İç sesini dinleyip, sığ gündeme sıkışmamak

SİZE de bazen gündemden sıkıntı gelmiyor mu? Bir gazeteci olarak takip etmek durumunda olsam da “Gündem”e kendini fazla kaptırmanın içsel gerçeklikten uzaklaştırdığına inanıyorum.

Haberin Devamı

Çoğu zaman “Gündem” diye önümüze sunulan karışık, bulanık yemeği yemektense dağlara çıkıp kendi damak tadımıza ve ilgimize hitap eden ve zor bulunan mantarı aramak gerekli belki...
Teknolojinin esiri olmadan nimetlerini sonuna kadar kullanarak ilginç konuları araştırsak, bizi ne uzatacak ne de kısaltacak başkalarıyla ilgili konuşmalar (kısaca dedikodu) yerine, farklı insanların hikayelerini dinleyerek yeni şeyler duysak daha iyi olmaz mı? Ben bu yönde çabalıyor, böylelikle hayata dair heyecanımı hep ayakta tutmaya çalışıyorum. Sanıyorum, bu birçoklarının da ilgisini çekebiliyor. Geçen hafta yaptığım, “En Yüksek Ölüm Oranı Ege’de” ve “İmam Nikahı Kadına Resmi Hakkını Vermiyor” yazılarım üzerine iki ayrı medya kuruluşundan haber grubunun arayarak daha geniş bilgi sorması beni memnun etti. Düşünsenize; hepimiz, bize dayatılanlar yerine kendi gerçeğimiz ve gündemimizi arasak ya da yaratsak, sığ gündeme sıkışmaktansa ne kadar büyük bir çeşitliliğe ulaşmış oluruz...

Haberin Devamı

Mini’nin babası İzmirli mühendis Alec

Farklı bir konuda araştırma yapıyordum ki, İzmirli Alec İssigonis’in hikayesine rastladım. İşte bir İzmirlinin ilginç hikayesi...
1906’da İzmir’de doğan Alec’in dedesi 1830’larda İngilizlerin inşa ettiği Aydın-İzmir demiryolunda çalışmak üzere Paros’tan İzmir’e göç etmiş. Demiryolundaki çalışmaları nedeniyle İngiliz vatandaşlığına geçmeye hak kazanan ailenin torunu Alec, 16 yaşına kadar İzmir’de yaşamış ve eğitim görmüş. Babası ölünce annesiyle birlikte İngiltere’ye giden Alec, Londra’daki Battersea Polytechnic’de mühendislik eğitimi almış ama matematik sınavlarından 3 kere kalmış. Bunun üzerine “Matematik, yaratıcılığın en büyük düşmanıdır” şeklinde çoğu öğrencinin bayılacağı bir söz söyleyen Alec, otomotiv sektöründe teknik ressam ve satış temsilcisi olarak çalışmaya başlamış. 1956’da Mini Cooper’ın atası denebilecek Morris Minor’ı ve Austin 1100 modellerini dizayn etmiş. Bu iki model halen İngiltere’nin en iyi satan beş modeli arasında kabul ediliyor.
1959 yılından itibaren İngiltere sokaklarında dolaşmaya başlayan ‘Mini’nin şef tasarımcısı Gert Hildebrand’ın yorumuna göre, Alec’in tasarımında, İzmir’de geçirdiği yılların, yani Türk kültürünün izlerini bulmak mümkün. Hatta İssigonis’in ilk tasarımında, kül tablası dışında hiçbir lüks ayrıntı olmamasını doğduğu toprakların etkisine bağlayanlar bile var. Puro tutkunu olan Alec’in, bir başka özelliği ise sadelik merakı. Lükse karşı olduğunu söyleyen Alec Issigonis’in bu konudaki yorumu şöyle; “Lüks, sürücünün dikkatini dağıtır.”

Haberin Devamı

Fuarı eski fuarlarla kıyaslamak doğru değil

İzmir Fuarı açıldı açılalı her yıl olduğu gibi tartışılıyor, eskileriyle kıyaslanıyor. Herkes gibi ben de çocukluğumda İzmir Fuarı’ndan müthiş etkilenirdim. Uzaya gönderilen Sputnik Uydusu’nu ilk Sovyetler Birliği pavyonunda, ileri bilgisayar teknolojilerinin geldiği noktayı Amerikan pavyonunda görmüştüm.
O dönem gerçekten uluslararası olan fuara yüzlerce yabancı gelir, yabancı dil bilen gençler başka bir yerde tanışamayacakları bu yabancı bürokrat ve işadamlarına mihmandarlık yapar, dillerini geliştirip vizyon kazanırlardı. Üstüne de para kazanırlardı. Bu gençlerden biri de bendim.
Fuarın getirdiği bir ekonomi de olurdu şehirde.. Otelleri, taksileri, restoranları geçin, fuar çevresinde oturanların yazlıklarına taşınıp, evlerini fuar için gelen yabancılara 10-15 gün süreyle eşyalı kiraya vermeleri suretiyle farklı bir fuar ekonomisi bile oluşurdu.
Gelelim bugüne... Her türlü teknolojik gelişimin, İPad-bilgisayar bir yana, cep telefonundan bile takip edilebildiği; o gün fotoğrafları kesip biriktirilen magazinsel sanatçıların, bugün twitter’dan laf çarpılabilecek kadar ulaşılır olduğu; yurtdışına çıkmak yabancılarla tanışmak önemli bir olayken artık ucuz biletler sayesinde yurtdışının yurtiçinden bile cazip hale geldiği bir dönemde fuarın aynı yöntemlerle ilgi çekmesi mümkün değil.
Eski fuarların tadını hepimiz özlüyoruz ama İzmir Fuarı’nın eski lezzetini yakalamaya çalışmak, eski fuarlarla kıyaslayıp karşılaştırmanın yerine yepyeni bir anlayışla öncekilere benzemeyen farklı bir fuar yaratmaya çalışmanın daha çok ilgi çekeceği ve daha doğru bir yaklaşım olacağı görüşündeyim...

Şarapseverler şarap günlerine

Haberin Devamı

Bu hafta sonu, Forum Bornova’da dokuz farklı üreticinin 120’ye yakın şarabının tadımının yapılacağı “Forum Bornova Şarap Günleri” başlıyor. İzmir Bölgesi’nin şarap tüketimi açısından İstanbul’dan sonra en önemli ikinci pazar olduğunu söyleyen Vinovasyon Etkinlikler Koordinatörü Perran Arıbal ve önolog Jean Luc Colin “Chardonnay-Sauvignon Blanc ve beyaz şarap üzerine merak ettikleriniz”, “Şarap hakkında sık sorulan 50 soru”, “Yemek ve şarap uyumunun sırları” ve “Şampanya mı, köpüklü şarap mı?” adı altında ücretsiz seminerler de verecekler... Hem bilgi hem keyif bir arada olacak...

Benim ‘nasıl oluyor’larım haftaya

Sevgili Bahar Akıncı köşesinde okurlardan gelen “İzmir’de Nasıl Oluyor’da Oluyor” görüşlerine yer verdi ya benim de söyleyeceklerim vardı ama yerim kalmadı. Haftaya inşallah...

Yazarın Tüm Yazıları