Sabancı Üniversitesi’nde 2012 Güz döneminde açılan Proje 102 “Survey on Disabled Access to Information and Services” (Bilgi ve Hizmetlere Engelsiz Erişime Bakış) dersini alan 41 öğrenci, ikişer kişilik gruplar halinde karış karış taradılar İstanbul’u. Boğaziçi Üniversitesi’nde “PRED 331-Special Education in Early Childhood and Primary School” (Erken Çocukluk ve İlkokul Döneminde Özel Eğitim) dersini alan 100 öğrenci de en az bir mekân ziyareti ile destek oldu projeye. İşte benim “Kahramanlarımız” adını verdiğim gençlerden bazıları:
Öğrencilerin gerçek uygulamaları doğrudan gözlemleme ve deneyimleme olanağı bulmaları için, bazı ziyaretlerde birer engelli birey de eşlik etti onlara. Eşlik edenlerin biri de ben olduğum için mutlu ve gururluyum. Mutluluğumun sebebi, gençlerin duyarlılığı ve başarma azmi. Gururumun nedeni ise böylesine önemli bir projeye küçücük de olsa bir katkı verebilmiş olmak.
Öğrenciler çalışmalarını bir raporla belgelemenin yanı sıra, hazırladıkları posterlerle de özetlediler. Geçtiğimiz Pazar günü, her iki üniversitenin projeye katkıda bulunmuş olan öğrencileri Sabancı Üniversitesi’nde bir araya geldiler, posterlerini sergilediler ve birbirlerinin deneyimlerini paylaştılar. Bu özel ve güzel günde ben de oradaydım. Hazırlanan posterleri inceledim, öğrencilerin sunumlarını izledim. Onların bu projede yer alarak neler kazandıklarını ve bizlere neler kazandırdıklarını çok yakından gördüm. Bu kazanımlar, yazılarıma konu olacak zaman zaman. Bugün ise, örnek olarak, ancak bir posteri paylaşabiliyorum sizlerle;
Poster Günü’ne Kadıköy Belediyesi’nden de bir arkadaş katıldı ve Kahramanlarımız’ı “farkındayım” Rozetleri ile ödüllendirdi. Ardından hep birlikte öğle yemeği yenildi. Sonra da bu güzel gün fotoğraflarla belgelendi.
İŞTE KAHRAMANLARIMIZ'DAN BAZILARI - FOTO GALERİ
Bu özel gençlerden, yani Kahramanlarımız’dan, ayrılmak zor geldi bana. Onlara birbirinden değerli çalışmaları için bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum. Eminim ki, onların emeği köklü bir değişimin ilk adımları olacak…
Bugün de, Manisa’da yerleşik bir özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinin mesajını paylaşmak istiyorum sizlerle.
Ay Işığı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi 01/08/2005 tarihinde, özel eğitime katkı sağlamak ve bu alanda gereksinimi olan bireylerin yaşamını kolaylaştırıcı eğitim ortamını kurumsallaştırmak amacı ile, meslekleri öğretmenlik olan beş eğitimci tarafından kurulmuş. Kurumda, Milli Eğitim Bakanlığı’nın tanımladığı;
1- Bedensel Engelli Bireyler
2- Zihinsel Engelli Bireyler
3- İşitme Engelli Bireyler
4- Yaygın Gelişimsel Bozukluklar
5- Özel Öğrenme Güçlüğü
Destek Eğitim Programları uygulanıyor.
Şöyle yazıyor Sevgi Bulut:
“Her yerde biz engelliler için engeller olduğu gibi, bankalarda da maalesef erişilebilirlikle ilgili sorunlar var. Bu sorunlar şöyledir:
Bankalar görme engellilerin imzasını, kanunen sayılmasına rağmen, geçerli saymıyor. Borçlar Kanunu’nda görme engellilerin imzası geçerlidir. “Eğer görme engelli kendi şahit isterse, o zaman şahit huzurunda işlem yapabilir” der. Buna rağmen, bankalar görme engellilerin işlemlerinde sürekli “senin imzan geçerli değil” diyerek onlardan yanlarında şahit bulundurmalarını istemektedirler. Örneğin; bir görme engelli memur için maaş hesabı açılacak ise, banka o engelli memura diyor ki: “Senin imzan geçerli değil, git sen birine vekâlet ver, örneğin babana vekâlet ver ki babanın adına hesap açalım.” diyor.
