin hayatlarını kolaylaştırmak üzere hayata geçirilmiş bir mobil uygulama. Bu uygulama; Turkcell’in istihdam, sosyal sorumluluk, ürün ve çözümler gibi alanlarda engelli vatandaşların yaşamlarını kolaylaştırmak, onları hayatın içine katmak için oluşturduğu “Engel Tanımayanlar” çatısı altında yer alıyor.
Turkcell, Hayal Ortağım ile engelli kişilerin yaşadığı iletişim problemlerini en aza indirmede faydalı çözümler sunuyor. Görme engelliler bu hizmet sayesinde haberlere, güncel köşe yazılarına, eğitimlere, kitaplara, konum bilgilerine, kapalı alan navigasyonu gibi pek çok içeriğe sesli olarak ulaşabiliyorlar. Haberler ve köşe yazıları için içerik desteği Medya Takip Merkezi tarafından sağlanıyor. Sadece engelli abonelerin faydalanabildiği Turkcell Hayal Ortağım servisi tamamen ücretsiz. Sesli yanıt sistemi üzerinden erişilen servis, Android ve iPhone kullanıcıları için uygulama olarak da yine ücretsiz sunuluyor.
Geçtiğimiz hafta “Turkcell Hayal Ortağım”a Turkcell tarafından YGA işbirliği ve Sesli Betimleme Derneği (SEBEDER) desteğiyle geliştirilen yepyeni bir uygulama eklendi. “Turkcell Hayal Ortağım”a eklenen“Cepten Sesli Betimleme” hizmeti, dünyada ilk kez bir mobil uygulama üzerinden sunuluyor. Filmlerde diyalogsuz sahnelerin ayrıntılarıyla anlatıldığı “Cepten Sesli Betimleme” sayesinde, görme engelliler vizyon filmlerini artık sinemada izleyebilecekler.
Katledilmeseydi, dün 20 yaşını bitirip 21 yaşına basacaktı Özgecan Aslan…
Onu koruyamadık… Daha yüzlerce kadını koruyamadığımız gibi… Kadına şiddet, bu ülkenin çözülememiş problemlerinin başını çekiyor. Türkiye’de şiddet nedeniyle ölen kadın sayısı “Şiddetten Ölen Kadınlar İçin Dijital Anıt” rakamlarına göre; 2010 yılında 200, 2011 yılında 125, 2012 yılında 141, 2013 yılında 226, 2014 yılında 286, 2015 yılında ise 226. Ölümlerin sayısı aynı oranda artarsa eğer; 2015 yılı için şu an 226 olan sayı, yılsonunda 280’i bulacak. Aslında, kadına yönelik şiddet tüm dünyada varlığını sürdürüyor. Dünya Bankası verilerine göre, dünya genelinde şiddet nedeniyle hayatını kaybeden 15–44 yaş grubundaki kadınların sayısı kanser, sıtma, trafik kazası ve savaşlar nedeniyle ölen kadınlardan daha fazla.
İstanbul İsveç Başkonsolosluğu - Swedish Institute (SI), Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi (RUSİHAK) ve Engelli Kadın Derneği (ENGKAD) işbirliği ile gerçekleştirilen ‘‘Erişiyorsam Varım! İstanbul’’ 10 Ekim’den bu yana çeşitli etkinliklerle devam ediyor. Proje kapsamında, 22 Ekim Perşembe günü engelli kadınlar ve engellilik konulu bir panel düzenlendi. Panelde, "Engelli Kadınların Hak Temelli Mücadele Adımları Projesi" kapsamında hazırlanan "Türkiye'de Engelli Kadına Yönelik Şiddet Raporu" açıklandı. Raporda yer alan verilere göre, her yaştan ve her engel grubundan engelli kadının şiddet uygulayanların hedefi olduğu, engelli kadınların özellikle de zihinsel engelli kadınların cinsel şiddete maruz kaldıkları tespit edildi.
Bu yaz bir akşamüstü oğlum bildiğim yeğenimin kızı Nil Deniz ile gezmeye çıkmıştık. Nil Deniz yakında dört yaşında olacak. Onunla oyuncakçı gezmek istemiştim o gün. Aslında Nil Deniz’e oyuncak alma bahanesiyle kendim de oyuncaklarla biraz vakit geçirmek istemiş olabilirim. Oyuncakçıda bakınırken, Nil Deniz istediği oyuncağı çabucak seçti: Karlar Ülkesi’nin Elsa’sı… meğer çocuklar arasında pek popüler bir karaktermiş. 2013 yılında vizyona giren film, Walt Disney Animasyon Stüdyoları’nın 53. uzun metrajlı animasyon filmiymiş. Nil Deniz o gün akşama kadar Elsa ile oynadı. Birkaç hafta önce bir araya geldiğimizde de Elsa ile oynamaya devam ettiği gibi, Karlar Ülkesi’nin şarkılarını da söyledi bize.
