Oysa köşemdeki yazının çıktığı 26 Kasım 2015 günü Gençlik ve Spor Bakanı adına yapılan açıklamalar hemen ertesi gün, 27 Kasım’da gazetemizde yayınlanmıştı. “Bakan Çağatay Akif Kılıç: Benim de iki kızım var” başlığının altında Kılıç, “Benim de iki kızım var. Evlerinden uzaktaki kız öğrencilerin rahatsızlıklarına duyarsız kalamam. O kız öğrenciler bizlere emanet. Kapı en kısa zamanda açılacak” diyordu.
*
Aynı gün, “Yurtlu kızlara güvenli refakat” başlıklı heberimizde, “YURTKUR, Cevizlibağ Kız Öğrenci Yurdu öğrencilerinin yolda sürekli uğradıkları tacizler üzerine harekete geçti: Kız öğrencilere ‘taciz yolu’ boyunca güvenlik görevlileri refakat edecek, yurt kapılarına parmak izi sistemi gelecek” diye yazıldı. Ayrıca, YURTKUR Bölge Müdürü’nün yurt kapısı ve çevresinde yapılması düşünülen düzenlemelere ilişkin açıklamasına yer verilmişti.
Buna rağmen, yayınlanan “Yurt Yolunda Taciz Var” yazım ile ilgili Gençlik Ve Spor Bakanlığı tarafından yapılan tekzip talebi Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından kabul olunmuştur. Gazetemiz avukatlarının 4. Sulh Ceza Hâkimliği’ne yaptığı itiraz ise reddedilmiştir.
Nitekim kamuoyunda büyük etki yaratan röportajım ve Hürriyet’in haberlerinden sonra nihayet; kız öğrenciler ikinci kapılarına 9 Ocak’ta kavuştu. Bana bu yeter.
O kadar kendisi gibi, o kadar sahici ki...
Anında “Öznur Teyze” demeye başlıyorsunuz.
Öyle çünkü o: Öznur Teyze.
Fotoğraflar: Fethi KARADUMAN
Duymuşsunuzdur da...
Ben yine de söyleyeyim... Mustang var ya Mustang...
Hani Deniz Gamze Ergüven’in filmi...
Şimdi size, müjdeliiiii bir haber vereceğim.
İnsanın yüreğine sular serpen bir haber.
Güzel bir haber.
Adanalılar gibi “Allöş be!” dedirten
Canım sıkkın.
Feci mutsuzum.
Oysa gün, ne şahane başlamıştı...
Yeni yıl da...
Umut doluydum, bir sürü yapmak istediğim şey vardı.
Çalışmak, yaratıcı olmak, yeni fikirler, yeni işler üretmek istiyordum.
Hayata bağlılık hepimizi devam ettiren şey.
Bırakın gazeteci olmayı, bu ülkede yaşayan bir kadın olarak Diyanet’in manasız, anlamsız ve hiçbir mantığa sığmayan açıklamalarına itiraz etmemek, isyan etmemek mümkün değil.
Bu gelinen nokta kahredici!
Sesini çıkarmazsan onaylıyormuşsun durumuna düşüyorsun.
Sonuna kadar sesimizi yükseltmemiz, haykırmamız gerekiyor.
Bunlar saçmalık.
Kabul edilebilecek şeyler değil.
Hangi çağda yaşıyoruz?
O bir sufi. Ve ben onu çok seviyorum. Beni nereye götürdü biliyor musunuz?
Aşiyan’a... Kendi mezarına...
Bu adam, 20 yıl önce kendine Aşiyan’da nefis manzaralı bir mezar satın alıyor ve 8.5 ay orada yaşıyor. Çünkü o dönem o bir alkolik ve ona, “Sirozsun, bir yıl ömrün kaldı!” diyorlar. Ama oradan, alkol tedavisi olmaya karar vererek çıkıyor.
Bugün artık, ağzına bir damla bile içki sürmeyen biri... Farklı, sıradışı, kalıplara sığmayan biri... Sadece toplumun değil, kendi sınırlarını da zorlayan biri...
Bu adam, iki buçuk sene sokaklarda yaşadı. Ama aslında Yeniköy’de bir yalıda doğmuştu. Beni, toplumun alışılmış kurallarını yerle bir eden, tabu yıkan hikâyeler büyülüyor. Hele içinden bir ‘iyilik’ çıkıyorsa...
Ali Denizci, bütün bu yaşadıklarından sonra, ‘Derviş Baba, Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Âşıklar Kahvehanesi’ni kurdu.
Gittim, gördüm. Müthiş bir yer. Büyük dayanışma ve yardımlaşma var. Felsefeleri de, “Görüyorsam, duyuyorsam sorumluyum!”
Her ay ihtiyacı olanlara düzenli yiyecek yardımı yapıyorlar, evsizlere ev kiralıyorlar, Suriyeli çocuklara Türkçe öğretiyorlar, mahallenin delilerini alıp yıkıyorlar, onlara bakıyorlar, kimin ne derdi varsa koşuyorlar...
Meraklıyım. Sorularım bitmez benim. Seyahat severim. Yeni yerler, kültürler keşfetmeyi severim. Farklı farklı insanlar tanıyayım, bitmez tükenmez sorular sorayım, gezip tozayım... Gittiğim şehirlerin sokaklarında kaybolayım... Bu benim işte... Özüm bu, ruhum bu... ‘Özgürlük’ benim göbek adım! Bir ayağım pergel gibi İstanbul’da olacak, diğer ayağım dünyayı dolaşacak...Pasaportum cebimde, zırt pırt bir yerlere gideceğim... “Tam İstanbul’a kazık mı çaktık” derken, sevgilim Hindistan’a tayin oldu.
Hatta Mumbai’de yaşamaya başladı bile.
Buna en çok sevinen ben oldum. Hayalimdi, bütün Hindistan’ı gezebileceğim sonunda... Birkaç kere geldim gittim, tadı damağımda kaldı... Şimdi kucağıma düştü. Ne kadar heyecanlı olduğumu anlatamam.
Bundan böyle, ayda bir haftam burada geçecek, sevgilim de üç haftada bir İstanbul’a gelecek. Bir süre böyle idare edeceğiz. Alya’nın okul tatillerinde de buradayız. Şu anda da tatil. Şimdilik eve çevirdiğim kocaman bir otel odasında yaşıyoruz. Alya, ablası Yasemin Dormen ve ben hep birlikte şehrin altını üstüne getiriyoruz. İşte 23 maddede benim Hindistan’ım.