Bu ne biçim iştir ki?
Engelli arkadaşımız memur olmuş, devlet ona güvenmiş memur yapmış. Banka ise nedense hesap açmıyor.
Ancak, bankaya bankanın lehine olan işler için gidildiğinde banka engelli müşterisine zorluk çıkartmadan işlerini görüyor. Örneğin, bankadan kredi çekilecekse o zaman kimse imzanın geçerli olup olmadığına bakmıyor. Elbette, yine engellilere kredi vermeyen, kredi kartı vermeyen bankalar da çok.
Bir de diyelim ki banka bana maaş kartı verdi. Ben kartımla sesli ATM'lerden paramı tek başıma çekebilirken pek çok banka sesli ATM kurmuyor.
“Bugünkü Hürriyet gazetesindeki yazınız konusu bir Engelli´nin yasamını yitiren ailesi olarak isyanımızı size iletiyorum. Konuyu değişik ancak gerçek olduğuna inandığım açıdan değerlendirmenizi rica ediyorum.“
diyerek başlayan Sayın Dalgıç, şöyle devam ediyor:
“Öncelikle sizlere Engellilerin oluşumunun nedenlerini ve önleme yolunda nelerin yapılması gerektiğine toplumun dikkatinin çekilmesini, engelliliğin nasıl engellenebileceğine yönelik önlemlerin tartışılmasını öneririm…!!“
Ardından da engellilik nedenlerini sıralıyor:
“- Doktor ve ebe gibi sorumluların sorumsuzlukları; (toplamda %70 civarındadır) Maddi
çıkar, doğumu ciddiye almama, oksijen yetersizligi, forseps dikkatsizligi, kuvöz gibi cihaz
MHP grup başkanvekilleri Oktay Vural, Mehmet Şandır ve Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in, Engelli Hakları İzleme Komisyonu Kanun Telifi, 18 Aralık 2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na sunuldu. Teklifin gerekçesinde, Türkiye'de yaşayan engelli sayısına dikkat çekilerek, hukuki düzenlemelerin günlük yaşam pratiğinde uygulanamadığı belirtildi. Gelişmiş toplumlarda özel gereksinimli bireylerin eğitim, sağlık, rehabilitasyon, istihdam ve benzeri alanlarda sahip oldukları hakların çeşitli mevzuatlar ile güvence altına alındığı, bu hakların istismar edilmesi durumunda farklı yaptırımların uygulamaya konulduğu kaydedildi. Bu kanun teklifi ile; “engelli nüfusun genel nüfusa oranının %10’un üzerinde olduğu ülkemizde mevcut kanuni düzenlemeler ve imzalanan uluslararası sözleşmeler gereğince, özel gereksinimli vatandaşlara tanınan hakların uygulanabilirliği ile tanınan haklara aykırı tutum ve davranışlar için öngörülen yaptırımların işlerliğinin sağlanması yönünde TMMM Başkanlığı’na bağlı bir komisyonun oluşturulması için gerekli düzenlemenin yapılması” amaçlanıyor.
Bu komisyonun görevleri arasında;
- Engelli hakları konusunda uluslararası alanda genel kabul gören gelişmeleri izlemek
- Türkiye’de engelli haklarının, Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası
anlaşmalara, T.C. Anayasası’na ve kanunlara ne ölçüde uygun olarak uygulandığını
incelemek, bu amaçla araştırmalar yapmak ve bu alanda çözüm bulmak
- Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların engelli hakları konusundaki
Oysa ki biz engelliler acınmak istemiyoruz. Kimsenin yardımını da istemiyoruz. Biz; haklarımızı istiyoruz…
Alabilirsek eğer tüm haklarımızı; yani eğitimde, erişimde, sağlıkta, istihdamda, kısacası yaşamın her alanında diğer vatandaşlarla eşit fırsatlara sahip olabilirsek, kendi başımızın çaresine bakabiliriz.
