Fransa'da düşen uçağın pilotunun, bilerek kaza yaptığının iddia edilmesi Sosyal Psikoloji'de okuduğum bir konuyu hatırlattı. Kaliforniya Üniversitesi'nden Sosyolog David Philips, gazetelerin birinci sayfalarında yayımlanan intihar ya da çok kişinin öldüğü cinayet haberlerinin sadece yeni intihar vakalarını teşvik etmekle kalmayıp, ölümle sonuçlanan trafik ve uçak kazalarında artışlara neden olduğunu tespit etmiş. David Philips, buna "Werther Etkisi" adını veriyor. Philips, 1947 ile 1968 arasındaki haberleri ve intiharları incelemiş. Kenneth Bolden isimli bir başka araştırmacıyla birlikte televizyonlarda ve gazetelerin birinci sayfalarında yayımlanan sansasyonel intihar haberlerinin yeni intiharlara yol açtığını da tespit etmiş. 1972 ile 1976 yılları arasında televizyonların akşam haberlerinde geniş ölçüde yayımlanan her intihar haberinden bir hafta sonra beklenen intihar sayısında ortalama 35 intiharlık bir artış tespit etmişler. Tespit ettikleri sadece bu değil: İntiharlara karşı toplumu bilinçlendirmek amacıyla kamu yararı için yapılan programların yayınlanmasından sonra da böyle bir artış söz konusu... En büyük kurbanlar ise, öykünme eğilimi daha yüksek olan gençler... Goethenin, "Genç Wertherin Acıları" yayımlandıktan sonra Avrupanın birçok kentinde Wertherin romandaki sonuna öykünenlerce gerçekleştirilen bir intihar patlaması yaşandığı biliniyor. Philips'in bu olaya "Werther Etkisi" adını koymasının nedeni bu... Robert B. Cialdini'nin, İknanın Psikolojisi adlı kitabında bu teoriyi savunan diyagramlar da mevcut. Gündemi çok işgal eden intihar ya da cinayet haberlerinin ardından uçak kazalarında bile ciddi artışlar tespit edilmiş. Philips, intihar kurbanının yaşı ile intiharın basında yer almasının ardından meydana gelen tek otomobilli kazaların kurbanlarını karşılaştırmış. Gazeteler, bir gencin intiharını ayrıntılı bir şekilde yayımlamışsa otomobilleriyle ağaçlara, direklere, duvarlara ölümüne dalanların gençler olduğunu görmüş. Hatta bolca şiddet içeren ağırsiklet boks karşılaşmalarında siyah bie boksör kaybederse takip eden 10 gün içerisinde siyahi erkeklerin kurban olduğu cinayetler artabiliyormuş. Eğer gazetede yaşlı birinin intiharı yayımlandıysa böylesi kazalarda ölenler de yaşlılar oluyormuş...Tehlikenin en büyük olduğu dönem haberin basında sansasyonel olarak yayımlanmasını izleyen 3 - 4 günlük süre... Ticari olmayan uçak kazalarında ve motorlu araç kazalarında bu dönem içinde çok ciddi artışlar tespit edilmiş. Philips bunlara 'Taklitçi İntiharlar' diyor. Bu kişilerin çeşitli nedenlerle intihar etmiş gibi görünmek istemediklerini bu nedenle de bindikleri araçı, araba hatta uçak ile bilinçli olarak kaza yaptıklarını söylüyor.
Oldukça ilginç bir yaklaşım, konuyu merak edenlerin araştırmasını öneririm. İnternetde bolca kaynak var. Ama bence varılacak en önemli nokta, günümüz dünyasında Psikoloji ve Sosyal Psikoloji'nin kazandığı önem. İşte esas düşünülmesi ve üzerinde çalışılması gereken konu bu...
Korunmaya muhtaç çocukların barınma, eğitim, sağlık ve gıda ihtiyaçlarına destek olmak için kurulan Koruncuk Vakfı, “El Verin, Hayata Tutunsun” sloganı ile birçok etkinlik düzenliyor. Bunlardan biri de İzmir’de gerçekleştirildi. Koruncuk Vakfı İzmir Şubesi’nin düzenlediği organizasyonda Aşkın Kapışmak, İzmirlilerle buluştu.
İlişkiler ve alışkanlıklar üzerine bir sunum gerçekleştiren Aşkın Kapışmak, kitaplarını imzalayarak okurlarıyla da bir araya geldi.
