Bildiğiniz gibi; Müzakereleri 2002 yılında başlayan “Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” 13 Aralık 2006 tarihinde BM Genel Kurulu’nda oylamasız kabul edilerek 2007 Mart’ının son haftasında imzaya açılmıştı. Müzakereler sırasında konuya aktif olarak destek veren Türkiye, 30 Mart 2007 tarihinde attığı imza ile, Sözleşme’yi imzalayan ilk 53 ülkeden biri olmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’u 3/12/2008 tarihinde kabul etmiş ve adı geçen kanun 18/12/2008 tarih ve 27084 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmişti.
50 maddeden oluşan Engelli Hakları Sözleşmesi eğitim, sağlık, istihdam, siyasi ve kamusal hayata katılım gibi çeşitli başlıklar altında engellilerin haklarını ve taraf devletlerin yükümlülüklerini düzenliyor. Taraf devletler, bu sözleşme ile; engellileri yasa önünde eşit koruyacaklarını ve en önemlisi engelli bireye günlük hayatta birisine bağımlı olmayan yaşam şartlarını sağlayacaklarını taahhüt ediyorlar. Ayrıca, tüm insan haklarının ve temel özgürlüklerin evrensel, bölünmez, birbiriyle bağlantılı ve karşılıklı bağımlı olma niteliği ile engelli bireylerin bu haklardan herhangi bir ayrımcılığa uğramaksızın yararlanmalarının güvence altına alınması gerekliliğini teyit ediyorlar. “Engelliliğin gelişen bir kavram olduğu ve engellilik durumunun, sakatlığı olan kişilerin topluma diğer bireyler ile birlikte eşit koşullarda tam ve etkin katılımını engelleyen tutumlar ve çevre koşullarının etkileşiminden kaynaklandığı gerçeği” de yine bu sözleşme ile kabul ediliyor. Sözleşme ile altı çizilen bir diğer önemli husus ise; bir kişinin engelli olduğu için ayrımcılığa maruz kalmasının her bireyin doğuştan sahip olduğu insanlık onuru ve değerinin de ihlâl edilmesi anlamına geldiği.
Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi 5. Taraf Devletler Konferansı’nın açılışı 12 Eylül 2012 tarihinde New York’ta gerçekleşti. Açılıştan hemen sonra toplanan Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi, 31 Aralık 2012 itibariyle boşalacak 9 üyelik için seçim yaptı. Seçim sonucunda, Türkiye’nin adayı olan İstanbul Milletvekili Şafak Pavey Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi Genel Kurulu üyeliğine getirildi.
New York’taki Birleşmiş Milletler toplantılarında ülkemizi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Dr. Aylin Çiftçi başkanlığındaki bir heyet temsil etti.
Bu yılki konferansın teması olarak belirlenen “Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi’nin Kadın ve Çocuklar İçin Etkin Hale Getirilmesi” başlığı kapsamında; BM nezdinde “Engelli Kadınlar”, “Engelli Çocuklar” ve “Teknoloji ve Erişilebilirlik” konularında yuvarlak masa toplantıları düzenlendi. Konferansta; Tayland başkanlığında “Erişilebilirlik ve Teknoloji”, Jamaika başkanlığında “Engelli Çocuklar”, Macaristan ve International Disabilities Alliance (Uluslar arası Engelli Hakları Birliği) eşbaşkanlığında “Engelli Kadınlar” konularında oturumlar yapıldı. Toplantının en büyük yan etkinliği olma özelliğini taşıyan "Engelli Kadın İstihdamının Arttırılması" konulu panel ise, 13 Eylül 2012 tarihinde Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Panelde, kadın engelli istihdamı konusunda dünyadan örnek uygulamalar ele alındı. Türkiye’nin bu alandaki genel politikaları ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün yürütmekte olduğu çalışmalar Birleşmiş Milletler temsilcileriyle paylaşıldı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Dr. Aylin Çiftçi; son yıllarda Türkiye’de engelli hakları konusunda çok önemli gelişmeler olduğunu söylüyor. “Anayasamıza eklenen, engellilere yönelik alınacak kararların ve uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olmayacağına ilişkin düzenleme engelli hakları konusunda önemli bir aşamaydı.” diyen Sayın Çiftçi sözleşmenin, yakında, son aşaması olan uygulama onayı için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulacağını ifade ediyor. Sözleşmeyi uygulamayı kabul etmenin yeterli olmadığını, işin en zor kısmının sözleşme maddelerinin uygulanması olduğunu vurgulayan Sayın Çiftçi: “Ekim ayından itibaren, engelli hakları sözleşmesiyle birlikte kurumlara gelen yükümlülükleri ilgililerle paylaşmak ve engelli hakları sözleşmesinin gerekliliklerini tam olarak anlayabilmek ve anlatabilmek üzere yasama ve yargı organları, kamu ve STK kuruluşları ile ayrı ayrı bir araya geleceğiz ve kendilerine, bu konuda neler yapılabileceğini aktaracağız. Toplamda 2500 üst düzey yöneticiye ulaşmayı hedeflediğimiz bu toplantılar, bir şeylerin değişmesi için önemli adımlar olacak” diyerek tazeliyor ümitlerimizi.
