Hani, daha önce bahsettiğim Türk –Yunan ortak yapımı, Alaçatı’nın ünlü aşçısı Maria Ekmekçioğlu ve Erdal Murat Aktaş’ın TRT ve Antenna kanallarında gösterilecek olan kültür programı... Türkiye’nin ve Yunanistan’ın en güzel yörelerinde çekilecek programda her iki ülkenin tarihi, müziği ve yemekleri anlatılıyor. 4 sunucusu olan programda zaman zaman konuklar da olacak. İşte onlardan biri de bendim ve Kapadokya’daki çekimlere davet edildim.
Bir nevi masal dünyasını andıran Kapadokya’ya hayır demek mümkün olmadığından hemen gittim gitmesine
ama kimse bana çekimin bir balonda yapılacağını söylememişti. “Yarın sabah 6’da hareket edeceğiz Ayçe
Hanım, balona 7:30 gibi binilecek” denince, içimden, “Ne! ne balonu?.. Bu balon güvenli mi, ya rüzgar çıkıverirse, ya balon delinirse” diye haykırsam da dışımdan son derece sakin, “A, öyle mi.. Tabii 6 da görüşürüz” diyerek karizmamı korudum.
Sabah balona bineceğimiz bölgeye ilerlerken gözlerime inanamadım.Güneş henüz doğarken, zaten büyülü
bir görüntü veren Peri Bacaları’nın üzerindeki onlarca balon Binbir Gece Masalları’nı anımsatıyordu. Balonumuz bizi almak için Peri Bacaları’nın arasına inince her şey dört dörtlük oldu. Açıkçası biraz ürksem de yeni bir şey denemenin, hele bu kadar farklı bir tecrübenin heyecanı daha ağır bastı ve balona kendimi teslim ettim.
Size hangi birini anlatsam; o harikulade coğrafyayı mı, balondan bakmanın yarattığı muhteşem manzarayı
Mert Belevi’nin 7 yıl önce yurt dışındaki araştırmalarından sonra İzmir’de kurduğu Technokids, çocukların legolarla yaptığı tasarımları bilgisayar teknolojileriyle birleş-tirerek ortaya müthiş çalışmalar çıkarmalarını sağlıyor. İzmir’deki 4’ncü şubesini, Balçova’da Mine Gökçe’nin açtığı Technokids, İstan-bul, Bursa, Antalya gibi büyük şehirlerden de aldığı önerilerle Türkiye’ye yayılacak bir İzmirli marka olma yolunda…
Mert Belevi
-Bilgisayar eğitimi mi aldınız? -Elektrik elektronik mühendisiyim. 7-8 yıl öncesine kadar okullara Robotics anlamında danışmanlık yapıyordum. Öğrencilere eğitimler veriyor, onları yurtdışındaki kamplara götürüyordum. O zamanlar Technokids’te uyguladığımız projeleri yurt dışında duymuştum.
-Çocukken siz de meraklı mıydınız tasarım yapmaya?-Küçüklüğümde her şeyi bozup tamir ederdim. Bilgisayar da hobimdi. Şimdiki işim ikisinin birleşimi oldu.
-Siz bu projeyi nasıl öğrendiniz?Amerika’da birçok icat yapan Dean Kamen’in kurduğu First Vakfı, Lego firması ile birleşerek First Lego Lig denilen projeyi oluşturmuş. Bu projeyi Türkiye’deki okullara tanıttık. Her yıl turnuvalar yapıyorduk.
Technokids yaratıcılıği teknolojiyle buluşturuyor
-Technokids markasını siz mi yarattınız?-Evet. Bunun eğitimini alarak, kendi bilgi ve becerilerimizle birleştirdik ve 7 yıl önce Technokids markasını yarattık.