Anne sevgisi ve aile anlayışının sürdürüldüğü ortamda, çocukların bedenen, ruhen, ahlaken ve fikren gelişimleri; toplum içinde verimli ve yapıcı kişilik kazanmaları, yüksek öğrenim dahil olmak üzere eğitimlerinin sağlanması hedefleyerek ‘Çocukköyleri’ kuran Koruncuk Vakfı, bu köylerin bir yenisini Urla’da inşa edecek.
İzmirli kadınların yoğun ilgi gösterdiği Aşkın Kapışmak yemek organizasyonundan elde edilen gelir, Urla Çocuk Köyü’nün yapılması için kullanılacak olan fona aktarılacak. Vakıf gönüllüleri, dostları ve bağışçıları ile çağdaş bir toplum oluşturmak için çalışan Koruncuk Vakfı yetkilileri, bu amaçla fark yaratacak proje ve etkinlikler oluşturmaya devam edeceklerini söylüyor.
Çocuklarımız ne kadar değerliyse, alacakları eğitim de bir o kadar önemli. Bu konuda İzmir çok şanslı çünkü birçok eğitim kurumu ‘Nasıl daha iyi eğitim veririz?’ diyerek kendilerini geliştirmeye çabalıyor. Bunlardan biri de özellikle uluslararası eğitim programlarıyla öne çıkan Işıkkent Eğitim Kampüsü. Ege Bölgesi’nin tek Uluslararası Bakalorya Organizasyonu - ‘İlk Yıllar Programı’ yetkisine sahip eğitim kurumu olan Işıkkent Eğitim Kampüsü’nün Genel Müdürü Canan Harmancı ve ÇESVAK Yönetim Kurulu Başkan Vekili Bültent Akgerman ile sohbet ettik.
Bülent Akgerman - ÇESVAK Yönetim Kurulu Başkan Vekili
- Işıkkent Eğitim Kampüsü yola hangi hedeflerle çıkmıştı? O günlerden bugünlere gelinen noktayı özetler misiniz?- Işıkkent Eğitim Kampusü, Çimentaş Eğitim ve Sağlık Vakfı, ÇESVAK tarafından kâr amacı olmadan, geleceğin eğitim sistemine model olması ve öğrenci merkezli anlayışla eğitim sistemimize artı değer katması hedefiyle bir vakıf okulu olarak 1998’de kuruldu. Türk Milli Eğitim Sistemi’nin gereklerine uygun olarak, geniş bir uluslararası vizyonla anaokulundan üniversiteye kadar eğitim veriyoruz. 100 öğrenciyle başladığımız eğitim yolculuğumuzda bugün bin kişilik bir aileyiz. Eğitim sektöründeki küresel yenilikleri ve gelişmeleri yakından takip ederek, Milli Eğitim Bakanlığı müfredatlarını temel öğretim anlayışı ve hedefi olarak kabul ediyoruz, ancak bilim üretim düzeyleri yüksek, gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleriyle aynı standartları sağlayabilmek amacıyla uluslararası öğretim programlarını uyguluyoruz. Bu kapsamda Uluslararası Okullar Konseyi-CIS ve CIE-Cambridge International Examinations akreditasyonlarını alan okulumuz, Uluslararası Bakalorya Organizasyonu-IBO tarafından, Ege Bölgesi’nin tek IB-PYP İlk Yıllar Programı yetkisine sahip oldu. Hedefimiz donanımlı, çok yönlü, global dünyada rekabet edebilecek, yetkin bireyler yetiştirmek. Öğrencilerimizin 21. yüzyılda hangi bilgi, beceri, tutum ve değerlere sahip olmaları gerektiğini biliyoruz ve eğitim programlarımızı buna göre yapılandırıyoruz.