Upworthy.com’da okuduğuma göre, Elsa artık sadece oyuncak olarak kalmayacak. İngiltere merkezli robotik şirketi Open Bionics, Disney ile işbirliği yaparak çocukların sevdikleri Disney karakterlerini model alan biyonik eller yapmaya başlayacakmış. Başka bir deyişle, herhangi bir nedenden dolayı kolu kesilmek zorunda kalan ya da elsiz doğan çocuklar, renksiz protezler yerine daha eğlenceli ve işlevsel ellere sahip olabilecekler. Karlar Ülkesi, Demir Adam ve Yıldız Savaşları temalı biyonik ellerin bir diğer faydası da özel ışıklı tasarımları sayesinde, ailelere ve doktorlara çocuğun kas gelişimini protezin altından da kolaylıkla izleme imkânı sağlaması. Şirketin hedefi 3D yazıcılar sayesinde bu teknolojiye daha çok insanın erişebilmesini sağlamak. Çok yüksek maliyetli bu tür protezler, 3D yazıcılar ile kişiye özel üretildiğinde 3.000 doların altında sunulabilecekmiş.
Merhabalar sevgili okurlar.
İstanbul’da Amerika Birleşik Devletlerinde bile az rastlanacak standartta bir hastanemiz olduğunu biliyor musunuz? Yaşamımızın en temel gereksinimleri olan eğitim ve sağlık alanlarında gerçekleştirdiği projelerle Türkiye’nin daha hızlı gelişmesine destek olmayı; tüm faaliyetlerinde “en iyiye” örnek olarak, sürdürülebilir ve tekrarlanabilir modellerle Türkiye’ye fayda sağlamayı amaçlayan Vehbi Koç Vakfı’nın eseri bu hastane.
Vehbi Koç Vakfı’nın 1993 yılında kurduğu Koç Üniversitesi, “Bir ‘Mükemmeliyet Merkezi’ olma misyonuyla, yetenekli gençler ile değerli bilim insanlarını bir araya getirerek, bilime evrensel düzeyde katkıda bulunmayı amaçlıyor.” Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, ilk öğrencileriyle 2010 – 2011 eğitim yılında öğretim yaşamına katılmış bulunuyor. “Yenilikçi anlayışı ve dinamik kadrosuyla üst düzeyde klinik tıp anlayışına sahip doktorlar yetiştirmeyi amaçlayan” bu fakültenin araştırma ve eğitim hastanesi, “Koç Üniversitesi Hastanesi”.
Türkiye’deki en büyük projelerden biri olan Sağlık Bilimleri Kampüsü inşaatının temeli 2012 yılında atılmış ve ilk etabı Eylül 2014’te tamamlanmış. Koç Üniversitesi Hastanesi; “Kuzey Amerika standartlarında 24 yatak kapasiteli 8 servis ile toplamda 192 tek kişilik hasta odası, 12 ameliyathane, 55 yatak kapasiteli (16 genel, 16 çocuk, 8 kalp cerrahisi ve 15 yeni doğan) yoğun bakım ünitesi, 14 kemik iliği transplantasyon yatağı ve 49 yataklı anestezi girişim ve ameliyat öncesi ve sonrası bakım ünitesi ile” bu tarihte hizmete açılmış. Aynı tarihte Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Sınıf Öğrencileri de öğrenimlerini bu Kampüs’te sürdürmeye başlamışlar. 220.000 m2’lik kullanım alanlı kompleksin Mayıs 2016’da tamamlanması planlanıyor. Sağlık Bilimleri Kampüsü; “hastane grubu, eğitim ve araştırma alanları, ileri düzey simülasyon ve uygulama merkezi, oditoryum, sınıflar ve sosyal alanlar”ı kapsayacak şekilde tasarlanmış bulunuyor. Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin eğitim ve hastane yatırımı Amerikan Hastanesi’nin geliri ile karşılanıyor.
