HUZURUN ADRESİ SELİMİYE
Son birkaç yıldır her yaz yaptığımız Selimiye turunu gerçekleştirdik bu yıl da... Gerçek bir cennet Selimiye... Küçük pansiyonları, durgun denizi, sessizce süzülen yelkenli siluetleriyle tam bir huzur sığınağı. Kafa dinlemek, gürültülü müziklerden uzak doğayla bütünleşmek, göl gibi durgun ve ılık denizden neredeyse hiç çıkmamak, nefis meze, bol balık ve taptaze sebzeler için harika bir köy Selimiye.
Güzel bir fotoğrafını çekip facebook sayfama ‘Yeryüzü Cenneti Selimiye’ diye yazıp koyduğumda, hafiften tepki aldım, ‘e artık siz yazdınız, cennet olmaktan çıkar Selimiye’ diye... Ama merak etmeyin, bu bence pek mümkün değil. Çünkü Selimiye doğal sit alanı olması nedeniyle çirkin yapılaşmaya geçit vermiyor. En azından şimdilik... Genellikle pansiyon ve moteller var, onların da yatak sayısı sınırlı. Dolayısıyla gece konaklayacabilecek insan sayısı sınırlı. Geriye tekneler kalıyor ki doğal liman olan koy, yat turizminin en eski konaklama yerlerinden biri. Volkanik yapıya sahip bölgede tepeler denize o kadar dik iniyorki, aynı diklik denizin içerisinde de devam edince deniz derinliği 15 metre açılınca bile 30 - 40 metreye ulaşıyor. O yüzden teknelerin kolayca kıyıya bağlanabileceği bir yer. Tek tehlike gelen tekne sayısının artması olabilir belki ama bağlama yerleri de sayılı olduğundan fazla kalmak mümkün değil. Hem Hisarönü Körfezi’nin dört bir yanı cennet olduğundan tekneler hangi birine gideceğini şaşırıyor.
Açıkçası Çeşme’nin henüz sezon başında bile yorucu olan kalabalığından sonra Selimiye çok iyi geldi. Tam anlamıyla bir kaçış noktası Selimiye... Umuyorum öyle kalmaya devam eder...
İZMİRLİ TASARIMCI KARAŞAHİN İTALYA'DA GÜMÜŞ ÖDÜL KAZANDI
Çeşme ve Alaçatı’da büyük şehirlerde bile kolay bulamayacağınız farklı sanat çalışmalarına rastlamanız mümkün. İşte bunlardan biri de Kırmızı Ardıç Kuşu’nda şu anda sergilenen Yunan sanatçı Nicholas Smyrnios’un Pop – Op Art Sergisi.
Esas ilginç olan sanatçının ‘İzmirli’ anlamına gelen soyadının öyküsü. Eskiden Gelibolu’da yaşayan, ama İzmir’e hayran olan dedesinin bu hayranlığı soyadını değiştirecek kadar ileri gitmiş. Sanatçı Nicholas Smyrnios ise İzmir’e gelemeyen dedesinin hatırasına Türkiye’de ilk İzmir’e gelmiş. 4 Temmuz’a kadar açık olan sergide ise Türkan Şoray ve Sezen Aksu gibi sanatçıların farklı tekniklerde yapılmış tabloları da bulunuyor.
DEDEM İZMİR’E O KADAR HAYRANMIŞ Kİ SOYADI ‘SMYRNIOS’ KALMIŞ
Yunanistan’ın hangi bölgesindensiniz?
Kuzeyinde doğdum. Ailem sonra Selanik’e taşındı, orada büyüdüm.
Ailenizin geçmişinden Anadolu ile ilgisi olmuş mu?
