Hep farklı bakış açıları vermeye çalışıyor. “Övgü, ödül, rekabet, ceza, başarı odaklı mutluluk, ‘ben dili’ zararlıdır” diyor. Demekle kalmıyor, yazıyor, çiziyor, Türkiye’nin her yerinde eğitim amaçlı konferanslar veriyor.
Ben sahnede de izledim, eğitimbilimci ve akademisyen Özgür Bolat’ı; bence çok etkileyici. Verdiği mesajlar da insanı sarsıyor. Ara ara kızımla ilişkimde yanlış yapmamak için minik tüyolar alıyorum kendisinden. Dün okumaya başladığınız yazı, işte o tüyo ve tavsiyelerle bugün de devam ediyor...
Sen, çocukları övmemize de karşısın... Övgünün gizli zararları neler? Övmek yerine ne yapmalıyız?
-Çocuk iyi bir şey yapınca översen, bir süre sonra o işi senden övgü almak için yapacaktır. Senin övgüne ve yargına bağımlı hale gelecektir. Onun için çocuğu övmek yerine, ona öz değerlendirme şansı veya geribildirim vermek gerekir. “Aferin oğluma!” ya da “Aferin kızım çok güzel olmuş!” dersen, övgü olur. Ama “Sence nasıl olmuş?” diye sorarsan, gelişim odaklı diyalog yaşarsan. Veya yaptığı işi güzel yapan şeyleri söylersen, çocuk o işi neden iyi yaptığını bilir ve sürekli gelişim gösterir. Amacın gelişim değilse, sadece “Anlat bakalım ne yaptın?” dersin. Bu ilgi sorusu, hem ilişkinizi hem de çocuğun iç motivasyonunu artırır.
Kafasının çalışma biçimini sevdiğim, yazılarından ve kendisinden çok şey öğrendiğim biri. Bence Özgür’ün kitap yazması gerekiyor, hem köşeyi döner hem de biz ana-babalara büyük bir hizmet...
Çocuk yetiştirmek zor. Dünya değişiyor, sorunlar da değişiyor. Farklı bakış açılarına ihtiyaç var. Özgür pedagog değil ama Alya konusunda birkaç kere fikir aldım. Açıyorum, soruyorum.
Her söylediği kafama yatıyor mu? Hayır. Ama çok okuduğunu, eğitim bilimi konusunda kendini sürekli geliştirdiğini biliyorum.
Anlayacağız bugün ve yarın okuyacaklarınız, tamamen benim kendi çocuğumla ilişkimde bana ışık tutsun diye ona sorduğum sorgular...
Küçük dev bir kadın.
Yıllar evvel de onu böyle tanımlayan bir şey yazmıştım.
O zamandan bu zamana, bir sivil toplum ordusu gibi çalışıyor. Elbette ona destek olanlar da var. Ama yine de her şey, MİKA-DER’in başkanı Nesrin Ercan, yuva ve yetiştirme yurtlarındaki çocukları için kendini parçalıyor diye oluyor.
Bir kadın, bir şeyi kafasını takarsa korkacaksın.
Karizmatik ve yakışıklı. Ama kibirli değil, sevimli. Komik, hızlı ve insanlarla eşit ilişki kuruyor.
Ve açık. Politik
bir yanı yok. Lafı evirip çevirmiyor, kafasındaki neyse söylüyor.
Sıkı Beşiktaşlı ve karısına çok âşık. Bütün çocuklarına âşık. Ama galiba kızına biraz daha fazla, ona “Ayşk” diye hitap ediyor. Kız çocukları üzerine yazdığı yazı, kişiliğinin bir göstergesi. İnanılmaz güzel yazmış. Zaten kadınlara karşı pozitif ayrımcılık yaptığını da açıkça söylüyor. Ama bir kadının sadece güzel olması, ekrana çıkması için yeterli sebep değil. İçerik, bilgi,
tecrübe, inandırıcılık arıyor. Ona göre efsane anchor dönemi de bitti.
Erdoğan Aktaş, CNN Türk’ün yeni genel müdürü oldu. Buyurun burada okuyun...
Kişisel hayalleri sıralama zamanı.
“Küçük-salak şeyler” diyorum ben onlara.
Ama n’aber, geçen seneki küçük-salak hayallerimin çoğunu hayata geçirmişim!
Yazıp-çizmeye, yani insanın niyetini ortaya koymasına çok inanıyorum ben.
Bir tür büyü gibi.
Kendine verdiğin söz gibi.
Hayallerini hayata geçirmenin birinci adımı bu, onları tanımlayacaksın, sadece beyninde uçuşan düşünceler olmaktan çıkarıp kelimelerin, kavramların, duyguların içine taşıyacaksın.
Ayşe Sevinç Sözer...
61 yaşında...
Üç çocuk annesi bir emekli...
Mersin Bağımsız Kadın Derneği üyesi.
Hayatı boyunca her şey için mücadele etmiş ve hep kendi ayaklarının üzerinde durmuş bir kadın...
Öyle de çocuklar yetiştirmiş.
Harika çocuklar.
Nasıl mutluyum şu an anlatamam.
Hani 6 yıl önce, cinsel yönelimi yüzünden işine son verilen bir hakem vardı: Halil İbrahim Dinçdağ.
Uzun bir süre Türkiye gündemini meşgul etti.
İlk defa futbol gibi erkek dünyasının kalesi sayılan bir alanda, biri çıkıp, “Eşcinsel olmam, iyi hakem olmama engel değil. Bu ayrımcılıktır, hak mücadelemi sürdüreceğim” dedi cesurca...
-Manyak kim?
-Manyak Ethem...
-Manyak mı, değil mi bilmem ama ben Ethem’in müstakbel eşiyim...
-Haaaa, “müstakbel” olduğuna göre daha henüz imza atılmadı. O zaman sana tavsiyem, ileride duran o araba var ya, sizin düğün arabanız... Yol yakınken ona atla ve imza atmadan kaç... Bu iyiliğimi de hayat boyu unutma!”
Bu konuşma, 26 yıl önce Çeşme’de Manyak Ethem’in Galatasaray Lisesi’nde bir arkadaşıyla Ferda arasında geçiyor.
Müstakbel karısı Ferda.
Ferda Üster; Ethem’le, Galatasaray Liselilerin taktığı isimle “Manyak Ethem”le o gün evleniyor.