Paylaş
Suyu uzaktan görüp hasret olmamak çok zordu. Nitekim, yurtdışına gitmeye başlayıp deniz kenarındaki şehirleri görünce hep hayıflanarak dönüyordum İzmir’e. Birçok kişi Nice’i, Cannes’ı benzetir İzmir’e, ama ben en çok Marsilya’ya gidince İzmir’i gördüm. Yokuşları, dar sokakları, eski şehriyle nedense daha bir yakın geldi bizim kültürümüze ve şehrimize... Hele bir kafede otururken öğle tatilinde ofisinden çıkıp karşıdaki plajda güneşlenen, denize girip işine dönen birini görünce kıskanmıştım açıkçası. Düşünsenize biz de öğle tatillerimizde bir denize girip gelsek, ya da sadece ayaklarımızı kuma değdirsek hayatlarımız daha farklı olmaz mıydı?
Yine hayallere daldım, ama geçtiğimiz hafta İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Prof. İlhan Tekeli başkanlığındaki mimarlar grubuyla açıkladıkları yeni İzmir Kıyı Tasarım Projesi aslında bunların bir hayal olmadığını düşündürdü bana...
Marinalar, kesintisiz bisiklet yolları, yelken kulüpleri, pierler, denizde gösteri platformları, denize inişi kolaylaştıracak her türlü yöntem ve plajlar yapılacağı açıklandı ve kısa sürede uygulamaya konulacağı söylendi. Bana yetişir mi bilmiyorum, ama galiba oğlum da İzmir Körfezi’nde denize girecek. Bir yandan sevinirken bir yandan da sormadan edemiyorum; babam körfezin keyfini sürdü, inşallah oğlum da sürecek. Bizim kuşağın günahı neydi de uzaktan sevdik denizimizi yıllarca?
Fuarın duvarları da kalksa
Proje, özellikle kıyı bölgelerdeki yeniden yapılanmayla ilgiliydi, ama benim bir sorunum da fuarla... Çünkü denizimiz gibi fuardaki yeşil alanın da bizlere uzak kaldığını düşünüyorum. Bunun en büyük sebebi de fuarı çevreleyen yüksek duvarlar. Bakın, Londra’da Hyde Park’a... Bazı yerlerinde incecik bir çit olsa bile genel olarak sizi içine alacak o kadar çok girişi var ki ne zaman yolda yürüyorsunuz ne zaman parka girmişsiniz anlamıyorsunuz... Keşke bizim fuarımızın etrafındaki o kocaman yüksek duvarlar da yıkılsa ve yeşil alan şehirle daha çok bütünleşebilse...
Eski belediye başkanlarımız ne demiş
İzmir’in bugününü sorgularken geçmiş başkanları unutmamak gerekli elbette. Birkaç yıl önce, o zaman birlikte çalıştığımız sevgili Veli Şakır ile eski belediye başkanlarımızla bir röportaj dizisi yapmıştık. İşte, bugün bazıları hayatta olmayan başkanların İzmir’e bakışları...
Zorluk, Başkan A partisindenken iktidarın B partisi olmasıdır
CAHİT GÜNAY; 12 Eylül darbesinden sonra 33 ay başkanlık yapmış...
Bir Yunan filozofu; “Belediye yolları altın kaplasa, halk kaç kırat diye sorar” demiş. Ama belediye başkanlığının esas zorluğu başkan A partisindenken iktidarın B partisi olmasıdır.
- Şimdiki gibi yani...
Ama bakın, ben Aziz Kocaoğlu’nu beğeniyorum. Çünkü ben o sandalyede oturduğum için zorlukları çok iyi biliyorum, bunu herkes bilmez. Politik rüzgarların da çok estiği bu dönemde başarılı olduğunu düşünüyorum.
