Ayçe Bükülmeyen

Avrupa’nın 2’nci büyük kukla festivali İzmir

1 Mart 2015

İZMİR’de, şehrin farklılığına, özgünlüğüne çok uygun bir festival düzenleniyor 9 yıldır. Uluslararası İzmir Kukla Günleri, geçmişte kültürümüzde çok önemli yeri olan, ama bugün unutulmaya yüz tutmuş ‘Kukla’ sanatını canlandırmasının yanısıra, dünyanın birçok ülkesinden önemli sanatçıları da izlememizi sağlıyor. Festival Direktörü Selçuk Dinçer, 5 - 22 Mart’ta düzenlenecek etkinlikte çok özel gösterilerin olacağını, www.izmirkuklagünleri.com sitesinden tüm festival programının izlenebileceğini söylüyor.

KÜLTÜRÜMÜZ UZAK SAYILMAZ
- Kuklalarla ilişkiniz, merakınız, çocukluktan mı başladı?- Aslında meslekten. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro ve Oyunculuk Bölümü mezunuyum. Çevrenize baktığınız zaman o formasyonunuza yer etmiş şeyleri siz de görüyorsunuz öncelikle. Biz de okulda kuramsal derslerde kukla diye bir ders okuduk. Yıllar sonra İspanya Segovya’ya gitmiştim. Bir kukla festivalinin ortasına düştüm gezerken. Algıda seçicilik burada devreye giriyor. ‘Orada bir kuklacı, şu meydanda bir kukla oynanıyor’ derken öğrendim ki bu bir kukla festivaliymiş. Avrupa’nın en büyük kukla festivallerinden biri yapılıyormuş orada. ‘Böyle birşeyi biz de yapabiliriz’ dedim. Benim modern kukla sanatıyla ilgimi bu festival yarattı. O yıldan beri her yıl bu festivale gider, izlerim.
- Aslında bizim kültürümüz de kuklaya uzak sayılmaz...- Kesinlikle. Bizim geleneksel Türk tiyatrosu derslerimizde Karagöz çok önemli yer tutar. Kukla adına dünyadaki en büyük geleneklerden biridir Karagöz. Yunanlıların Karagiozis’i başka bir şey, başka tipler. Oyun kahramanları, hikayeleri farklı. Onlarınki Karagiozis, bizimki Karagöz. Çok büyük bir gelenek bu. Aslında İrlandalı araştırmacı Dr. John Mc Cormick, anılarına göre, Kukla Tiyatrosu Topluluğu Avrupa’da turne yaparken İstanbul’a da geliyor ve en büyük parayı Türkiye’de kazanıyor. Yani kukla çok seviliyor bizde.

‘BURADA BU İŞ TUTAR’ DEDİK
- Kaç yıldır uluslararası oldu bu organizasyon?- Aslında ilk yıldan beri. Çünkü Türkiye’de pek kukla yok. Bir tane Karagöz sanatçısı vardı. İlk yıl 5 grup getirdim, 4’ü yabancıydı. Bizim okulun salonunu tuttum. Salonlar doldu ama çok az izleyici vardı. ‘Bu iş olur, İzmir’de bu iş tutar’ dedik. 2. yıl festival havasına soktuk işi. 10 - 12 grup getirdim. 3. yıl biraz daha büyüdü. 5. yılında ise Avrupa’nın en büyük 2. kukla festivali durumuna çıktı. Halihazırda öyle.

