Paylaş
GEÇEN hafta Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos, İzmir’i ziyaret etti. Ziyareti organize edenlerden Ortodoks Cemaati Başkanı Teodora Hacudi, bu sırada İzmir’de yaşadıkları misafirperverliği anlata anlata bitiremiyor. Ankara’da Başbakan’ın verdiği bir yemeğe davet edilerek, ülkedeki gayrimüslim toplulukların sorunlarını da görüşen sevgili dostum Teodora ile yıllar önce vaftiz edildiği Ayafotini Kilisesi’nde, İzmir’in derinliğini, zenginliğini oluşturan değerler üzerine sohbet ettik.
TEODORA VE HASAN TAHSİN BAŞLATTI
- Patrik Bartholomeos’un ziyareti bir ilk mi İzmir için?
- Daha önce geldi, ama hiç ayin yönetmemişti İzmir’de. Bergama’da Kızıl Avlu’da, Efes’te Saint Jean’da, Şirince’de yukarıda çok ziyaretleri oldu. Fakat bu seferki çok farklı bir şeydi.
- Nedir farkı?
- Aslında İzmirli iki yaramaz çocuğun başlattığı bir şey diyorum ben buna. Alsancaklı Teodora ile Eşrefpaşalı Hasan Tahsin. Hasan Tahsin Kocabaş Büyükşehir’e danışman olduğunda ‘hayırlı olsun’ demek için ofisine uğradım. 15 Ağustos’ta Meryem Ana yortusunu Şirince’de kutlayacaktık. ‘Neden Basmane’deki Ayavukla Kilisesi’nde yapmıyorsunuz. Başvurdunuz da vermedik mi?’ dedi. Bir şok yaşadım. Çünkü Ayavukla, İzmir için bir tabuydu eski söylemlere bakacak olursan. Hemen başvurumuzu yaptık. Büyükşehir’den anında onay geldi. Ve bunun ötesinde Büyükşehir Belediyesi bize kapılarını açtı. Ben böyle bir şey beklemiyordum açıkçası. Orada çok güzel bir ayin yaşandı. Her şey en ufak noktasına kadar düşünülmüştü ki... En güzel tarafı 17 Ağustos’un yıldönümü olması ve 15 yıl önce o kötü olayla bir araya gelen iki halkın, bu kez böyle güzel bir olayla buluşmasıydı. Büyükşehir’in huzurevi araçları, sağlık görevlileri ve tekerlekli sandalyelerle yaşlılarımızı evlerinden aldı. Biz kendi aramızda 20 – 30 kişi ayin yapacağımızı düşünürken, yurtdışından gelen Müslüman arkadaşlarımız ve Büyükşehir Belediye Başkanımızın da katılımıyla çok özel bir ayin oldu. Orada sayın Kocaoğlu “Mademki bu kilise sizin kültürünüzün, 6 Şubat’ta bu kilisenin yortusu, Aziz’inin bayramı, Patrik Hazretleri’ni İzmir’e davet ediyoruz” dedi.
BELEDİYELERİMİZ VE VALİLİK BİZİ SAHİPLENDİ
- Patrik Bartholomeos sadece Ortodoks Cemaati için özel biri değil sanıyorum...
- Kesinlikle. Ruhani lider olmanın ötesinde, dinler arası diyalog için çok fazla çalışması var. Çevre, ekoloji üzerine de çalışıyor. Burada bilinmiyor ama dünyada oldukça etkili bir insan, lider, önder ve çok fazla girişimleri var bu konuda. Hele dinler arası diyaloğa en çok ihtiyacımız olan bu dönemde daha da anlamlı. Hatta Aziz Yohanna Katolik Bazalikası’nda Patrik Hazretleri bir ayin yönetti ki bu da bir ilk. Bir Ortodoks olarak Katolik kilisesinde ayin yönetiyor. Son dönemde hem Papa’nın, hem Patrik Hazretleri’nin iki mezhebi birleştirmek, eski yaşananları unutmak için girişimleri var. İzmirli olarak bu önemli olayın benim kentimde olması bana ayrı mutluluk verdi.