İzmir Körfezi’nin ıssızlığından dem vuruyoruz çoğu zaman. Marmaris Yelken Yarışları’nda 2’nci olduğumuz Lemonade takımının liderlerinden Tolga Yağlı da hemfikirdi. Geçenlerde beni arayarak, güneş batımında körfez turundan bahsetti. Her ay buluşup farklı bir aktivite yaptığımız İzmir medya ve iş dünyasından kadın arkadaşlarımla çıktık tura. Öyle keyifliydi ki, bir kez daha hayıflandım, neden denize bu kadar yakın olup da uzak kalıyoruz diye... Levent Marina’dan çıkıp sahile yakın, ‘siga siga’ dolaştık kıyılarda. Körfezdeki üç–beş güzel, bizdik bu sefer... Birkaç saat süren turumuzun ardından anladım ki aslında deniz tüm cömertliğiyle yanı başımızda dururken, ona sırtını dönen bizler olmuşuz bunca zaman.
İzmir turizmi yelkenle gelişirHenüz çocuk yaşlarında yelkene başlayan, önceleri rakip olan milli yelkenciler Tolga Yağlı ve Serhat Altay, birlikte kurdukları Lemon Yelken Okulu (Lemon Sailing Scholl) ile İzmir’de yelkeni geliştirmek istiyorlar. Hatta bu amaçla İzmir Kalkınma Ajansı’nın ‘İzmir Turizmini Geliştirme’ programına başvurmuşlar. Amaçları, hem İzmirlileri yelkenle kaynaştırmak, hem de İzmir’in tüm bileşenlerine yani restoranlarına, otellerine, esnafına da kazandırabilecek, üst profil turisti yelken sayesinde çekmek... 85 şirket başvurmasına rağmen en yüksek puanı alıp birinci olmuşlar. İZKA’dan 285 bin TL alıp onlar da aynı oranda harcama ile firmalarını büyütmüşler. İzmir’deki dört üniversiteye eğitim vermişler, yelkeni tanıtmışlar... Ege Açık Deniz Yat Kulübü’ne sponsor olup 35 teknenin katılımıyla iki günlük yelken festivali düzenlemişler.
“Biz bu proje ile bir şirketi nasıl yönetmemiz gerektiğini, ihale dosyası açmayı, bütçemizi dengelemeyi öğrendik” diyor. Hatta Avrupa Birliği projelerini de yakından takip ediyormuş. Başkan Ahmet Priştina zamanında düşündükleri engellilerle ilgili bir projeleri de varmış. Şimdi, başta işitme olmak üzere bedensel engellilerin de yelken yapabilmeleri hatta yelken takımı kurmayı istiyorlar.
Saint Tropez’deki marinalar bizimkinden daha sade
‘İzmir’de yelken ve marinacılık anlamında bir gelişme var’ diyor Tolga. Ama ülkemizde açılan marinalarda devasa mağaza ve restoranlara karşın küçücük mendireklerin yapılmasını doğru bulmuyor. Geçen yıl Türkiye’yi temsil etmek için gittikleri Saint Tropez’deki marinaların Çeşme, Bodrum gibi marinalardan daha sade ve ucuz olduğunu, yelken sporunun yayılması için orta gelirli insanların bile küçük de olsa bir tekne alıp uygun fiyatlı bağlayabilmeleri gerektiğini anlatıyor. “Marina olayını abartmayalım hatta Marina değil, bağlama yerleri yapılsın, bir bekçi, elektrik, su gibi temel ihtiyaçlar olsun, yeterli” diyor.
Afrika – Türkiye Sivil Havacılık Zirvesi’nde mihmandarlık yapan Afrikalı gençlerin gayet güzel Türkçe konuştuğunu duyunca şaşırdım. Hemen nereden bildiklerini sordum ve hepsinin Ege Üniversitesi’nde okuduklarını, birçoğunun da burslu olduğunu öğrendim. Meğer, ne çok Afrikalı öğrenci varmış İzmir’de... Tekrar buluştuğumuzda bana İzmir’i çok sevmelerine rağmen burada yaşadıkları zorluklardan bahsettiler. Ama beni en çok şaşırtan, en çok yemeklerimizden şikayet etmeleriydi. Ülkelerinden ve ailelerinden kilometrelerce uzakta iyi bir eğitim almaya çalışan gençlerin çoğu okulları bitince hemen ülkelerine dönmek istiyor. Nedeni ise gayet basit: “Burada size bile iş yok ki” diyorlar...
FRANCINE DOUGOMBE:
- Hangi ülkeden geldin? Ailen ne yapıyor?