- Bugüne kadar mezun olan öğrencilerinizden fark yaratanlar var mı?- Bugüne kadar 6 dönem mezun verdik. İlk 2 dönem üniversiteyi bitirdi. Bir kısmı yüksek lisans programlarına devam ederken, bir kısmı iş hayatına atıldı. İngiltere’de ya da Türkiye’de üst onur derecesiyle mezun olup yurt içinde veya dışında Pfizer, Procter & Gamble gibi uluslararası şirketlerde göreve başlayanlar var. Yurt dışında diş hekimliği, genetik ya da astrofizik dalında PHD programına veya satış- pazarlama, mühendislik dallarında master programlarına yerleşenler var. Öğrencilerimiz akademik ve mesleki hedeflerine doğru yürürken, aynı zamanda sivil toplum örgütlerinde aktif rol aldıklarını, üniversitesinin voleybol takımının as oyuncusu olarak şampiyonluğunda pay sahibi olduğunu, bir başkasının orkestra kurduğunu, diğerinin 2016 yelken olimpiyatlarına hazırlandığı ya da modellik yaptığını öğreniyoruz. Eğitim felsefemizde hedeflediğimiz mezun profilinin gerçek hayatta yerini bulduğunu görmek bizlere ne kadar bir doğru iş yaptığımızı bir kez daha gösteriyor.
Canan Harmancı - Işıkkent Eğitim Kampüsü Genel Müdürü
- İzmir’e gelişiniz nasıl oldu? Daha önce nerelerde görev aldınız?
- İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Eğitimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede dilbilim alanında yüksek lisansımı tamamlayarak öğretmenlik mesleğine, Ankara Üniversitesi Türkçe Eğitim Merkezi’nde okutman olarak başladım. Kariyerimin son 18 yılında İhsan Doğramacı Vakfı Özel Bilkent Lisesi’nde müdür olarak görev yaptım. İzmir’e gelişim ise Işıkkent Eğitim Kampusü’nün kurumsal değerleriyle örtüşen eğitimcilik anlayışımın sonucudur. Işıkkent Eğitim Kampusü gibi ulusal ve evrensel değerleri özümsemiş, öğrenci merkezli, ilkeli ve güvenilir bir vakıf okulunda görevime devam ediyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
İZMİR Caz Festivali çok değerli sanatçılarla devam ediyor. Festivalin bir de danışmanı var ki, o da en az sanatçılar kadar özel biri. Caz tarihçisi, gazeteci- yazar Francesco Martinelli yıllardır İKSEV’e destek vererek, festival programının oluşmasına katkıda bulunuyor. Caz müziği kadar, Türk müziği konusunda da müthiş bilgili olan Martinelli hakkında bir öğrencisi, ekşi sözlüğe bakın ne yazmış: ‘Türk müziğini benden daha iyi bilip, zaman zaman yüzümü kızartmışlığı olan tatlı İtalyan insan. Elinde Unkapanı’ndan alınma bir torba kasetle gelmişliği vardır. Bizim kapaklarına bakıp güldüğümüz kasetlerden çılgın doğaçlamalar çıkınca, hafiften şok! olmuştuk.’
ASIL MESLEĞİM ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ- İzmir Caz Festivali ile çalışmaya nasıl başladınız?
- 11-12 yıl önce Bilgi Üniversitesi’nde ders verdiğim dönemde İKSEV benimle bağlantıya geçti ve danışmanları olmamı teklif etti. Festivali incelediğimde Avrupa cazını kapsadığını gördüm ve bir parçası olmaktan memnuniyet duydum.
- Müzik eğitimi aldınız mı? Caza ilginiz nasıl başladı?- Kimya mezunuyum ama üniversite hayatında cazla ilgilendim uzun süre. Toscana bölgesinde çevre mühendisi olarak yerel yönetimde çalıştım. Orada düzenlenen birçok festival için danışmanlık yaptım. Ayrıca İngilizce’den İtalyanca’ya, cazla ilgili kitapları çeviriyorum. Çocuklarım büyüdükten sonra sorumluluklarım azaldı ve daha rahat seyahat etmeye başladım. O zaman işimi bırakıp tamamen cazla ilgilenmeye başladım.
ÜNİVERSİTEDE DERS VERİYORUM- Bir enstrüman çalıyor musunuz? Müzik sizin için ne ifade ediyor?- Üniversitede klarnet çaldım. Çalışırken vaktim olmadığı için bıraktım. Avrupa klasik müziğini dinleyerek büyüdüm. Caz benim için farklı müziklere kapı açtı. Sanatçılar bu müzikle kendilerini daha rahat ifade edebiliyor. Özgürlük hissi yaratıyor caz müziği.
- Şu anda ne yapıyorsunuz?