Türkiye’nin önde gelen saygın üniversitelerinden birinin önderliğinde, engelli bireylerin yaşamın her alanına katılımı konusunda mevcut durumun tespiti ve iyileştirmeye yönelik politika ve uygulama önerilerinin geliştirilmesi amacını taşıyan bir proje yürütülüyor bir süredir. “Hizmet ve Bilgiye Erişim” konusundaki mevcut uygulamalar, “yerinde tespit” ve “yazışmayla tespit” olmak üzere iki koldan inceleniyor bu proje kapsamında.
Yazışma yoluyla durum tespitine gidilmesinin olanaklarla ilgili doğrudan ve hızlı bilgi erişimine imkân vereceği gibi kurumsal düzeyde farkındalık yaratmak yolunda da fayda sağlayacağı düşünülmüş. Bu bağlamda, çeşitli alanlarda hizmet veren kurum ve kuruluşlara standart bir talep mektubu gönderilerek engellilere yönelik uygulamaları konusunda bilgi istenmiş. Türkiye’nin tüm Bankaları bu konu ile ilgili olarak aşağıda metni sunulan mektubu almışlar.
“Sayın Yetkili,
Üniversitemiz engelli bireylerin yaşamın her alanına katılımı konusunda mevcut durumun
tespiti ve iyileştirmeye yönelik politika ve uygulama önerilerinin geliştirilmesi amacını
Aile Hekimlikleri’nin çalışma usul ve esasları, hizmet kalite standartları, hasta sevk evrakı, reçete, rapor ve diğer kullanılacak belgelerin şekli ve içeriği ve tutulacak kayıtlar, “Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği” adı altında, 25.05.2010 tarih ve 27591 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış bulunuyor. Bu yönetmeliğin 19’uncu maddesinin g bendinde; “Aile Hekimlikleri tercihen binanın giriş katında kurulurlar. Özürlü ve yaşlı hastaların giriş ve çıkışlarını mümkün kılan, kolaylaştırıcı tedbirler alınır.” deniliyor.
Ben, Kızıltoprak’taki 19 No.lu Aile Hekimliği’ne kayıtlıyım. Hekimliğin kurulduğu adres yukarıdaki tanıma çok uygundu. Bina düz girişli ve asansörlüydü. Ancak bu adres yakın bir tarihte değişti. Binanın girişine bir rampa yapıldı, ancak yalnızca göstermelik. O rampayı tekerlekli sandalye ile çıkabilmek mümkün değil.
Çoğu kişi gibi ben de rapora bağlı bazı ilaçlar kullanıyorum. Rapor o ilaçların belirli bir süre ile kullanılması gerektiğini belirtiyor olsa da, yine de reçete yazdırma şartı var. Reçete yazdırmak için ise randevu almak… İşte bu hiç de kolay değil. Örneğin, geçtiğimiz Çarşamba günü kızımın raporlu ilacına reçete yazdırmak için randevu istedim ancak Çarşamba ve Perşembe günlerinin dolu olduğu cevabını aldım. Randevuyu Cuma günü için vermelerini rica ettim, ama bunun için de Perşembe günü aramam gerektiği söylendi. Perşembe sabahı aradığımda ise yine dolmuştu randevular. Yani sonuçta randevu da yok, reçete de… Tabii ilaç ta…
Aile Hekimlikleri’nde görevli doktorların büyük özveri içinde çalıştıklarını biliyorum. Eğer doktora kadar ulaşılabilirse, onların hiçbir hastayı kırmayıp reçetelerini yazdıklarını da… Sorun, Devletimiz’in her alanındaki ortak sorun; yani bürokrasi.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 10’uncu maddesinde; “Sağlık kuruluşunun hizmet verme imkânlarının yetersiz veya sınırlı olması sebebiyle sağlık hizmeti talebi zamanında karşılanamayan hallerde; hastanın, öncelik hakkının tıbbi kriterlere dayalı ve objektif olarak belirlenmesini istemek hakkı vardır. Acil ve adli vak'alar ile yaşlılar ve özürlüler hakkında öncelik sırasının belirlenmesinde ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.” denilmektedir.