Gittim ve gözlerime inanamadım. Sanki İzmir’de değil, farklı bir kıyı şehrinde gibi hissettim kendimi. Dirinler tarafından alındıktan sonra restoran işletmelerinin çoğu Jo Kohen’e kiralanan marina sanki bambaşka bir yer olmuş. Bu işin tartışmasız ustası olan Jo Kohen, bir değil tam altı mekan açmış marinaya. Her biri farklı konsepte sahip olan mekanların dekorasyonları da birbirinden güzel, tiyatro sahnesi gibi... Levent Marina’nın girişindeki gerçek gemi parçalarıyla dizayn edilmiş yelkenli şeklindeki Jac Bar’a bayılacaksınız. Jo’nun markalaştırdığı Apropo ve La Cigale’de aynı konseptlerini cennet gibi bir mekan ve bahçe içerisinde sürdürüyor. Burna doğru yürüken eski İzmir’i ve sokak satıcılarını anımsatan Potiri Sokağı’na geliyorsunuz. Denizin dibinde olup da denizden bu kadar ayrı düştüğümüz İzmir’de, Pasaport’daki kafelerin havasını yansıtan “Tarasa” ve burnun ucunda mavi beyaz dekoruyla içimi açan meyhane “Potiri” favorilerim oldu. Her ikisinde de bir metre yanınıza vuran dalgaların sesini dinleyebiliyorsunuz. Çünkü etrafta ne araba ne de başka bir gürültü var. Marinadaki tüm mekanlarla birebir ilgilenen Jo’nun sevgili eşi Serjen Kohen, beni mekanları tanıtmak için gezdirirken utanmasam tüm günü orada geçirecektim. Zaten dayanamayıp akşam arkadaşlarımla tekrar gittim marinaya. İzmir’de güzel şeyler de oluyor dedirten marinaya en kısa zamanda gidin ve içkinizi yudumlarken muhteşem İzmir manzarasının keyfini çıkarın...
Keşke İzmir’de 10 tane daha Jo Kohen olsa
Levent Marina’daki mekanları gezerken İzmir’de yeni marka yaratmak zor söylemini çürüten Jo Kohen mucizesine daha çok inandım. Yıllardır Jo’nun mekanlarının her zaman tuttuğundan ve sevildiğinden bahsedilir. Zaten dayanamayıp bir de röportaj yaptığım Jo’ya ve bunu da sordum. Röportajda okuyacaksınız, “Sihirli bir formülü yok” diyor Jo Kohen ama mekanlarını anlatırken yüzüne yansıyan çocuksu heyecanından ve samimiyetinden etkilenmemek mümkün değil. Tabii bir de işin yatırım kısmı var. Jo ve eşi Serjen Kohen bu altı harika mekanı üç ay gibi kısa sürede hazırlamış ama hiçbir masraftan da kaçınmamışlar. Zaten gittiğinizde göreceksiniz, bence daha iyisi yapılamazdı... Hem sade hem de müthiş detaylarla bezenen tüm restoranların menüleri de en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. En önemlisi de her şeye rağmen fiyatlar hala çok çok uygun. E daha ne olsun? Keşke, İzmir’de 10 tane daha Jo Kohen olsa da vizyonumuz daha da genişlese...
Türkiye ve Yunanistan’ın birlikteliğini savunan bilim adamı İzmir’de
İzmir bugünlerde önemli bir bilim adamını ağırlıyor. Jeopolitika ve uluslararası ilişkiler alanında çalışmalar yapan ve özellikle Türkiye ve üzerinde bulunduğumuz coğrafya ile ilgili farklı teorileri ve kuramlarıyla dikkat çeken Ord. Prof. Dr. Dimitri Kitsikis. Kanada Ottowa Ümiversitesi ve Royal Society of Canada’da akademisyen olan Yunan asıllı Kitsikis aynı zamanda önemli bir Türkolog. Sorbonne Üniversitesi’nde bu konudaki çalışmalarıyla doktora ünvanı alan Prof. Kitsikis’in çok sayıda Türk dostu var. Bunlardan biri de İzmirli duayen işadamı Ali Nail Kubalı. Kubalı çalışmalarını yakından takip ettiği Kitsikis’in İzmir’e gelerek ders vermesi için çeşitli girişimlerde bulunmuş. Bunların sonucunda, Yaşar Üniversitesi’nde seminerler, Gediz Üniversitesi’nde ise dersler verecek olan Prof. Kitsikis geçen hafta İzmir’ e geldi. Uzun bir sohbet eşliğinde yaptığımız röportajda, Türkiye’nin lojistik önemi en yüksek ülke olması nedeniyle geliştirdiği kuramları ve Yunanistan ile Türkiye’nin neden birleşmesi gerektiğini anlatan Kitsikis’in bilimsel temellere dayanan teorilerinin çok ilgi çekeceğine şüphe yok.