Amerika ve Avustralya’da başlatılarak hızla dünya ülkelerine yayılan “World CP Day” (Dünya Cerebral Palsy Günü) farkındalık kampanyası, “1 Dakikada Dünyamı Değiştir” adıyla yürütüldü. Katılımcılardan Cerebral Palsy’li bireylerin hayatını kolaylaştıracak önerilerde bulunmaları istendi. Gönderilen öneriler, 4 Eylül’de kampanyanın global sitesine (www.worldcpday.org) yüklendi. Bu öneriler, Eylül sonuna kadar tüm dünya tarafından okunup oylanabilecek. En çok oy alan öneriler, Eylül ayı sonunda Paris’te düzenlenecek uluslararası CP Paneli’nde ilan edilecek ve bilimsel yönden de ele alınacak fikirlerin gerçekleştirilebilmesi için çalışmalara başlanacak.
Kampanyanın uygulandığı tüm ülkelerde birer gönüllü elçi bulunuyor. Kampanyanın Türkiye’deki gönüllü elçisi, Pınar Deniz Küçükyıldırım. Pınar, kampanya elçisi olmaktan mutluluk duyduğunu söylüyor. Ve bakın hangi kelimelerle ifade ediyor duygularını:
“Sizinle aynı sokakta yürümek, aynı otobüse binmek, sizinle birlikte hayatın tadına bakmak isteyen on binlerce Cerebral Palsy'li yaşıyor bu ülkede. 4 Eylül Dünya Cerebral Palsy Günü. Sizler, bu vesileyle, Cerebral Palsy’li bireylerin hayatını kolaylaştıracak önerilerde bulunarak onların hayatına dokunma şansına sahipsiniz. Bir CP’li olarak, TSCV’nin ülke temsilcisi olmaktan gurur duyuyor ve herkesi yalnızca bakmaya değil görmeye, teğet geçmeye değil dokunmaya, hissetmeye çağırıyorum.”
Ben kampanyanın global sitesine girdim ve gönderilen önerileri okudum. Aslında bunların tümünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki zamanla mümkün olabilir bu. Bugün, ancak birkaç öneriyi aktarabileceğim bu satırlara.
Şu ana kadar en fazla oy alan öneri, “tekerlekli sandalyeler için su geçirmeyen bir sistem”. Önerinin sahibi Singapur’da yaşıyor ve yağmurda da sokağa çıkabilmeyi arzuluyor. Bunun için de su geçirmeyen joystick ve akü tasarlanmasını istiyor.
Yine Singapur’da yaşayan bir başka katılımcı da yağmurda sokağa çıkamadığını söylüyor ve üstü körüklü tekerlekli sandalye yapılmasını istiyor. Bu öneri de şu ana kadar en çok oy alan önerilerden biri.
Uçaklardan bir-iki koltuk eksiltilerek tekerlekli sandalye için hazırlanmasını isteyen katılımcının önerisi de çok oy alan önerilerden biri. Katılımcı, tekerlekli sandalye kullanan ileri derecedeki engellilerin uçak koltuğuna nakil sırasında çok hırpalandıklarını ifade ediyor ve önerisinin konuyu büyük ölçüde çözümleyeceğine inanıyor. Şahsen ben de, yürekten katılıyorum kendisine. Bu yüzden, yıllardır, yurt dışında yaşayan yakınlarımı ve doktorumu ziyarete gidemiyorum.
