Hemingway yaşasaydı belki de Kilimanjaro’nun karlarını yazamayacaktı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Al Gore iyi ki 2000 yılında başkanlık seçimini kaybetmiş. Koltuğu kıl payı Bush’a kaptırmasaydı, ABD başkanı olarak karbondioksit emisyon hacmine katkıda bulunmaya mecburen devam edecekti.
Neyse ki, bir-iki sandık hilesi onu bu felaketten korudu ve o, dünyaya küresel ısınmayı ve sonuçlarını anlatan "Uygunsuz Gerçek" adlı müthiş bir belgesel yaptı. Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF-Türkiye), özel gösteriminde seyrettik filmi. Gore "Bir zamanlar ABD’nin müstakbel başkanıydım" esprisiyle başladığı filmde iklim gerçeklerini, Amerikalının anlayacağı dilde matrak bir üslupla anlatıyor. Ancak Kilimanjaro’nun zirvesindeki karların yok oluşunu, tutunacak tek bir buzul parçası bulamadıkları için boğulan kutup ayılarını görünce, işin matrak tarafı kalmıyor. Birçok iklim uzmanı Kilimanjaro’nun yok olan karlarını küresel ısınmanın işareti sayıyor. Masai kabilesi de durumun farkında. Ancak bazı bilim adamları karların erimesini hálá başka faktörlere bağlıyor.
Claude Allegre, Fransa’nın en fiyakalı jeofizikçisi. Eski Başbakan Lionel Jospin’in yakın arkadaşı sıfatıyla eğitim ve araştırma bakanlığı da yaptı ve şu anda Sosyalist Parti içinde hayli aktif bir isim. Bugüne kadar global ısınma ile ilgili makale yayınlamadığı halde, iyi bir bilim adamı ve bir sosyalist olarak iklim değişikliğinin kökeni hakkında genelgeçer bilince yakın görüşlere sahip olduğu sanılıyordu.
Ancak öyle çıkmadı. L’Express’teki yazısında iklim değişikliğini toptan reddederek Fransa’da büyük gürültü kopmasına neden oldu. Allegre’nin makalesi, Ernest Hemingway’in romanına atfen "Kilimanjaro’nun Karları" başlığını taşıyordu. İklim değişikliğiyle ilgili argümanların yanlış olduğunu ileri süren Allegre, mesela Kilimanjaro’daki buzulun erimesini, ormanların yok olmasına bağlıyordu. Oysa ki, geçen yüzyıl içinde tropikal bölgelerdekiler dahil, buzulların tamamı erimeye başlamıştı.
KÜRESEL ISINMA MI TANRI’NIN İŞİ Mİ?
Antarktika’daki buz tabakasının erime projeksiyonlarına da karşı çıkan makale, Fransız iklimbilimciler tarafından pek hoş karşılanmadı. Allegre’yi eleştiren bir açık mektup yayınladılar. Çünkü Allegre 20 yıl kadar önce şöyle yazmıştı: "Fosil yakıtları, atmosfere salınan karbondioksit miktarını artırarak küresel ısıyı yarım derece artırmıştır." Ne var ki, Allegre bu satırları, nükleer enerji karşıtı harekete karşı bir argüman olarak kullanmıştı. Şimdi ise siyaset gereği iklimin realitesi değişmişti.
Peki Kilimanjaro’nun karları neden eriyor?
Kenya’nın başkenti Nairobi, Kilimanjaro’ya 240 km. mesafede. Nairobi’de dün sona eren BM iklim zirvesi nedeniyle 5 bin 895 metrelik Kilimanjaro’nun zirvesi de gündeme geldi. Genel görüşe göre erimenin nedeni, sera gazlarının yol açtığı iklim değişikliğiydi. Tabii Kilimanjaro burada bir simge. İklim değişikliğinin yeryüzündeki etkileri, deniz seviyesinin yükselmesi, aşırı sıcak dalgaları, daha fazla kuraklık ve sellerle kendini gösterecekti.
Reuters ajansının tam olay yerinden verdiği habere göre, bir Masai köyünün 100 yaşındaki reisi, "Her geçen yıl karlar azalıyor. Bunu yapsa yapsa Tanrı yapar" diyordu. Son 20 yıl içinde üç ayrı kuraklık dalgasında büyükbaş hayvanların kitleler halinde telef olduğunu, oysa daha önce hayatında hiç kuraklık görmediğini söylüyordu.
İşte bu ortamda, ABD’nin eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un, gelecekteki felaketleri anlattığı "Uygunsuz Gerçek" belgeselini seyrettim. Orada da Kilimanjaro’nun karları çıktı karşıma. Sadece Kilimanjaro mu?
Atmosfere salınan gazların oluşturduğu yoğun tabaka ısıyı hapsettiği için Grönland eriyor, Antarktika’daki devasa buz kütlesi kırılıyor, tabaka inceliyor. Kutup ayıları kilometrelerce yüzdükleri halde tutunacak tek bir buzul parçası bulamadıkları için can veriyorlar. İklimler öyle bir şaşıyor ki, kuşların yumurtadan çıkış dönemleriyle tırtılların kozadan çıkış vakti kesişmediği için kuşlar açlıktan ölüyor. İtalya Alpleri, İsviçre Alpleri, Himalayalar hepsi eriyor.
