Ayçe Bükülmeyen

Sanat korkulacak bir şey değil

1 Şubat 2015

SANAT yaşamında 50’nci yılını kutlayan Bedri Baykam, bu süreçte basında hakkında çıkan haberleri derlediği bir kitap çıkardı. Bu kitabın sanatının basındaki izdüşümlerini yansıttığını söyleyen Baykam, İzmirli sanatseverlerin de yoğun ilgi gösterdiği bir sanatçı. Aynı şekilde İzmirlilere özel bir yakınlığı olduğunu anlatan Baykam, buna rağmen İzmirlilerin sanatı sahiplenmeye olan uzaklığından şikayetçi. Mevcut galerilerin yanısıra, yenilerinin açılmasının İzmir’in sanat hayatına hareket getireceğini anlatan Baykam, Fransa’da sanatçılara yapılan saldırıyı kendi yaşadıklarıyla karşılaştırıyor.

- Bedri Bey; 50 yıl dile kolay. 50 yılı bir kitaba topladınız. İlk olarak duygusal olarak bu kitap elinize geçince ne hissettiniz?
- İlk sergimi çok iyi hatırlıyorum. Bu kitap çalışmalarımın basında çıkan izdüşümleri, basına olan sevgi, nefret, aşk, öldürme, polemik ilişkilerinin hepsini barındırıyor. Sorunlu bir uzun ilişki gibi bu. Ben bu kitapta polemiklere ağırlık vermedim. Polemik ve kavgaların kitabı değil, sanatsal iz düşümlerin kitabı yaptım. Kavgaları koysam başka bir kitap olur. Belki bir gün kavgalarımın kitabı diye ayrı bir kitap çıkarırım. Değişik sergilerimi veya Bedri Baykam imajının, Türkiye’de ve dünyada bıraktığı izleri her ülkenin kendi dilinde, tıpkı basımla verdim. Ama sonuçta kitapta en çok Türkçe, İngilizce yazılar var.
- Nasıl hazırlandı?
- Çok zor bir kitaptı. 5-6 yılda bitirilebildi. Temeli 12 yıl önce atıldı. Piramit sanatta 3 ekip eskidi kitap çıkarken. Yine kitap inşallah bir yolun sonu değil. O yüzden kitabın sonunda sonraki 50 yıl diye 2014’ten birkaç örnek var. Bu fiili olarak basın arşivimin yüzde 8’i gibi aşağı yukarı. Onlarda her yıldan seçimler var. İleride Bedri Baykam araştırması yapacak kişiler için, her şeyi ayrı bırakıyorum. Bakın otobiyografimi yazdım, 30 yaşına kadar iki ayrı cilt. Türk ve dünya eleştirmenlerinden Bedri Baykam adında bir kitap daha çıkacak. Ayrıca bir başka kitap çıkacak Bedri Baykam’ın fotobiografisi adında ki orada bu boyda fotoğraflar ve onlara yazdığım resim altları olacak. Her yıldan yaptığım resim örnekleri ile aynı süreci, 50 yılı ele alacak. Sonuçta yaşadığım her şeyin ayrı ayrı izdüşümlerini ister özel hayatı anlatan otobiografi ister resimler ister eleştirmenler ister basın resmin tümünü görmek mümkün olacak.

İLK HABER 1963 YILINDAN- Bizim ülkemizde yaşarken kendini anlatan çalışmalar yapanlar pek sevilmez.- Öldükten sonra da anlatamıyorsunuz. Bunlar yaşarken böyle şey yapmaya zaman ayırmayan tembel insanların buldukları bahaneler. Kaldı ki ben üretmeme rağmen uykumdan çalıyorum, kendi hedeflerimi bitiremediğim için kendimi tembel sayıyorum. Günde 19 saat çalışıyorum. Ama kendimi hala tembel sayıyorum. Çünkü bütün bu saydığım projeleri bitirmeden bana rahat yok bu dünyada.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin en büyük sanat galerisi İzmir’de açılıyor