“Dünyada ne kadar çok iyi bir eğitim almış, özel uzmanlık gerektiren alanlarda çalışan Aspergerli var, neden birisi benim oğlum olmasın!” diyor “atipik otizm” tanılı 11 yaşındaki bir çocuğun annesi. Her anne gibi, o da çocuğu için mümkün olanın en iyisini istiyor. Bunun için çabalıyor…
Üç yaşındayken konabilmiş oğluna “atipik otizm” teşhisi. Teşhis sonrasında aldığı yoğun tedavi ve eğitimle 4,5 yaşında konuşmaya başlayan çocuk, 5,5 yaşında kendi kendine okuma yazmayı sökmüş. 4 yaşı ile 7 yaşı arasında, sürekli kovulduğu için, 4 farklı anaokuluna gitmiş. 7 yaşında da kaynaştırma raporu ile “normal/standart/ nörotipik” çocuklar ile ilkokula başlamış. Birinci sınıfta uyum sağlamakta epeyce zorlanmış. Ancak, hem otizmden gelen fotografik ve video hafızası hem de öğrenmeye olan sevgisi başarılı olmasını ve kendini kanıtlamasını sağlamış. Başarı geldikçe sosyal uyumu da artmış. Yine de, 4 yıl boyunca diğer veli ve öğrencilerin hakkındaki kötü önyargılarından ve dışlamalarından hiç kurtulamamış. Buna rağmen, 3. Sınıfta 17.000 çocuk arasında yapılan SBS deneme sınavında 500 tam puanla Türkiye birincisi, 4. Sınıfta 16.200 çocuk arasında yapılan SBS deneme sınavında ise Türkiye 27’incisi derecelerini almış. 4. Sınıfı “takdir” ile bitirmeyi başarmış.
“Oğlumuzu, devlet okullarındaki kalabalık sınıf mevcudu içinde çok zorlanacağından, düşük sınıf mevcutlu ve ikokulda öğrenmeye başladığı İngilizce ve Almanca dillerine devam edebileceği özel bir okulda okutmak istiyoruz. Bu bir noktadan sonra bizim için bir tür mecburiyet, 40 kişilik bir sınıfta kaybolup gidebilir bizim oğlumuz.” diyen bu aile, ne yazık ki oğullarını kabul eden bir okul bulamamış. Görüştükleri 5 ayrı okulda oğullarının dürüstçe anlattıkları geçmiş hikâyesini dinleyen yöneticiler, seviye tespit sınavı yapmadan; “ Biz böyle çocuk almıyoruz/standart öğrenci alıyoruz/biz başarı odaklı bir okuluz, bütün çocuklarımız normal./Otizmliler için başka okullar yok mu?/ Kaynaştırma diyorsunuz tamam da, öyle yasayı yapmakla olmuyor, siz gelin de bunu bir de bizim velilere anlatın…” gibi cevaplar vermişler. Altıncı okul ise, oğullarını seviye tespit sınavına almış. 100 soruluk sınavı toplamda 5 yanlışla bitiren çocuk sınavı başarıyla geçmiş. Ancak bu okula da, aynı sınıfta davranış sorunları gösteren bir başka öğrenci olduğu gerekçesi ile kabul edilmemiş.
“Bu ülkede maalesef engelli, farklı, özel gereksinimli, kısaca “normal kabul etmediğimiz” bireyleri sevmiyoruz aslında. Dışlıyoruz, acıyoruz, hatta görmezden gelmeye çalışıyoruz; çünkü ayrımcılık ve haksızlık yaşantımızın her anında geçerli. Farklı bir bireyden bırakın bir şeyler öğrenmeyi, onunla ilgilenmeye bile tahammülü yok insanların.” diyen bu annenin haksız olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu anne, yine de, ‘biz oğlunuza inanıyoruz, onu biz okutalım’ diyecek bir okul çıkacağına inanıyor ve “Umut, her zaman en büyük cesaretimiz! Sesimize ses verir misiniz?” diye sesleniyor.