Sel ve kuraklık başa baş gidiyor. Simülasyonlarda San Francisco’yu, Şanghay’ı, Hindistan ve Bangladeş’i sular basıyor. 100 milyonu aşkın insan yaşıyor buralarda. Peki yüz binlerce mülteci ile nasıl başa çıkılacak, diye soruyor Gore. Bir zamanlar dünyanın en büyük göllerinden olan Çad Gölü kuruyor. Yakında böyle bir göl kalmayacak diyor.
Clinton’ın yardımcılığı döneminde de yeşil manifestosunu ortaya koyan Gore, hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde siyasi bir kesinlikle anlatıyor küresel ısınmayı. Tüketim tarzıyla sera gazı yayma canavarı haline gelen Amerika’nın günahını da açıkça anlatıyor. ABD, tüketim tarzının bedelini Katrina kasırgasında uğradığı felaketle ödüyor ve okyanuslardaki ısınma nedeniyle çok daha azgın kasırgalar bekliyor dünyayı. Karbondioksit emisyon hacmini aşağı çekmek için hazırlanan Kyoto Protokolü’nü imzalamadığı için Bush Yönetimi’ne çatıyor. Global ısınma ile mücadelenin bir ahlak sorunu olduğunu söylüyor, "Yenilenebilir enerji kaynakları yaratmak için siyasi irade şarttır ve siyasi irade de yenilenebilir bir kaynaktır" diyerek siyasi bir mesajla bitiriyor filmini.
Filmde çok içten biyografik öğeler de var. Otuz yıl önce öğrenciyken, sonra genç bir senatör olarak başladığı yolda hayatını tamamen küresel ısınma ile mücadeleye adaması. 1989 yılında oğlu Albert’in geçirdiği trafik kazasında ölümle burun buruna gelmesi üzerine başkan adaylığı için önseçim kampanyasından çekilmesi. Sahip olduğumuz kaynakların değerini bir kez daha keşfederek çevre koruma kitabını yazmaya başlaması. Baba Bush’tan işittiği "Bu adam deli, her yerde global ısınmayı görüyor" sözleri. 2000 yılındaki o nefes kesici başkanlık yarışı sonunda mahkeme George W. Bush’u başkan ilan ettiğinde, "Mahkeme ile aynı fikirde değilim ama, kararını kabul ediyorum" demesi. Ve filmde içtenlikle itiraf ettiği hayal kırıklığı.
Filmin doruk noktalarından biri, Gore’un ablası Nancy’nin akciğer kanserinden ölümü. Baba Gore çiftliğinde tütün de yetiştirmektedir, ablası küçük yaşta sigaraya başlar ve hiç bırakmaz. Akciğer kanserinden ölünce baba Gore tütün yetiştirmeyi bırakır. Sigaranın akciğer kanseri ile doğrudan bağlantısını ortaya çıkaran rapor yayınlandıktan sonra şöyle reklamlar çıkar: "Doktorlar en fazla Camel sigarası içiyor." Geçmişten gelen bu reklam grotesk bir etki bırakıyor. Çünkü şimdi de küresel ısınma-iklim değişikliği bağlantısını reddeden şüpheciler var. Aynı geçmişteki sigara şüphecileri gibi.
TÜRKİYE SUSUZ KALACAK
Peki, evrensel bir felaketin resmini çeken Gore’un filmde anmadığı Akdeniz ne olacak?
Onu da WWF-Türkiye Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak anlatıyor: "Akdeniz hızla kuruyor. Küresel ısınma Akdeniz’de ve Türkiye’de sınırlı su kaynaklarını vuracak. Türkiye’de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4 bin m3’ten 1.430 m3’e düştü. Önümüzdeki 10 yıl içinde nüfus artışıyla birlikte 1000 m3’e düşecek. Son 40 yılda Türkiye’nin sulak alanlarının yüzde 50’si ekolojik ve ekonomik önemini kaybetti. Türkiye suyu yanlış kullanarak ve küresel ısınmanın etkisiyle su fakiri bir ülke olma yolunda hızla ilerliyor."
RAKAMLARLA KÜRESEL ISINMA
Dünya her yıl 12 milyar ton karbon üretiyor. Yüzde 82’si fosil yakıttan. Toplam karbon salınımının yüzde 85’i Türkiye’nin de dahil olduğu 25 ülkede.
Dünyanın en sıcak 21 yılı, geçen 25 yılda yaşandı. 2005, sıcakta zirve yaptı.
En büyük enerji tüketimi standby düğmesinde
Atmosfere salınan endüstriyel gazların yüzde 80’i karbondioksit. Bunun yanı sıra evlerde aydınlanma ve ısınma için kullanılan fosil yakıtları da küresel ısınmayı tetikliyor. OECD tablosuna göre en yüksek enerji tüketimi, elektronik aletlerin standby özelliğinden kaynaklanıyor. Klima ve bulaşık makineleri en düşükleri. Evlerde karbondioksit tasarrufu için, standart akkor ampulü floresan ile değiştirmek, daha az sıcak su kullanmak, su ısıtıcıyı kışın iki derece aşağı, yazın iki derece yukarı ayarlamak, ambalajı fazla olan üründen kaçınmak, çöplerin geri dönüşümüne katkıda bulunmak gerekiyor.