27 Ocak 2015

TÜRKİYE’nin en büyük sanat galerisi İzmir’de açılıyor. Büyüklüğünün yanısıra ev sahipliği yapacağı birbirinden önemli dünya sanatçılarıyla Folkart Sanat Galerisi İzmir’in sanat hayatına ciddi hareket getirecek. Beş yıllık sanat programlarının hazır olduğunu anlatan sanat galerisinin genel koordinatörü Fahri Özdemir, “Ellerin Büyüsü” adlı ilk sergiyle Rodin, Picasso, Delacroix gibi sanatçıların eserlerini İzmir’e ilk kez getireceklerini söylüyor.

- Bu galeri alan olarak Türkiye’nin en büyüğü olacak değil mi?
- Evet, çünkü tek mekan olarak 800 metrekare büyüklüğünde galeri yok. 4-5 katlı binalar vardır. Ama tek alanda bu kadar çok eseri aynı anda sergileyebileceğiniz yer yok. Müzeleri ayrı tutuyorum. Folkart Towers’ın 18’nci katı tamamen galerimize ayrıldı.
- Sanatsal anlamda nasıl bir çalışma yaptınız?- Her ne kadar ben bu işin uzmanı olsam da bir danışma kurulu oluşturdum. Bu konuda Türkiye’nin her alandaki dünyaca ünlü sanatçılarını bir araya topladık. Başına Doğan Hızlan’ı getirdik. Ressam Habip Aydoğdu, Hanefi Yeter, ünlü fotoğrafçı Çerkez Karadağ, Kemal Tufan, Hüsamettin Koçan. Bu danışma kurulu ile beraber 5 yıllık programı yaptık.

SPONSOR ARARKEN SANAT GALERİSİ FİKRİ OLUŞTU
- Folkart Sanat Galerisi fikri nasıl oluştu?
- Benim yayınevlerim var. 3-4 yıldan beri de aynı zamanda ufak çapta kolleksiyoner olduğum için sanata düşkünlüğüm arttı. İbrahim Karaoğlu ile büyük projeler yapmaya başlamıştık. Özellikle İzmir’e dünyaca ünlü projeler getirelim dedik. İbrahim de İzmir’i çok seven, ayrıca bu konuda uzman biri. ‘Tamam’ dedik, Salvador Dali’yi getirdik İzmir’e. Büyükşehir’le çalıştık o zaman, hatta elimizde 6-7 proje daha vardı. Bunlardan biri de “Ellerin Büyüsü” idi. Bu proje son haline geldikten sonra ben Mesut Sancak Bey’e geldim. ‘Böyle bir proje var, sponsor olmak ister misiniz’ dedim. Mesut Bey düşündü ve aynı gün karar verdi. ‘Buna sponsor oluruz ama başka bir yerde açarsak çok içime sinmez, gelin bizim 18. katı galeri yapalım’ dedi.

- Sponsor ararken sanat galerisi fikri doğdu yani?

Yazının Devamını Oku

Nadide halıları görmek isteyen Arkas Sanat’a

22 Ocak 2015

TÜRK ve dünya sanatçılarının nadide eserlerinin sergilendiği Arkas Sanat Merkezi, bu kez çok farklı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Yarın açılacak olan sergide, aile yadigarı kıymetli halıları 90’ların başından bu yana aldığı antika halılarla zenginleştiren Lucien Arkas’ın koleksiyonunda bulunan 55 Türk halısı sergilenecek. Müze koleksiyonları dışında dünyada çok az örneği bulunan Feshane, Emperyal Hereke, Sivas ve Kumkapı gibi asırlık Osmanlı Saray Halıları, ‘Arkas Koleksiyonu’nda Osmanlı Halı Sanatı’ sergisiyle ilk kez bu kadar kapsamlı olarak sergilenecek, hem de İzmir’de... Önemli uygarlıkların kültürel mirasına sahip ülkemizin sanatsal birikimlerinden biri olan halı, 1830’lardan Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar saray geleneğini devam ettiren en önemli değerlerden biriydi. Günümüze sadece 200 adet ulaşabilmiş Kumkapı halılarının 17 adedinin, Sultan II. Abdülhamid’in dostu ve müttefiki Alman Kralı II. Wilhelm’e hediye edilen Hereke halısının eşinin, benzerleri Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan ipek Kumkapı ve ipek Feshane halıları ve Sultan II. Abdülhamid’e ait 2 ipek seccadenin ilk kez burada sergileniyor olması, ne kadar özel bir sanat etkinliği olduğunu anlatmak için yeterli sanıyorum. 14 Haziran’a kadar ücretsiz gezilebilecek sergiyi kaçırmayın derim...

