Önce köpek katliamı, sonra Uygur Türklerine yaptıkları iddia edilen akıl almaz işkenceler...
Hepimizin midesi kalktı, sinirlerimiz tepemize çıktı. İsyan ettik.
Her iki olayda da görüntüler, yaşanan olaylar çok vahim.Şimdi böyle yazdım diye yine birileri beni topa tutacak, vay efendim sen köpek festivali ile Türklere yapılan işkenceleri nasıl bir tutarsın diye!
Şimdiden uyarayım, gardımı aldım bekliyorum!
Önce bir sakin olun, olaylara büyük pencereden bakın.
Her iki olay elbette ki birbirinden bağımsız, asla bir tutulacak mevzular değil.
İnsan, hayvan, bitki, ağaç her ne olursa olsun bu candır can! Değerlidir, kıymetlidir.Şekil bulduğu vücut ne olursa olsun o cana kastedenler hem Allah katında günahkâr, hem kanunen suçlu hem de toplum içinde ayıplanacak kişilerdir. Benim bakışım bu.
Rüyamda yedi yaşıma gitmişim.
Tık tık tık tık...
O ne mi, Ayşe...
Benim kalp atışım!
Arada duruyordu, tık, tıktık...
Sonra bekle bir süre, ha bak bir daha tık.
Adı ekstrasistol.
Bir süredir zaten konuşuluyor. Bir şey çokça dillenince altı boş olmuyor.
Bade İşçil Süalp ve eşi Malkoç Süalp...
Ay şu evlilik ne bayat...
Olmuyorsa olmuyor kardeşim, tecrübeyle sabit.
Zaten Bade boşanma davası bile açmış da sonradan, meşhur erkek yalvarışlarından kesin vazcaymış.
Ama şu köpek ve göbek bağı olayı doğru ise, iki gün şehir dışına kaçıp nefes alacağım.
Erkek arkadaşım derken, gerçekten arkadaşım olan biri, yani sadece dostum.
Dostluğumuzun başladığı yıllar 80’li yıllar, ilkokuldan yani.
Kendisini sayar ve severim.
Hayattaki duruşunu, olaylara bakışını, yaşam tarzını, algılamalarını, arada deli hallerini severim ve ona çok güvenirim.
Hani derler ya, hadi oldu da bir başım sıkıştı, gece gündüz arayıp dert yanacağım, akıl alacağım bir -belki de bu anlamdaki tek- adamdır.
Kadınlar da onu çok sever, şeytan tüyü misali, nereye gitsek, en güzeli en hoşu gelir, bizimkinin etrafında döner durur.
Haa bizimki çok mu yakışıklı?
Beş senedir hurriyet.com.tr’de her pazartesi sizlerle buluşmaya devam ediyor Yetiş Ayşe.
Sizler gibi ben de yardım etmeyi, imkanı olmayanlara imkanlarım dahilince yetişmeye çalışırım hep.
Şöyle olur ya, bazen kendiniz yetemeyince eşe dosta sarılırsınız, “yahu şöyle biri var haydi ona da sen yardım et” dersiniz.
Buradan çıkmıştım yola, daha büyük kitlelere ulaşma imkânım vardı nasıl olsa.
Koca Türkiye ile İMECE usulü çalışabilme şansım vardı ya...
Bir sürü ihtiyaç sahibine de el uzatabilmek ayrıca.
Baştan da anlattım, aman dedim dert dinlemek değil benim amacım, Güzin Abla’mız var bizim. Bizim durumumuz biraz farklı.
Bana olduğu gibi vatandaşa da yaz gelmez. Ne olacak, en fazla daha çok terlemece… Çoluk çocuk Bodrum’a kaçacak halleri yok herhalde! Ama bir kısım var ki, hatta büyük bir kısım (gözü olanın da gözü çıksın), onlar zaten yazı okulların kapandığı günün ertesi günü açtı. Evli olanlardan bahsediyorum, dikkatinizi de çekiyorum!
Onların tatil programları zaten çok uzun zaman önce belirlenmiş oluyor. Hatta ekip çalışmaları yapılıyor. Ben diyeyim üç çift, siz deyin beş çift, üstünü görmüşlüğüm de var hani yani...
Burada tatilin amacı özgürlük!
Örnek; bir karı koca konuşuyor:
“Aşkım, ben bu sene de yine aynı evi tutuyorum sana, sen rahat ediyorsun tüm yaz orada çocuklarla.”
Babalar gününe denk gelemedi yazı günüm, yazamadım.
Öncelikle baba olmayı bilen her babanın babalar günü kutlu olsun, özlemini çektiğimiz, ellerini tutamadığımız babalarımızın da...
Bir arkadaşımın babasının ona yazdığı mektup elime geçince dedim ki kendi kendime, evlatlarımıza yazılı bir şeyler bıraksak ya!
Mektuplar, nasihatler, çok kalıcı oluyor. Babama derdim ki, “Baba benim karikatürümü yapar mısın?”, “Yapamam” derdi.
“Sen çizilemeyecek kadar güzelsin.”
Annem çok mektup yazar bana.
Çoğu serttir, yırtılmalık aslında.
Sevgili eski eşime...
7 senelik evliliğimizde sana iyi bir eş olmaya çalıştım ve zannedersem de oldum ama hiçbir zaman senden bunun karşılığını görmedim. Hele şu son iki hafta benim için bir cehennemden farksızdı.
Bugün patronun beni arayıp, senin bugün işten ayrıldığını söylediğinde bu artık bardağı taşıran son damla olmuştu.
Geçen hafta eve geldiğinde, ne saçlarımdaki değişikliğin ne de en sevdiğin yemeği pişirdiğimin farkına vardın. Hatta senin için kendime yeni aldığım geceliği giydiğimi bile fark etmedin.
Ama sen ne yaptın? Eve geldin, iki dakika içinde yemeği mideye indirdin, televizyonda maç seyrettin ve gidip yattın. Artık ne bana beni sevdiğini söylüyorsun ne de bana dokunuyorsun, hiç ama hiçbir şey yapmıyorsun.
Sen ya beni aldatıyorsun ya da beni artık eskisi gibi sevmiyorsun. İşte bu yüzden artık seni terk ediyorum.
NOT: Lütfen beni aramaya kalkma, arkadaşın Carl ile beraberim ve sana hayatında mutluluklar dilerim!