Mini’nin babası Alec ile ilgili yeni bilgiler
Geçen hafta yazdığım, Mini ve Aston modellerini geliştiren İzmirli mühendis Alec İssigonis ile ilgili yeni bilgiler geldi. Bülent Şenocak, Issigonis’in babasi Dino Issigonis’in oğlu gibi bir tasarımcı ve buharlı pompa, buhar kazanı gibi makineler imal eden bir sanayici olduğunu yazmış. Dr. Levent Köstem ise Alec’in babasının zeytinyağı çıkaran bir makine de tasarladığını ve bunun Midilli Adası’nda sergilendiğini anlattı.
4 erkek çocuk annesi olmak gibi, bana göre, ayrı bir mücadele içinde de olan Gerede’nin, İzmir Sanat Merkezi’ndekki bugün kapanacak Aşk Töre(n)leri adlı sergisindeki her fotoğraf yaşanan gerçek bir töre cinayetini anlatıyor. Bırakın gerçeğini, kurgulanmış fotoğraflarına bakarken bile insanın içinin acıması, Bennu Gerede’nin bu sosyal sıkıntının boyutunu başarıyla yansıttığının bir göstergesi...
Annem Bergen’in filmini yaparken töre cinayetlerini öğrendim
*Kadın olarak toplumda hissettiğiniz rahatsızlıklar mı yansıyor, çalışmalarınıza?
*Ben Amerika’da serbest büyüdüğüm için, bizim toplumun kadınlara genel bakışını kabul etmek daha da zor geliyor. Gerçi babam muhafazakârdı ama yine de yaşadığımız yerin etkisi oldu.
*Neden Amerika’da bulunuyordunuz?
*Babam Birleşmiş Milletler’-de başhekimdi. Biz orada uluslararası bir okulda okuduk. 17 yaşıma kadar sadece yazları gelmiştim buraya. Üniversiteye gitmeden önce birkaç yıl yaşamak için döndüm Türkiye’ye.
Çoğu zaman “Gündem” diye önümüze sunulan karışık, bulanık yemeği yemektense dağlara çıkıp kendi damak tadımıza ve ilgimize hitap eden ve zor bulunan mantarı aramak gerekli belki...
Teknolojinin esiri olmadan nimetlerini sonuna kadar kullanarak ilginç konuları araştırsak, bizi ne uzatacak ne de kısaltacak başkalarıyla ilgili konuşmalar (kısaca dedikodu) yerine, farklı insanların hikayelerini dinleyerek yeni şeyler duysak daha iyi olmaz mı? Ben bu yönde çabalıyor, böylelikle hayata dair heyecanımı hep ayakta tutmaya çalışıyorum. Sanıyorum, bu birçoklarının da ilgisini çekebiliyor. Geçen hafta yaptığım, “En Yüksek Ölüm Oranı Ege’de” ve “İmam Nikahı Kadına Resmi Hakkını Vermiyor” yazılarım üzerine iki ayrı medya kuruluşundan haber grubunun arayarak daha geniş bilgi sorması beni memnun etti. Düşünsenize; hepimiz, bize dayatılanlar yerine kendi gerçeğimiz ve gündemimizi arasak ya da yaratsak, sığ gündeme sıkışmaktansa ne kadar büyük bir çeşitliliğe ulaşmış oluruz...
