Cosby ailesini hatırlarsınız. Ailenin büyük oğlu Theo, birgün okuldan son derece keyifsiz bir şekilde gelir ve çantasını bıkmış bir şekilde yere atarak babası Dr. Heathcliff Huxtable' a "okuldan ve derslerden çok sıkıldığını" söyler. Daha sonra devreye okulun psikolojik danışmanlık servisi girer ve Theo' nun aslında disleksik olduğunu tespit ederler. Theo bu farklılığını sınıftaki arkadaşlarına anlatmak ister, tahtaya geçer ve bir bisiklet çizer.
Her çocuk bisikleti bir bütün olarak algılarken Theo gibi disleksi özelliği olan çocuklar çeşitli parçalar olarak algılamaktadır. Bu heyecanlı ve çok öğretici sunumunun ardından sınıf arkadaşları ve onun farklılığını farkederler.
Dizinin bu bölümü tamamen disleksiye ayrılmış, özellikle Amerika Birleşik Devletleri' nde ciddi anlamda farkındalık yaratmış. (Keşke bizim ekranlardaki dizilerde de böyle bilgilendirici anlatımlar olsa... ) Aynı zamanda 3-9 Kasım da disleksi farkındalığı için çeşitli etkinliklerin yapıldığı bir kesit.
Disleksinin nedir?
Bu sorunun yanıtı "evet". Eskiden vardı ancak üzerinde psikiyatri, psikoloji ve farmakoloji bu denli yoğun çalışamıştı.
Bugünkü yazımda DEHB'nin genel özelliklerinden bahsetmek istiyorum.
Hiperaktivite belirtileri nelerdir?
Kısa süreli dikkat
Dürtü kontrol bozukluğu
Dün gece uykuya dalmak üzereydi. Bir ara uzun uzun bakıştık. Bebekliğinden beri bakışarak anlaştığımız anlardan biriydi.
Eskiden çok konuşurdum. Anlatacak çok şeyim vardı çünkü... Aradan geçen zamanla birlikte kelimelerimin sayısı azaldı, yaşanmışlıklarım çoğaldı ve ben az kelimeyle çok şey anlatabilmenin peşine düştüm.
Anne olduktan sonra, mesleğimin bana öğrettiği "bir şeyi çok basit anlatabilme" vaziyetiyle birlikte az kelimeyle çok şey anlatabilme durumu bende varoluş sancısına dönüştü.
İçinde bulunduğum herşeyi duygu sensörlerimle tarayıp,
Annelik sezgileriyle ölçüp,
Önce geçtiğimiz gün Ertuğrul Özkök' ün Pazar günü köşesine taşıdığı Otizmli Nadia' dan bahsederken "belli ki kızın deliliği otizminin bir uzantısıydı" cümlesini okuduktan sonra yazının içeriğine değil de; kullanılan kelimelerin dokunduğu ruhlar üzerine bir küçük parantez açmak istedim.
Üzerine bugün CHP Bursa Milletvekili Sena Kaleli' nin "katıldığı engelli düğününde 25 yaşındaki otistik Abdullah Güzel' i düştüğü havuzdan çıkararak hayatını kurtardı." cümlesini okuyunca mesleği özel eğitim olan biri olarak bu yazıyı yazmam farz oldu.
Öncelikle bu uyarım kişisel değil, kurumsal değil. Herkesin hayrına paylaşmak istediğim bir takım paylaşımlar olarak değerlendirilirse çok sevinirim.
Öncelikle yasal tanımlara bakalım. Engel türleri ile ilgili mevzuata bakıldığında yasal terim olarak "otistik" tanımını görüyoruz. Daha önce sakat, gerizekalı ve özürlü kelimleri kullanılıyordu. Daha sonra yapılan değişikliklerle bu kelimeler yerini engel ve farklılık kelimelerine bıraktı. Konuyla ilgili STK'ların iğneyle kuyu kazmayı andıran çabaları bu değişikliklerin asıl nedeni...
İşten öyle yorgun çıktım ki, koskoca caddede yağan yağmurun altında acele etmeden yürüyen tek kişi bendim sanırım. Acele edecek halim yoktu. Bir yandan fazla ıslanmadan yağmurun tadını çıkarmak istemiştim aslına bakarsanız.
Evde beni bekleyen oğluma olabildiğince güler yüzlü ve neşeli görünmek içindi yavaşlığım.
En büyük beklentisi neşeli vakit geçirmek olan bir çocuğun hakkını yememeliydim.
Her türlü gelecek kaygısını, geçmişin izlerini bir kenara bırakarak yağmurda yürümek iyi geldi. Tıpkı bir çocuk gibi kendimi ana bırakmak bana öyle iyi geldi ki... Kolumdaki saate bakmış olsaydım bunun toplam 35 dakikalık bir meditasyon olduğunu düşünebilirdim. Ama saate bakmadım. Haliyle bunu düşünmedim de...