- Nasıl hazırlandınız Patrik’in ziyaretine?
- Biz küçük bir cemaatiz ama sağolsun İzmir’deki başta Büyükşehir olmak üzere tüm belediyeler, valilik öyle destek oldu ki, inanamadık. Büyükşehir ve Konak belediye başkanlarımız, bütün imkanlarını seferber etti. Bu kilisede gördüğünüz yolların, bahçenin düzenlenmesi, çiçeklerin, ağaçların ekilmesi hepsi onların desteğiyle oldu. Biz şaşkınlık içindeydik çünkü hiç bir zaman kimseden bir şey istemiyorduk. Kendi halimizde burada yaşayan küçük bir cemaattik. Bir beklentimiz yoktu açıkçası. Bütün belediye başkanlarımıza başta Aziz Kocaoğlu olmak üzere nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz. Büyükşehir Belediyesi, Konak, Bornova, Narlıdere, Selçuk. Valilik desen yine öyle. Hiç hissetmediğimiz ama devamlı arkamızda olan bir güvenlik.
PATRİK BAŞKAN’IN KARDEŞİ İÇİN DUA ETTİ
- Neler yaptı Patrik Bartholomeos İzmir’de?
- Kiliselerimizde çok güzel ayinler gerçekleştirdik, İzmir Ticaret Odası’nın destekleriyle ‘İzmir’in Azizleri’ sempozyumunu düzenledik. Patrik Hazretleri, Büyükşehir Belediye Başkanımız ve Valimizi ziyaret etti. Agora’nın girişindeki Süt Anne ayazmasına, Kadifekale’ye gidildi. Kadifekale’de 1 yüyzıyla Romalıların şehit ettiği Aziz Polikarp anısına ağaç dikildi. Belediyelerimizin bize verdiği yemeklerden, davetlerden bahsetmiyorum. Müthiş bir misafirperverlik. Patrik Hazretleri’ne büyükşehir belediyemiz araç tahsis etti. Konak, Bornova başkanlarımız yemekler verdi. Dramalı Köşkü’nde Büyükşehir Belediye Başkanımıza maalesef acı bir haber geldi. Kardeşinin vefat ettiğini öğrendik. Patrik Hazretleri de programı yarıda kesti. O yağmurda, sağanakta hastaneye gitti. Sayın Kocaoğlu’nu ziyaret etti, taziye dileklerinde bulundu ve merhum için dua etmek istedi. Ben bunu hep Anadolu’nun hoşgörüsü olarak nitelendiriyorum. Hıristiyan bir ruhani lider Müslüman biri için dua etmeyi arzu ediyor ve Müslüman bir aile bunu kabul ediyor. Her coğrafyada yaşanacak bir şey değil.
- Dinlerin, mezheplerin birbirine hoşgörüsünün artması çok önemli...
- Haklısın. Patrik Hazretleri Hisar Camisi’ni, Kemeraltı’ndaki Havra’yı ziyaret etti. İzmir’in ilk Cemevi’ne gidildi. Bizi orada Aleviler çok güzel karşıladı. Alevi Dedesi bekliyordu. Alevi gençler sema gösterisi yaptı. Keşkek kazanları kaynatıldı. Orada da ağaç dikildi. Güvercinler uçuştu. Bu arada hem dinler arası diyalog, hem de ekoloji alanında yaptıklarından ötürü Ekonomi Üniversitesi Patrik Hazretleri’ne fahri doktora unvanı verdi. Şirince ve Selçuk’ta da çok güzel karşılandı. Selçuk Belediye Başkanı da Aziz Yohanna ikonası hediye etti ki, bizim için çok anlamlı. İncil’in 4 yazarından ve İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Yohanna diğerlerinin aksine eceliyle ölmüştü. Diğerleri başka yerlerde Hıristiyan olduklarından işkenceyle ölmelerine rağmen, burada yaşayan Aziz Yohanna bu toprakların ve insanlarının hoşgörüsüyle eceliyle ölmüştü. Hoşgörü genetiğimizde var yani...