Yazının Devamını Oku

Ağrıların mutlaka manevi nedeni var

18 Ocak 2015

ENERJİ, masaj, Doğu terapileri çok sevdiğim konular. Daha doğrusu yenilenmeyi, manevi temizlenmeyi amaçlayan her türlü konu… O nedenle ‘Gezgin terapist Jaspal Singh İzmir’e geliyor’ denilince bayağı merak ettim. İnternet sayfasına baktığımda da birbirinden ilginç hikayeler okudum ve mutlaka görüşmek istedim. Birçok insanın ‘İyileştiren Eller’ dediği Jaspal’ın www.yourholistichealer.com sayfasından gördüğüm kadarıyla terapi uyguladığı birçok ünlü isim var. Enerji konusunda da uzman olan Jaspal, ‘siz istemezseniz kötü enerji sizi etkilemez’ diyor...

İSTANBUL’DA TAKİPÇİM ÇOĞALINCA YERLEŞTİM- “Gezgin Terapist” ne demek?
- Kısa vadede bir yere gidip orada terapist olarak çalışmak. Özellikle uzmanlık gerektiren bir terapi. Önce Hindistan’da büyük spalarda çalıştım. Sonra Tayland’da, Komboçya’da. Asya’daki birçok ülkeye gittim, orada masajlar yaptım. Tecrübe kazandıkça daha çok aranmaya başladım.
- Neden bu kadar yer varken Türkiye’ye yerleşmeyi seçtiniz?- 8 yıl önce İstanbul’daki VIP Turizm’in sahibi Yasemin Pirinççioğlu masaja gelmişti. Çok beğenince beni Türkiye’ye davet etti. Türkiye’ye geldikten sonra yine Yasemin Hanım sayesinde Bodrum’da, İstanbul’da çalışmaya başladım. Bu sırada 600’e yakın insanla tanıştım. 50’ye yakın aile sürekli müşterimdir. Bu nedenle de İstanbul’da kalmak benim için daha anlamlı hale geldi. Şimdi de şubat ayına kadar İzmir Swissotel’de terapi uygulayacağım.

İNSANLARA DAHA FAYDALI OLABİLİYORUM
- Nasıl terapist olmaya karar verdiniz?
- Hindistan’da doğdum. Açıkçası bir enerjiyle doğduğumu biliyordum. Büyüdükçe bu enerjiyi kullanmayı öğrendim. Aslında tiyatrolardaki ışıklandırmalardan sorumlu olarak eğitim almıştım. Değişik işlerde çalıştıktan sonra mutlu olamadığımı anlayıp, hayatın anlamını aramaya başladım. İç sesimi dinleyip enerjimi masaj ve terapi üzerine kullanmaya karar verdim. Reiki eğitimi, uzmanlık gerektiren bazı masaj sertifikalarından sonra çalışmaya ve tecrübe kazanmaya başladım.

Yazının Devamını Oku

DİNLERİ DEĞİL MUHAKEME EKSİKLİĞİNİ TARTIŞALIM

15 Ocak 2015
Birkaç gündür dünya, Fransa'da yaşanan terör saldırılarıyla sarsılıyor. Din adına insanları öldürdüklerini iddia eden bu teröristler, aslında en büyük zararı dinlere veriyor.