Mini’nin babası İzmirli mühendis Alec
Farklı bir konuda araştırma yapıyordum ki, İzmirli Alec İssigonis’in hikayesine rastladım. İşte bir İzmirlinin ilginç hikayesi...
1906’da İzmir’de doğan Alec’in dedesi 1830’larda İngilizlerin inşa ettiği Aydın-İzmir demiryolunda çalışmak üzere Paros’tan İzmir’e göç etmiş. Demiryolundaki çalışmaları nedeniyle İngiliz vatandaşlığına geçmeye hak kazanan ailenin torunu Alec, 16 yaşına kadar İzmir’de yaşamış ve eğitim görmüş. Babası ölünce annesiyle birlikte İngiltere’ye giden Alec, Londra’daki Battersea Polytechnic’de mühendislik eğitimi almış ama matematik sınavlarından 3 kere kalmış. Bunun üzerine “Matematik, yaratıcılığın en büyük düşmanıdır” şeklinde çoğu öğrencinin bayılacağı bir söz söyleyen Alec, otomotiv sektöründe teknik ressam ve satış temsilcisi olarak çalışmaya başlamış. 1956’da Mini Cooper’ın atası denebilecek Morris Minor’ı ve Austin 1100 modellerini dizayn etmiş. Bu iki model halen İngiltere’nin en iyi satan beş modeli arasında kabul ediliyor.
1959 yılından itibaren İngiltere sokaklarında dolaşmaya başlayan ‘Mini’nin şef tasarımcısı Gert Hildebrand’ın yorumuna göre, Alec’in tasarımında, İzmir’de geçirdiği yılların, yani Türk kültürünün izlerini bulmak mümkün. Hatta İssigonis’in ilk tasarımında, kül tablası dışında hiçbir lüks ayrıntı olmamasını doğduğu toprakların etkisine bağlayanlar bile var. Puro tutkunu olan Alec’in, bir başka özelliği ise sadelik merakı. Lükse karşı olduğunu söyleyen Alec Issigonis’in bu konudaki yorumu şöyle; “Lüks, sürücünün dikkatini dağıtır.”
Fuarı eski fuarlarla kıyaslamak doğru değil
İzmir Fuarı açıldı açılalı her yıl olduğu gibi tartışılıyor, eskileriyle kıyaslanıyor. Herkes gibi ben de çocukluğumda İzmir Fuarı’ndan müthiş etkilenirdim. Uzaya gönderilen Sputnik Uydusu’nu ilk Sovyetler Birliği pavyonunda, ileri bilgisayar teknolojilerinin geldiği noktayı Amerikan pavyonunda görmüştüm.
Komşularım İzmir’i o kadar anlattı ki, ilk geldiğimde ağladım
Nerede yaşıyorsunuz?
Atina’da yaşıyorum, Kokonia semtinde oturuyorum. Aslen Giritliyim. Annem Siros, babam Girit adasından. Adalıyım yani.
Sizin de atalarınız arasında Anadolu’dan gidenler var mı?
Yok, ama oturduğum bölgede çok var. Oturduğum sokağın adı Tarsus Sokağı, yanı Antalya sokağı. Komşularımın çoğu İzmir’den. O nedenle yemekleri ve adetleri çok iyi biliyorum. Hatta İzmir’e ilk gelirken çok heyecanlandım ve ağlamaya başladım. O kadar hasretle anlatmışlardı ki, sanki onlar gibi ben de buradanmışım gibi hissettim.
Bazı gazeteciler çok kazanırken bazıları sürünüyor
Arkadan yüzde 14.6 ile İstanbul geliyor. En az ölüm oranı ise yüzde 3 ile Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi.