Bugün, Facebook’ta bir arkadaşım yine engelli ayrımcılığı ile ilgili bir olayı paylaşmış. Olayın şahidi, Zeki Tirek. Bakın nasıl anlatıyor:
“Bugün Kadıköy'de bir olaya şahit oldum. Bir süredir dikkatimi çeken ve insanlık olarak farkında olup görmezden geldiğimiz engelli vatandaşlarımızın durumunu gözler önüne sermişti bu olay. Belediye otobüslerinin geçtiği tercihli yolda tekerlekli sandalyesiyle öylece duruyor, çaresizce bağırıyordu. Amacı farkındalık sağlamaktı. Yolda onlarca otobüs durmuş onun yolu açmasını bekliyor, o ise avazı çıktığı kadar bağırıp derdini anlatmaya çalışıyordu. Bazı insanlar gülüp geçerken, bazıları da ona deliymiş gibi yaklaşıyordu. Bir süre dinledim. Yolu açmaya çalışan otobüs şoförlerine ‘Anayasanın 10. maddesinde yazdığını, otobüse binmenin en doğal hakkı olduğunu, saatlece otobüs beklediğini ve bu şoförlerin otobüste var olan rampayı indirip onu almadığını söylüyordu. Sonra araştırdım ve öğrendim ki onlar için o madde de çare olamıyor. Önemli olan engelli insanlarımıza yardım elini uzatmaktır. Otobüsten inen insanlar ona destek vermek yerine bağırıp, bir an önce yolu açması için kolundan çekip, arabasını itmeye çalışarak, bir yandan da saati gösterip gidecekleri yere geç kaldıklarını söylüyorlardı. Lütfen bir engelli gözüyle bakmaya çalışalım hayata. Belediyelerin yapacaklarından bahsetmiyorum. Onlar hiçbir şey yapmıyor zaten. Olan imkânlardan yararlanabilmelerine engel olmayalım hiç değilse.”
Unutmayalım ki, engelliler de diğer insanların sahip oldukları tüm haklardan yararlanma hakkına sahiptirler. Şimdilik, ülkemizde yalnızca kâğıt üstünde… Umarım, çok yakın bir gelecekte bu durum değişir ve engelli ayrımcılığı lügatlerden bile silinir.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Geçtiğimiz Nisan ayında bana gönderdiği metni kısa, bana hissettirdikleri ise anlatılamayacak kadar uzun olan bir mesaj tanıştırdı beni ilk kez Süleyman Arı ile. “Merhabalar, ben Süleyman Arı. Görme engelli bir akademisyenim. Engellilere bu kadar ilgi gösterdiğiniz için size teşekkür ediyorum. Mümkünse sizinle tanışmak istiyorum.” diyor ve telefon numarasını veriyordu.
Onu aradım. Benden çok küçük yaştaki bu genç okurumla güzel bir dostluk oluştu aramızda. Süleyman Arı halen Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde doktora yapıyor. Bugün sizlerle ilk kez ondan duymuş olduğum güzel bir haberi paylaşmak istiyorum.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi engelli öğrencilerine önem ve değer veren bir üniversite. Bu üniversite, şimdi; yeni medya teknolojilerini kullanarak, görme engelli öğrencilerin diğer öğrencilerle birlikte sınav olmalarına olanak sağlıyor. Görme engelli öğrenciler, artık bireysel yardımın yerini alan tablet bilgisayarların çoklu dili destekleyen özellikleri ile sınav sorularını ve cevaplama sürecini kontrol edebilecekler.
Anadolu Üniversitesi'nin Türkiye'den ve Avrupa'dan tamamen görme engelli ya da ağır görmebozukluğu olan 1000'den fazla uzaktan eğitim öğrencisi bulunuyor. Üniversite, önümüzdeki 12 ay içinde, bu öğrencilerin online sınavlarını tablet bilgisayarlar üzerinden gerçekleştirebilmelerini sağlamayı planlıyor.
Yeni sınav uygulamasının görme engelli öğrenciler için eski tarza kıyasla uygulanabilir bir alternatif sağlayacağından emin olmak için, üniversitenin Geliştirme Ekibi Uzaktan Eğitim Birimi ile birlikte çalışmış. Yeni sistemi denemek ve geliştirmek üzere 1 haftalık eğitim oturumlarına katılmaları için Eskişehir'e yakın yerlerde yaşayan öğrenciler davet edilmiş. Daha sonra gerçek sınav şartlarında kullanmaya yetkin olup olmadıklarını görmek için örnek bir test uygulanmış. Bu öğrenciler, kullanılan teknolojinin kendilerine olan güvenlerini ve performanslarını önemli ölçüde arttırdığını belirtmişler. Süleyman Arı da;
"Bu teknolojiyi kullanmaya başlamadan önce değerlendirme süreci bir hayli kötüydü. Size soruları ve arasından doğru seçeneği bulacağınız şıkları yüksek sesle okumaya hazır biryardımcıya her zaman ihtiyacınız oluyordu. Tıpkı görebilen öğrenciler gibi biz görme engelliler de cevaplarımızı düşünürken sorunun tamamını ya da bir kısmını defalarca okumak istiyoruz. Fakat bu durumu sınav yardımcılarına açıklamak zor oluyor. Yeni teknolojik olanaklar sayesinde kulaklığınızla soruları tekrar tekrar dinleyebiliyorsunuz. Görebilen birinin sahip olduğu kontrol ve esnekliğe sahip oluyorsunuz. İşte bu sizin performansınızı sergilemenize yardımcı olacak bir sıçramadır."diyerek ifade ediyor bu konudaki düşüncelerini.
