Çocukluğunun geçtiği, ilk atlıkarıncaya bindiği, belki içerisinde evlendiği; hayatındaki önemli anlara şahitlik yapan özel bir yerdir. Tıpkı, İZFAŞ Kültür Sanat ve Proje Danışmanı Elvan Feyzioğlu’nun fuarla ilgili 2. kitabının adı gibi ‘Fuar Bizim Hayatımız’...
Çocukken dedemin ve babamın beni sık sık götürdükleri parkları ve hayvanat bahçesiyle, içerisindeki Park Restoran’da nişanlanıp, Ada Gazinosu’nda evlenmemle, Kültürpark benim de hayatım oldu... Hatta, lise son sınıftayken, Uluslararası Fuar için gelen İngilizlere mihmandarlık yaparak hayatımın ilk parasını da Kültürpark sayesinde kazanmıştım.
İnsanı bir anda bambaşka dünyalara götüren binalar arasındaki bu yemyeşil vaha, aynı zamanda 1358 tür bitki çeşidiyle hem Türkiye’nin hem de dünyanın en büyük botanik bahçelerinden biri... Bunu ben değil Şadan Gökovalı ve Sancar Maruflu söylüyor...
Dünyanın her yerinden 9 bin 500 ağaç
İZFAŞ’ın düzenlediği Kültürpark’taki ‘Ağaç Turu’ndaki rehberimiz, neredeyse her ağacın öyküsünü bilen Şadan Gökovalı idi. Kültürpark’ı çok iyi bilen Sancar Maruflu’nun da katıldığı tur çok ama çok keyifliydi. Tam 9 bin 500 ağacın bulunduğu Kültürpark’ta Türkiye’de çok nadir bulunan ağaçlar bulunuyormuş meğer. Bu ağaçlar, Güney Amerika’dan Sibirya’ya, Avrupa’dan Uzakdoğu’ya kadar dünyanın farklı yerlerinden İzmir’e getirilmiş.
Mesela Kaliforniya’daki Muir Ormanları’nda gördüğüm, 4 bin yıl yaşayabilen Sekoya Ağacı’nın İzmir’de de olduğunu bilmiyordum. 1940’larda Kuzey Amerika’dan getirilen bu ağaç 200 metreye kadar uzayabiliyor, bizdeki henüz 35 metre civarındaymış... Palmiye ağaçlarının çoğu ise İskenderiye ve Kahire’den getirilmiş...
Kültürpark’a Halikarnas Balıkçısı dokunuşu
Uluslararası İzmir Fuarı’nın ilk açıldığı yıl yabancı konuklar Behçet Uz’a hediyeler getirmişler. Ama o, bir sonraki yıl gelirken hediye yerine kendi ülkelerine has bitkiler getirmelerini istemiş.
Çocukluğumda babamın görevi nedeniyle 4 yıl yaşadığım Balıkesir Edremitli olduğunu duyduğumdan, tanışıp sohbet etmek istiyordum. Nitekim ortak tanıdıklarımız, hatta aynı ilkokulda okuduğumuz çıktı. Küçük yerin psikolojisini, sonrasında büyük yere uyum sağlama sürecini de irdeleyen, ama kendi deyimiyle ‘Âşıkların zalimliğini’ anlatan Kahperengi kitabının umduğundan çok beğenilmesinden memnun olduğunu söyleyen Hande Altaylı ile Doğan Kitap standında sohbet ettik.
KENDİMİ EDREMİTLİ KABUL EDİYORUM
Siz Egelisiniz değil mi?
Evet, Edremitli’yim. İlkokulu bitirince ayrıldım. Aslında biz Edremitli değiliz. Dedem İstanbul’dan hâkim olarak atanmış ve kalmış. Ama ben kendimi Edremitli kabul ediyorum. Çünkü babam orada doğmuş, ben orada doğdum.