KÖYLÜYE EMANET HAÇ, ÇEVİK KUVVET MİNİBÜSÜNDE DİN ADAMI
- Sende nasıl izler bıraktı bu ziyaret?
- O kadar etkilendim ki anlatamam. Bir kere buradaki tüm Müslüman dostlarımın, belediyelerimizin, valiliğin verdiği destekler cemaatimizi müthiş duygulandırdı. Bir de küçük anektodlar var ki bizleri yüreğimizden vurdu. Mesela, Selçuk ziyareti sırasında bir genç köylü gelip Patrik’e ısrarla haç vermeye çalıştı. Hepimiz şaşırdık. Meğer Patrik Hazretleri 2006’da aynı yere geldiğinde, şimdi ayin yaptığımız kilise yıkık durumdaymış. Patrik yerde bulduğu kilise haçını oradaki bir köylüye vermiş ve ‘Bunu sen sakla. Eğer ömrüm yeter de buranın yeniden yapıldığını görürsem ve benim burada ayin yapmam nasip olursa, bunu getirir bana teslim edersin’ demiş. Ama o köylü vefat etmiş, fakat haçı oğluna emanet edip, vasiyet etmiş ‘Patrik gelirse ver’ diye… Orada hepimiz donduk kaldık. O gencin yüz ifadesi, o haça sahip çıkışı. Bir Müslüman saklamış, kucaklamış. Yani kutsallar sadece bizim kiliselerimiz, bizim camilerimiz, havralarımız, kitaplarımız değil. Aslında en büyük kutsalımız insan.
- Haklısın, olması gereken de bu saygı ve özen galiba...
- Patrik Hazretleri yalnız gelmedi. Dünyanın bir çok kilisesinin başındaki insanlarla, Atina’dan, Symi Adası’ndan, Rodos’tan, Girit’ten, Kanada’dan, Boston’dan, Chicago’dan, Cenevre’den, İsviçre’den, Belçika’dan din adamlarıyla geldi. Bir yemekten çıkıyoruz, dışarısı yağmur, kıyamet. ‘Metropolitler ıslanmadan nasıl otobüse gidecek’ diye düşünürken bir baktım önümden bir çevik kuvvet minibüsü geçiyor. İçinde bizim Rodos metropoliti, 80 küsur yaşında. Meğer yağmurdan ıslanmasın diye almış çevik kuvvet polisi, otobüse götürüyor. ‘Nereye gidiyorsunuz, başka göz altına alacak birini bulamadınız mı’ diye takıldım hatta. ‘Teçhizatımız var sizi alamayız, sadece metropolitimizi bırakacağız’ dediler. Bunlar o kadar güzel şeyler ki...
BAŞBAKAN DAVET EDİNCE ŞAKA SANDIM
- Senin Orotodoks Cemaati Başkanı olman nasıl gerçekleşti?
- Aralık başında atamam geldi. Çok küçük bir cemaatiz ama arkamızda binlerce yıllık ortak tarih var. Hiç kimse, hiçbir taraf tarihini inkar edemez, etmemeli de. Ama o yaşandı, bitti artık. Tarihi yazmak artık bizim görevimiz. Bundan 50, 100 sene sonrası için de tarihi biz yazıyoruz. Ve çocuklarımıza nasıl bir tarih bırakacağımız bizim elimizde. Geçmişe çok fazla takılı kalmamalıyız diye düşünüyorum. Gelenler burada öyle bir şekilde ağırlandılar, insanlar ile iç içe girdiler ki, gerçek İzmir’i gördüler. Zaten ‘senelerdir bizim İstanbul’da yapamadıklarımızı siz çok küçük zamanda nasıl yaptınız, biz İzmir’de özgürlüğü hissettik’ dediler. İşte bu İzmir farkı...
- Peki 2 gün once Başbakan’dan görüşme daveti aldın ve Ankara’da özel bir yemeğe katıldın. Burada neler oldu?
