Ayçe Bükülmeyen

Biz anneleri de alın askere

27 Ekim 2011
GERÇEKTEN acılar üst üste geliyor. Geliyor gelmesine de ne kadarı Allah’tan ne kadarı akılsızlığımızdan tartışılır.

Önce şehitler; Savaşın, şiddetin her türlüsü kötü... Bırakın savaşı, rekabetten bile hiç ama hiç hoşlanmayan benim gibi biri için olanı biteni anlamak çok zor.
Şehit haberleri, ah o şehit haberleri... Ben bakamaz, izleyemezken cenazeleri; aileleri nasıl katlanıyor düşünemiyorum bile... Ne denir ki bu ailelere, o annelere... Allah hepsine dayanma gücü ve sabır versin.
Hepimiz vatanı ve milleti seviyoruz. Uğruna canımızı vermeye hazırız ama eğer SON ÇAREYSE...
Şehit haberleri tüm anneleri etkiliyor ama oğlan annelerini 2 kat etkiliyor. Öyle ya, bizim çocuklarımız da birkaç yıl sonra askere gidecek. Ve maalesef, umarım çözülür ama büyük ihtimalle, hala bu sorun devam ediyor olacak. Geçtiğimiz günlerde, oğlumun sınıf arkadaşlarının anneleri ile birlikteydim. Oğlu olanlar karmakarışık duygular içindeydi. Size konuşulanları aktarmak istiyorum...
Evet, ortada halledilmesi gereken bir sorun var. Gönül her şeyin iyilikle hallolmasını istiyor. Ama olmuyorsa, bütün annelerin dile getirdiği sorular şunlardı; Bunun önlenmesi için güç gerekiyorsa bu güce birkaç ay eğitim alan gencecik çocuklar da dahil edilmeli mi? Hayatlarında silah görmemiş belki de bir kavgaya bile karışmamış çocuğun birkaç ay içerisinde cepheye sürülmesi, birilerini öldürmesi, bir anda hem de hiç bilmediği ve alışık olmadığı doğa koşulları içinde, gerçek bir savaşta var olmasını mı beklemeliyiz? Eğer gerçekten bir savaşın içindeysek, bu konuda daha tecrübeli, uzman çözümler bulunması daha doğru olmaz mı? Bunun gibi daha birçok soru. Ama sonuçta varılan nokta aynıydı...
Biz kadınlar, askerlik yapmadık bilemiyor ve anlayamıyor olabiliriz... Ama eğer çocuklarımız da anlayamadan ve yeterli hale gelmeden cepheye gideceklerse, biz anneleri de alın askere de, ne olacaksa bize de olsun...

Dünyada deprem riski taşıyan 9. şehir İzmir

GEÇEN yıl Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Başkanı ve Deprem Araştırma, Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü Prof. Dr. Zafer Akçığ ile bir röportaj yapmıştım... İstanbul ve İzmir’in Norveç merkezli GeoHazards Uluslararası Araştırma ve Eğitim Enstitüsü’nün hazırladığı rapora göre, dünyada deprem riskinin en büyük olduğu 20 şehir arasında olduğunu, İzmir’in ise 9. sırada yer aldığını söylemişti.

Yazının Devamını Oku

Kendini, insanı ve hayatı anlamak modeli

23 Ekim 2011
HAYATIN dengesini bulmak, en az hayatın kendisi kadar önemli.

Öyle ya, her şeyi olduğu halde mutlu olmayanlar... Yanlış işte ya da eşte ısrar ederek depresyona girenler... Asla istedikleri gibi bir hayatı yaşayamayacaklarını düşünerek mutsuz olanlar... Aslında her şey önce kendimizi, sonra da hayatı biraz olsun anlamaya çalışmakla başlamıyor mu? “Nasıl olacak bu” diyenlere farklı yardımcı olan birçok çalışma var. Bunlardan biri de ülkemizde yeni uygulanmaya başlanan “Optimum Denge Modeli.” Kısaca ODM denilen bu sistemi Türkiye’de uygulayan Tamer Dövücü anlatıyor..

