Kadınları aşağılamanın çeşitli yolları vardır. Döver, söver ya da dinde siyasallaşmaya alet edersiniz. Hayır sadece siyasal İslam’dan değil, siyasal Katolizm’den de söz ediyorum. Son günlerde, Katolik Kilisesi’nin nüfuz sahibi olduğu bazı ülkelerde kadın bedenleri üzerinden öyle vahim politikalar güdülüyor ki, üreme haklarıyla ilgili bütün kazanımlar birer birer elden gidiyor. Sadece üreme hakkını değil, yaşama hakkını da ipotek altına alan gelişmeler bunlar. Kadının hayatı tehlikede olsa dahi kürtaja izin vermeyen yasalar meclislerden onay alıyor, sırf tecavüze uğramış kadınlar kürtaj yaptıramasın diye anayasalar değiştirilmeye çalışılıyor.
İslami irticaya kızmak şimdi çok moda. Kıt akıllı, üfürükçü kılıklı hocalar, kadın tesettürü hakkında ileri geri konuştu mu, tadından yenmeyecek tartışma konuları çıkıyor.
Her kıtadan toplu hücuma geçiliyor.
Meczup olduğu her halinden belli şu Avustralyalı hoca, örtünmeyen kadını açıkta bırakılmış ete benzetiyor, haber ışık hızıyla yeryüzüne yayılıyor.
Bazı imamların bu tür orijinal buluşları dünya basınına şeker gibi manşetler çıkarıyor. Siyasetçilere, kültürler çatışmasıyla ilgili nutuk atabilecekleri yeni ufuklar açıyor. "Müslümanlar Batı toplumlarına nasıl entegre edilir" teorisyenleri fazla mesai yapmaya başlıyor.
Hıristiyan mürtecilere ise her yol serbest. Katolik Kilisesi’nin yasamaya müdahale ederek kadın bedenleri üzerinde söz sahibi olmasına kimse sesini çıkarmıyor.
Avrupa Birliği’nin göbeğinde olsa dahi çıkarmıyor. Başbakan düzeyinde peçe tartışmaları açan AB üyeleri, bunlara ilişmiyor.
Alın size Polonya örneği. Malum, AB’nin en yobaz ülkesi. Cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık makamını işgal eden Kaczynski ikizleri, Avrupa’nın insan hakları kriterleriyle öyle bir uyumsuzluk içindeler ki... "Keşke AB üyesi olmasak da, idam cezasını geri getirsek, eşcinselleri içeri tıkıp, kadınları da eve kapatmak suretiyle 5-10 çocuk doğurtsak" kıvamında bu ikizler.
Brüksel baskısı altında oldukları için hareket alanları dar, ancak parlamentoda koyu Katolik değerleri savunan kesimin zihni de geri geri işlediği için şimdi meclis gündeminde bir anayasa değişikliği maddesi var. Anayasanın, tecavüz ya da ensest ilişki sonucu hamile kalan kadınların kürtaj yaptırmasını engelleyecek şekilde değiştirilmesi öngörülüyor. Çünkü meclisteki erkekler, kadınların kürtaj yaptırmak için tecavüz ya da ensest bahanesini uydurduğuna hükmetmiş durumda.
Daha doğrusu erkekler, bu yasama kuvvetinin maşası. Anayasa değişikliğinin esas fikir babası ise Katolik Kilisesi.
Değişiklik teklifini veren parti, koalisyon hükümetinin küçük ortağı Polonyalı Aileler Birliği. Ancak Başbakan Jaroslaw Kaczynski’nin Kanun ve Adalet Partisi içinde de kürtajın topyekun yasaklanmasını savunan vekiller var.
Komünizmin çökmesinden sonra siyasetçiler ve kilise arasında varılan uzlaşma sonucu kürtaj izni, tecavüz ve ensest halleriyle sınırlandırılmıştı. Ancak şimdi bu iki durumda da kürtajın yasak olması öngörülüyor. Annenin hayatı tehlikede olsa bile! Gerekçe de şu: "Çocuklar, babanın günahının cezasını çekmesin. Annenin hayatı tehlikede olabilir, ancak çocuğun geleceği bizi daha çok ilgilendiriyor."