Ben de babamın görevi nedeniyle çocukluğumda 4 yıl yaşadım Edremit’te. Tam bir Ege kasabasıdır Edremit. Sizi nasıl etkiledi orada yetişmek?
Suyu uzaktan görüp hasret olmamak çok zordu. Nitekim, yurtdışına gitmeye başlayıp deniz kenarındaki şehirleri görünce hep hayıflanarak dönüyordum İzmir’e. Birçok kişi Nice’i, Cannes’ı benzetir İzmir’e, ama ben en çok Marsilya’ya gidince İzmir’i gördüm. Yokuşları, dar sokakları, eski şehriyle nedense daha bir yakın geldi bizim kültürümüze ve şehrimize... Hele bir kafede otururken öğle tatilinde ofisinden çıkıp karşıdaki plajda güneşlenen, denize girip işine dönen birini görünce kıskanmıştım açıkçası. Düşünsenize biz de öğle tatillerimizde bir denize girip gelsek, ya da sadece ayaklarımızı kuma değdirsek hayatlarımız daha farklı olmaz mıydı?
Yine hayallere daldım, ama geçtiğimiz hafta İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Prof. İlhan Tekeli başkanlığındaki mimarlar grubuyla açıkladıkları yeni İzmir Kıyı Tasarım Projesi aslında bunların bir hayal olmadığını düşündürdü bana...
Marinalar, kesintisiz bisiklet yolları, yelken kulüpleri, pierler, denizde gösteri platformları, denize inişi kolaylaştıracak her türlü yöntem ve plajlar yapılacağı açıklandı ve kısa sürede uygulamaya konulacağı söylendi. Bana yetişir mi bilmiyorum, ama galiba oğlum da İzmir Körfezi’nde denize girecek. Bir yandan sevinirken bir yandan da sormadan edemiyorum; babam körfezin keyfini sürdü, inşallah oğlum da sürecek. Bizim kuşağın günahı neydi de uzaktan sevdik denizimizi yıllarca?
Fuarın duvarları da kalksa
Proje, özellikle kıyı bölgelerdeki yeniden yapılanmayla ilgiliydi, ama benim bir sorunum da fuarla... Çünkü denizimiz gibi fuardaki yeşil alanın da bizlere uzak kaldığını düşünüyorum. Bunun en büyük sebebi de fuarı çevreleyen yüksek duvarlar. Bakın, Londra’da Hyde Park’a... Bazı yerlerinde incecik bir çit olsa bile genel olarak sizi içine alacak o kadar çok girişi var ki ne zaman yolda yürüyorsunuz ne zaman parka girmişsiniz anlamıyorsunuz... Keşke bizim fuarımızın etrafındaki o kocaman yüksek duvarlar da yıkılsa ve yeşil alan şehirle daha çok bütünleşebilse...
Eski belediye başkanlarımız ne demiş
İzmir’in bugününü sorgularken geçmiş başkanları unutmamak gerekli elbette. Birkaç yıl önce, o zaman birlikte çalıştığımız sevgili Veli Şakır ile eski belediye başkanlarımızla bir röportaj dizisi yapmıştık. İşte, bugün bazıları hayatta olmayan başkanların İzmir’e bakışları...
Zorluk, Başkan A partisindenken iktidarın B partisi olmasıdır
Bunlardan biri de Swissotel Grand Efes’in Ege Çağdaş Eğitim Vakfı yararına düzenlediği Çocuk Karnavalı. Gelirinin tamamı EÇEV’e kalacak olan etkinlikle ilgili EÇEV Yönetim Kurulu Başkanı Berrin Ertürk ve Genel Müdürü Handan Armağan ile bir araya geldik. Uzun yıllardır İstanbul’da düzenlenen bu karnavalı İzmir’e taşıyan Otel Genel Müdürü Rıza Elibol ve Pazarlama Müdürü Pınar Baykal da sohbetimize katılarak İzmirlilerin desteğiyle bu karnavalı gelenekselleştirmek istediklerini anlattılar.