Birkaç gündür dünya, Fransa’da yaşanan terör saldırılarıyla sarsılıyor. Din adına insanları öldürdüklerini iddia eden bu teröristler, aslında en büyük zararı dinlere veriyor. Sorun şu ki; hiçbir dinin temelinde şiddet ve yoketme düşüncesi olmaz, olmamalı. İyi de, aynı şeyleri okurken, farklı anlamlar çıkaran insanları, üstüne üstlük bir de kendine görev çıkarıp, bir dinin savunucusu olduğunu iddia ederek terör estiren insanları nasıl açıklayabiliriz? Sorun dinlerde değil, muhakeme yeteneği ve düşünme yetisi körleştirilmiş insanlar yaratan ve bunun için dinleri kullanan iradeler ve oluşumlarda… Bu amacı güdenler, bu insanları istedikleri gibi yönledirerek arzu ettikleri her kötülüğü yaratabiliyor. Çünkü, dogmalar ve yanlış yönlendirilmiş inançlarla robotlaştırılmış düşünmeyen insanlar, tetikçi olmaya da istekli hale geliyorlar.

Oscar Wilde'ın dediği gibi 'Çoğu insan aslında başka insandır. Düşünceleri başkalarının fikirleridir, hayatları taklittir, tutkuları alıntıdır.'

Hal böyle olunca da kolayca her yöne çekilebilen insanlar çıkıyor ortaya. Ama şunu da unutmamak gerekli; bunun nedeni okumamak, üniversite bitirmemek değil. Seçkin bir mesleğe sahip olmuş insanlarda bile rastlanabiliyor bu duruma. Çünkü, eksik olan öğrenim değil, düşünce eğitimi ile her türlü yargıdan uzak ve bağımsız bir muhakeme yapabilme yetisi. Bu öyle bir yeti ki eksikliği, kendinden olmayanı yargılayan, vicdanı körelmiş ve zulme, bırakın karşı çıkmayı, kendine göre meşrulaştırabilen kişiler yaratabiliyor. Sonunda da benden olmayan yaşamasın diye diye bölünen ve kan davası güden toplumlar çıkıyor ortaya…

Yazının Devamını Oku

İzmirli severse her yer sever

11 Ocak 2015

İZMİR’den yola çıkan Baydöner kısa sürede büyük bir marka oldu ve Türkiye’ye yayıldı. “Yılın Girişimcisi” seçilen ve Türkiye’yi Monaco’da temsil eden firmanın yönetim kurulu başkanı Levent Yılmaz, üniversite yıllarından arkadaşım. Doğrusu girişimcilik ödülü için çok uygun olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Çünkü o yıllardan bugüne, farklı birçok alanda şirketler kuran Levent, hepsinde başarılı oldu. Ama en büyük başarı şu an 38 şehirde 85 şubesi bulunan Baydöner’le geldi. Yakında Almanya ile yurt dışına da açılacak olan firma, “Burgola” adlı yeni markasıyla da pizza ve hamburgere rakip olacak gibi görünüyor.