O sırada yeni bir çocuk daha geldi. Annesi önce diğer çocuklarla kaynaşması için çabaladı. "Hadi adını söyle"... Herkes tek tek adını söyledi. Bu seremoniden sonra annenin oyun alanından çekileceğini tahmin ettim, yanılmışım.
Çocuğunun yanında durup, düşmemesi için etrafında dönmeye başladı. Çocuk kaydırağa çıkarken arka tarafa, kaydıraktan kayarken ön tarafa döndü. Daha sonra diğer oyuncaklara yöneldiklerinde çok yakınlarında durdu.
Evhamını anlamaya çalıştım. Belki çok sor bir süreçten sonra anne olmuş olabilir veya çocuğuyla birlikte kötü günleri geride bırakmış olabilirdi. Sürekli çocuğunun etrafında dönüşü, oyunlara müdahale edişi bana helikopter ebeveyn kavramını düşündürdü. Diğer adıyla helikopter anneler...
Psikoloji dünyasında, diğer fenomenlere kıyasla oldukça yeni bir kavram. Çocukların "annem başımda bir helikopter gibi dönüyor" tanımından sonra literatüre girmiş.
Helikopter anneler çocuğunu nasıl etkiliyor?
Dilerseniz bu soruya son güncel olaylardan biriyle yanıt vereyim. 6-7 Ekim olayları sırasında gece boyu İzmir semalarını helikopter projektörleri aydınlattı. Twitter'dan takip ettiğim kadarıyla İzmirlilerin pek çoğu helikopterlerin pıtı pıtı pıtı pıtı başında dönmesinden "rahatsız olmuş". Pek çoğu kendisini güvende hissetmediğini, kaygı duyduğunu ifade etmiş.
Bizzat ben de aynı hislere kapıldım. Sürekli tur atan helikopterin evimize ışık tuttuğu an ise beni bir utanma duygusu kapladı. Hiçbirşey yapmadığım halde kendimi kötü hissettim. Bir kaç helikopter bir kaç milyonda kaygı bozukluğu yarattı diyebilirim.
Aradaki fark şu; ciddi ciddi anormal olaylar oluyordu ve güvenlik için bu helikopeterlerin dönmesi gerekiyordu. Fakat parktaki anne herşey gayet yolundayken, etrafta şüphe veya kaygı uyandıracak hiçbirşey yokken çocuğuna sürekli şu alt mesajı veriyordu: "tehlikedesin", "risk altındasın", "burası güvenli değil"...
Otistik spektrumdaki çocukların toplumsal tehdit olarak algılanmasını eleştirdiğim yazımın ardından çok sayıda mail aldım. Ancak bir tanesini beni çok şaşırttı. Öyle ki maili ve gönderen kısmını bir kaç kez okumak istedim.
Gönderen 1999 depreminde tanıdığımız jeoloji profesörlerinden Celel Şengör. Şaşırmayın sebebi mailin konu kısmındaki hafif otistik tanımıyla kendisini bir anda bağdaştıramamış olmam sanırım. Aynen şöyle diyordu Celal Hoca:
" Aylin Hanım, Otizm tehdit olmamakla kalmaz, bazı hallerde büyük bir avantaj olur. Temple Grandin adı her otizmli insanın bilmesi gereken bir isimdir. Ben bir isim daha ekleyeyim: kendim. Ben de hafif Aschberger ile teşhis edilmiş bir insanım. Ve bu özelliğime şükran borçluyum. Otistik olmasaydım bilimde elde ettiğim başarıları elde edemezdim. "
Bir dakika, bir dakika Asperger Sendromu teşhisi mi? Yani otistik spektrumdaki en şanslı gruptan mı bahsediyoruz? Evet. Şanslı ve akademik başarıları yüksek, özel gereksinimli insanlardan bahsediyoruz.
Geçtiğimiz günlerde haberlerde yer alan "otistik çocuk kardeşini havluyla boğmak istedi" haberinden sonra ODFED bir açıklama yaptı. Açıklamada "basında yer alan haberin otizmli çocuklar hakkında kamuoyu algısını yanlış yönlendireceği endişesini taşımaktayız" deniyor. Haklılar. Neden mi? Müsaadenizle, 12 yıl otizmli ve özel eğitim gereksinimli çocuklarla çalışmış biri olarak anlatayım.
Bir çocuğun otizmli olduğunun anlaşılmasının ardından aileyi, özellikle anneyi çok ama çok zor bir süreç bekler. Bu süreçte toplumun ön yargıları, ağır bürokratik işlemler, özel eğitim felsefesinden uzak eğitimciler işi iyice zorlaştırır.
Çoğu aile otizmli çocuğuyla toplu taşıma araçlarından en az 1 kere kovulmuştur.
Çoğu aile otizmli çocuğu nedeniyle girdiği her ortamda "ne işin var dışarıda, al çocuğunu evinde otur" cümlesiyle en az bir kere karşılaşmıştır.