Optimum Denge Modeli nedir?   Felsefe, kişisel gelişim ve psikoterapiyi birleştirmeyi amaçlayan bir yaşam modeli. Kendini, insanı ve hayatı anlamak bu modelin temelidir. Çünkü, günümüz yaşam koşullarında insanlar yaşam mücadelesi içinde savruluyor ve bazen de kayboluyor. İnsanların önce savrulmamak, savrulduklarında ise tekrar dengelerini bulmak için bir haritaya ihtiyaçları var.
 Siz bu modeli nereden öğrenip, nasıl geliştirdiniz?   Bu modeli yaratan benim. Ama bu modelin altında 25 yılı aşan bir arayış yatıyor. Üniversite yıllarında felsefe ilgimi çekiyordu. Ancak bir gün masamın niye hep dağınık olduğunu anlamama felsefenin pek de yardımcı olmadığını gördüm. Buradan Uzak Doğu felsefelerine, meditasyona doğru bir anlama çabası başladı. Pratikte uygulanabilir bilgi bana anlamlı geldiği için kişisel gelişim kitapları okumaya başladım. Özellikle sistem mühendisliği ve sibernetik benim favorimdi.

Herkes bir yerlerden NLP sertifikası alınca NLP’nin adı kirlendi

Siz farklı eğitim dallarından sonra bu işe yönelmişsiniz. Bu nasıl oldu?   İş hayatında bir dönem Londra’da yöneticilik yaparken NLP ile tanıştım. 1998’de Türkiye’ye döndüğümde NLP ile ilgili uygulama ve eğitimlere başladım. Türkiye’de ilk ‘NLP practitioner ve master practitioner’ eğitimlerini veren kişi benim. 2002 yılında şu anda 10. versiyonuna ulaşan Neuro-Linguistic English’in araştırmaları başladı. 2004’de ise Yeditepe Üniversitesi’yle ortaklaşa bir merkez kurduk. 2008 yılına kadar bu merkezin yöneticiliğini yaptım. Yine bu dönemde dünyadaki en büyük psikoterapi enstitülerinden olan Erickson Enstitüsü’nü Türkiye’de kurduk. Bu kuruluşun ABD’deki başkanıyla birlikle 6 yıldır Türkiye’de psikolog ve doktorlara yönelik eğitim veriyoruz.
 NLP daha tam olarak tanınmazken neden yeni bir model olan Optimum Denge Modeli’ne ihtiyaç duyuldu? Aralarındaki fark ne?  Ben NLP uygulamalarını 2004’de, eğitimlerini ise 2006’da bıraktım. İlk sebebi herkesin bir yerlerden sertifika bulup NLP eğitmeni olmaya kalkması ve sonucunda NLP’nin adının kirlenmesiydi. İkincisi ise NLP belli konularda doğru uygulandığında çok etkili olmakla birlikte pek çok konuda da yetersiz kalıyordu ve bütüncül bir model olarak eksikleri vardı. ODM bütüncül bir model ve size yaşamla ilgili büyük resmi veriyor. Hemen anlayabiliyorsunuz ve farkındalık oluştuğu anda yaşamınıza geçmeye başlıyor. Çünkü günlük yaşam içindeki her şeyi doğru yere oturtmanızı sağlıyor.

ODM eğitimi alanların ortak görüşü; daha dengeliyim ve daha çok gülüyorum

Optimum Denge Modeli eğitiminde neler yapılıyor?

