Bu 74 yıla sığan çok olay var. Ama en önemlileri Hürriyet’in Türk basınına getirdiği yenilikler. İlk yayınlandığı 1 Mayıs 1948’den itibaren hep çok ses getiren bir gazete oldu Hürriyet.
Gazetede fotoğraf çoktu. Üstelik o yıllar için hiç de alışılmadık ölçüde büyüktü bu fotoğraflar.
Babıali’de o yıllarda eleştirilere de hedef olmuştu bu nedenle. Ancak Hürriyet bu çizgiden vazgeçmedi. Çok kısa sürede de bunun ödülünü yüksek tirajla aldı. Hürriyet’in basın tarihindeki yerinin en önemli belgeleri bizzat kendi arşivi.
Arşivdeki sayfalarda Türk basınının Hürriyet ile birlikte gösterdiği gelişim çok net görülüyor.
FOTOĞRAFTA EN HIZLIYDI
Her ne kadar Gorbaçov’un açılım politikaları uygulansa da Soğuk Savaş sürüyordu.
20 Mayıs cumartesi günü, sabah 05.10’da Trabzon Havaalanı kapalıydı. Tarifeli uçağın gelişine çok vakit vardı.
Havaalanı görevlileri birden büyük bir gürültüyle irkildi.
Kimse ne olduğunu anlayamadan bir Rus jeti Trabzon’daki piste iniş yapmıştı bile.
Kanat altlarında iki roket bulunan Mig-29’un çevresi hemen sarıldı.
Müşfik Kenter’in “tiyatromuzun alfabesi” diye anlattığı Ertuğrul, sinemanın da en önemli isimlerindendi.
17 yıl boyunca Türk sinemasındaki tek rejisördü.
Türk tiyatrosunda yetişmiş ne kadar ünlü oyuncu varsa, hepsinin hocasıydı.
Fransızca, Almanca ve Rusça biliyordu.
Dört padişah, altı cumhurbaşkanı gören Muhsin Ertuğrul, görev aldığı makamlarda siyasetçilerle sık sık karşı karşıya geldi. Bunun temel nedeni, tiyatroyu her şeyin üstünde tutmasıydı.
Defalarca görevden alındı, ardından rica minnet yine göreve davet edildi.
1982 yılına kadar Türkiye’nin hiç kadın büyükelçisi olmamıştı.
Filiz Dinçmen, bu alandaki ilk kadın olarak tarihe geçti.
29 Nisan 1982’de bu önemli haberi ilk olarak Hürriyet duyurmuştu.
“İlk kez bir kadın büyükelçi atadık” başlıklı haberi yazan Yavuz Gökmen, Dışişleri Bakanı İlter Türkmen’i havaalanında yakalamıştı. Dinçmen’in atanmasını sordu. Aldığı yanıt şöyleydi:
“Aman. Sakın bunu yazmayınız. Dışişleri’nde bu konu çok önemlidir. Agreman gelmeden açıklanırsa, atayacağımız ülke ürkebilir ve agreman vermeyebilir.”
Diplomaside, elçinin atanmasından önce o ülkeden alınacak onaya agreman deniliyordu.
1900’de aşığı olduğu şehirde, İstanbul’da dünyaya geldi.
Musiki hevesini gören babası Nurettin Efendi, “Darül Fezli Musiki Mektebi”ne kaydetti oğlunu.
İlk konserini verdiğinde 15, ilk bestesini yaptığında 22 yaşındaydı.
Hem kendi güftelerine hem de ünlü şiirlere hayat verdi.
Münir Nurettin Selçuk, kendisi gibi büyük bir müzik adamı olan oğlu Timur Selçuk ile birlikte.
150 ESER BIRAKTI
Bugün bile herkesin dilindeki birçok eserde onun imzası vardır.
TBMM’nin açılışının 52’nci yılındaki haberde “1920’de yazılan tarihi bir belgeyi açıklıyoruz” anonsuyla şu başlık atılmıştı.
“Atatürk’ün egemenliğimizi dünyaya duyuran ilk bildirisi.”
23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasının ardından Ulu önder Atatürk, dünyanın büyük ülkelerinin merkezlerine bir mektup gönderdi.
Bu mesaj, halkın kendi geleceğini tayin etme hakkını ve İstanbul hükümetini tanımadığını tüm dünyaya ilan ediyordu.
30 Nisan 1920 tarihli mektup, ilk kez 1972’de Hürriyet’in manşetiyle duyuldu.
Hürriyet’in duyurduğu mektup, Büyük Britanya Dışişleri Bakanı’na gönderilmişti. Diğer ülkelere de aynı mektup iletildi.
İstanbul Bahçelievler’de yaşayan Özakar ailesinin hayatı o gün bir daha hiç düzelmeyecek şekilde yıkıldı.
Ailenin 6 yaşındaki kızı Ayla, bisküvi almak için evin yakınındaki bakkala gitti. Ve bir daha dönmedi.
Bakkal, küçük kızın bisküviyi alıp çıktığını anlatıyordu. O andan sonrası karanlıktı.
Baba Selahattin Özakar’ın büyük mücadelesi de o gün başladı.
Ayla’nın bulunması için Selahattin Özakar ile birlikte tüm Türkiye seferber oldu.
Ülkenin dört bir yanından ihbarlar yapılıyor, acılı baba ile polis durmaksızın koşturuyordu.
Niğde, Sivas, Yozgat ve daha birçok şehirde Ayla’ya benzeyen kız çocukları apar topar İstanbul’a getirildi. Selahattin Özakar’a gösterildi.
İnebolu’dan demir cevheri yükleyen Kemal Kefeli Kosteri de aynı saatlerde Karadeniz’den geliyordu. Kosterin hedefi İskenderun’du.
İki gemi Beşiktaş önlerinde çarpıştı. Daha doğrusu Karpati, kosteri tam ortadan biçerek ikiye ayırdı.
Koster iki dakika içinde boğazın sularına gömüldü. Gemideki 17 mürettebattan 10’u denize düştü. Çevredeki gemiler yardıma yetişti.
Ancak akıntı çok güçlüydü. 10 kişi büyük güçlükle kurtarılabildi.
Kaybolan 7 denizcinin cesedinin denizde bulunması ise iki gün sürdü. Hayatını kaybedenler arasında geminin kaptanı Nevzat Bilsel de vardı.
GEMİSİNİ TERK ETMEDİ
Nevzat Kaptan, kaza gerçekleşir gerçekleşmez geminin batacağını anlamıştı. Mürettebatına hemen denize atlamaları talimatını verdi. Son ana kadar da gemisini terk etmedi. Ancak her şey o kadar hızlı gelişti ki kaptan köprüsünden çıkamadı. Kendi hayatını kurtaramadı.