Şimdi Kaczynski kardeşler, 1989 tarihli kürtaj yasasının genişletilmesine karşı olduklarını açıkladıkları için mecliste yasağa verilen desteğin azalması bekleniyor. Anayasa değişikliği için üçte iki çoğunluk gerektiğinden yasakçıların şansı zayıf görünüyor.
KİLİSEDEN "HAYIR" PROPAGANDASI Portekiz de yoğun kilise baskısı altında kürtajı tartışıyor. AB üyesi bu Katolik ülkede geçerli yasa, tecavüz, ensest, anne hayatının tehlike altında olması ya da doğacak çocuğun fiziksel bir engeli bulunması hallerinde 12 haftaya kadar kürtaja izin veriyor. Ancak hükümet, kürtajın 10 haftaya kadar tamamen serbest bırakılması için gelecek ocak ayında referanduma gidilmesini planlıyor. Kilise ise bir yandan referandum yapılmaması için bastırıyor, yapıldığı takdirde de halkın "hayır" oyu kullanması yönünde propaganda yapıyor. Anketler farklı sonuçlar verdiği için halk iradesinin hangi yönde ağır bastığı belli değil.
Kürtajı savunan gruplara göre ülkede her yıl 10 bin yasadışı kürtaj yapılıyor. Bazı kadınlar da kürtaj için komşu İspanya’ya gidiyor.
Avrupa Birliği’nde kadının üreme hakkı üzerinde devlete söz hakkı tanıyan başka ülkeler de var. İrlanda’daki yasa, Polonya ve Portekiz’deki yasal düzenlemelerle benzerlik taşıyor.
Koyu Katolik Malta’da ise topyekun yasak. Ancak bu yasak da dincileri tatmin etmiyor. Gelecekte AB hukuku adaya nüfuz eder de, kürtaj serbest bırakılır korkusuyla, işi anayasal güvence altına aldırmak istiyorlar. Geçen 26 Ekim’de meclise bir dilekçe vererek, anayasanın, doğmamış çocuğun yaşama hakkını içerecek şekilde değiştirilmesini istediler.
Amerika kıtasında da çok hazin gelişmeler yaşanıyor. Nikaragualı kadınlar siyasi bir komploya kurban gidiyorlar.
Önceki hafta meclisten geçen yasa ile kürtaj topyekun yasaklandı. Yine Katolik Kilisesi marifetiyle çıkarılan bu yasa öyle bir şeriat hukuku yaratıyor ki, kadının hayatı tehlikede dahi olsa, bebeği operasyonla almak yasak.
Sözde hayatın kutsallığı adına çıkarılmış bu yasa, kadının hayatını hiçe sayıyor. Tabii tecavüz ve ensest ilişkiden meydana gelmiş hamilelikte de kürtajın yasak olduğunu söylemeye gerek yok.
Kürtaj yasağının ardındaki siyasi oyun ise çirkin mi çirkin. Katolik Kilisesi ile iktidardaki Liberal Parti tarafından hazırlanan tasarı, kimin sayesinde meclisten geçti biliyor musunuz?
Bir zamanların devrimci lideri Daniel Ortega sayesinde.
Meclisteki Sandinistler, yarın yapılacak devlet başkanlığı seçimi öncesinde kiliseyi kızdırıp Ortega’nın seçilme şansını azaltmamak için tasarıya kerhen "evet" dediler.
1979’daki devrimin ardından Amerikan destekli Contra gerillalarına karşı savaş veren Sandinista lideri Ortega, anketlerde önde gidiyor. Ancak seçimin ikinci tura kalması ihtimali de var.
Ortega’nın yeniden liderliğe yükselmesi halinde, Latin Amerika’daki Chavez-Morales korosuna katılmasından korkuyor Washington.
Ancak ABD’nin korkusu yersiz görünüyor. Çünkü Ortega’nın devrimciliği çoktan bitmiş.
Anti-SOAD’cılar varmışGeçen haftaki, "Soykırım inkárının yasasından sonra belgeseli de geliyor" başlıklı yazıda adı geçen Ermeni asıllı Amerikan metal grubu System of a Down’ın (SOAD), Türkiye’de hayranları kadar muhalifleri de varmış. Gençler, şarkıların sözlerini anlamadan dinlediği için, onları bilinçlendirmek adına yola çıkmış ve Türkiye’nin SOAD karşıtı tek grubunu oluşturmuşlar. Üye sayıları 3 bin 500, adresleri de
www.anti-soad.org