Öncelik sırası ise, 12 Eylül Referandumu’nun ardından; acil vakalar, ağır özürlü raporu bulunan engelliler, hamileler, 65 yaş üstü yaşlılar, 7 yaşından küçük çocuklar, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malûl ve Gaziler olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Ancak, hastanelerde geçerli olan bu uygulamaya Aile Hekimlikleri’nde, ne yazık ki rastlanamamakta.
Artık tüm eczaneler, SGK Sistemine girdiklerinde, hastaların raporlarını ve ilaç alabilecekleri tarihleri görebiliyorlar. Doktor reçete yazmış da olsa, zamanı gelmemiş ise ilacı vermiyorlar. O zaman niye hem doktor hem de hasta boşuna yoruluyor? Elimizde hazır kurulu bir sistem varken, niçin azami düzeyde yararlanamıyoruz bundan?
Artık bütün bilgiler bilgisayarlarda. Eskiden yapılmış olan ilaç yolsuzluklarına takılı kalmayalım. Sistemlerimiz güvene dayalı olsun. Biz Devletimiz’e güvenelim, Devletimiz de bize güvensin. Bu güveni sarsma teşebbüsünde bulunanlar cezalandırılsın yalnızca, tüm vatandaşlar değil.
“Biz işitme engelliler ve işitme engelli aileleri olarak diyoruz ki” diyerek söze başlayan arkadaşlarımız; siyaset, iş hayatı, eğitim, ulaşım, sağlık ve kültür-sanat gibi alanlarda kavuşmayı arzu ettikleri uygulamaları dile getiriyorlardı bu e-posta ile.
Ben, şahsen, tümünü doğru bulduğum bu uygulamaların yakın bir gelecekte hayata geçirileceklerine inanıyorum. Bugün ise, geçtiğimiz hafta değerli milletvekilimiz Şafak Pavey tarafından TBMM Başkanlığı’na sunulan, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile Radyo Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’da değişiklik içeren kanun teklifinden söz etmek istiyorum.
Teklif, sinema eserlerinde Türkçe altyazının bulunmasını öngörürken, televizyon programlarının en az yarısında simultane altyazı programı kullanılmasının zorunlu kılınmasını hedefliyor. Sayın Pavey’in teklifinin gerekçesi ise; “Bandrol gelirlerini düzenleyen kanunda küresel olarak ilerleyen insan hakları yolculuğuna katılmak için kanunun ana fikrini bozmayan, hatta onu güçlendiren küçük bir düzenleme yapmak gereği doğduğuna inanıyorum. Bu düzenleme ülkemizde sayıları resmi olarak bilinmeyen ancak kendi camialarına göre 2 milyon civarında bulunan işitme engellilerin ağır bir güçlük içinde anlamadan izlemeye çalıştıkları film, haber, belgesel gibi görsel iletişim faaliyetlerinin anlaşılmasını sağlayacaktır.” sözleri ile ifade ediliyor.
Bu teklif, işitme engelliler ve işitme engelli ailelerinin Kültür-Sanat konusundaki istekleri ile birebir örtüşüyor. Bakın onlar nasıl dile getirmişler arzularını:
1- Türkçe altyazı bulunmayan (ya da Türkçe altyazılı seans oynatmayan) Türk filmlerine
Kültür Bakanlığı tarafından gösterim izni verilmemelidir.