Üniversite, şimdilik, görme engelli öğrencilerin yeni sınav sistemine katılımını sadece kampüs içindeki bölüm sınavlarında gerçekleştirmeyi planlıyor. Öğrenciler becerilerini geliştirdikçe ve erişilebilirlik özellikleri geliştikçe hem ulusal hem de uluslararası online sınavların yeniden planlanacağı söyleniyor.
Bu sistemin başarılı olmasını ve yaygınlaşmasını diliyorum. Umarım, çok yakında, görme engellilere uygulanan tüm sınavlarda yalnızca bu teknoloji kullanılır.
Perşembe sabahı yazımı yazmadan önce 30 Ağustos törenlerini izledim televizyonda. Coşkuyla doldu içim… Bu sebepten olsa gerek, herkesin aynı coşkuyla kutladığını sandım bu büyük bayramı. Bu yanılgı büyük bir hayal kırıklığı yaşattı bana. Hem yanıldığım, hem de bu yanılgıyı satırlarıma taşıdığım için üzgünüm.
“Üzülme! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, ne mutlu sana!
Elinde olmayanları söyleme bana. Elinde olanlardan bahset can!”
demiş Mevlana. Ne de güzel söylemiş… Aslında hemen her insanın elinden diğerlerinden daha iyi yapabileceği bir iş gelebilir. Yeter ki istesin…
2012 Londra Paralimpik Oyunları'nda rekorla altın madalya kazanan haltercimiz Nazmiye Muslu, elinde olmayana değil olana odaklanmanın kişiyi nerelere taşıyabileceğinin en güzel örneği. Londra’daki müsabakalarda ilk hakkında 100, ikinci hakkında 104 kilo kaldıran bedensel engelli milli halterci, 3. hakkında 106 kilo kaldırarak paralimpik rekoru kırdı. Altın madalya kazanan sporculara verilen dünya rekoru kırma hakkını kullanan ve bir kez daha salonu dolduran seyircilerin yoğun tezahüratları arasında podyuma çıkan Nazmiye Muslu, 4. hakkında 109 kiloyu kaldırarak yeniden dünya rekoru sahibi oldu.
Kara Harp Okulu'ndan 1993 yılında piyade teğmen olarak mezun olan Korhan Yamaç, 1995'te mayın patlaması sonucu sağ ayağını kaybetti. Ama hayata küsmedi… 2012 Londra Paralimpik Oyunları'nda atıcılık dalında ülkemizi temsil etti. Ve milli atıcımız Korhan Yamaç, Londra’da gümüş madalya kazandı. Bu, Korhan Yamaç’ın kariyerinin 3. paralimpik madalyası.
Londra 2012 Paralimpik Oyunları'nda mücadele eden Tekerlekli Sandalye Basketbol Milli Takımız bugüne kadar oynadığı üç maçta iki galibiyet elde etti. Bu yazı yayına girene kadar, belki de, dördüncü maçındaki rakibi İspanya’yı da yenmiş olacak.
Sabancı Üniversitesi’nin Sayın Dilek Sabancı önderliğinde başlattığı yeni proje, “Farklı Açılardan Engellilik” üzerinde odaklanıyor. Proje kapsamında, Türkiye'de engellilik konusunda mevcut durum tespiti yapılacak ve iyileştirmeye yönelik politika ve uygulama önerileri geliştirilecek. Proje içeriği dört ana başlık altında toplanıyor: eğitim, erişilebilirlik, istihdam ve karar alma süreçlerine katılım. Belirlenen başlıklar çerçevesinde; mevcut durumun tespitine ilişkin veriler toplanacak, dünyadaki örnek uygulamalar incelenecek, iyileşme sağlamaya yönelik politika ve uygulama önerileri geliştirilecek ve bu önerilerin hayata geçirilmesi için gereken finansman konusu irdelenecek.
