Ama bu işin içinde "korkunç" çelişkiler de var. Heba Kotb, kadınlardan en fazla orgazm olamama şikayeti aldığını söylüyor. Nasıl olabilirler ki! Mısır’da kızların yüzde 97’si sünnet ediliyor. Organları paralanan kadınlar, hangi öğüde kulak vererek orgazm olabilirler ki? Dünya Sağlık Örgütü’ne göre yeryüzünde sünnet edilmiş 140 milyon kadın yaşıyor ve her yıl bu tarifsiz azaba, insanlık suçuna maruz kalan kız çocuklarının sayısı iki milyonu buluyor. Mısır’ın dünya çapında nüfuz sahibi
ilahiyat kurumu El Ezher Üniversitesi geçen ay uluslararası bir konferans düzenleyip, İslam öğretisinde kadın sünneti bulunmadığını ilan etti. Oysa Mısır, kadın sünnetini yasaklayalı 10 yıl olmuştu...
Mısırlı aileler kız çocuklarını İslam öyle emrediyor diye sünnet ettiriyor. Böylece kızlarının daha iffetli olacağını, evleninceye kadar bakire, evlendikten sonra da kocasına sadık kalacağını düşünüyorlar.
Ama Mısırlı bazı Hıristiyan aileler de ettiriyor.
Afrika’da ilkel kabileler arasında da var, bazı Yahudiler’de de.
Iraklı Kürtlerde de yaygın. Hatta, kızları sünnet etmeyin diye gelen kampanyacıları "Ateist misin, PKK’lı mısın, nesin?" diye köylerinden kovuyorlarmış.
Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinde ise yok denecek kadar az.
Mısır’daki arkeolojik kazılarda bulunan binlerce yıllık kadın mumyaları sünnetli çıkıyor. Duvar tasvirlerinde de sünnet sahneleri var.
Peki bu denklemden nasıl bir sonuç çıkıyor?
Çıkan sonuç şu, kadın sünneti İslam şeriatının emri değil. Öyle olsa, Suudiler de geri kalmazdı. Küçücük kızların organını bıçakla, camla, tenekeyle, usturayla, jiletle deşerek sakatlamak, binlerce yıllık ataerkil düzenin, geleneklerin eseri. Kadına şiddet uygulayarak özgürlüğünü, haklarını baskılamanın bir başka yolu. Maksat, kadının cinselliğini kontrol altına almak, cinsel duyarlılığını ortadan kaldırıp, buna karşılık erkeğin daha fazla haz almasını sağlamak.
ÇEŞİT ÇEŞİT VAHŞET
Aslında kadın sünneti kavramı da yanlış. Bunun adı BM lisanında "Female Genital Mutilation" (FGM), yani kadın cinsel organının sakatlanması. Bazı Afrika ülkelerinde bir haftalık bebeklere bile uygulanan FGM’nin birkaç çeşidi var. Klitorisin tümüyle kesilmesinden, sadece idrar ve kanama için küçük bir yer bırakıp organın, hayvan kılından iplik ya da deriyle tümüyle dikilmesine kadar. "Firavun sünneti" (infibulasyon) denilen bu sonuncusu FGM’nin en barbarca olan türü.
Kahire’deki ünlü El Ezher Üniversitesi’nin geçen kasım ayında bir Alman insan hakları örgütünün de katkısıyla düzenlediği uluslararası konferansta El Ezher Şeyhi Tantavi ve diğer ulema, Kuran’da ve hadislerde kadın sünneti diye bir uygulama bulunmadığını, bunun bazı kültürlere özgü bir gelenek olduğunu söylüyor.
Şeyh Tantavi’nin bu sözü sıradan bir tebliğ değil, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca Müslüman için fetva niteliği taşıyor. Konferansta Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Heidemarie Wieczorek-Zeul de var. Çünkü kız çocuklarını sünnet ettirmek Almanya’daki göçmenler arasında da yaygın. Ancak Almanların bir yanılgısı var. FGM’yi İslami bir pürüz zannedip, ulemanın fetvası sayesinde sünnetlerin azalacağını zannediyorlar. Oysa Mısır basını halkın görüşlerini yansıtırken öyle yazmıyor. Aileler, toplumdan dışlanma ve kızlarına koca bulamama kaygısıyla fetvaya da mesafeli duruyor. Kültüre kök salmış geleneğin bir çırpıda buharlaşması kolay görünmüyor. Bazı uzmanlara göre FGM’nin geçmişi 5 bin yıl öncesine dayanıyor.
