Suya gelelim... Kayık, motor, tekne, yat, gulet, gemi, deniz otobüsü, roro, şilep, vapur, fırkateyn, kruvazör, muhrip, eh onlar da...
Ha bitmedi...
Havada uçanı kaçanı yakalayamadım, Boeing’in en son Airbus’ın en fiyakalısının da altında kaldım...
Ama ben sahne sanatçısı gibi sahneye çıktım, yazılarımı yazdım...
Kimselere bir şey demeden maskemi taktım, yüzümü güldürdüm, içime attım uğradığım haksızlığı...
Haksızlık, vicdan, hak hukuk...
Mecalim yoktu hiçbir şeye...
İşi gerçekten çok iyi biliyor.
Onun giydiklerini kimsenin onun gibi taşıyabilmesi mümkün değil.
Buraya kadar kendisine söz söylemem, eleştirmem de mümkün değil.
Ayrıca o kadının bu derece güçlü olmasını da takdir
ediyorum.
Bu derece ayakta kalabilmesini, yasaklar zamanını atlatabilmesini hatta canlı yayınımda, kendi programımda bizzat kendisine de söylemiştim. “Bravo nasıl güzel bir tespit” diye beni onaylamıştı.
Gönlü büyük de bir hatun ama geçen günkü cenazede beni şaşırttı.Ah be dedim nasıl düştü bu hataya?
Benim okul dönemimde... Lisedeyken...
Sınıfta kara gözlü, şeker biri vardı.
Ben havalarda, babam Tekin Aral diye... O kara gözlü kız ise havasız, sade, mütevazı...
Konuş konuş, derken öğrendim ki babası medyacıymış! Ben derim ki “Benim babam senin babanı döver”, o der ki “Olabilir be ya...”
Babama sordum: “Bizim sınıfta bir kız var, babasının adı Aydın Doğan, tanır mısın?”
“Karşılaşmadık hiç ama adını iyi bilirim. Önemli biridir” dedi babam.
Sonra Vuslat Doğan Sabancı’ya sordum “Baban, babamı tanıyor mu?” diye.
Konu çok net: “Türkiye’de kadın dayanışmasının başarı hikayesi...”
Elbette ben de varım dedim.
Dinimiz, dilimiz, dünya görüşümüz ne olursa olsun, hangi partiye oy verirsek verelim, kadın sorunları için bütün farkındalıklarımızı bir tarafa bırakıp bir araya gelmemiz şart. Sesimizi daha gür çıkarmak zorundayız.
İhtiyaçlarımızı daha güçlü bir şekilde ortaya koymalıyız.
Nüfusun yarısının kadın olduğu bir toplumda, kadınların yok sayılması kabul edilemez elbette...
Bizlerin en büyük destekçisi Meclis’teki kadın milletvekilleri.
Onlar, biz kadınların Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki doğal sesi aynı zamanda.
Çoğu insan gibiyim ben de.
Ayarı tutturamıyorum hiçbir şeyde.
Sevgi vereceksem birine ya sevgiye boğup daraltıyor kaçırıyorum ya da hiç göstermeyip “Hadi len sen de kendini bulunmaz bir halt mı sanıyorsun dedirtip” yine kaçırıyorum!
Aylarca dükkânlardan bir şey almayayım, vay anasını param da birikti diyeyim, bir gün kendimi sokaklara atıp tüm parayı bir günde kahve fincanına, süzgece kadar ne varsa yiyip temizliyorum.
Bu dengesizlik, ruhumu bedenimi öyle bir yoruyor ki, kaç kere kendime bipolar teşhisi koyup doktorlara gittim.Saysam sayamam o derece yani.
Ama biliyorum ki bu konu da benim için ne ilk ne de son.
Benim kötü bir yanım ayar tutturamamak.
Her sektörde durum aşağı yukarı aynı; Maaşım artacak mı? Yılbaşı, bayram seyran acep ikramiye var mı? Çok satış yaptım bu sene, prim alacak mıyım bakalım?
Çalışan kısım bunları düşünürken, Çin aşmış kendini yine. Nasıl bir değer vermek yahu çalışan personeline. 6 bin 400 personelini alıyor, tatile götürüyor. Fransa’ya... Önce Nice, sonra Paris. Dört gün! 140 otelde yer ayırtıyorlar. Harcamaların Fransa ekonomisine 13 milyon Euro katkıda bulunması bekleniyor. Sokaklarda rahat etsinler diye özel tişörtler dikilmiş çalışanlar için...
Yahu Nice’de bir halt yok zenginlik var, evler güzel, arabalar güzel. Paris deseniz bilirsiniz... Eiffel’e çık, Charles de Gaulle Meydanı’nın tam ortasında bulunan Arc de Triomphe’i gör, Louvre Müzesi ve bahçesini ziyaret et... Sokakları gez, ressamlara takıl... Olup olacağı bu Paris’te!
Oysa ki şu Çinli Tiens Group firması bizi seçseydi ya! Gez gez bitmezdi. İstanbul’da Boğaz turu yaptırırdık, Kapalıçarşı’da alışveriş yaptırırdık, Eminönü’nde balık ekmek ve yanında turşu suyu içirirdik, Heybeliada’da tur attırırdık, Sultanahmet’e zaten bayılıyorlar.
Yetmezse Karedeniz turu yaptırırdık. Yaylalarıyla ünlü Rize, Artvin, Uzungöl, Zigana Geçidi, Sümela Manastırı; ooff yeşilin her tonu... Ya da Cunda’da Taş Kahve’de bol köpüklü Türk Kahvesi içerlerdi, yanlarına gelen kedileri severlerdi. Sarımsaklı Plajı’nda altın gibi kumda denize girerken buzlu badem ve kavun içi dondurma yerlerdi. Kapadokya’da balon turu yaparlardı...
Bizim ülkemize gelselerdi geze geze bitiremezlerdi canım ülkemin güzelliklerini. Ağzımızdan salya aka aka onları da izlemez miydik? Ülke ekonomisine katkısı olmaz mıydı?
Hem şirketler, holdingler de belki tahrik olup “ulen seneye ben de böyle bir şey yapayım, 30 çalışanıma falan” belki demez miydi?
Komikler ölünce...
Evren Paşa vefat etti
Herkesin farklı düşünceleri var.
Kimileri için ülkeyi şöyle yaptı, kimileri için böyle.
Benim düşündüğüm bende kalsın ama her ne olursa olsun neticede ölenin arkasından bir dua okumak sevaptır.
Aşk Doktoru Mehmet ve Derya
Geçen cumartesi beraberdim Mehmet’le. Serhat’ın (Hacıpaşalığolu) Vodafone Zonne Liselerarası Müzik Yarışması’nda. İkimiz de jüri üyesiydik.
“Süper” diyorum, “Yat, kafayı dinle, iyi gelecek!”
“Ama ben nasıl...”
“Tamam, ben de kalacağım seninle...”
Sabah yerleşiyoruz Lape’ye.
Harika bir yer, yeşillikler içinde, Şişli’nin göbeğinde.Odaya girince benimki ağlamaya başlıyor, “Bu ne ya, çok çirkin bu oda...”
“Ben güzelleştireceğim” diyorum...
Onu doktoru ve hemşireleriyle baş başa bırakıyorum.