Yazının Devamını Oku

‘İzmir Aşkına’ çocuklar için oynuyor

26 Şubat 2015

SON dönemde sivil toplum anlayışı oldukça değişti, farkında mısınız? Artık kimse cebinden çıkarıp sadaka gibi bağış yapmıyor. Para toplamak için proje üretiyor, sınırlarını zorluyor, sahneye çıkıyor, fark yaratıyor. Tıpkı ‘İzmir Aşkına’ adlı gönüllü oluşum üyelerinin yaptığı gibi... Aralarında turizmci, reklamcı, ithalatçı, psikolog, yönetmen, avukat, öğretmen, sigortacı, mimar, tüccar gibi farklı profesyoneller bir araya gelip BUVAK - Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nde tedavi gören çocuklar yararına müzikli, danslı, teatral bir gösteri hazırlamışlar. Hem de 1900’lerin başında yaşanan hayali bir aşk hikayesinden yola çıkarak geçmişten günümüze kadar İzmir’in sahip olduğu değerlere vurgu yapan bir gösteri.

Bir yandan İzmir’in renkli ve çok kültürlü yaşamını, misafirperverliğini bir yandan yaşanan işgali, savaşı, mübadeleyi ve kurtuluşu anlatan bu tiyatro geçen salı akşamı seyirciyle buluştu. Kaçırdık diye üzülmeyin, çünkü bu akşam ve 28 Şubat akşamları da Fuar Kültürpark’ta yer alan İzmir Sanat’ta izleyebilirsiniz. Gelirin tamamı Behçet Uz Çocuk Vakfı’na bağışlanacak gösterinin biletleri için (0532 475 15 09) nolu telefonu arayabilirsiniz.


Gençler şiddetsiz bir dünya istiyor

EKİN Koleji Genel Müdürü Yasemin Türk Reşitoğlu beni konuşmacı olarak davet ettiğinde hem çok heyecanlandım hem de biraz çekindim açıkçası.

Yazının Devamını Oku

Gördüklerim müzik duyduklarım resim

22 Şubat 2015

MERCAN DEDE’yi müzisyen, DJ, ney sanatçısı olarak bilirken son dönemde resim sergileriyle gündeme gelmeye başladı. ‘Ben aslında müzik değil, resim eğitimi aldım’ diyen Mercan Dede, herşeyin bir zamanı olduğunu ve yaşadığı dönüşüm sonrası resimle yeniden ilgilendiğini anlatıyor. ‘Kadim Zamanlar Makinesi’ adlı sergisini ilk kez Büyük Efes Sanat Galerisi’nde açan Mercan Dede, ilginç bir şekilde ilk müzik turnesine de aynı mekandan başlamış. Mercan Dede’yi bu kez dinlemek değil izlemek istiyorsanız, sergiyi kaçırmayın...

EĞİTİMİM MÜZİK DEĞİL, GÖRSEL SANATLAR
- Herkes sizi müzisyen, ney sanatçısı, DJ olarak bilirken, birkaç yıldır resim sergileri açıyorsunuz. Resime ilginiz nasıl başladı?
- Ben buna büyük bir ironi diyorum. Aslında müzikle ilgili hiç eğitimim yok. Hatta nota bile yazamam, okuyamam, bilemem. Esas eğitimim görsel sanatlar. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın’da fotoğraf, ardından Kanada Saskatchewan Üniversitesi’nde baskı, Concordia Üniversitesi’nde ise resim, baskı, multimedia üzerine master yaptım. Sonra orada öğretim üyesi olarak kaldım. Yani esas akademik eğitimim görsel sanatlar.
- O zaman siz belki de hep müzikle yoğun, iç içe olduğunuz dönemde resme döneceğinizi biliyor muydunuz? Aslında hissediyor muydunuz?- Hissediyordum. Concordia’da master ve öğretim üyeliği yaparken birkaç sergi de yaptım. Oranın yeni yükselen önemli sanatçılarından birinin sergi açılışına gittiğimde kimsenin resimlerle ilgilenmediğini gördüm. O karede bir tane bile resme bakan kimse yoktu. O resimlerin üzüldüklerini hissettim. O beni çok ürküttü. Orada 1 – 2 yıl daha devam etseydim o sevgiyi tamamen kaybedebilirdim. O yüzden müzik çok iyi geldi. Çünkü müzik çok direkt bir şey. Çalıyorsun, seviyorlarsa seviyorlar. Tepkilerini veriyorlar. Ya biri uyukluyor, ya biri heyecanlanıyor, ya biri ağlıyor, ilgilenmiyor ama etki o anda. O bana çok iyi geldi. O sırada işte Mercan Dede diye garip bir adam çıktı. Onun peşinden gitmek gerekiyordu.