Artık içimde yer kalmadı yaşadığımız acıları gömecek… O yüzden artık bağıra bağıra ağlamak, duygularımı haykırarak dışa vurmak istiyorum…
“Dün Başkent Ankara'da 'Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi' mitingi öncesi art arda patlatılan iki bombayla 95 vatandaşımız hayatını kaybetti, saldırıda 48'i ağır 246 kişi yaralandı.” gibi cümlelerle verdiler yayın organları Cumhuriyet tarihimizin en büyük terör olayını. Bu korkunç saldırının gerçekleştiği sırada olay yerinde bulunan Hürriyet Daily News editörü Stefan Martens ise, “Her taraf duman içindeydi, insanlar koşuşturuyordu. Kalabalıktan bazıları belki de dev bir balon ya da bir ses bombası patlamıştır diyordu. Bir an ne yapacağımı bilemedim. İnsanlar olay yerine yaklaşırken, aslında ne olduğunu anlamak ve belki de aramızda patlayacak yeni bir bombadan kaçınmak için yavaşça uzaklaştım. TOMA’lar ambulanslardan önce gelerek yeni bir rekor kırıyordu.” diyerek anlattı yazısında yaşadığı dehşet anlarını.
Tam, ‘artık bundan daha büyük bir acı olamaz’ diyorum; üstüne daha büyük bir acı yaşıyoruz. Ama bu sefer, ‘artık yeter... bundan büyük bir acıyı kaldıramam, kaldıramayız…’ diye haykırıyorum ve sesimi herkes duysun istiyorum. Televizyonda alt yazı geçiyor: Ankara’daki terör saldırısında ölenlerin sayısı 97’ye yükseldi… Bu altyazı bana Facebook’taki bir paylaşımı çağrıştırıyor:
“Patlayıcı madde infilâkında sadece insanlar ölmez. Kollar bacaklar kopar, gözler kör olur, işitme kayıpları, süreğen ve geçici hafıza kayıpları ve travmalar da olur. Bir tnt gücündeki patlamada bile, 350–400 metrekare çevredeki bütün kuşlar, ciğerleri patlayarak ölür. Aynı etki, patlamaya 100–200 metre yakındaki sokak kedi ve köpeklerine de olur. Etrafta kırılan camını bile değiştirecek parası olmadığı için, kaç gece soğukta yatacak evler olur.
Merhabalar sevgili okurlar,
Koç Üniversitesi’nde, Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden tıbbi genetik uzmanı Prof. Dr. Hülya Kayserili önderliğinde, yeni bir araştırma projesi başlatıldı. Bu proje, Fasiyo Skapulo Humeral Musküler Distrofi (FSHD) hastalığının moleküler düzeyde tanısının konulması ve tanı-bilgilendirme-tedaviyi içeren bir merkez oluşturulmasını amaçlıyor.
FSHD, Duchenne Musküler Distrofi (DMD) ve Myotonik Distrofi (MD)’den sonra dünyada en yaygın olarak görülen üçüncü kas distrofisi. Görülme oranı 1/20.000. Yüzde, periskapular sırt kaslarında ve ayaklardaki dorsifleksiyon kaslarında (ayağın bilek hareketiyle anatomik duruştan yukarı doğru kaldırılmasını sağlayan kaslar) zayıflıkla karakterize ve etkilenen kişilerin hayat kalitesini azaltan bir kas hastalığı. Facio (yüz) – Scapulo (kürek kemiği) – Humeral (üst kol) adı, hastalığın ilk dönemlerinde etkilenen kasların dağılımını tanımlıyor. Sırtta kas stabilizasyonu olmaması, zamanla, kürek kemiğinin dışarı fırlamasına, omuz kuvvetinin ve hareket kabiliyetinin sınırlanmasına yol açıyor. Hastalığın kişiyi ne ölçüde etkilediğine bağlı olarak, bacak kasları da ileri aşamalarda tutulabiliyor. Yüz ve omuzlardan bacaklara doğru ilerleme gösteren bu tutulum, hastaların çoğunda görülen tipik bir özellik. Erişkin çağın en sık görülen kas distrofilerinden biri olan FSHD, hem erkeklerde, hem de kadınlarda eşit sıklıkta gözleniyor.