'Değişim İçin İplerinden Kurtul' adlı kitabımı yazarken toplumda ve insanlarda önyargı, blokaj oluşturmaya yardımcı olan atasözlerine değinmiştim. Bunları 'Toplum Hafızasından Silinmesi Gereken Sözler' adlı bir bölümde toplamıştım. Deyimler sözlüğümüzü taradığınızda karşınıza neler çıkıyor neler... Birkaç örnek vereyim, daha fazlası için TDK sayfası deyimler bölümüne kadın ya da kız yazın.
Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz
Kadın kısmı fazla soru sormaz
Tarlayı düz, kadını kız al
Sabahtan karnını doyuran, küçükken evlenen aldanmamış
Pekmezi küpten, kadını kökten al
Onbeşinde kız ya erde gerek, ya yerde gerek!!!
Düşünebiliyor musunuz, 15 yaşında kız ya ere varacak ya da yere diyoruz. Sonra da Özgecan olayının vahşeti karşısında dehşete düşüyoruz.
Hızla gelişen ve değişen dünyada ekonomik sistemin yenilenmesi, inovasyonun yaygınlaşması ve girişimciliğin artması gerektiği söyleniyor. İnovasyon yani yenilikçi düşüncelerin daha çok gençlerden geliyor doğal olarak. Ama pırıl pırıl fikirleri olan gençlerimizin çoğu bunları girişime döndürecek sermayeden yoksun. İşte bu noktada ‘Hızır’ gibi yetişen bir kurum var; KOSGEB.
Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi ile işbirliği yapan KOSGEB, Kültürpark Rotary Kulübü’nün desteği ile üniversiteli gençlere ‘Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi’ verdi. 30 öğrenci bu eğitimden sonra sertifikalarıyla beraber, Girişimcilik Hibe Programı’ndan yararlanmaya hak kazandı. Hatta içlerinden biri hemen işini kurmak için kolları sıvamış bile. Hayatlarının daha başında böyle önemli bir desteğe sahip olan gençler kuşkusuz sadece hayallerini gerçekleştirmekle kalmayacak Kosgeb Güney Hizmet Müdürü Mustafa Çanakçı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Murat Özgören’in deyimiyle, İzmir ve Ege’nin inovasyon merkezi olması yönünde büyük bir adım atmış olacaklar.
GENÇLERE BİR DESTEK DE KİPA’DAN
İmkanlarını faydalı işler için kullanmak isteyen Kipa, Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği ile düzenledikleri Gençlik Atölyesi’nde, 18-25 yaş grubundaki gençlerin hem iş hayatında hem de günlük hayatlarında kullanabilecekleri temel becerileri geliştirmeyi hedefliyor. Beş farklı modülle hazırlanan atölye, ilk etapta Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümü öğrencileri ile başlayacak. Gerçek hayat başarısının sadece akademik başarı ile kazanılmadığı günümüz dünyasında Kipa’nın vereceği tamamlayıcı eğitimlerin önemi tartışılmaz.
BUGÜN Kadınlar Günü. Ülkemiz kadınlarının durumu, pek kutlamaya uygun olmasa da ‘Kadın Eli’ değmiş bir kuruluşun başarılarından bahsedelim. Tüm hizmetini ve çalışmalarını öncelikli kanser hastası çocuklar, erişkinler ve diğer hasta grubu ve yakınlarına yönlendiren Kemik İliği Transplantasyon ve Onkoloji Hastanesi Kurma ve Geliştirme Vakfı (KİTVAK), onbinlerce kişiye şifa oluyor. Yönetiminde kadınların çoğunlukta olduğu KİTVAK şimdi de Dokuz Eylül Hastanesi’nde hasta yakınları için konukevi inşa ediyor. Haydi, siz de Kadınlar Günü’nü, toplum için çabalayan bu kadınlara küçük de olsa bir destek vererek kutlayın ve hemen 3502’ye UMUT yazarak 5 TL bağışlayın...
5 TL DE OLSA YARDIMINIZ ÖNEMLİ
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastenesi’ne konukevi yapma projesi nasıl oluştu?Mayıs 2004’te açtığımız, yılda yaklaşık 40 bin kişinin ayakta ve yatarak tedavi gördüğü, ilik nakillerinin yapıldığı Ege Üniversitesi Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi ve Ekim 2011’de açılan 102 yatak kapasiteli EÜ Kitvak Konukevi’nden sonra bir bilgi birikimi oluştu. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden konuk evi yapmamız için müracaat edenler oldu. Çünkü birçok hasta yakınının barınma ihtiyacı var. Vakıf olarak, Dokuz Eylül Üniversitesi’ne de konukevi yapma kararı aldık. Temelini attık.