İÇİNDE SÜREKLİ SESE İLİŞKİN BİR ŞEY VAR
- İnsanlar sizi müziğinizle tanıdı.

Yazının Devamını Oku

Güneşli havada şemsiye taşımak

19 Şubat 2015

ÖZGECAN yüreğimize oturdu. Ailesinin gösterdiği sabrı ve asil duruşu büyük bir hayranlıkla izliyorum. Babasının dediği gibi, Özgecan milat oldu bizimki gibi erkek egemen bir toplumda. Kadınlar suskunluklarını bozdu, yaşadıkları fiziksel ya da psikolojik tacizleri anlatmaya başladı. Size birşey söyleyeyim mi? Bu ülkede, en azından bakışlarla taciz edilmemiş kadın kesinlikle yoktur. Bunun giyimimizle, gülüşümüzle ya da davranışımızla ilgisi olduğunu söyleyen ise kendi sapıklığına kulp takıyordur. O kadar net!
Ben, Kız Lisesi’nde okudum. Okul çıkışlarında bindiğimiz troleybüs doğal olarak kız öğrencilerle dolardı. Bu ortamın tacizciler için bulunmaz bir ortam olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Küçüklüğümden beri, istesem de istemesem de dikkat çeken bir kız çocuk olduğumdan farkındalığım çok yüksekti. O nedenle troleybüslerde gözlerimi dört açar, kimseleri yanıma yaklaştırmazdım. Yaklaşmaya kalkan olursa sivri ucunu batırayım diye de yanımda şemsiye taşırdım sürekli. Bir süre sonra, hergün dağılma saatinde bilerek binen aynı adamları fark etmiştim. İşin kötüsü bu adamları takip ettikçe başka kız öğrencileri taciz etmeye uğraştıklarını ve kızların utançtan ne yapacaklarını şaşırdıklarını gördüm. Hatta birkaç kez, kızların yanına gidip şemsiyemle adamları uzaklaştırmaya çalışmıştım çocuk aklımla. Şimdi, aslında ne kadar şanslı olduğumu, öyle bir caniye denk gelmemin çok da uzak bir olasılık olmadığını anlıyorum.
Ülkenin en çağdaş şehrinde yaşasak bile en azından tacizci bakışlara maruz kalmayanımız yoktur. Şimdi, toplum olarak bir dönüşüm yaşama şansımız var.
Gelin kadınların, kızların seslerine kulak verin, vicdan sahibi erkekler...
Evet, kadın-erkek farklı, çünkü biz sizi kolay kolay utandıramazken siz bizi bakışlarınızla yerin dibine sokabilirsiniz.
O nedenle, lütfen, bir kadına bakarken bile dikkatli olun. Unutmayın, bakışlarınız bile taciz edici olabilir.


Yazının Devamını Oku

İzmir’de Müslüman da Hıristiyan da Yahudi de gavur

15 Şubat 2015

GEÇEN hafta Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos, İzmir’i ziyaret etti. Ziyareti organize edenlerden Ortodoks Cemaati Başkanı Teodora Hacudi, bu sırada İzmir’de yaşadıkları misafirperverliği anlata anlata bitiremiyor. Ankara’da Başbakan’ın verdiği bir yemeğe davet edilerek, ülkedeki gayrimüslim toplulukların sorunlarını da görüşen sevgili dostum Teodora ile yıllar önce vaftiz edildiği Ayafotini Kilisesi’nde, İzmir’in derinliğini, zenginliğini oluşturan değerler üzerine sohbet ettik.