BÜYÜME KARARI NASIL ALINDI
- İzmir’den marka çıkmaz diyenlere inat öylesini çıkardınız ki, Türkiye’de yayılmasının yanısıra, girişimciliğiniz dünya çapında ilgi çekti...- Aslında başlamamız biraz tesadüf. Bir sürü iş yapıyorken bir tanıdığımız, ‘gelin Kipa’da bir konsept yapın, bir yer açın’ deyince başladı ve ilk dükkanımızı açtık. Tesadüf ama, arkada ustaların seçiminden, güzel et nerede bulunur, nasıl yapılır gibi sıkı bir araştırma içeren 6 aylık çalışma var. Ama açıkçası bu başarıyı beklemiyorduk. Gördüğümüz yoğun ilgi bizi çok şaşırttı. Oradaki diğer yerli ve yabancı markalardan açık ara öne geçince, ‘demek ki doğru bir iş yapmışız’ dedik.
- İşin ilginci böyle bir kebap markasının başlangıcının İzmir gibi bir Akdeniz şehrinde olması...- Kesinlikle. Zaten biz büyümeye bundan sonra karar verdik. İzmir gibi fazla kebap, döner yemeyen, düşkün olmayan bir yerde bu kadar ilgi olunca kendimizden daha fazla emin olduk. İzmirli seviyorsa, her yer sever. Çünkü İzmir’in tüketicisi gerçekten zordur. Hatta İstanbul’da İzmir’le ilgili korku vardır, kolay kolay yatırım yapmazlar. ‘İzmirli sevdiyse Türkiye’ye gider bu iş’ dedik. İyi başlamışız ki şu anda 38 şehre Baydöner markasını soktuk.

SADECE LEZZET YETMEZ İYİ İŞ PLANI ŞART- Döner işini böyle önemli bir zincir haline dönüştürmek her Türk’ün hayalidir. Sizin farkınız ne oldu ki bu hayal gerçekleşti?- Türkiye’de döner pazarının sadece yüzde 3’ü markalı. Yani yüzde 97’si markasız olan pazar var. Dolayısıyla şu anda yaptığımız iş yapacaklarımızın sadece yüzde 3’ü. Daha çok yol var. Evet, birçok insan bunu istiyor. İsteyenler iki tarz: Bir kısmı iş modeli kurmayı, yapıp üretmeyi bilmediğinden çok başarılı da olsa başka şubem yoktur deyip sadece tek yeri devam ettiriyor. İş modeli kurgulayanlar, yani profesyonellerse bu işi çok kendini adamadan yapıyor. Döner işini yapmak gerçekten çok zor. Çünkü ürünü bütün halde pişiriyorsun. Yani köfte, hamburger gibi tek parça değil ürün. Ama döneri bütün gün, bütün halde pişiriyorsun. Çok iyi yönetmen lazım. Ne kadar tüketirim, ne kadar kalır, ne kadar fire veririm… Ertesi güne kalitesiz ürün vermemen lazım. Dolayısıyla oyunun bütününde çok doğru bir iş planı kurgulaman lazım.
- Yani sadece lezzetli ürünle bitmiyor iş. Bir de üstüne başka şehirler de var...
- Kesinlikle. Burada verdiğimiz servisi Trabzon’da, Edirne’de, Antalya’da da vermen lazım. 38 şehirde aynı lezzet, aynı servis. Bütün dünyada bunu yapan markalara baktık. Ne yapıyorlar, nasıl yönetiyorlar, bu işi nasıl standart kaliteyle götürüyorlar.. Merkezi bir üretimimiz var. Bütün restoranlara soğuk oda yapıyoruz. Dolayısıyla 38 noktadaki standardı aynı üretimle, üretici kadroyu merkezde tutup, aynı standartda ürünü her yerde yaratıyoruz. İşin özü tamamen üretimi merkezi yapıp soğuk zincirle her tarafa göndermek.

YILIN GİRİŞİMCİSİ ÖDÜLÜ ANLAMLI

Yazının Devamını Oku

İzmir yıla büyük sanat etkinliğiyle başlıyor

8 Ocak 2015

VE, umarım bütün yılımız böyle güzel ve sanat dolu geçer. Tıpkı Swissôtel Büyük Efes’in yeni sanat projesi “BEAD’15-Büyük Efes Sanat Günleri”nde olduğu gibi...
Swissôtel, Büyük Efes Sanat işbirliği ve Konak Belediyesi’nin sponsorluğunda gerçekleşecek olan etkinlikte sanat galerileriyle sanat aktörleri bir araya gelecek ve 16-17 Ocak’ta eş zamanlı bir çok sanatsal etkinlik düzenlenecek. Paneller, enstalasyon, performansların yanı sıra 50. yılını kutlayan otelin “Swissôtel Büyük Efes 50 Yaşında” adlı kısa film gösterimi de yapılacak. 70 sanatçının eserlerinden oluşan Kültürpark Sanat Galerisi’ndeki TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir Resim ve Heykel Müzesi Sergisi yine Büyük Efes Sanat Günleri kapsamındaki etkinlikler arasında...
Başta söylediğim gibi İzmir yıla, Swissôtel Büyük Efes sayesinde müthiş bir sanat etkinliği ile başlıyor, umarım devamı gelir...