Yazının Devamını Oku

En iyi ada Bozcaada

20 Ekim 2011
DUYMAYAN kalmasın...Ege Bölgesi’nin güzelliğini dünyanın tüm gezginleri onaylıyor.

Henüz Amerika’dakiler okumadan, Conde Nast Traveller’in Ekim 2011 sayısında, bölgemizle ilgili çıkan güzel haberleri, Amerika’dan bir arkadaşım ışık hızıyla gönderdi.
Dünyanın en çok okunan seyahat dergisi Conde Nast Traveller’a göre, ‘Dünyanın En İyi Adaları’ sıralamasında Avrupa kıtasındaki adalar arasından Bozcaada ve Ege Denizi’ndeki Türk adaları ilk sırayı aldı. En prestijli seyahat dergisi olarak kabul edilen Conde Nast Traveller her yıl okuyucularından gelen oylarla yılın en iyi seyahat yörelerini ve otellerini belirliyor.
Bu yıl ‘Dünyanın En İyileri’ listesinde, “Avrupa’daki En İyi 10 Ada” sıralamasında Bozcaada ve Ege Denizi’ndeki Türk adaları ilk sırayı aldı.
Capri, Mikonos ve Kiklades Adaları, Mallorca, Madeira gibi dünyaca ünlü birçok adayı geride bırakarak En İyi Adalar Listesi’nde birinci olmayı başaran Bozcaada ve Türk adaları bu kategorideki oyların yüzde 84.2’sini almış. Daha önce de aynı derginin okurlarının oylarıyla listede çeşitli sıralarda yer alan Bozcaada, bu yıl ise ilk sıraya yükseldi.
Dünyanın en iyi otellerinin de belirlendiği listede, İzmir Swissotel Grand Efes ‘En İyi Güney Avrupa Otelleri’ arasında 13’üncü sırada gösterilmiş. Listeye Ege Bölgesi’nden giren tek otel olan Swissotel Grand Efes aldığı yüzde 93.5 oyla ünlü oteller Hôtel Plaza Athénée Paris, Hotel Ritz Paris, Swissotel Bosphorus, Four Seasons Bosphorus ve Milano’yu da geride bırakmış. Tebrikler Swissotel Grand Efes... 

Başarılı Türk doktoru

Hani, Amerika’dan bir arkadaşım haber verdi dedim ya, bu arkadaşımdan bahsetmezsem haksızlık olur. Çünkü şu anda Amerika’nın en önemli epilepsi merkezlerinden biri olan Güney Carolina Tıp Fakültesi’nde çalışan nörolog Doç. Dr. Ekrem Kutluay, Amerika’da çok başarılı olmuş İzmirli bir doktor.

Yazının Devamını Oku

Yelken bir felsefedir çok sevmeyen yapamaz

16 Ekim 2011
Eylül sonu Marmaris ve Hisarönü Körfezi’nde yaptığım yelken turundan söz etmiştim. Bize eğitim veren Alman asıllı Sabine Dedeoğlu, yıllar önce turizm stajı için geldiği Türkiye’de aşık olmuş ve evlenmiş.

Boşandıktan sonra bile buradan ayrılmayan, hatta Türk vatandaşlığına geçen Sabine, Marmaris’deki okulunda her yıl yüzlerce kişiye yelken eğitimi veriyor. Sabine, tam bir Alman disipliniyle eğitim verirken, Türk esprileri patlatınca biraz şaşkınlık yaşıyorsunuz.
Ama, son derece disiplinli bir sporcu ve otoriter görünse de, sohbetimizde de söylediği gibi, aşk için, çok sevdiği Marmaris’i bile bırakabilecek kadar farklı bir kadın olduğunu görmek güç değil.

Aşkımın peşinden her yere gidebilirim

Almanya’nın neresindensin Sabine? Münih’denim. Orada doğup büyüdüm.
 Türkiye’ye ilk ne zaman geldin? 1990’da staja geldim. Alanya’da 6 ay çalıştım. O sırada eşimle tanıştım ama stajım bitince Almanya’ya döndüm.
 Sonra evlenmek için mi geldin? Hayır. Almanya’da istediğim işi bulamayınca yine Türkiye’ye gelmeye karar verdim.
 Eşin Alanyalı mıydı? Eşim İstanbulluydu. Ama o da turizmciydi. Ben Türkiye’ye geldikten sonra evlendik. 12 yıl Antalya bölgesinde bir Alman turizm acentesinde çalıştım. Sonra boşandım ve 2002’de Marmaris’e yerleştim.

Yazının Devamını Oku

Kanser sanki grip gibi yayılmaya başlamadı mı

13 Ekim 2011
SİZE de kanser haberleri gittikçe artıyormuş gibi gelmiyor mu?

Hemen her gün, gittikçe daha genç birinin kanser olduğu haberini duymak rutin olmaya başlamadı mı? Maalesef kanser artık grip gibi yayılıyor. Kanser haberine değil de, türüne odaklanıyoruz çoğu zaman. Çünkü bazı kanser türleri erken teşhis ve doğru tedaviyle yok edilebiliyor. Bunlardan biri de ‘Meme kanseri’. Ekim ayı, ‘Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı’ olarak belirlenmiş. Çünkü toplumumuzda meme kanseriyle ilgili bilinçlenme bir türlü istenen noktaya gelemiyor. Bunun nedeni toplumun önyargıları, kadınlarımızın çekinceleri, utanmaları, bilinçsizlikleri ve önem sırasında kendilerini en arkaya koymaları. Eğitimli de aynı durumda, eğitimsiz de...