TEODORA VE HASAN TAHSİN BAŞLATTI
- Patrik Bartholomeos’un ziyareti bir ilk mi İzmir için?- Daha önce geldi, ama hiç ayin yönetmemişti İzmir’de. Bergama’da Kızıl Avlu’da, Efes’te Saint Jean’da, Şirince’de yukarıda çok ziyaretleri oldu. Fakat bu seferki çok farklı bir şeydi.
- Nedir farkı?- Aslında İzmirli iki yaramaz çocuğun başlattığı bir şey diyorum ben buna. Alsancaklı Teodora ile Eşrefpaşalı Hasan Tahsin. Hasan Tahsin Kocabaş Büyükşehir’e danışman olduğunda ‘hayırlı olsun’ demek için ofisine uğradım. 15 Ağustos’ta Meryem Ana yortusunu Şirince’de kutlayacaktık. ‘Neden Basmane’deki Ayavukla Kilisesi’nde yapmıyorsunuz. Başvurdunuz da vermedik mi?’ dedi. Bir şok yaşadım. Çünkü Ayavukla, İzmir için bir tabuydu eski söylemlere bakacak olursan. Hemen başvurumuzu yaptık. Büyükşehir’den anında onay geldi. Ve bunun ötesinde Büyükşehir Belediyesi bize kapılarını açtı. Ben böyle bir şey beklemiyordum açıkçası. Orada çok güzel bir ayin yaşandı. Her şey en ufak noktasına kadar düşünülmüştü ki... En güzel tarafı 17 Ağustos’un yıldönümü olması ve 15 yıl önce o kötü olayla bir araya gelen iki halkın, bu kez böyle güzel bir olayla buluşmasıydı. Büyükşehir’in huzurevi araçları, sağlık görevlileri ve tekerlekli sandalyelerle yaşlılarımızı evlerinden aldı. Biz kendi aramızda 20 – 30 kişi ayin yapacağımızı düşünürken, yurtdışından gelen Müslüman arkadaşlarımız ve Büyükşehir Belediye Başkanımızın da katılımıyla çok özel bir ayin oldu. Orada sayın Kocaoğlu “Mademki bu kilise sizin kültürünüzün, 6 Şubat’ta bu kilisenin yortusu, Aziz’inin bayramı, Patrik Hazretleri’ni İzmir’e davet ediyoruz” dedi.

BELEDİYELERİMİZ VE VALİLİK BİZİ SAHİPLENDİ- Patrik Bartholomeos sadece Ortodoks Cemaati için özel biri değil sanıyorum...- Kesinlikle. Ruhani lider olmanın ötesinde, dinler arası diyalog için çok fazla çalışması var. Çevre, ekoloji üzerine de çalışıyor. Burada bilinmiyor ama dünyada oldukça etkili bir insan, lider, önder ve çok fazla girişimleri var bu konuda. Hele dinler arası diyaloğa en çok ihtiyacımız olan bu dönemde daha da anlamlı. Hatta Aziz Yohanna Katolik Bazalikası’nda Patrik Hazretleri bir ayin yönetti ki bu da bir ilk. Bir Ortodoks olarak Katolik kilisesinde ayin yönetiyor. Son dönemde hem Papa’nın, hem Patrik Hazretleri’nin iki mezhebi birleştirmek, eski yaşananları unutmak için girişimleri var. İzmirli olarak bu önemli olayın benim kentimde olması bana ayrı mutluluk verdi.
- Nasıl hazırlandınız Patrik’in ziyaretine?- Biz küçük bir cemaatiz ama sağolsun İzmir’deki başta Büyükşehir olmak üzere tüm belediyeler, valilik öyle destek oldu ki, inanamadık. Büyükşehir ve Konak belediye başkanlarımız, bütün imkanlarını seferber etti. Bu kilisede gördüğünüz yolların, bahçenin düzenlenmesi, çiçeklerin, ağaçların ekilmesi hepsi onların desteğiyle oldu. Biz şaşkınlık içindeydik çünkü hiç bir zaman kimseden bir şey istemiyorduk. Kendi halimizde burada yaşayan küçük bir cemaattik. Bir beklentimiz yoktu açıkçası. Bütün belediye başkanlarımıza başta Aziz Kocaoğlu olmak üzere nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. Büyükşehir Belediyesi, Konak, Bornova, Narlıdere, Selçuk. Valilik desen yine öyle. Hiç hissetmediğimiz ama devamlı arkamızda olan bir güvenlik.