- Beni önceden uyardılar, aranıp davet edileceksiniz diye. Yoksa ben dalga geçiyorlar diye kapatırdım telefonu. Başbakanımız Türkiye’deki bütün azınlık cemaatlerini, gayrimüslimleri, sorunlarını konuşmak için davet etmiş. Tarihi Ankara Palas’ta bir yemek verildi. Sayın Başbakanımız, Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Ayşenur İslam, Bekir Bozdağ oradaydı. Miletvekillerimiz vardı. Yahudi, Ortodoks, Süryani, Ermeni, Ermeni Protestan, Ermeni Katolik, epey kalabalık cemaatti. Başbakan’ın enteresan söylemleri vardı. ‘Önce insan, diğer kimlikler sonra gelir, kimlik empoze etmek devletin görevi değildir’ dedi. ‘Dikkat ederseniz azınlık demiyorum gayrimüslim diyorum size’ dedi. ‘Türk olmak, kan olarak Türk olmak anlamına gelmez’ dedi. ‘Ermeni diasporası düşman değildir, bizim diasporamızdır’ dedi. Bunlar birkaç satır başı. Herkes çok açık bir şekilde, net bir şekilde samimiyetle bütün sorunları iyi, kötü dile getirebildi.
DİNİN ÖTESİNDE BİR ETİK, BİR AHLAK OLUŞTURMUŞUZ
- Senin vaftiz edildiğin kilisedeyiz. O yüzden bu kilisenin senin için daha farklı bir anlamı var değil mi?
- Ayafotini Kilisesi benim için çok önemli. Tabii herkesin inançları kendine. Hangimizin ne kadar dindar olduğu, ne kadar inandığı, kendine ait bir şey. Ben hala kendi dindarlığımı, inancımı sorgulayan bir insanım. Burası, kilisenin ötesinde benim için bir ev. Çünkü çocukluğum burada geçti. Benim, kızımın vaftiz edildiği kilise. Anne, babamı burada uğurladım. Bizler çok küçük bir cemaat olduğumuz için, imkanlarımız kısıtlı. Buradaki bütün işleri de kendimiz yapıyoruz, temizliğine kadar. Çocukluğumdan beri böyleydi. Annemle gelip yaptığım şeyleri şimdi gelip kendim yapıyorum.
- İzmirli bir Rum olarak, İzmir’de hep söylediğimiz anlayış ve hoşgörü ile yaşamayı başarabildik mi?
- Çoğunlukla evet. Biz eskiden bilmezdik, kimin ne olduğunu. Yani Yahudi, Ortodoks, Katolik, Müslüman hiçbir şey fark etmezdi. O şekilde büyüdüğümüz için sonradan değişik geldi belki. İzmirli olup, belirli bir çevrede yaşayıp da hayatı boyunca camiye, havraya, kiliseye gitmemiş hiçbir dinden insan yoktur. Alsancak Camisi’ne gittiğiniz zaman mutlaka ya bir Musevi, ya da Hıristiyanla karşılaşabilirsiniz cenazelerde. Bir arkadaşımın annesini kaybetmiştik. 52’si Alsancak Camisi’nde oldu. Üst katta, kadınların olduğu yerde oturuyoruz. Yanıma biri geldi, ‘ne kadar sürecek biliyor musunuz?’ dedi. ‘Bilmiyorum ben Hıristiyanım’ dedim. ‘Ben de Museviyim’ dedi. Yani bu ancak İzmir’de olabilecek bir şeydir. Bizler kendi çevremizde, kendi toplumumuzda sıkıntı yaşamadık. Maalesef o dışlanmalar da yaşanmıyor değil. Ama onları yaşadığın zaman da kendini yalnız hissetmiyorsun. Çünkü senin yanında, sen daha laf etmeden karşı çıkan insanlar da var. Hatta Ankara’daki yemekte Şalom Gazetesi’nden birileri dedi ki ‘Siz İzmirliler, bütün dinler gavursunuz.’ Haklı, çünkü biz kendimiz dinin ötesinde bir etik, bir ahlak oluşturmuşuz. Din çok özel, çok kişisel bir şey. İstediği kadar dinin kuralları olsun, İzmir’in Müslümanı da, Yahudisi de, Hıristiyanı da bence gavur. Bu iç içe yaşamanın verdiği bir şey.
Paylaş