İzmir’de 2 yılda 25 bin kadını biliçlendiren sağlık projesi

İzmir’de kadınları meme kanserine karşı bilinçlendirme ve eğitme amacıyla yürütülen önemli bir sağlık projesi var. İzmir İl Sağlık Müdürlüğü ve dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu Rotary işbirliğindeki, “FARKINDA OL SAĞLIKLI YAŞA” projesi. Ben de onlarla çalışıyorum. Amaç bu proje için Uluslararası Rotary Vakfı’ndan aktarılan yaklaşık 192 bin dolarla mümkün olduğu kadar çok kadına ulaşıp, meme kanseri konusunda bilinçlendirmek.
Projenin bitmesine daha bir yıl var. Ama şimdiden aile hekimlerinin de eğitimleriyle 25 bin 460 kadına, ‘Meme Kanseri Bilinçlendirme Eğitimi’ verildi. Kampanyanın yüzü olan ve meme kanserini atlatan sanatçı Oya Başar, yaptığım röportajda o kadar samimi anlatıyor ki kanserle ilgili yaşadıklarını; eğitimlerde bu videoyu izleyen kadınlar, kanserin herkesin, en önemlisi, kendilerinin de başına gelebileceğini hissediyor. Röportaj ve proje ile ilgili tüm bilgiler  www.farkindaolsaglikliyasa.com sayfasında. Girin ve tanıdığınız tüm kadınlara siteyi tavsiye edin.. Bu arada, hem klinik (mamografi, ultrason) hem de kendi kendine meme muayenelerinizi aksatmayın...

Kendi kendine meme muayenesi bilmeyen tek kadın kalmasın

Tamam, bu meme muayenesi kolay iş değil. Hele kendi kendine meme muayenesi bize biraz acayip geliyor, kabul ediyorum. Ama yapmak zorundasınız, yapmak zorundayız. Nasıl mı? İşte yanda şekilleri veriyorum size... Bir elinizi başınızın arkasına koyun, diğerinin orta üç parmağını birbirine yapıştırın, parmakları memeden hiç kaldırmadan küçük daireler çizin. Bunu, şemadaki gibi dikey ya da ışınsal hareketlerle de yapabilirsiniz.
Bu muayeneyi öyle her aklınıza estiğinde değil adet gününüzün başlangıcından sonraki 7-10’ncu gün arasında yapacaksınız. Adet görmeyenler belirledikleri bir günde, ama her ay aynı günde, unutmayın. Böylelikle meme yapınızı iyice tanıyacak, memenizdeki herhangi bir farklılığı hemen tespit edebileceksiniz. Farklılık hissederseniz yapılacak şey hemen hekime başvurmak. Bu durumda teşhiste en fazla

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin olduğu bölgeyi yöneten tüm dünyayı yönetir

9 Ekim 2011
Profesör Dimitri Kitsikis’in İzmir’e gelip üniversitelerde ders vereceğini, Türk – Yunan Konfederasyonu ile ilgili farklı düşünceleri olduğunu yazmıştım.

Dünyanın saygın üniversitelerinde jeopolitika ve uluslararası ilişkiler dersleri veren, Balkanlar’ın en soylu ve entelektüel ailelerinin birinden olan Kitsikis’in öğrencileri arasında Ahmet Davutoğlu, Kostas Karamanlis gibi politikacılar da bulunuyor. Geçen hafta basında yer alan, ‘Yunanistan’ın ancak Türkiye ile kurtulabileceği’ teorisi Kitsikis’in, ama hepsi bu değil.

