Hürriyet’in son dönemde kadın cinayetlerini haberleştirme karnesi gayet iyi!
Bir kadın olarak görüyorum, tanık oluyorum.
Ve gazetemle gurur duyuyorum.
1- Kadın cinayetleri daha fazla yer alıyor.
2- Artık bu haberleri yazarken bir algı oluştu, hepimiz dikkat ediyoruz. Muhabirler de, editörler de. Ben kendi editörlerime Tuğçe Oktay’a, Cenk Öz’e, Mehmet İren’e, İpek Özbey’e şapka çıkarıyorum. Hepsi, bilinçli ya da içgüdüsel feminist. Uzun zamandır böyle bir hassasiyet ve gelişme var tüm gazetede, fark etmemeye olanak yok.
3- Gazete daha dikkatli, ama internet sitemiz o kadar değil. Kızmasın kimse, gerçeği söylüyorum.
4- Birinci sayfaya da artık kadın cinayetleri haberi giriyor. Yaşasın! Sadece üçüncü sayfa ile sınırlı kalmıyor.
Bu ülkede tahminin çok ötesinde “özel ilgiye muhtaç çocuk” olduğunu fark ettim.
Bizler normal hayatımızı sürdürüyoruz ve zannediyoruz ki, hayat hep bir yaz öğleden sonrası. Öyle değil işte, bazılurımız bambaşka sorunlarla savaşmak zorunda. Genellikle de anneler.
Bütün özel ilgiye muhtaç çocuk annelerine buradan selam çakıyorum ve hayranlığımı dile getiriyorum. Cennet annelerin ayakları altındaysa, en çok o annelerin ayaklarının altında!
Ağladım Ceyda’yı dinlerken. O ise 4 yaşındaki kızı Melisa ile hikâyelerini anlatırken sakindi, onun metaneti de beni sarstı. Bu kadar güçlü oluşu, hiç pes etmeyişi, kendine, kızına ve hayata olan güveni... Ağlak olan bendim yani. O ise ısrarla, “Bak bu acıklı bir hikâye değil, bir başarı hikâyesi” dedi durdu.
Yine de bana dokundu, ruhumda bir yerlere değdi.
Fotoğraflar: Fethi Karaduman
Ben taaaa o zaman gözüme kestirmiştim Ayşegül Yürekli Şengör’ü.
Ve o zaman sevmiştim, bir New York uçak seyahatinde.
Hani kafaca çok iyi anlaştığın biriyle, saatler ‘cırt’ diye geçer ya, onu da anlatmak istersin, bunu da, hayatındaki bütün kesitleri, aşkları, acıları, mutlulukları ona taşımak istersin...
Öyle oldu.
Ömer’le Hindistan’dayım.
Bir süredir Mumbai’de yaşıyor, ben de atladım yanına geldim.
Koca bir bavulla.
İçinde ne mi var?
Geçen hafta kadın cinayetleri önlenebilir raporunu yazmıştım size; bu hafta rapor, eylem planına dönüşüyor, Tanrıöver’le bu konuyu konuşuyoruz...
Öncelikle tebrik ediyorum. Filmmor olarak müthiş işler yapıyorsunuz...
-Teşekkür ediyorum.
Hazırladığınız rapordan, bir eylem planı çıkacak. Bu planda neler olacak?
Vayyy sen misin böyle diyen! Hakkında söylenmedik kalmadı. Birileri “Kahramanımızsın!” derken birileri de “Vatan haini!” ilan etti. Ergen’in başına gelenler bu toplumun nasıl kutuplaştığının içler acısı bir örneğiydi. Bu, Ergen’in yaşadığı ilk linç değil.
Gülbencim geçmiş olsun. Bir ‘linç’in eksikti, onu da tamamladın! “Can Dündar’a selam olsun” derken bu kadar küfür, kıyamet ve hakarete uğrayacağın aklına gelir miydi?
- Hayır asla! Dehşete kapılacak kadar şaşkınım. Gerçi ilk linç operasyonum değil ama en ağır. Arkadaşıma, “Selam olsun!” dedim. Aptallığımdan mı bilmem ama şimdi olsa yine derim. Yargıdaki bir konunun altını çizmedim. Siyasi bir mesaj vermedim. Siyasetle işim yok benim. İnsanların gözü dönmüş, ne çok bilgi sahibi hepsi. Ben de karacahil değilim, elbette yapılan haberin farkındayım ama TIR’larla taşınan silahların ya da bu cümlelerin içine çekilecek en son kişi ben olmalıyım. Yaşamını çocuklar üzerine kurmuş, haddinden fazla iyilik ve iyi insan olma peşinde koşan biriyim ben. Can arkadaşım benim, ar-ka-da-şımm! Arkadaşım hapse girmiş, ben de selam olsun dedim. İnsanlığını gördüm, olması gerekeni yaptım. Yahu n’oluyoooo? Vatan haini ilan edildim.
Nasıl saldırdılar?
Ben ne zaman onunla röportaj yapsam çok mutlu oluyorum!
Siz de Çağan Irmak’la yaptığı son filmi izleyince mutlu olacaksınız...
Garanti ediyorum, bakın buraya yazıyorum. Ba-yı-la-cak-sı-nız!
Çağan Irmak filmlerinin tadı bir başka, ‘Nadide Hayat’ın iyice başka... Hele bu aralar kararmışsa içiniz, Nadide içinize güneş gibi doğacak. Bir süreliğine her şeyi unutturacak. Ama iki hafta beklemeniz gerekiyor.
Demet, bu film için dalgıçlık öğrendi ve hikâyenin önemli bir kısmı sualtında çekildi!
O yüzden bu röportaja da su altı giysilerini getirmesini rica ettim.
Ama onları giymeye üşendik, ıslanmak gerekiyordu filan, çok meşakkatliydi, onun yerine sadece ayağımıza paletleri geçirdik. Bu röportaj, kahkahalar havada uçuşurken yapıldı.