Her toplumda görülebilen FSHD, otozomal dominant (baskın) geçişli bir kalıtsal hastalık. Otozomal dominant kalıtımın ne anlama geldiğini açıklamak istersek: “Cinsiyeti belirleyen X ve Y kromozomları dışındaki 22 çift kromozoma otozom adı verilir. Otozomların herhangi birinde bir fiziksel özelliği ya da hastalığı kodlayan bir çift genin, sadece birinde oluşan değişim ile hastalık bulgularının ortaya çıkması, baskın, yani dominant kalıtımın özelliğidir. Ebeveynlerden biri hasta olduğunda, ya normal geni ya da değişime uğramış geni çocuğuna aktaracaktır. Her bir çocuk için %50 (1/2) değişmiş geni kalıtma ve hastalıktan etkilenme veya %50 (1/2) genin normal kopyasını kalıtma ve hastalıktan etkilenmeme olasılığı mevcuttur. Bu rastgele (şans eseri) oluşan bir durumdur. Otozomal baskın kalıtımda, erkek ve kız çocukların hastalığı kalıtma olasılığı eşittir. Otozomal baskın kalıtımda taşıyıcılık söz konusu değildir ve baskın gendeki mutasyonlar hiçbir zaman sessiz kalmaz. Ancak, bazı dominant genetik hastalıklar aile bireylerini çok farklı şekilde etkileyebilir. Buna hastalığın değişken ifadesi denir. Hastalık kuşak atlamaz ancak bazı kişiler hastalığın bulgularını tam göstermezler. Bu da onların hastalıktan etkilenmemiş gibi görünmelerine neden olur. Bu kişiler hastalığa sahip olduklarını bile bilemeyebilirler. Ya da kişi hastalık belirtileri ortaya çıkmadan, farklı bir nedenden ölebilir veya kişiye doğru tanı hiçbir zaman konulmayabilir.” diyebiliriz.
Trafik terörü can almaya ve yeni engelli bireyler yaratmaya devam ediyor. Benim takip edebildiğim kadarı ile Kurban Bayramı’ndan bu yana meydana gelen trafik kazalarında 760 kişi yaralandı, 155 kişi de hayatını kaybetti. Sanırım 15 günlük bir süre için çok büyük rakamlar bunlar.
Geçen hafta Ankara Dikimevi’nde katliam gibi bir kaza yaşandı. Belediye otobüsü, duraktaki yolcuları altına alarak, kaldırıma ve park halindeki otomobillere çarptıktan 60 metre sonra durabildi. Bu kazada 12 kişi hayatını kaybetti, 12 kişi de yaralandı. Kazaya karışan otobüs şoförü tutuklandı; ancak hak ettiği cezayı alır mı bilemem. Zira İstanbul Kabataş’ta 1 Ağustos 2014’te meydana gelen kazada kontrolden çıkan İETT otobüsü vapura binmek için bekleyenlerin arasına dalmış; 2’si ağır 16 kişi yaralanmıştı. Yaralılardan 19 yaşındaki Kübra Dere’nin bacağı kesilmek zorunda kalınmıştı. 4 Mart 2015 tarihli Hürriyet.com.tr haberine göre; kazanın ardından denetimli serbestlik şartıyla serbest bırakılan otobüs şoförü Eyüp Er, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede bilirkişi raporuna göre asli derecede kusurlu bulundu ve kazada başka kimsenin kusur ve ihlalinin bulunmadığı savunuldu. Yine aynı habere göre, şoför Eyüp Er hakkında ‘taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak’ suçlamasıyla 6 aydan 3 yıla kadar hapis istemiyle iddianame düzenlendi. Hadi diğer yaralıları bir tarafa bırakalım; bir genç kızı bacaksız bırakmanın bedeli bu kadar düşük olabilir mi?
Daha dün, Bursa’nın Kestel İlçesi’nde meydana gelen trafik kazasında, İnegöl İlçesi’nden gelen halk otobüsü, kontrolden çıkıp ters yöne giren otomobile çarptıktan sonra devrildi. Kazada 28’i halk otobüsünde olmak üzere toplam 31 kişi yaralandı. Ankara'da ise yine yürekler ağza geldi; seyir halindeki hafriyat kamyonu, önce özel halk otobüsüne çarptı daha sonra da bir taksiyi altına aldı. Kazada 3’ü ağır 12 kişi yaralandı.
İki gün önce de, Edirne’nin İpsala İlçesi’nde 1’inci Hudut Tabur Komutanlığı 2’nci Hudut Bölüğü’ndeki gözetleme kulelerinde nöbet tuttuktan sonra birliklerine dönen askerleri taşıyan araç, sürücüsünün direksiyon hâkimiyetini kaybetmesi sonucu devrildi. Ters dönen aracın altında kalan Er Mustafa Tuğrul şehit oldu. Kazada bir teğmenle 2 er de yaralandı.