EÇEV’DE BAŞKANLIK BİR BAYRAK YARIŞIDIR
- Berrin Hanım, EÇEV 7 yıldan sonra başkanını değiştirdi ve siz başkan oldunuz. Bu süreç nasıl gelişti?
- Okan Bey başkanlığı artık devretmek istiyordu. Çok ciddi bir sorumluluk gerektirdiğinden, ona uygun biri olsun istediğimizden çok araştırdık. Düşündüğümüz kişilerin başka görevleri de olduğundan görevi alamadılar. Bir ara arkadaşlar Fazıl Say’ı konser için getirmeye çalışıyordu, ‘Fazıl Say’ı getirin, başkanlığı bile kabul ederim’ dedim. Sonuçta Fazıl Say’ı getiremedik ama arkadaşlarım bir kez ağzımdan çıkan söze istinaden başkanlığı bana devretti. Ben bu işi bayrak yarışı gibi gördüğümden layıkıyla yapmaya çalışacağım.
ÇOCUKLARIN AKIL VE RUHLARINI BESLERKEN KARINLARINI DA DOYURMAK İSTİYORUZ
- EÇEV’in gelir kaynakları yeterli oluyor mu?
- Biz EÇEV olarak genellikle burs alanla vereni karşı karşıya getiriyoruz. Böyle başladık ama Altındağ ve Yamanlar’da iki eğitim merkezimiz olunca giderlerimiz arttı. Sadece burslarla bunu yapamayacağımızdan artık bağışçılarımız ve gelir getiren etkinliklere de itibar ediyoruz. Eğitim merkezlerimize sabah ve öğlen gelen çocuklarımız var. Bizden çıkıp okullarına gidiyorlar. Biz onları sosyal ve akademik anlamda besliyoruz ama maalesef karınlarını doyuramıyoruz, gücümüz yetmiyor.
Amerika’nın ilk kadın sığınma evi kurucularından ABD Rutgers Üniversitesi öğretim üyesi Stark, aynı zamanda dünyadaki en etkili aile içi şiddet kitaplarından birinin de yazarı...
Stark çok ilginç konulara değindi;
Cinsel şiddet Türkiye’de rapor edilmiyor
* Aile içi şiddetin sadece geri kalmış değil, tüm ülkelerde yaşandığını anlatan Prof. Stark, dünyada 5 kadında 1 olan oranın, Türkiye’de 4 kadında 1 olduğunu söylüyor. İlginç olan cinsel şiddetin en çok Amerika’da rapor edilmesi, Türkiye’deki kadınların utandıkları için şikâyette bulunamadıkları görüşünde.
* Şiddet gören kadınların yüzde 40’ı ayda üç kereden fazla, hatta çoğu haftada birkaç kez şiddet görüyor. Araştırmalar çoğu zaman şiddetin hiçbir gereksinimi olmadığını, şiddet uygulayan erkeğin kalp atışlarının yavaşladığını, yani sakinleştiğini gösteriyormuş. Yani kadını sakinleşme aracı olarak kullanıyorlar.
Hemen her kadının sorunu; ‘Baskıcı Kontrol’
* Prof. Stark’ın anlattıkları arasında en ilginci ‘Baskıcı Kontrol’ durumuydu.. Şiddet deyince hep fiziksel şiddete odaklandığımızı, ama aslında bundan daha kötü ve yaygın olanın Baskıcı Kontrol durumu olduğunu söylüyor. Birçok kadının yaşadığı, ama göz ardı ettiği bu durumun eve para getirenin erkek olması nedeniyle kadının ne giyeceğine, ne yapacağına, hatta çocuklara ve eve nasıl bakacağına kadar karar verme eğiliminde olması diye niteliyor.
Elikbank, yazarlığa başlamadan önceki mesleği olan otel işletmeciliğini edebiyatla birleştirerek Türkiye’nin ‘Edebiyat Konseptli İlk Oteli’ni açtı. Her odası bir yazara ithaf edilen otelde ünlü yazarların özel eşyalarını da bulmak mümkün.
