Paylaş
Bu 3.5 yıllık sürede tüm gazetelerin gözü kulağı köprünün inşaatındaydı.
Köprünün iki yakası birbirine değdikten sonra da gazetecilerde başladı bir yarış. Köprünün üstünden ilk kim fotoğraf çekecek, köprüyü ilk kim geçecek...
2 Şubat 1973 tarihli Hürriyet’in sürmanşetindeki haberde bu yarışa da bir gönderme yapılıyor:
“Köprünün üzerinde çok şeyler yaptı diğer gazeteci dostlarımız. Yürüdüler, kahve içtiler, gazetelerinin isimlerini göstererek gazete okudular. Hatta İtalyan şarkıcılardan bir kadını bile köprüye çıkardılar. Ama ‘en iyisini’ biz yaptık.”
2 ŞUBAT 1973
Hürriyet muhabiri Necmi Onur, gazete yöneticilerinin “Git köprüde bisikletle dolaş” sözleri üzerine Ortaköy’ün yolunu tuttuğunu anlatıyor. Ancak bisiklet için izin alamıyor. Döşemesi yapılan köprü yolunda yürümeye razı oluyor.
Foto muhabiri Atılay Kayaoğlu ile birlikte köprünün Ortaköy ayağına asansörle 4 dakikada çıkıyorlar.
Yürüyerek köprünün ortasına kadar gelen ikili, fotoğrafları çektikten sonra birden karşılarında vinçli traktör beliriyor.
Köprüde bisikletle dolaşamıyorlar ama daha iyisi, traktörle köprüyü geçiyorlar.
Ve köprüyü “bir araçla geçen ilk gazeteci” unvanı da Necmi Onur’un tarihine not ediliyor.
Bundan tam dört ay sonra, bu kez asfalt çalışmaları sürerken Hürriyet köprünün yolunu tutuyor.
Deneme sürüşü yapan Karayolları araçlarından sonra ilk olarak Hürriyet’in Murat 124’ü köprüye çıkıyor.
Köprüyü 40 kilometre süratle 1 dakika 55 saniyede geçen araç, Asya’dan Avrupa’ya geçen ilk otomobil unvanını da kimseye bırakmıyor.
11 HAZİRAN 1973
KADİFE SESİN SIRRI BİR TUTAM TUZMUŞ
Ferdi Özbeğen, 9 yıl önce, 28 Ocak’ta aramızdan ayrıldı.
Hürriyet’in “Altın Mikrofon” yarışmasıyla 1965 yılında müzik dünyasına adım atmıştı ilk kez.
Yok Yok Yalan Deme, Gündüzüm Seninle, Büklüm Büklüm, Eskimeyen Dost, İşte Bu Bizim Hikâyemiz...
Dilden dile dolanan şarkılarının listesi uzayıp gider.
“Aşkını bir sır gibi, senelerdir sakladım. Geceleri rüyada ismini sayıkladım” sözlerini bilmeyen yoktur.
Genç kuşak bile, “Gülmek için yaratılmış, gözlerde yaşlar niye. Sevmek için yaratılmış, kalpler hep bomboş niye” diyerek dertlenir.
Özbeğen’in 1983 yılındaki meşhur 20. Yıl İstanbul Konseri ise unutulmazlar arasında.
Bu konserdeki bembeyaz piyanosu, beyaz ceketi, gülümseyen yüzü ikon haline geldi artık.
Baktım, Şan Tiyatrosu’ndaki bu konser internette milyonlarca kez izlenmiş.
Özbeğen’in, ilk Altın Plak ödülünü kazandığı gün.
KENDİ HAYATIMI ANLATACAĞIM
O konserin ardından “Piyanist” albümü için stüdyoya girdi Özbeğen.
Tam o günlerde 19 Aralık 1983’te ünlü şarkıcının “kadife sesi”nin sırrı da Kelebek’te yayınlandı.
“Sesini tuzla açıyor” başlıklı haber, Özbeğen’in şarkı söylemeden önce bir tutam tuz, üstüne de ılık su içtiğini anlatıyor.
Stüdyoda bir elinde tuz dolu kase, diğerinde ılık suyla fotoğrafı manşette.
Özbeğen hazırladığı albümü de şöyle anlatıyor:
“Bu benim sanat yaşamımın muhasebesi niteliğini taşıyor. Piyanist’te bir anlamda kendi yaşamımı aktaracağım hayranlarıma. Piyanist aynı zamanda beş yıl içinde yaptığım 10’uncu uzun çalar oluyor. Desenize, ben çift dikiş gidiyorum. Her yıl iki plak.”
19 ARALIK 1983
Romantik şarkıların usta sesi, hayatını kaybedene kadar tam 28 albüm yayınladı.
BİR ZAMANLAR KABLOSUZ TELEFON VARDI AMA YASAKTI
Türkiye'nin telefonla imtihanı çok çetin mücadelelerle geçmiştir.
80’li yılların ortalarına kadar evine telefon bağlatmak isteyen bir aile, yıllarca sıra bekliyordu.
Yani değil bugün ellerden düşmeyen akıllı telefonlar, kablolu telefon almak bile mucizeydi.
“Bakan tercihli” diye bir şey vardı. Bazı isimlere öncelik veriliyordu telefon için.
80’li yılların ortalarında ilk sayısal santralin kurulması, telefon sayısını arttırdı.
Ve Türkiye yeni teknolojilerle tanıştı.
Bunlardan birisi ev ve iş yerlerinde kullanılan kablosuz, diğer adıyla telsiz telefonlardı.
İlk zamanlar yurtdışından az kişinin getirdiği bu telefonlar bir süre sonra işportaya kadar düştü.
Ama bu telefonları kullanmak “yasak”tı, “kaçak” olarak kullanılıyorlardı.
Zamanla o kadar yaygınlaştı ki telsiz telefon, devlet de bir düzenleme yapmak zorunda kaldı.
1987 Mart’ta bu telefonlara “af çıktı”.
15 MART 1987
Kablosuz telefonlara sahip olanlar önce Telsiz Genel Müdürlüğü’nden uygunluk belgesi alacak, bu belgeyle PTT’ye başvuracaktı.
Anlayacağınız bir sürü evrak işi vardı.
Aftan faydalanmak için süre sınırı da konulmuştu. Beş ay içinde cihazların kaydedilmesi gerekiyordu.
Neyse ki, Türkiye bu süreci hızlı atlattı.
Değil kablosuz telefonu kaydettirmek, 7 yıl sonra cep telefonuna geçildi.
Paylaş