- Orta Afrika Cumhuriyeti’ndenim. İzmir’e geleli 8 ay oldu. Babam maliyede çalışıyor, annem de muhasebeci.
- Ege Üniversitesi’nde ne okuyorsun?
- Şu anda Türkçe öğreniyorum. Sonra Ege Üniversitesi’nde işletme okuyacağım. Ülkemde üniversite okudum, maliyeyi bitirdim. Araştırma yaptım ve burada işletme eğitimi almaya karar verdim.
Ne zaman İzmirli olduğumu söylesem bana da aynı şey söylenir çoğu zaman. Ne farkımız var, açıkçası çok da düşünmemiştim üzerine. Ta ki benimle röportaj yapan Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin amatör gazetecileri “Sizce İzmirli kadınların farkı nedir?” diye soruncaya kadar...
Bu kez üzerine düşündüm ve anladım ki farklı olan biz İzmirli kadinlar değil, erkek egemen toplumumuza rağmen, henüz yetişirken özgüvenimizi baltalamayan, başta babalarımız olmak üzere “İzmirli erkeklerimiz” aslında...
Düşünüyorum da eğer babam giydiğim kıyafetlere karışıp kızsaydı, gürültülü kahkahalarıma eşlik etmek yerine susturmaya kalksaydı, ehliyeti aldığımın ertesi günü tüm acemiliğime rağmen yan koltuğa oturup beni direksiyona geçmeye teşvik etmeseydi, o günün zor şartlarında hem çalışıp hem de iki çocuk büyüten babaannemden gururla bahsetmeseydi, bir an bile erkek kardeşimden daha az değerli olduğumu hissettirseydi, ben bugünkü özgüvenli kadın olabilir miydim?
O yüzden üstüne basarak ve ısrarla söylüyorum ki farklı olan, İzmirli kadın değil, onun kendi olabilmesini teşvik eden İzmirli erkeklerdir. Çünkü kadın üstüne basılmadıktan sonra her yerde kendine güvenini yeşertebilir. Buna erkek kardeşler ve eşleri de dahil edebiliriz. Ama önümüz Babalar Günü ya ben konuyu babalara bağlayarak kapatayım...
Başta babam olmak üzere, çocuklarından gerçek birer yetişkin yaratan tüm babaların gününü şimdiden kutluyorum...
Madonna kolları için plajda boş oturmayın
Madonna’yı gördünüz, 53 yaşında, 20 yaşındakilerden bile daha fit görünüyor. Bu yaşta bu görüntü çok daha değerli. Çünkü 20 yaşında hiç birşey yapmasanız da iyi görünürsünüz, ama 53 yaşında harika bir vücudunuz varsa, bu müthiş bir disiplin ve çalışkanlığın da göstergesidir. O nedenle büyük saygıyı hakediyor, Fit Vücut Tanrıçası Madonna...
Hayatta en çok korktuğu şeyler başına gelince, “Beni şöyle bir yere çarpıp, sonra da silkeleyen hayat, aslında düşündüğümden çok daha güçlü olduğumu fark etmemi sağladı” diyen Demirkan, USA Today, American University, Smithsonian Institute, Fiat, Inova Health Source gibi dünyaca tanınmış özel kurumların yanısıra ABD’nin en gizli kurumları Pentagon ve FBI’da da eğitimler veriyor. Öyleki bazılarının işinin ne olduğunu bile bilmiyor.
Kısa bir süre önce dördüncü kitabı Akıllı Arzular’ı yayınlayan Demirkan, gerçekten sorun olan tek şeyin düşünce biçimimiz olduğunu söylüyor.
- İzmir’den ne zaman ayrıldınız?
- Yarı evet, yarı hayır hislerle bir evlilik yapıp, Amerika’ya yerleştim 1992’de. Tüm arkadaşlarımdan ve ailemden ayrılmak, dünyanın öbür ucunda yeni bir hayata yeniden başlamak bana kendimi yalnız ve yetersiz hissettiriyordu.
- Orada nasıl bir hayatınız vardı, neler yapıyordunuz?