Ne zamandır yazıyorsunuz?8 yaşımda garip şiirler yazıyordum hatta okuduğum zaman babamın gözleri açılıyordu, ‘Bu çocuk normal olmayacak galiba’ diye…
İlk romanınız nasıl yayınlandı?Siyah Nefes adlı kitabım dosya şeklinde hazır bekliyordu. Eşim, gönlü daha fazla razı olmadığından, benden habersiz göndermiş yayınevine. Onlar beni aradı.
Peki o zamana kadar siz ne yapıyordunuz? 8 yıl yöneticilik yaptım. Büyük bir firmanın İstanbul’da, Romanya’-da, Bodrum’da otellerini açtım. Sonra bebeğim olunca bıraktım.
İLK ÇALIŞMAM FANTASTİK BİR ÜÇLEME İlk kitap çalışmanızı üçleme olarak mı düşündünüz?
Evet, en başından beri üçleme olarak yazmıştım. Çok ilgi gördü gençlerden, yayınevi de daha ciddiye almaya başladı. Ben bir töhmet altına girmiş oldum. Okurlar “İkinci kitap Mavi Dağ’ı yazın, ne zaman çıkacak bu kitap” diye baskı yapıyordu. Hatta Mavi Dağ’ı bebeğimin doğumundan sonra çıkardık.
İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş’ın konuşması sırasında ekrana kentin birbirinden güzel görüntüleri yansıdı. Salonu dolduran dünyanın önemli ekonomist ve politikacıları İzmir filmini dikkatle izledi.
‘3 Kıta 1 Deniz’ isimli toplantıda Karadağ, Makedonya, Arnavutluk ve Gagavuzya cumhurbaşkanları ve 9 eski cumhurbaşkanı, ‘Cumhurbaşkanları Oturumu’nda, ‘Açlık, Yoksulluk ve İşsizlik’ sorunlarını tartıştı.
Davos’a karşılık Çeşme
İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, İsviçre’nin Davos şehrinde soğuk kış şartları altında yapılan ‘Davos Ekonomik Forumu’na karşılık Çeşme’de sıcak Ege iklimiyle, yazlık giysilerle ‘İzmir Ekonomi Forumu’nu yapmayı düşündüklerini söyledi. Demirtaş, önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yapacağı görüşmede bu önerisini sunacağını belirtti.
Elimizden geleni yaparız
Cumhurbaşkanları, EXPO adaylığı sürecinde, özellikle de Kasım 2013’te yapılacak oylamada İzmir’e destek olmalarını isteyen Ekrem Demirtaş’a alkışlarla yanıt verdi. Birçok cumhurbaşkanı konuşmaları sırasında bu konuda ellerinden geleni yapacaklarını belirtti. Toplantı bitiminde Marmara Grubu Başkanı Dr. Akkan Suver, tüm cumhurbaşkanlarına küçük Artemis heykelleri hediye etti.
KISA KISA
· Tanıtımda en çok alkışı Kosova ve Arnavutluk cumhurbaşkanları aldı. Ekrem Demirtaş bunu İzmir’de bu köklere sahip kişilerin bulunmasına bağladı.
İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş’ın ev sahipliğinde “Üç Kıta Bir Deniz” adıyla yapılacak çalışmaların öncesinde Swissotel Büyük Efes’te düzenlenen öğle yemeğinde Bosna-Hersek Federasyon Başbakanı Nermin Niksic konuk konuşmacı olarak yer alacak, ardından da 14. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında “Açlık, Yoksulluk, İşsizlik” konusunda tartışılacak. İzmir çalışmaları TRT İzmir Radyosu’nun vereceği konser ve yemekle sona erecek. Hem İstanbul, hem de İzmir’deki toplantılarına katılacağım zirvenin notlarını haftaya sizlerle paylaşacağım...