Erişilebilirlik, eğitim, istihdam, karar alma süreçlerine katılım ve finansman konularındaki çalışmalar ayrı ayrı ekipler tarafından, birbirlerine paralel olarak yürütülüyor. Proje kapsamında yapılacak çalışmaların içeriği konusunda yol gösterecek bir Danışma Kurulu da oluşturulmuş bulunuyor. Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürü olmak üzere, MEB, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü, MEB, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü, Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanı gibi ilgili Bakanlıklar temsilcileri, çeşitli üniversitelerden akademisyenler ve farklı Sivil Toplum Kuruluşları’nın temsilcileri bu kurulda yer alıyorlar.
Sabancı Üniversitesi Rektörlüğü beni de davet etti söz konusu Danışma Kurulu üyeliğine. Böylesine önemli bir göreve layık görülmek hem sevindirdi, hem onurlandırdı beni.
Danışma Kurulu ilk toplantısını, 29 Ağustos Çarşamba günü, Sayın Dilek Sabancı ile Sabancı Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Nihat Berker başkanlığında gerçekleştirdi. Toplantıda, proje kapsamında ele alınan konular ile ilgili olarak hazırlanan ilk raporlar kısaca özetlendi ve kurul üyelerinin görüş ve önerileri alındı.
Dünya Engellilik Raporu’nda, engelli bireylerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen temel faktörler; yetersiz politikalar ve standartlar, olumsuz tutumlar, yeterli hizmet sağlanmaması, etkin finansman eksikliği, erişilebilirliğin yetersizliği, engelli bireylerin yaşamlarını doğrudan etkileyen konularda karar alma süreçlerine dahil edilmemeleri, engellilik hakkında sağlam ve karşılaştırılabilir verilerin ve uygulanan programlara ilişkin bulguların yetersizliği olarak ifade edilmektedir. Bu nedenlerle engelli birçok kişinin sağlık hizmetlerine, eğitime ve istihdam olanaklarına eşit şekilde erişemediğine ve yaşamın birçok alanından dışlanmakta olduğuna dikkat çeken Sabancı Üniversitesi; yaptığı çalışma ile engelli bireylerin yaşamın her alanına katılımı konusunda mevcut durumun tespitini ve iyileştirmeye yönelik politika ve uygulama önerilerinin geliştirilmesini amaçlıyor. İlk toplantıya katılan üyelerin istekli tutumları ve heyecanları, bu amaca kesinlikle ulaşılacağını gösterdi bana.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Yazılarımı takip edenler bilirler; karamsar bir insan değilim ben. Her zaman olumlu yönden yaklaşmaya çalışırım olaylara. Karşımdaki insanlara güvenirim; bir söz verdiklerinde, tutacaklarına inanırım. Farklı bir durumla karşılaşmak hem çok şaşırtır, hem de çok üzer beni.
AK Parti Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç ve Amasya Milletvekili Avni Erdemir'in verdikleri kanun teklifinin kabul edilmeyeceğinden, belki de bu yüzden çok emindim.
Hepimizin bildiği gibi, 2005 yılında yürürlüğe girmiş olan 5378 Sayılı Özürlüler Yasası ile; başta belediyeler olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarının alanlarına giren yerlerdeki yaya geçitlerinin, resmi yapıların, yeşil ve spor alanları gibi alt yapıların engellilerin erişilebilirliğine uyumlu hale getirmesi için "7 yıl"lık bir süre tanınmıştı. Yapılması gerekenlerin verilen süre içinde tamamlanmamış olması, tabii ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hatası değil. Hayata karışabilmek için ümitle 7 yıllık sürenin dolmasını bekleyen engellilerin hatası da değil. Ancak cezalandırılanlar, yalnızca engelliler. Yapılması gerekenleri tamamlamayan belediyelere ve kamu kurumlarına herhangi bir ceza yok.