PATRİK BAŞKAN’IN KARDEŞİ İÇİN DUA ETTİ

Yazının Devamını Oku

İzmirli bilim insanının adalet arayışı

12 Şubat 2015

KISA süre önce, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Rennan Pekünlü’nün adalet arayışını yazmıştım. Derse giren öğrencilerini, T.C. Anayasası’ndaki Laiklik İlkesi ve Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarındaki giyim kuşam yönetmeliğini hatırlatarak bunlara uymaya davet eden ve bir öğrencinin şikayeti üzerine “Öğrenim özgürlüğünü engellediği” gerekçesiyle 2 yıl 1 ay hapis cezasına mahkum edilmişti, benim de üniversite hocam olan Prof. Pekünlü...


Kesinleşen bu hükmün karşılığı olarak şu an, Foça Cezaevi’nde...
Aynı suçlama nedeniyle hakkında açılan bir başka davanın 2. duruşması ise geçen hafta yapıldı. Avukatı Murat Fatih Ülkü’den bilgi aldım. Bu duruşmanın 7 Mayıs tarihine ertelendiğini anlattı. Prof. Pekünlü’nün hiç kimseye fiziksel bir müdahalesi olmadığını, zaten şikayetçi öğrencilerin Rennan Hoca’dan ders almadıklarını söylüyor. Zaten devamsızlıktan kalma gibi bir durumları olmadığına göre bir engelleme de söz konusu değil diyor. Yine de tarafsız bir gazeteci olarak iddiada bulunanlara da köşelerimin açık olduğunu, mail adresimden bana ulaşabileceklerini belirtiyorum.
Bu arada, Prof. Rennan Pekünlü’nün durumu sadece İzmir’de değil, tüm Türkiye’de büyük ilgi çekti. Birçok sivil toplum kuruluşu desteklerini göstermek için gerek adliyede gerekse farklı platformlarda açıklamalar yaptılar. Peki, hayatında hiçbir sabıkası olmadığı halde ilgili maddenin neredeyse üst sınırından ceza alan Rennan Hoca cezaevinde ne yapıyor?
Bir kere, Rennan Hoca’nın morali oldukça yüksekmiş. İlkeler uğruna verdiği mücadelesinin, kamuoyunca benimsenmesinden de memnuniyet duyuyormuş. Cezaevinde yoğun biçimde okuyor, bilimsel çalışmaları ve kitap çalışmaları ile ilgileniyormuş. Ne diyelim, her bilim insanımız bizler için birer ışıktır.

Yazının Devamını Oku

Öğrenci istiyor biz tasarlıyoruz

9 Şubat 2015

Ozpack adını duymuşsunuzdur. Duymadıysanız bile mutlaka öğrencilerin kitaplarını taşıdıkları renkli küçük taşıma dosyaları dikkatinizi çekmiştir. İzmirli genç bir girişimcinin ürettiği bu ürün kısa sürede büyük talep gördü. Sadece İzmir’de 100 binlerce üreten Osman Can Özcanlı, şimdiki amaçlarının önce Türkiye, sonrasında ise Amerika olduğunu anlatıyor. İzmirli genç bir marka olan Ozpack’in gideceği çok yol var.

