Tolga Çevik ben oldu ama ne ben oldu!
Tırnaklarımın French ojesine kadar...
Üstelik bacakları da poposu da benden daha güzel! Maslak’taki stüdyoya gittiğimde bütün hazırlıklar tamamdı. Fikir, Selma Semiz’den çıktı, Suzan Kardeş de makyajda bütün ustalığını konuşturdu. Tolga Çevik’e diyecek bir şey bulamıyorum, gözlem gücüne, çabasına, emeğine, profesyonelliğine hayran oldum. “Zor muydu ben olmak?” dedim. “Yoo eğlenceliydi” dedi ve devam etti: “Gülünce gözlerin kısılıyor, makyajı öyle yaptık. Biraz dişleksin, ön tavşan dişlerinin etkisini verebilmek için ilave diş taktım. Fotoğraf çektirirkenki pozlarını hafızama kaydettim, genellikle iriliğini saklamak için konuğunun arkasına gizleniyorsun, deklanşöre basılırken de gülme efekti yapıyorsun. Hem kadınsı hem erkeksi bir enerjin var. Giydiğin belli başlı şeyleri de topladık. Deri ceket, bluejean, topuklu bot gibi. Sonra da senin ikizin olarak yanına dikildim...” Bu yıkılan fotoğraflar için Cem Talu’ya teşekkürler... Herkese mutlu yıllar dilerim.
Ben de ona iyi geliyorum. Biz iyi anlaşıyoruz.
Röportajdan önce, çantasından yeni keşfettiği kremleri çıkarıyor, biraz anne-kız, hatta abla-kardeş muhabbeti gibi, benimle güzellik tüyolarını paylaşıyor.
Çünkü onu çok beğendiğimi, güzel ve yaşsız bulduğumu biliyor.
Gerçekten de Filiz Akın’a zaman işlemiyor. 72 ama hep güzel, hep klas, hep yeni. Hiçbir zaman eskimiyor. O hep modern.
Ağır bir yıl geçirdik.
Neşeli bir final röportajı yapalım dedik.
Ve yaptık.
Daha doğrusu Tolga Çevik yaptı.
Ve inanılmaz açık. Ne yazık ki, bütün sohbetimizi buraya sığdırabilmem mümkün değil. Can Dündar ve Erdem Gül’den girdik, cemaatten çıktık. Merak ettiğim ne varsa sordum. Doğan Kitap’tan, “Baba Seni Neden Oraya Koydular?” kitabında Silivri dönemini ayrıntılı olarak anlatıyor. Eşine ve kızına taa o zamandan hayranlığım vardı, hala devam ediyor.
Başbakanın, “Tutuksuz yargılanmaları gerekir” demesine rağmen, niye sizce Can Dündar ve Erdem Gül hala içeride tutuluyor?
-Hukuk, orada ayak diretiyor. “Onlar için başka n’apılabilir?” diye baktığım zaman şunu fark ediyorum. Ben cezaevindeyken, gazetecilerin dava dosyasını tam olarak okunmadan, “Nedim iyidir, Ahmet iyidir” gibi savunma geliştirmelerinden rahatsızdım. Gazetecilerin dosyaya bakması lazımdı, bakmıyorlardı. Ben baktım: Erdem’e 2, Can’a 4 soru sormuşlar. Ve sonra casus olduklarına karar verip tutuklamışlar! Erdem’e sordukları şunlar:
“Telefon numaran ne?”, “O belgeyi nereden buldun ve yayınladın?” Bu kadar. Bu iki soruyla casus diye tutukluyorlar! Can’a da, “Bu belgeyi nereden buldun?” “Telefon numaran neydi?”, “Şu şu kişileri tanıyor musun?” İlişkisi olmayan iki gazeteciyi soruyorlar ve son soru: “Eklemek istediğin bir şey var mı?” Bu kadar. Casus diye tutukluyorlar!
Hepimizi yılbaşı telaşı sardı.
Ama Can Dündar ve Erdem Gül içeride.
Sizi bilmem ama bu durum benim vicdanımı rahatsız ediyor, birilerinin haksız yere parmaklıkların arkasında olması ve herkesin bunu biliyor olması ve elimizin kolumuzun bağlı olması...
Onların içinde bulunduğu durumu en iyi anlatabilecek insanlardan biri Nedim Şener.
Çünkü o da haksız yere içeride yattı, çıktıktan sonra da komploya kurban gittikleri açıklandı...
Haksızlığa uğramın ne demek olduğunu en iyi o anlatır diye, sordum. Bu röportaj yarın da devam edecek...
Bir sokağa çıkıyor, herkes etrafında.Pop star gibi. Öğrencileri sürekli peşinde.Öğrencisi olmak için insanlar can atıyor.Evinde verdiği sertifika programı dolup taşıyor.
Bir mesleğin Türkiye’deki kurucusu.Halkla ilişkiler deyince akla gelen ilk isim.‘Duayen’ sıfatını hak eden biri.Cumhuriyet kadınını, yıllar boyunca layıkıyla temsil eden biri.
Hiç bitmeyen üretkenliği hepimize örnek oluyor, insanlara umut veriyor.90’a bir kala hâlâ çalışıyor. Yeni fikirler peşinde koşmaktan vazgeçmiyor, kendini sürekli yeniliyor. Muzip ve esprili... En güzeli de kendisiyle dalga geçebilmesi...
Huzurlarınızda Betûl Mardin...
90’a 1 kaldı... Demek ki yaş dünyanın sonu değil... İşte canlı örneği karşımda!
Full enerji.
Girişken, sosyal, samimi, harbi, çekici, yüksek enerjili, kendine güvenli...
Hele şimdilerde, ameliyatla 166’dan 88 kiloya indi, kendine daha da güveni geldi!
Işık saçıyor, parlıyor.
Bu ülkede biz...
Biz, kadınlar!
Öyle şeyler yaşanıyor ki, gerçekten akıllara ziyan.
Bazen hayretten ağzımız açık kalıyor...