Ziraat Bankası Kızıltoprak Şubesi’nin girişinde iki basamak merdiven var. Bu yüzden, olanak verildiği anda, düz girişli özel bir bankaya taşıdım emekli maaşımı. Ancak SGK’nın üç ayda bir ödediği bir sağlık gideri yalnızca Ziraat Bankası’ndan alınabiliyor. Bu nedenle, üç ayda bir de olsa, gitmek zorundayım bu bankaya. Son gidişimde, aşağıda beklerken bir fotoğraf çektirdim sizlere gösterebilmek için. Sizin de görebileceğiniz gibi, ön cephenin yarısını şık bir çiçeklik kaplıyor. Eğer istenseydi, yedi yılda bu çiçekliğin yerine bir rampa yapılabilirdi. O zaman, ben ve benim gibiler kapıda beklemek zorunda kalmazdık. O zaman, ilgili memur aşağıya inip bana ve benim gibilere sokakta makbuz imzalatırken kaybettiği vakti daha verimli bir iş için harcayabilirdi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın devlet koruması altındaki zihinsel engelli çocukların günlük hayata uyum sağlamaları için başlattığı 'Umut Evi' projesi, böyle bir işbirliği sonucunda hayata geçirildi. Elin Elimde Derneği'nin Metin Sabancı Spastik Çocuklar ve Gençler Eğitim Üretim Rehabilitasyon Merkezi'yle yaptığı protokolle İstanbul'da eğitilebilir spastik gençler için site ya da apartmanlarda evler döşeniyor. Bu evlerde 13-18 yaş arasında dört spastik engelli kız çocuk kalacak. Umut Evi'nde kalan çocuklar, bir yandan özgür bir ev hayatı yaşayıp mahalleyle entegre olurken bir yandan da çeşitli mesleklerde eğitilmeleri için İŞKUR ya da belediyelerin açtığı kurslara katılacaklar.
Şerifali bölgesinde hazırlanan ilk Umut Evi’nin tefrişat masrafları çok sayıda şirketin desteğiyle karşılanmış bulunuyor. Şerifali'deki Umut Evi'ni diğerleri de takip edecek. İmzalanan protokole göre 5 yılda 20 ev yapılacak. Hedef; en büyük sorunları iletişimsizlik olan bu çocukların topluma entegre olmaları.
Elin Elimde Derneği kurucu üyeleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme .Kurumu Metin Sabancı Spastik Çocuklar ve Gençler Eğitim ve Rehabilitasyon ve Üretim Tesisleri Müdürlüğü‘ndeki engelli çocuklarla yaptıkları gönüllülük çalışmalarıyla, 2009 yılında bir araya gelmişler. 22 Haziran 2011 tarihinde de Elin Elimde Derneği’ni hayata geçirmişler. Amaçları; temel haklardan yoksun kimsesiz ve engelli çocukların ve yaşlıların yaşam koşullarını iyileştirmek. Dernek üyeleri, kimsesiz ve engelli çocukları daha mutlu, sağlıklı ve umutlu bir geleceğe hazırlamak için, psikolojik ve sosyal açıdan olduğu kadar, eğitim alanında da tüm şartları sağlamak için çalışıyorlar.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu projeyi çok önemsiyor. Bakanlık bu tür projelerin sayısının arttırılması için her türlü desteği vermeye hazır.
Engellilik alanında önemli bir adım da Sabancı Vakfı tarafından atıldı. Sabancı Vakfı, Türkan Sabancı Görme Engelliler İlköğretim Okulu ile Vista Turizm ve Seyahat A.Ş., merkezi ABD’de bulunan Perkins Görme Engelliler Okulu ile “Çok Engelli Görmeyen Çocuklar” için yeni bir işbirliğine imza attı.
İşbirliği kapsamında, Perkins Görme Engelliler Okulu’nun uzmanları, Türkan Sabancı Görme Engelliler İlköğretim Okulu’ndaki “çok engelli görmeyen çocukların” öğretmenlerine, eğitici eğitimi verecek. Bu öğretmenler daha sonra, öğrencilerin ailelerine eğitim ve danışmanlık hizmeti de sağlayacak.
Massachusetts’da yerleşik bulunanan Perkins Görme Engelliler Okulu 65 ülkede ortak programlar yürütmekte. Okul, dünyadaki görme ve hem işitme hem görme engelli çocuk ve yetişkinler için üretken ve anlamlı bir yaşam sağlamaya yönelik eğitim sunma amacı güdüyor. Görme engelinin yanında farklı bir engele daha sahip olan çocuklar da okulun hizmetlerinden yararlanabiliyor.