Mısır basınına göre konferansa katılan, dolayısıyla kadın sünnetinin yaygın olduğu ülkeler Cibuti, Etiyopya, Somali, Çad, Mali, Moritanya, Eritre, Nijerya, Fas ve hatta Rusya. Bir hata olsa gerek, bu ülkeler arasında Türkiye’nin de adı sayılıyor.
FGM KÜRESEL BİR PROBLEM
İşin absürd yanı, ulemanın kadın sünneti yasaklansın dediği yer Mısır ve o Mısır bundan 10 yıl önce FGM’yi zaten yasaklanmış. Ancak aynı fetva gibi yasa da inancın önüne geçemediğinden gizliden gizliye devam ediyor. Arka sokaklarda, kuytu köşelerde, anestezisiz ve ehliyeti olmayan kişilerin elinden. Doğru yapıldığında bile barbarca bir işlem olan FGM, aşırı kanama halinde ölümlere, kronik enfeksiyonlara, doğumda ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor.
Afrikalı ve kısmen de Asyalı göçmenler bu vahşi geleneği Avrupa, Kanada, Amerika, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya da taşıdığından FGM küresel bir sorun olup çıkıyor. BM zemininde mücadele verilirken, Batılı ülkeler kadın sünnetini yasaklıyor, ısrarla yapanlara ağır cezalar veriliyor. Fransa’da, Malili bir genç kızın kendini zorla sünnet ettiren ailesini ve sünnetçi kadını polise ihbar etmesi ve kendini bu şiddete karşı korumayan Fransa devletini mahkemeye vermesi üzerine açılan dava tüm Avrupa ülkelerine örnek olmuştu. Sünnetçiye sekiz yıl, anneye iki yıl hapis cezası verilmişti. Daha geçenlerde Etiyopyalı bir göçmen baba, ABD’de iki yıl hapis cezası aldı. Endonezya da FGM’yi yasakladı. Uygarlık çabası içindeki Mısır gibi.
HER DOĞUMDAN SONRA
Mısır yasaklamasına yasakladı da, kadın sünnetini bir insanlık yarası olarak gündeme taşımak hálá hassas bir konu.
Dünya medyasının pek hoşlandığı Mısırlı türbanlı seksolog Heba Kotb, TV’de cinsel vaazlar veredursun, kadın sünnetini konu alan "Dunia" (Gözlerimden Öpme) adlı film Mısır’da bir türlü vizyona giremiyor. Lübnanlı kadın yönetmen Jocelyne Saab’ın çektiği film geçen yıl Kahire Uluslararası Film Festivali’nde ilk kez gösterildi, ancak ülke imajına zarar verdiği gerekçesiyle şimdi sansür kurulu tarafından engelleniyor. Bu yılki Altın Portakal’ın programında da yer alan filmin kahramanı Dunia’nın annesi ünlü bir dansözdür ve kızının sünnet olmasını istemektedir. Bunun üzerine Dunia, uluslararası bir dans yarışmasına yazılır. Ama sergileyeceği dans, klasik Mısır göbek dansı değil yurdundaki kadınlar üzerindeki baskıyı anlatan sarsıcı bir performanstır.
Mısırlı sansürcü ise toplumun sarsılmasını istemiyor, kadınların kendi iç alemlerinde sarsılmasını tercih ediyor. Ve biliyor musunuz, bu korkunç sarsıcı işkence kadınların başına hayatta bir kere de gelmiyor. Her doğumda kesilerek açılan organ, her doğumdan sonra yeniden dikiliyor.
O şimdi türbanlı Dunia "Gözlerimden Öpme" adlı filmde başrolü oynayan Mısırlı balerin ve aktris Hanan Turk, kadın sünnetine başkaldırısını dansla ifade ediyor. Turk’un bu ve benzeri gözü pek rollere çıktıktan sonra geçen yaz başı aniden örtünmesi Mısırlı modernler arasında şok yarattı. Üstüne üstlük "İranlı oyuncular artık benim rol modelim. İran sineması son derece ilerici. Türban da filmin sanatsal bütünlüğünü bozmuyor" deyince, Mısır’daki irtica tartışması iyice elektriklendi. Laik köşe yazarları "İran modelinin empoze edilmesine alet oluyor" diye sanatçıya yüklendiler. Hanan Turk’un, genç bir kadının cinsel uyanışını anlatan Dunia’daki rolünden sonra türban takması genç kızlar arasındaki örtünme trendine iyice hız verdiğinden sanat çevreleri de eleştiri yağdırdı.