Paylaş
Bundan 23 sene önce, 1 Şubat 1999’da kalbine yenik düştüğünde sadece 56 yaşındaydı. İstanbul’da doğdu. “Çocukken mutlu bir insan değildim” diyerek hatırlıyordu o yılları.
Eğitim hayatı başarılı değildi. Orta sonda müzik dersinden bile ikmale kalmıştı. Ama arkadaşlarıyla kurduğu küçük bir grupla Fransızca ve İngilizce şarkılar söylüyordu. 21 yaşındayken gittiği Belçika’da eğitim hayatının zirvesini yaşadı. Belçika Kraliyet Akademisi’ni birincilikle bitirdi.
Bu dönemde gece bekçiliğinden, seyyar satıcılığa, benzinliklerde pompacılıktan, motor tamirine kadar pek çok işte çalıştı.
ROL YETENEĞİM YOK
60’lı yıllarda Türkiye’de aranjman modası vardı. Yabancı şarkılara Türkçe sözler yazılıyordu. Manço 70’li yılların başında Türkiye’ye döndüğünde bu modaya karşı başka bir hareket filizleniyordu. Pop-folk türündeki bu müzik, Anadolu ezgilerine yaslanıyordu. 1968’de Mazhar Alanson ve Fuat Güner ile Kaygısızlar’ı kurdu. 1970’te çıkardıkları “Dağlar Dağlar” ile müthiş bir patlama yaptılar.
1971’de Moğollar’la çalışmaya karar verdi. Topluluğun adı da “Manchomongol” oldu. Ama bu birliktelik de 3 ay sürdü. Sonra dillerden düşmeyen, klasikleşmiş şarkılara imza attı:
Kol Düğmeleri, Gül Pembe, Kara Sevda, Anlıyorsun Değil Mi, Arkadaşım Eşşek, Gibi Gibi, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, Aynalı Kemer...
Bir de sözleriyle gülümseten, dönemin ruhuna uygun şarkıları vardı:
Lahburger, Süper Babaanne, Ayı, Domates Biber Patlıcan, Hemşerim Memleket Nire, Nane Limon Kabuğu...
1975’te, kariyerinin tek sinema çalışmasında, “Baba Bizi Eversene” filminde oynadı. Daha sonra “Rol yapma yeteneğim yok. Başkaları beğenmiş olabilir ama benim hiç hoşuma gitmemişti” diyecekti.
750 BİN ÇOCUK SIRADAYDI
Müzisyenliği kadar 1988’de başlayıp, 10 yıl sürdürdüğü “7’den 77’ye” programıyla da bir kuşağın “Barış abisi” oldu. Program o kadar ilgi gördü ki, tam 750 bin çocuk yayına katılmak için sırada bekliyordu. Manço, “Bana şimdilik 1442 yıl daha lazım” esprisini yapıyordu. Dünyada neredeyse gezmedik, ayak basmadık ülke bırakmadı. Japonya’da verdiği konserler o kadar büyük olay oldu ki, tüm Japonlar kucak açtı ona. Son yılları çok yoğun geçti. Bir çok ülke geziyor, programlar yapıyor, üretmeyi sürdürüyordu.
23 OCAK 1990
“Yaşantımızın her dakikası programlıdır. Tek programlayamayacağımız şey ölümdür” diyordu.
Cumhurbaşkanlığı adaylığı da çok konuşuldu ünlü sanatçının. Hayallerinden biriydi. Halk seçimiyle olursa kazanacağına inanıyordu. Hürriyet’te 1992’de yayınlanan röportajında cumhurbaşkanlığı hayaliyle ilgili “Şimdiki zaman için değil, 10 yıl sonrası için düşünülen bir proje” demişti. Hedefi 2000’li yıllardı. Ancak milenyumu göremedi.
4 ŞUBAT 1999
Cenazesinde öyle bir kalabalık vardı ki, halk ne salonlara ne sokaklara sığdı.
EN BÜYÜK HATAM SİYASETE GİRMEKTİ
Partiler üstüydü, hemen herkes tarafından seviliyordu. Ama çok baskı geldi, siyasetten uzak duramadı.
1994’deki yerel seçimlerde DYP’den Kadıköy Belediye Başkanlığı için aday oldu.
Kısacık siyasi hayatı onu çok yordu. Adaylığı açıklandıktan günler sonra yüksek tansiyon nedeniyle hastaneye yattı. Ve adaylığı sadece 20 gün sürdü.
Bu 20 günde siyasetin bambaşka bir yüzüyle karşılaştı. Hakkında o kadar haber yapıldı, 20 günde o kadar çok saldırıya uğradı ki, sonunda pes etti.
Adaylıktan çekildiğini televizyon ekranlarından öğrendi. Oysa henüz çekilmemişti. Belli ki parti kanadından birileri bu haberleri yayıyordu.
Gerçekte bundan 48 saat sonra adaylıktan çekildi. 20 Şubat 1994’te Hürriyet’te Dilek Önder’e verdiği röportajda, “Ben DYP’yi yarı yolda bırakmadım. Ben yarı yolda kaldım” diyordu.
Henüz Türkiye’de çok bilinmezken, kendisine en yakın demokratik yaklaşımın “ekolojist tavır ve Yeşiller Grubu” olduğunu söylüyordu,
Onu çok üzen 20 günlük siyasi hayatıyla ilgili ise şu cümleleri kuracaktı:
“Siyasete girmem hayattaki en büyük hatamdı. Ama uçurumun kenarından döndüm.”
Cem Karaca ve Barış Manço
ARABESK ASFALTTAN ÇIKTI
“Ben ne çağdaş halk ozanı ne çağdaş Dede Korkut ne de günümüzün Nasrettin Hocası’yım... Sadece 20’nci yüzyılın Türk müziğini yapıyorum” diyordu Hürriyet’ten Hande Öğüt’e verdiği röportajda.
Pop müzik yaptığını söyleyenlere kızıyordu: “Ben gerçek bir rocker’ım. Belki kimse fark etmiyor ama hayatımı hep rock felsefesine göre yaşadım.” O yıllarda arabesk rüzgarı vardı. Arabeskin Anadolu kökenli değil, “şehir reaksiyonu” olduğunu söylüyordu: “Arabesk, popüler müziğimizin şehir kanadıdır. Katiyen topraktan çıkmadı, asfalttan çıktı.”
Paylaş