Neden gidiyorlar
Son dönemde iyi haberler alıyoruz. İzmir’e gelecek yatırımlar ve yeni yapılanmalar hepimizi umutlandırıyor. Sadece büyük sanayi değil, yıllardır hasretini çektiğimiz birçok marka da İzmir’e gelmeye başladı. House Cafe, Midpoint, Cafe Nero bunlardan bazıları. Öte yandan gidenler de var. Mesela Tike... Sessiz sedasız, birine milyon dolarlık yatırım yaptığı iki mekanını kapatıp İzmir’den uzaklaştı. Avrupa’dan Rusya’ya, hatta Ortadoğu’ya kadar onlarca şubesi olan Türkiye’nin en ünlü kebapçısı Tike’nin sahiplerinden Mehmet Ali Burduroğlu arkadaşım... Geçenlerde arayıp, ‘neden İzmir’den gittiniz?’ diye sorunca, İzmir’de bir dönem mutlu olduklarını, ama bunun sürekli olamadığından bahsetti. Özellikle yaz aylarının müthiş hareketsiz geçtiğini, Tike gibi kurumsal firmaların operasyonel masraflarının her daim yüksek olduğundan bunu kaldırmanın güç olduğunu söyledi. Yani İzmir’in homojen olmayan ticaret hayatı cirolarında dengesizlik yaratmış ve firma da buna devam etmemeye karar vermiş. Belki de enerjilerini farklı yerlerde kullanmayı tercih etmişlerdir. Gayet doğal... Umarım yeni yatırımlardan sonra İzmir’in daha stabil bir ticaret hayatı olur ve geri gelirler. Böylece harika kebaplarının lezzetinden mahrum kalmayız...
Bırakın çocuklar önce çocukluklarına doysun
Çocukların okula başlama yaşı tartışılırken bu konuda daha önce röportaj yaptığım eğitim duayeni, MEF Okulları kurucusu ve yıllardır binlerce öğrenci yetiştiren Fizik Öğretmeni İsmail Arıkan’a kulak verelim; “Başka köyün okuluna gideceğim için beni 7 yerine 9 yaşında okula başlattılar. Bir akrabamızın yanında kalarak okudum. Büyük olduğumdan da hep sınıf başkanı olurdum ve en iyi ben anlardım. Bu yüzden küçük yaşta eğitime başlanmasına karşıyım.” Kendi yaşadığım tecrübeye istinaden ben de aynı fikirdeyim. Oğlum henüz 6 yaşını doldurmadan 71 aylıkken başladı ilkokula. Yani eskiden okula başlama aralığı olan 72- 84 ay arasından bile az. Bence çok da iyi olmadı. Şu anda 9,5 yaşında olmasına rağmen hala oyun çocuğu, 4. sınıfın zorlaşmaya başlayan derslerini çalışmaya pek de bayılmıyor. Yani şimdiki aklım olsa 1 yıl geç başlatırdım okula. Böyle düşünürken okula başlama yaşının 60-72 yaş aralığına çekildiğini duyunca aklıma Doğan Cüceloğlu’nun bir seminerinde söylediği söz geldi. ‘Bırakın çocuklar önce çocukluklarına doysunlar...’
Beyaz yaka perakende ticaretin önemli bileşeni
Hep söylüyorum; İzmir’in sanayisi gelişiyor ama perakende ticaret hayatı aynı paralelde gelişmiyor. İkisi birbirinden ayrı düşünülür mü diyeceksiniz. Aslında düşünülemez ama İzmir o kadar farklı dinamikleri olan bir şehir ki, matematiksel olarak mümkün olmayan bu durum İzmir’de gerçekten olabiliyor. Bunu sadece ben değil İzmir’de ticaret yapan onlarca arkadaşım söylüyor. Üstelik bunun kanıtlanmış istatistiksel verileri de mevcut. Sevgili Deniz Sipahi’nin de daha önce yazdığı gibi İzmir maalesef en yoksul şehirler listesinde hala üst sıralarda.