Paylaş
Gittim ve gözlerime inanamadım. Sanki İzmir’de değil, farklı bir kıyı şehrinde gibi hissettim kendimi. Dirinler tarafından alındıktan sonra restoran işletmelerinin çoğu Jo Kohen’e kiralanan marina sanki bambaşka bir yer olmuş. Bu işin tartışmasız ustası olan Jo Kohen, bir değil tam altı mekan açmış marinaya. Her biri farklı konsepte sahip olan mekanların dekorasyonları da birbirinden güzel, tiyatro sahnesi gibi... Levent Marina’nın girişindeki gerçek gemi parçalarıyla dizayn edilmiş yelkenli şeklindeki Jac Bar’a bayılacaksınız. Jo’nun markalaştırdığı Apropo ve La Cigale’de aynı konseptlerini cennet gibi bir mekan ve bahçe içerisinde sürdürüyor. Burna doğru yürüken eski İzmir’i ve sokak satıcılarını anımsatan Potiri Sokağı’na geliyorsunuz. Denizin dibinde olup da denizden bu kadar ayrı düştüğümüz İzmir’de, Pasaport’daki kafelerin havasını yansıtan “Tarasa” ve burnun ucunda mavi beyaz dekoruyla içimi açan meyhane “Potiri” favorilerim oldu. Her ikisinde de bir metre yanınıza vuran dalgaların sesini dinleyebiliyorsunuz. Çünkü etrafta ne araba ne de başka bir gürültü var. Marinadaki tüm mekanlarla birebir ilgilenen Jo’nun sevgili eşi Serjen Kohen, beni mekanları tanıtmak için gezdirirken utanmasam tüm günü orada geçirecektim. Zaten dayanamayıp akşam arkadaşlarımla tekrar gittim marinaya. İzmir’de güzel şeyler de oluyor dedirten marinaya en kısa zamanda gidin ve içkinizi yudumlarken muhteşem İzmir manzarasının keyfini çıkarın...
Keşke İzmir’de 10 tane daha Jo Kohen olsa
Levent Marina’daki mekanları gezerken İzmir’de yeni marka yaratmak zor söylemini çürüten Jo Kohen mucizesine daha çok inandım. Yıllardır Jo’nun mekanlarının her zaman tuttuğundan ve sevildiğinden bahsedilir. Zaten dayanamayıp bir de röportaj yaptığım Jo’ya ve bunu da sordum. Röportajda okuyacaksınız, “Sihirli bir formülü yok” diyor Jo Kohen ama mekanlarını anlatırken yüzüne yansıyan çocuksu heyecanından ve samimiyetinden etkilenmemek mümkün değil. Tabii bir de işin yatırım kısmı var. Jo ve eşi Serjen Kohen bu altı harika mekanı üç ay gibi kısa sürede hazırlamış ama hiçbir masraftan da kaçınmamışlar. Zaten gittiğinizde göreceksiniz, bence daha iyisi yapılamazdı... Hem sade hem de müthiş detaylarla bezenen tüm restoranların menüleri de en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş. En önemlisi de her şeye rağmen fiyatlar hala çok çok uygun. E daha ne olsun? Keşke, İzmir’de 10 tane daha Jo Kohen olsa da vizyonumuz daha da genişlese...
Türkiye ve Yunanistan’ın birlikteliğini savunan bilim adamı İzmir’de
İzmir bugünlerde önemli bir bilim adamını ağırlıyor. Jeopolitika ve uluslararası ilişkiler alanında çalışmalar yapan ve özellikle Türkiye ve üzerinde bulunduğumuz coğrafya ile ilgili farklı teorileri ve kuramlarıyla dikkat çeken Ord. Prof. Dr. Dimitri Kitsikis. Kanada Ottowa Ümiversitesi ve Royal Society of Canada’da akademisyen olan Yunan asıllı Kitsikis aynı zamanda önemli bir Türkolog. Sorbonne Üniversitesi’nde bu konudaki çalışmalarıyla doktora ünvanı alan Prof. Kitsikis’in çok sayıda Türk dostu var. Bunlardan biri de İzmirli duayen işadamı Ali Nail Kubalı. Kubalı çalışmalarını yakından takip ettiği Kitsikis’in İzmir’e gelerek ders vermesi için çeşitli girişimlerde bulunmuş. Bunların sonucunda, Yaşar Üniversitesi’nde seminerler, Gediz Üniversitesi’nde ise dersler verecek olan Prof. Kitsikis geçen hafta İzmir’ e geldi. Uzun bir sohbet eşliğinde yaptığımız röportajda, Türkiye’nin lojistik önemi en yüksek ülke olması nedeniyle geliştirdiği kuramları ve Yunanistan ile Türkiye’nin neden birleşmesi gerektiğini anlatan Kitsikis’in bilimsel temellere dayanan teorilerinin çok ilgi çekeceğine şüphe yok.
Mini’nin babası Alec ile ilgili yeni bilgiler
Geçen hafta yazdığım, Mini ve Aston modellerini geliştiren İzmirli mühendis Alec İssigonis ile ilgili yeni bilgiler geldi. Bülent Şenocak, Issigonis’in babasi Dino Issigonis’in oğlu gibi bir tasarımcı ve buharlı pompa, buhar kazanı gibi makineler imal eden bir sanayici olduğunu yazmış. Dr. Levent Köstem ise Alec’in babasının zeytinyağı çıkaran bir makine de tasarladığını ve bunun Midilli Adası’nda sergilendiğini anlattı.
Paylaş