Türk - Yunan mübadilleri kötü anılar nedeniyle önyargılıdır

-Nerede yaşıyorsunuz?-Atina, Paris ve Kanada Ottowa’da evlerim var. Şu an Ottowa Üniversitesi’nde ders veriyorum. Ayrıca başkanı olduğum Dimitri Kitsikis Halk Vakfı’nın çalışmaları için de sık sık Atina’da bulunuyorum.
-Ailenizde Türkiye ile ilgisi, geçmişi bulunan birileri var mı? Bu Yunanistan’da çok rastlanan bir durum..-Yunanistan nüfusunun neredeyse yarısının Türkiye’de geçmişi olan ataları ya da akrabaları vardır. Hemen hepsi Anadolu’dan. Ama benim ailemde hiç yok.
-Bu ilginç, çünkü sizin bu topraklarla hiçbir ilginiz olmamasına rağmen Türkiye’ye bu kadar yakınlık duymanız şaşırtıcı..Aslında herhangi bir yerden göç eden kişiler ve akrabaları, gerçekleri tam olarak göremez. Çünkü aile büyüklerinden dinledikleri hikayeler, kötü anılar yüzünden objektif düşünemezler. Yunanistan’dan gelen Türkler Yunanlıları sevmez. Aynı şekilde Türkiye’den gelen Yunanlılar da Türkleri sevmez. Kişisel yaraları ve anıları yüzünden gerçek Türk-Yunan ilişkisini anlamaları mümkün değildir. Benim ailemde ilişkisi olan biri olmadığından Türkiye ile ilgili önyargım yok ve gerçek durumu ve olması gerekeni daha net görebiliyorum.

İzmir’den göçeden Yunanlılar aristokrat kabul edilirdi

-Sizin ailenizin kökenleri nereye dayanıyor? -Benim büyük büyükbabam Midilli’den gelmiş. Annem ve ailesi Girit, Kahire ve Trieste karışımı. Ayrıca Fransız ve İtalyan atalarım var. Benim ailemde Batı yaklaşımı hakimdi. Fransız asıllı annem bana Yunanca’dan önce Fransızca öğretti, dadım da Fransızdı. 12 yaşımda Fransa’da okumaya başladım. 18 yaşımda Yunanca’yı neredeyse unutmuştum. 

Yazının Devamını Oku

İzmir Körfezi’nde yelken

6 Ekim 2011
Hep yazıyorum ya, İzmir Körfezi neden boş, neden hiçbir su sporu yapılmıyor diye.

Belki son dönem hafif bir hareket var ama kesinlikle yeterli değil. Yelken turundan sonra bu isteğim daha da bir celallenmişken, arayan bir arkadaşım beni körfezde yelken yapmaya davet etmesin mi? Hemen atladım tabii. Aslında grubun bir kısmını önceden tanıyordum. Yıllar önce röportaj yapmıştım ‘İzmirli Yelkenci Kadınlar’ diyerek.
İşletme sahibinden diş hekimine, mali müşavirden mühendise ve ev kadınına uzanan, her biri 2’şer çocuk annesi kadınlardan oluşan yelkenci ekibin adı Lemonade. 7 yıl önce “Yetişkinlere Yelken Öğretiyoruz” yazısı ile başlayan yelken maceraları bugün 130 uluslararası katılımcının yarıştığı Marmaris Race Week’de dereceler almalarına kadar gelmiş. Çünkü 4 yıldır Lemon Sailing’in tekneleriyle yarıştıkları gibi skipper’ları da firmanın sahiplerinden, eski milli yelkenci Tolga Yağlı. Zaman zaman benim gibi konukları olsa da çekirdek kadrosu Aylin Pala, Çiğdem Gürlüoğlu, Mine Candaş, Mine Gökçe, Müge Soysal, Müge Aysal, Neşe Yazgan’dan oluşan Lemonade, Bodrum Womens Cup’ta ikincilik, Sığacık Körfezi’ndeki EAYK (Ege Açık Yat KLÜBÜ)’nün  2011 IRC 1’in kış trofesinde birincilik gibi birçok da ödül kazanmış. İşlerinden, çocuklardan zaman buldukça yaz-kış, bazen seyrek bazen sık, mutlaka antreman yapan grupla İzmir Körfezi’nde gerçekten keyifli bir gün geçirdim. Ekiptekiler; İzmir çevresinde KSK, Teos Marina, Levent Marina, Çeşme Marina gibi birçok noktadan yelkene çıkılabildiğini, Doğan Sailing, Dönence Yelken Okulu, Solo Yelken, Lemon Sailing gibi yelken okullarının fiyatları son derece uygun kurslar düzenlediğini anlatıyorlar. Yani artık o kadar kolay bahane bulmak yok. 