- Nasıl bir eğitim aldınız?
- İzmir Amerikan Koleji’nden mezun oldum. Ondan sonra Amerika’ya giderek Wisconsin Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği okudum. Tam o yıllarda bu Ozpack fikri geldi aklıma.
- Nereden geldi?- Öğrencilerin kitap ve defterleri elde taşımak için bir aparata ihtiyacı olduğunu düşünüyordum. Bana da lazımdı zaten öyle bir şey. Çünkü ben de çok pratik olmayı seven bir insanım. O yüzden dedim ki, ‘böyle bir ürün yapsam hem benim ihtiyacımı karşılar, hem de başkalarının da ilgisini çeker.’ Ve öyle başladım.
- Ozpack ismi nasıl çıktı?- Benim lakabım Oz’du. Ozpack’te Oz’un taşıma şekli. Oz’un taşıma çantası gibi...
AMERİKA’DA ÖDÜLLER ALDIM
- O yıllarda düşündünüz de ilk ne zaman hayata geçirdiniz?- Fikir geldi. Sonra ben yaz tatilinde İzmir’e geldim. ‘Bunu nasıl yaparız, nasıl üretiriz’ diyerek ilk prototiplerinin örneklerini yaptım. Sonra Amerika’yai döndüm. Orada yarışmalara katıldım.

Yazının Devamını Oku

Ümit Burnu'ndan selam getirdim

5 Şubat 2015

Sömestre tatili olunca herkes bir yana dağıldı. Aslında bizim pek bir yere gitmeye niyetimiz yoktu ama tesadüfler bizi hiç ummadığımız bir yere götürdü. Eşimin iş için Güney Afrika Cunhuriyeti’ne gitmesi gerektiği ortaya çıkınca bir baktık tarih tam da sömestre tatiline denk geliyor. E, her zaman gidilebilecek bir yer değil. Afrika’yı görmek farklı bir deneyim. En çok da oğlumuz bu deneyimi yaşasın diyerek çıktık yola.

9 saatlik Johannesburg uçuşundan sonra 1 saat uçakta bekleme ardından yaklaşık 2 saatlik uçuşla bu kez Cape Town. Çok güzel bir şehir. Doğası, havası, mimarisi ile oldukça farklı. Okyanus kıyısındaki uçsuz bucaksız kumsalları, vahşi kayalıkları ve sarp yamaçlarıyla beğenilmeyecek gibi değil. Lezzetli ve ucuz deniz ürünleri ise cabası. Hani dedim ya, esas amacımız oğlumuzun bu deneyimi yaşamasıydı. Gerçekten de hayatında farklı ve güzel bir seyahat olarak hatırlayacağından eminim. Hep merak ettiği dalga sörfçülerini izlemek, maymunlarla haşır neşir olmak, hiç bilmediğimiz hayvanları doğal ortamlarında görmek hoşuna gitti. Tek hoşuna gitmeyen Güney Afrikalıların futbolla ilgisinin az olmasıydı.
Güney Afrika’da yaşayan birçok Türk var. Hatta İzmirli, Egeli… Yıllar önce Karşıyakalı arkadaşımız Babür Johannesburg’a yerleşmişti, ondan öğrendiğimiz kadarıyla Cape Town’da da bir çok İzmirli varmış.
Tabii, bizim için en özel deneyim Afrika kıtasının en güney ucu olan Ümit Burnu’na gitmekti. Büyük bir doğal yaşam parkının içerisinde bulunan bölgede babunlar, devekuşları, antiloplar serbestçe dolaşıyor. Sahip oldukları doğanın güzelliğinin ve özelliğinin o derece farkındalar ki korumak için her türlü tedbir alınmış. Ümit Burnu birçok denizciye umut olurken bir çoğuna da hüsran olmuş maalesef. Deniz, kayalarla birleşirken öyle bir hırçınlaşıyor ki bırakın denizi, karadan bakmak bile ürpertiyor insanı.

Orada olduğumuz süreç içerisinde gündemle ilgilenmedim, hiç de merak etmedim. Zaten uzaktan bakınca Türkiye’nin, bilinçli bir şekilde ne kadar yapay ve gereksiz konularla meşgul edildiğini görebiliyorsunuz. Önemli olan bunların içerisinde boğulmadan kalabilmek galiba.

Yazının Devamını Oku