- İlk yıllar çok yalnızdım, kendi işimizi kurmaya çalışıyorduk. Tek arabamız vardı, eşim işe giderken ben bütün günü ormanın içinde tek başıma geçiriyordum. Günlerim hapis gibi 6 ayı doldurup, bir aylığına Türkiye’ye gitmeyi beklemekle geçiyordu. Hayattan beklentim bu kadardı yani...
KÜRTAJ, sezaryen bir tartışmadır gidiyor. Kadınları ilgilendiren bu konuda bile en az biz konuşuyoruz. Bir de kadın doğum doktorları... Nedense kimse onlara bir şey sormuyor, yok gibiler... Oysa, işin bir yanında tıbbi boyutu, diğer yanındaysa Operatör Doktor Semih Hızıroğlu gibi gerek devlet hastanelerinde, gerekse özel sektörde yıllarca çalışan doktorların tecrübesiyle yaşadıkları ve gördükleri olaylar var... Bakın, Doktor Hızıroğlu, kürtaj ve sezaryen hakkında neler anlatıyor...
BİZİM DIŞIMIZDA KONUŞANLAR İNANILMAZ TEKNİK HATALAR YAPIYOR
- Kürtaj tartışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Öncelikle ne sezaryen, ne normal doğum, ne de kürtaj yanlısı olmadığımı söylemek istiyorum. Ben olaya tıbbi açıdan ve yılların verdiği tecrübelerimle bakıyorum. Günlerdir gazete ve televizyonlarda, köşe yazarlarından din bilginlerine kadar, kadın doğum doktorları dışında herkes konuşuyor.
- Siz bunları izlerken neler hissediyorsunuz?
- Kulaklarıma inanamıyorum çünkü inanılmaz teknik hatalar yapıyorlar. Mesela bir yazar “dış gebelik olursa kürtaj yapılabilir” dedi. Dış gebelikle kürtajın ne ilgisi var? Dış gebelik durumunda kadının hayatı tehlikeye girebilir, kürtajla alınamaz, ameliyat gerektirir. Bilmiyorsunuz, ama neden bir kadın doğum doktoru çağırmıyorsunuz? Bu da bizim ülkede hep yapılan yanlışlardan biri.
HAMİLELİK 5 HAFTADAN ÖNCE ANLAŞILAMAZ
Hem de bir değil 14 Sheakspeare eserinden alıntılarla, Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun çevirip derlediği “Geceleri ve Gündüzleri” adlı oyunu oynayacaklar.
6 Haziran Çarşamba günü Atatürk Kültür Merkezi’ndeki oyunun gelirini Safiye Nadir Zihinsel Engelliler Merkezi’ne bağışlayacak olan işadamları, rollerini öylesine benimsemişler ki röportaj için haberleştiğim Hakan Pekin, mesajının sonuna kendi adı yerine “Othello” yazmıştı. EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Temel Aycan Şen ve Sosyal İlişkiler Komite Başkanı Hakan Pekin ile tiyatro ve EGİAD üzerine sohbet ettik...
TEMEL AYCAN ŞEN EGİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI
TURNEYE ÇIKIP ÇEVRE İLLERE DE GİDECEĞİZ
Nereden çıktı bu tiyatro projesi?Derneğimizin bu dönemki amaçlarından biri, üyelerimizin kaynaşması. Bu tür faaliyetler o üyeleri uzun zamanda ulaşamayacakları mesafeye ulaştırıyor. İnanılmaz dostluklar oluşuyor. Tüm üyelerimizle spor, sanat, kültür gibi projelerde buluşmamız cabası... Gelirini de ihtiyacı olan bir kuruma vereceğiz.
Bu kadar çalışma tek oyun için mi?İzmir ya da Çeşme’de tekrar oynayalım diyoruz. Ege Genç İşadamları Derneği Federasyonu Başkanı da olduğumdan Balıkesir, Manisa gibi büyük illerde de oynayabiliriz. Gelirleri de oradaki sosyal sorumluluk projelerine bırakabiliriz.
SİYASET İÇİN ERKEN, HENÜZ ÇOK GÖREV VAR