- İzmir’in kanal ve su projelerini yürürlüğe sokmak için çok uğraşmışsınız
O zaman Başbakan Ulusu’ya ‘Gediz kapanıyor, bu proje size nasip oldu. Bunu kabul ettirirseniz çok büyük iş yapmış olursunuz’ dedim. Hatta o akşam yemekte kendisine bir çipura geldi ki iki kişi zor yer. Başbakan ‘Bu ne böyle?’ deyince ‘Efendim, körfez ölüyor bu da son balığımız’ dedim. Güldü ve projenin onayı için beni DPT’ye Turgut Özal’a yolladı ama o Amerika’ya gideceğinden imzalamadı. Fakat Ulusu arayıp onaylattı ve kanal, su projelerimiz yürürlüğe girdi.
İzmir’deki kadar çarpık kentleşme görmedik
CEYHAN DEMİR; Cahit Günay’ın istifasından sonra 11 ay 11 gün başkanlık yapmış...
Benim başkanlığımda Ege-Kent projemizi duyan Dünya Bankası’ndan bir ekip Murat Karayalçın ile birlikte İzmir’e geldi. Bana ‘Biz bütün dünyayı gezdik ama İzmir’deki kadar çarpık şehirleşme görmedik. Dünyanın her yerinde gecekondular çukurluk, sinekli, batak yerdedir. İzmir’de tam tersi çukur olan Alsancak’ta en zenginler yaşıyor; en güzel, manzaralı tepeler ise gecekondu ile dolmuş’ dediler.
- Avrupalılar şehirlerinin yeşilliği ile övünür, bir de İzmir’e bakın...
Batılı ülkelerde kentler kişi başına düşen yeşil alanla övünür. Mesela 20 Türk Kaymakamı Berlin’i gezerken Fransız rehberimiz kentin yeşilliğini, ormanlarını uzun uzun anlattı. Ama en son ‘Eğer Paris’i düşünürseniz bütün bu yeşillikleri 7 ile çarpın’ dedi. Yani, o yeşil Berlin’den daha da yeşil olan şehri ile övünüyor. Bir de İzmir’e bakın..
Sahil bulvarı yapılırken bana her gün küfrediyorlardı
İHSAN ALYANAK; Seçimle gelmiş, 12 Eylül darbesiyle gitmiş...
- EXPO’ya sizin dönemizde bir müracaat yapılmış değil mi?
Evet, İzmir Fuar’ında 1985 yılı EXPO’sunu düzenleyecektik. Teklifimiz BIE’ye, UFI kısa adıyla anılan Uluslararası Fuarlar Birliği kararı olarak gittiğinden rakibimiz de yoktu. 12 Eylül’den 5 gün sonra 16 Eylül’de Lizbon’daki sunuma gidilmedi. EXPO kaybedildi.
- İzmir’in en önemli yollarını, meydanlarını siz yapmışsınız..
Şu her gün geçtiğiniz Mustafa Kemal Sahil Bulvarı bizi mahvetti. Her gün sabah 6’da işçilerle işbaşı yapardık. Makinalar dolduruyor, düzeltiyor. Apartmanlardan bize kızıyorlar. Hele orada oturan hoş bir kadın her gün bana yukarıdan küfrediyor, ben yine de kibarca selam veriyorum. Sonra bir gün yanımıza geldi ‘Ya size yakıştı mı böyle küfür etmek’ dedim. ‘Kusura bakmayın Başkanım, uyuyamıyoruz ya ondan sinirimiz bozuldu’ dedi. Haklıydı çünkü ben makinaları gece de çalıştırıyordum.
- Fevzipaşa bulvarı ve Tepecik’i genişletmişsiniz. Hatta Konak’tan bir misket yollayacağım Yenişehir’den çıkacak dermişsiniz?
Şövalye bir ruhum vardı ve benim için imkânsız diye bir şey yoktu. Ama hep iyi şeyler yaptığıma inanıyorum. Mesela Varyant’tan, Tepecik yolundan arabalar geçemezdi. Oralarda her yeri gece gündüz demeden yıkıp düzleştiriyordum. Üzerimize bıçaklar, silahlarla geliyorlardı. Nasıl kurtulduk oralardan bugün şaşıyorum.
Paylaş