Estera, Alex ve ben...

Kendimi tam tamına ilk hatırladığımda, rengârenk ışıklar içindeydim.

Haberin Devamı

Sesler vardı, çokça...
Bir de şarkılar...
Evet, orası bir lunaparktı. Dönüp duruyordu her şey, doğru ben bir atlıkarıncadaydım.
Elimden iki kişi sıkıca tutuyordu beni, tanıdıklardı.
Ana baba olmalılardı.
Öpüp öpüp duruyorlardı.
Suratım yapış yapıştı. Bir an bir aynaya rastladım, baktım bembeyazdı her tarafım...
Pamuk pamuk ama ama yapış yapış.
Sonra ben ne yaptıysam hızlandım, dur dediler.
Çarpma bize, bunu yapma.
Kalbim üzdü onları hareketi artırınca.
Doktor moktor Ankara... Anıtkabir, Ankara, Ata’yla tanıştım.
Biraz bayıldım, biraz ayıldım.
Çoluk çocuk bir katta takıldım. En yakın kankamı aradım bulamadım, eşşekler demediler o cennete gitti diye.
Meğer o gün başlamış, benim yedi yaşındayken gerçek hayata haydeee deme zamanım!
O minik kalp yenilendi, Allah’tan da yenilenmiş!
Meğerse neler çekecekmiş, bir o bir de Allah bilirmiş...
Bir bu salak Ayşecik bilemezmiş...
Sonrası çıktık bir yola...
Sağa sapsan engebe, sola sapsan mengene... Ama insan baştan hayvan misali olunca, terledikçe aşıyorsun işte...
Veriyorsun almadan hem de en büyük mutlulukla, beklemeden.
Dayanabiliyorsun her kayba, maddisine de manevisine de...
Kazık?
Ah be o senin için kürdan misali dişini karıştırmak için kullandığın gibi bir şey.
At çöpe! Sevgi, beklentisi olmadığın tek şey ve onu da anasını satayım ver ki çoğalsın parlar gibi...
Para?
Yazacağım, laf olacak...
Anam getirin bana oradan bir soğan ekmek.
Ama yok be zeytin de varsa hoş gider...
Sağlık, heyyy be o yoksa zati gebermek gerek. Zaten geberiyorsun...
İşte öyle be...
Daha çok da uzar bu yazı... Bazen de bazı şeyleri fazla uzatmamak gerek.

Haberin Devamı

Estera, Alex ve ben...

Estera ve Alex

Evdeysem öğlenleri bir Türk kahvesi keyfim var.
İçip fal kapatırım.
Ne halse kendimce o fala bakarım.
Hiç anlamam ya olsun. O 15 dakika iyi gelir bana.
Yaklaşık 15 gündür daha da iyi geliyor.
Nedeni bir akordeon sesi. Ama nasıl güzel tınısı var anlatamam.
İlk duyduğumda sandım ki tesadüf. Sonra aydım ki dışarıda çalıyor biri sürekli. Eve davet ettim dün onları.
Evet onları. Onlar Romen bir çift. Estera ve Alex.
Bir senedir İstanbul’dalar.
Türkçeleri neredeyse hiç yok. Bildikleri kadar Türkçe ve işaret diliyle konuştuk.
Tüm İstanbul’u geziyorlar, tek işleri bu.
Günlük 40-50 TL kazanıyorlar. Bir çocukları var. Otelde yaşıyorlar.
Muhit adı vermeyeyim şimdi, artık korkar olduk her şeyden değil mi? Soramadım ki fazlasını.
Tam kalkacaklardı Estera üzerini gösterdi, var mı diye? Hani böyle eşofman üstü diye, içim gitti be...
Gerisi bizi bağlar da nasıl bir yoksulluk...
Adamda nasıl bir yetenek var ve o çocuk...
Neyse, evimi biliyorlar gelin dedim. Haftaya gelirler, yine gelecekler eminim...
Ayşe’nin Notu: Bu aralar canım sıkıldığında okuduğum bir şey var. Acayip eğlenceli, komik, bazen anlatılanlara yook artık dediğim gerçek hayat hikâyelerinden oluşan bir blog. Şiddetle tavsiye ederim benden söylemesi: https://zoimou.wordpress.com/

Yazarın Tüm Yazıları