Paylaş
“Dünyada ne kadar çok iyi bir eğitim almış, özel uzmanlık gerektiren alanlarda çalışan Aspergerli var, neden birisi benim oğlum olmasın!” diyor “atipik otizm” tanılı 11 yaşındaki bir çocuğun annesi. Her anne gibi, o da çocuğu için mümkün olanın en iyisini istiyor. Bunun için çabalıyor…
Üç yaşındayken konabilmiş oğluna “atipik otizm” teşhisi. Teşhis sonrasında aldığı yoğun tedavi ve eğitimle 4,5 yaşında konuşmaya başlayan çocuk, 5,5 yaşında kendi kendine okuma yazmayı sökmüş. 4 yaşı ile 7 yaşı arasında, sürekli kovulduğu için, 4 farklı anaokuluna gitmiş. 7 yaşında da kaynaştırma raporu ile “normal/standart/ nörotipik” çocuklar ile ilkokula başlamış. Birinci sınıfta uyum sağlamakta epeyce zorlanmış. Ancak, hem otizmden gelen fotografik ve video hafızası hem de öğrenmeye olan sevgisi başarılı olmasını ve kendini kanıtlamasını sağlamış. Başarı geldikçe sosyal uyumu da artmış. Yine de, 4 yıl boyunca diğer veli ve öğrencilerin hakkındaki kötü önyargılarından ve dışlamalarından hiç kurtulamamış. Buna rağmen, 3. Sınıfta 17.000 çocuk arasında yapılan SBS deneme sınavında 500 tam puanla Türkiye birincisi, 4. Sınıfta 16.200 çocuk arasında yapılan SBS deneme sınavında ise Türkiye 27’incisi derecelerini almış. 4. Sınıfı “takdir” ile bitirmeyi başarmış.
“Oğlumuzu, devlet okullarındaki kalabalık sınıf mevcudu içinde çok zorlanacağından, düşük sınıf mevcutlu ve ikokulda öğrenmeye başladığı İngilizce ve Almanca dillerine devam edebileceği özel bir okulda okutmak istiyoruz. Bu bir noktadan sonra bizim için bir tür mecburiyet, 40 kişilik bir sınıfta kaybolup gidebilir bizim oğlumuz.” diyen bu aile, ne yazık ki oğullarını kabul eden bir okul bulamamış. Görüştükleri 5 ayrı okulda oğullarının dürüstçe anlattıkları geçmiş hikâyesini dinleyen yöneticiler, seviye tespit sınavı yapmadan; “ Biz böyle çocuk almıyoruz/standart öğrenci alıyoruz/biz başarı odaklı bir okuluz, bütün çocuklarımız normal./Otizmliler için başka okullar yok mu?/ Kaynaştırma diyorsunuz tamam da, öyle yasayı yapmakla olmuyor, siz gelin de bunu bir de bizim velilere anlatın…” gibi cevaplar vermişler. Altıncı okul ise, oğullarını seviye tespit sınavına almış. 100 soruluk sınavı toplamda 5 yanlışla bitiren çocuk sınavı başarıyla geçmiş. Ancak bu okula da, aynı sınıfta davranış sorunları gösteren bir başka öğrenci olduğu gerekçesi ile kabul edilmemiş.
“Bu ülkede maalesef engelli, farklı, özel gereksinimli, kısaca “normal kabul etmediğimiz” bireyleri sevmiyoruz aslında. Dışlıyoruz, acıyoruz, hatta görmezden gelmeye çalışıyoruz; çünkü ayrımcılık ve haksızlık yaşantımızın her anında geçerli. Farklı bir bireyden bırakın bir şeyler öğrenmeyi, onunla ilgilenmeye bile tahammülü yok insanların.” diyen bu annenin haksız olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu anne, yine de, ‘biz oğlunuza inanıyoruz, onu biz okutalım’ diyecek bir okul çıkacağına inanıyor ve “Umut, her zaman en büyük cesaretimiz! Sesimize ses verir misiniz?” diye sesleniyor.
Bugün, Facebook’ta bir arkadaşım yine engelli ayrımcılığı ile ilgili bir olayı paylaşmış. Olayın şahidi, Zeki Tirek. Bakın nasıl anlatıyor:
“Bugün Kadıköy'de bir olaya şahit oldum. Bir süredir dikkatimi çeken ve insanlık olarak farkında olup görmezden geldiğimiz engelli vatandaşlarımızın durumunu gözler önüne sermişti bu olay. Belediye otobüslerinin geçtiği tercihli yolda tekerlekli sandalyesiyle öylece duruyor, çaresizce bağırıyordu. Amacı farkındalık sağlamaktı. Yolda onlarca otobüs durmuş onun yolu açmasını bekliyor, o ise avazı çıktığı kadar bağırıp derdini anlatmaya çalışıyordu. Bazı insanlar gülüp geçerken, bazıları da ona deliymiş gibi yaklaşıyordu. Bir süre dinledim. Yolu açmaya çalışan otobüs şoförlerine ‘Anayasanın 10. maddesinde yazdığını, otobüse binmenin en doğal hakkı olduğunu, saatlece otobüs beklediğini ve bu şoförlerin otobüste var olan rampayı indirip onu almadığını söylüyordu. Sonra araştırdım ve öğrendim ki onlar için o madde de çare olamıyor. Önemli olan engelli insanlarımıza yardım elini uzatmaktır. Otobüsten inen insanlar ona destek vermek yerine bağırıp, bir an önce yolu açması için kolundan çekip, arabasını itmeye çalışarak, bir yandan da saati gösterip gidecekleri yere geç kaldıklarını söylüyorlardı. Lütfen bir engelli gözüyle bakmaya çalışalım hayata. Belediyelerin yapacaklarından bahsetmiyorum. Onlar hiçbir şey yapmıyor zaten. Olan imkânlardan yararlanabilmelerine engel olmayalım hiç değilse.”
Unutmayalım ki, engelliler de diğer insanların sahip oldukları tüm haklardan yararlanma hakkına sahiptirler. Şimdilik, ülkemizde yalnızca kâğıt üstünde… Umarım, çok yakın bir gelecekte bu durum değişir ve engelli ayrımcılığı lügatlerden bile silinir.
Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...
Paylaş