-İnşaat ne durumda şu an?Kaba inşaatını bitirdik. 18 Mart’ta ihaleye çıkıyoruz. 1 milyonluk kısmı bitti ama inşaat için 2,5 milyon liraya ihtiyacımız var. Ayni yardım da kabul ediyoruz. Hatta kitvak.org adresimizde ihtiyaç listemiz yeralıyor. Biz bu konukevini sadece Dokuz Eylül’e değil bir noktada tüm bölgeye armağan etmiş oluyoruz. Tabii bu ağır bir sorumluluk, yükümlülük. Bize destek olan kuruluşlar var. Hatta Alman Başkonsolosu da bize destek sağlamak istediğini iletti. Bireysel bağışlara da açığız. Dileyen herkes 3502’ye SMS atarak 5 TL bağışlayabilir veya HalkBank Konak Şubesindeki TR860001200973400016000083 hesaptan Askıda Oda projemize destek olabilir.
KIRGIZİSTAN’DAN, AZERBAYCAN’DAN GELEN VAR
-Aslında tüm ülkeye hizmet ediyor yaptıklarınız. Nerelerden gelenler oluyor? Azerbaycan’dan bile var. Geçenlerde bir çocuk hasta için Kırgızistan’dan başvuruldu. Orada sağlık koşulları farklıymış. Kemoterapiye başladıkları ve kemoterapi sırasında uçağa binemeyeceği için hocalarımız buradan takip ediyor. Kemoterapi bitince Ege Üniversitesi’ne gelecek. Yani birçok yerden başvuru oluyor.
-Kemik iliği transplantasyonu ne durumda?
Dünya Gençleri İzmir’de buluştu geçtiğimiz hafta. Birçok farklı ülkeden gelen 60 genç, ‘Barış’ üzerine konuştu fikir alisverisinde bulundu. 2440. Rotary Bölge Federasyonu’nun Yaşar Üniversitesi’nde gerçekleştirdiği Barış Forumu’na Almanya, Fransa, İspanya, Belçika, Romanya, Bulgaristan, Bosna Hersek, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Sudan, Güney Kore, ABD, Meksika, Brezilya katıldı. Dünya gençleri, dünyada milletlerin her türlü vesile ile birleriyle daha sık ilişkide bulunarak birbirlerinin kültürlerini tanıma fırsatının yaratılmasının önemini vurguladı, her ırkın, her milletin kendine özgü kültür ve dini değerlerinin olduğunu, birbirlerine saygılı olunması gerektiğini söylediler.
İlginç bir söylem ise siyasetin halkları birbirinden uzaklaştırdığı, doğal zenginliklerin savaşlara sebep olduğuydu. İnsan hayatının her şeyden önemli olduğu, hiç bir milletin diğer bir milletten üstün olmadığı ve her olayda eşit tepki ve karşı koyma olması gerektiği savunuldu. Daha az silahlanma, daha çok eğitim ve refah düzeyinin yükseltilmesi için çalışmaların yapılması gerektiği konuşuldu. Savaşların hiç bir şeyi çözmediği hatta sorunları daha da derinleştirdiği saptandı.
Maalesef biz bunları konuşurken biraz ötede ironik bir şekilde Ege Üniversitesi’nde gençler birbirini vuruyordu.
Izmir gibi bir barış ve hoşgörü şehrinde bile böyle olaylar yaşanabiliyor artık. Nitekim sonrasında da yine nefret ve şiddet içeren mesajlar dolaşıyor söylemlerde. Oysa birbirimizi incitmeden, saygı duyarak yaşamayı öğrenmekten başka çaremiz yok.
Nitekim, Barış forumunda da aynı yönde bir sonuç düşüncesi çıktı. Tüm gençler farklı söylemlerin ardından dünya insanlarının birbirleri ile daha çok ilişkide bulunmalarının, birbirlerini tanımalarının , çeşitli projelerde birlikte yer almalarının, diğer kültürleri yerinde yaşayarak deneyimlemenin barışa çok büyük katkılar sağlayacağını vurguladı.