Bir diğer Efes veda ediyor

İZMİR’in sembolü Efes Oteli 50. yılını kutlarken, bir başka sembolü olan Efes Pastanesi, 40. yılına 1 kala kapılarını kapattı. İzmir’de bir kuşağın en önemli mekanı olan pastanenin kapanması birçok İzmirli gibi beni de üzdü. Duyduğum kadarıyla kira bedelinde mülk sahibiyle anlaşmaya varılamadığından bulunduğu yeri boşaltmak durumunda kalmış, emektar pastane... Açıkçası bu oldukça ironik bir durum. Bir yandan, doğup büyüdüğüm Alsancak’ta hiç görmediğim kadar boş mağaza görüyorum, koca koca markalar Alsancak’ı bırakıp gidiyor. Diğer yandan, kimi dükkanlar için çok yüksek kira gelirleri talep ediliyor ve buna rağmen tutulabiliyor. Bazen İzmir’in, Alsancak’ın matematiğini anlamak pek mümkün olmuyor. Ama kesin olan şu ki, birçok İzmirlinin anıları, çocukluğu, gençliği Efes Pastanesi’nin kapanmasıyla buğulanıyor.

Yazının Devamını Oku

Özel günlere çok özel buluş

4 Ocak 2015

İCATLAR ihtiyaçlardan doğarmış. İzmirli tekstil mühendisi Berrin Gönen de, kadınların özel günlerinde yaşadıkları sıkıntıları düşünerek özel bir pantolon tasarlamış. Kendi deyimiyle kuşaktan kuşağa aktarılan korkuları, kalıpları, bugünün malzeme ve teknolojisinin sağladığı olanakları kullanarak, ezber bozan bir anlayışla gün yüzüne çıkarıp eritmek isteyen tekstil üreticileriyle dünyada benzeri olmayan bir ürün çıkarmışlar ortaya. “Reglanda” markasıyla şimdilik sadece Türkiye’deler. Ama görünen o ki, hedef kitlesinde kadınlar olan bu ürün yakın gelecekte kadının olduğu her yerde alıcı bulacak.

- Tekstil mühendisi misiniz?
- Evet. Ege Üniversitesi’nden sonra Bilgi Üniversitesi’nde tasarım kültürü ve yönetimi adında iki yıllık bir programa katıldım. Sonrasında sektörde çalışmaya başladım ve Cavalli, Armani gibi firmalara koleksiyonlar hazırladık. Hem onların ekipleriyle çalıştık, hem de kendi kolleksiyonlarımızı ve markamızı çıkardık. ‘Çuval’ adı altında sürekli fuarlara katıldık.
- Çuval Giyim nerede kuruldu?
- 1993 yılında, Alsancak’ta duvarları çuvalla kaplı mağazamızda özellikle Buldan bezlerinden, kimyasal işlem görmemiş kumaşlarla hazırlanan koleksiyonlarımızla üretime başladık. Ortağım Sedat Luma ile şekillendirdiğimiz imalat sistemiyle 1995’ten itibaren İstanbul’daki fabrikamızda, kendi markalarımız olan Çuval (womenswear) ve Lumajii (mens loungewear) üretiyoruz. Reglanda son ürünümüz ve markamız.

ÖNCE HAMİLELER İÇİN YAPIYORDUK- Nedir bu Reglanda?

Yazının Devamını Oku