Saint Tropez’de Türkiye’yi temsil eden İzmirli ekip

Bu arada dünyanın en prestijli yelken yarışlarından ‘Les Voilles Saint Tropez’de Türkiye’yi İzmirli Lemon Sailing ekibi ve tekneleri BY Farr Lemon’ın temsil ettiğini öğrendim. Shop and Miles sponsorluğunda Göcek’te düzenlenen yarışta birinci olan ekip, Saint Tropez’den de iyi bir derece ile dönecektir diye umuyorum.

Ege eylülde bir başka güzel

YAZIN Hisarönü Körfezi’nin güzelliğini yazınca mesajlar gemişti, ‘Az bile yazmışsınız. Hisarönü cennetten bir parça’ diye. Hatta ‘Mutlaka tekneyle gezmelisiniz, koyların gerçek güzelliğini görebilmek için’ diyordu çoğu kişi.
Malum, Ege’nin en güzel zamanı eylül ayında yaşanıyor. Yazın; sıcaklar, tüm ülkenin ilgisi nedeniyle yaşanan aşırı kalabalık ve yoğunluk bu güzelliklerin tadını çıkarmaya engel olabiliyor. Bu nedenle, tatillerini eylüle saklayan birçok insan var.

Yazının Devamını Oku

İşte sırrımız: Lezzet ve hizmete göre uygun fiyat

2 Ekim 2011
Jo Kohen, İzmir’de yıllardır onlarca mekan açan ve açtığı her yer iyi iş yapan bir işletmeci. Lezzeti, tüm çalışanlarına aktardığı güler yüzlü ve içten hizmetinin yanısıra uygun fiyatlarıyla da her zaman tercih edilen restoranlarına Levent Marina’yı da ekleyen Jo ve eşi Serjen Kohen ile bu işin sırrını konuştuk.

ŞEKER ÜFLEMECİLİĞİ EĞİTİMİ BİLE ALDIM

 -Yemek işine ilk nasıl başladınız?- 20 yaşımda ilk kafemi Tel Aviv’de açmıştım. Adı Reci’s Sandviç House idi. 15 çeşit sandviç yapıyordum. 33 yaşımda bir karar vererek pastacılık okuluna gittim. Bir yıl bu okulda okudum ve Tel Aviv Hilton’da staja başladım. İsrail’de bir de dondurulmuş pasta fabrikası açmıştım.
- Yemek üzerine bayağı eğitimlisiniz yani…- Dahası var. Belçika Anvers’te bir yıl kafe işletmeciliği üzerine eğitim almıştım. Paris’te, İtalya’da, Almanya’da eğitimler aldım. Hatta Avusturya’da pastacılıkta son nokta olan şeker üflemeciliği eğitimi aldım.
- Sonra İzmir’e mi geldiniz?- Evet. 93’te İzmir’e gelip Reci’s Kafe’yi açmıştım. La Folie, Coco Loco, Peximet, Apropo, La Cigale gibi bir çok mekan açtım İzmir’e. Teleferik’e bile 3 tane mekan açmıştım eskiden.

ARTIK FİYAT, DÜNYANIN HER YERİNDE ÖNEMLİ..

- İzmir’ de mekânlar çok uzun ömürlü olamıyor genellikle. Sizin her açtığınız yerin tutmasının sırrı ne sizce?- Herkes mesleğini yapmalı bence. Restorancılık işini de zevkle yaptığınız zaman başarılı olabilirsiniz. Bazen yan yana iki yer aynı ürünleri satıyor. Ama biri doluyor, öbürü bomboş. Çünkü ambiyans, hizmet ve yüzünden okunan insan sevgisi.
- Yemeklerinize de haksızlık etmeyin ama...- Öyle herhalde. O da önemli tabii. Biz, ‘Enternasyonal mutfak’ diyoruz ama mutlaka Türk damak zevkine uygun olmasına dikkat ediyoruz. Bir de fiyat çok önemli. Biz lezzet ve hizmetimize göre ucuz kalmaya çalışıyoruz. Konsept ve ambiyansa da önem veriyoruz. Levent Marina bu anlamda son nokta oldu.

Yazının Devamını Oku