Peki, ülkenin en rahat, en yaşanılası, en keyifli bölgesi nasıl oluyor da ölümlerin en çok görüldüğü bölge oluyor? Anlaması zor, bu konuda henüz bilimsel bir çalışma da yapılmamış. Ancak yorumlar yapılabilir. Birçok kişinin bir gün taşınmayı ve hayatının sonuna kadar yaşamayı hayal ettiği, stresin nispeten az, iklimin ideale yakın olduğu bölgemiz demek ki o kadar da hayat dolu değilmiş! Kim ne derse desin biz yine de Ege’de yaşamaktan mutluyuz...
İmam nikahı, kadına resmi hakkını vermiyor
İMAM nikahlı eşi ölünce, kendisine eşinin maaşını bağlatmak isteyen ve bunun için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran Arife Tekin’in isteği reddedilmiş. Çünkü hiçbir mahkeme resmi nikah olmayan evliliği onaylamıyor. Aslında güzel olanı kadınların da bir meslek sahibi olup, hakları için değil sevdikleri için evlenmeleri, beraber olmaları. Ama ülkemizde beraber olduğu erkeğe yıllar, hatta çocuklar verdiği halde erkek ölünce açıkta kalan o kadar çok kadın var ki, uyarayım dedim. Ya çalışın çabalayın geleceğinizi garanti altına alın, ya da hayatı farklı alanlarda olsa da aynı oranda paylaştığınız erkeğin karşısına geçin ve resmi nikahınızı isteyin. Başka yolu yok....
Adaların ucuzluğu
BAŞTA Sevgili Deniz Sipahi olmak üzere birçok gazeteci arkadaşım yazdı. Yunan Adaları’nda yemek şaşırtıcı derecede ucuz. Neredeyse bir kumru-ayran fiyatına enfes deniz mahsullü bir öğün yemek mümkün. Biz de günübirlik gittiğimiz Sakız Adası’nda aynı şeyi yaşadık. Hem de Euro’nun bu denli pahalı olmasına rağmen. Acaba Çeşme’deki pahalılığın sebebi müthiş yüksek mülk kiraları mı? Olabilir. Ne de olsa Çeşme şu anda herkesin gözünün üzerinde olduğu bir yer, Türkiye’nin en batı ucu. Sakız Adası da yoğun talep gören bir yer belki, ama ne de olsa Yunanistan’ın en doğu ucu. Ana karadan en uzak noktalardan biri. Sakız sahilindeki Metropolitan Cafe’nin sahibi arkadaşım Ria, şu anda özellikle kriz yüzünden mülk fiyatlarının iyice ucuzladığından bahsetti. Yine de Sakız’daki tüm oteller doluymuş. Hele ki bayram tatilinde Türkler akın akın adalara gitmiş. Hatta, ülkeye girişte pasaport kontrol kuyruğu, çıkışta ise feribotların organizasyonsuzluğu nedeniyle büyük sıkıntılar yaşanmış. Sanıyorum Türk ve Yunan yetkililer gelecekte bu sorunların yaşanmaması için ortak çözümler üretmeli.
Güzel sanatlarda mı okudunuz?
Evet ama fotoğrafçılık okudum. Dokuz Eylül Üniversitesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’a gittim.
Kağıtla tasarım merakı nereden çıktı?Ben çocukluğumdan beri elimle bir şeyler yapmak istiyordum. Sonradan hep, ‘Heykel bölümünde okusaydım’ dedim. Bir de doğal malzeme takıntım vardı. Bir çok şey denerken kağıtta karar kıldım.
Neden?Önce taşlar topladım, ağaç kabuklarını birleştirdim, hep denedim. Sonra (papier mache) denilen kağıt hamurunu duydum. Öğrenmek istedim ama Türkiye’de neredeyse yapan yok. 5 ay kadar kendi kendime hamurunu yapmakla uğraştım tutturmak için. Deneye deneye sonunda tabaklar yapmaya başladım.
Türkiye’de yaptığımın aynısını yapan yok