Türkiye birçok deprem felaketi yaşamış bir ülke.
Bunlardan biri de 28 Mart 1970’deki Gediz depremiydi.
Kütahya’nın ilçesi Gediz’de saat 23.02’de meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki deprem, Türkiye’nin canını çok yaktı.
Binden fazla kişi hayatını kaybetti. 3 bin 500 ev tamamen yıkıldı, 80 bin kişi evsiz kaldı.
31 MART 1970
BİR BABA, DÖRT CENAZE
Depremzedeler için yardım kampanyaları açıldı.
Neredeyse tamamen yıkılan ilçe başka bir bölgeye taşındı.
Anadolu Ajansı’ndan Muammer Başkan’ın fotoğrafıyla önce Türkiye’nin gündemine geldi.
Sonra İngiliz The Guardian gazetesinin haberiyle ünü tüm dünyaya yayıldı.
Adı Ferhat’tı. Türkiye onu Dana Ferhat olarak tanıdı.
İnsanlar Dana Ferhat ile fotoğraf çektirmek için sıraya girdi.
Herkes otomobilin arka camından bakan bu sempatik danayı çok sevdi.
EŞİ ŞİRİN KIZI ŞİRİNE
Tarihin en garip trafik kazalarından biri tam 57 sene önce, 11 Ağustos 1965 günü yaşandı.
“Sinemalı Civan” otobüsü, 40 yolcusuyla birlikte saat 20.00’de Ankara’dan hareket etti.
Otobüs, sabaha karşı 03.00 sıralarında Hendek’e geldiğinde arıza nedeniyle yol kenarına park etmiş kamyona arkadan çarptı.
12 AĞUSTOS 1965
Kazada otobüs çok küçük hasar aldı. Kimse yaralanmadı.
Eğer yaşananlar bununla sınırlı kalsaydı, sıradan hasarlı trafik kazası olarak geçecekti kayıtlara.
Ama öyle olmadı.
Rus kozmonot Yuri Malençenko, uzayda görevdeydi.
Yeryüzünden 380 kilometre uzaktaki kozmonot, Ekaterine Dimitrev ile uydu görüntüsü aracılığıyla evlendi.
Damat, kozmonot giysisinin üstüne papyon taktı.
NASA’nın Houston’daki Johnson Uzay Merkezi’nde bulunan Dimitrev gelinlikliydi.
Çift birbirine öpücük göndererek “Evet” dedi.
Uzaydan döner dönmez de Avustralya’ya balayına gitmek için sözleştiler. Ancak uzaydaki bu sevimli hareket Moskova’nın çok hoşuna gitmedi.
Rus Uzay Ajansı sözcüsü
Günlerdir tartışıyoruz.
“Türk sahnelerinde var mıydı yok muydu?”
“Ortadoğu kültüründen mi geldi?”
Ben de işin kökenine indim. 17 sene önceye gittim. Şimdi anlatacağım hikâyeyi çok az kişi bilir.
HENÜZ SOSYETE PEK TANIMIYORDU
Müslüm Gürses, çok eski yıllara dayanan bir vefa borcu için her yıl sessiz sedasız Ankara’ya gider, bir ay sahne alırdı.
Ankara’nın
Sıcak havayı gelmeden ayrı konuştuk, geldiğinde ayrı.
Eyyam-ı Bahur’un sözü çok edildi ama aslında İstanbul’un çok daha kavurucu günleri olmuştu.
Bunlardan biri 1966 Temmuz’un son günleriydi.
İstanbullular gündüz 41 dereceye kadar yükselen sıcaklarla mücadele ediyordu. Isı farkının çok olmadığı kent, geceleri de rahatlamıyordu.
Boğaz’da sahile iskemle atanlar mı istersiniz, geceyi parklarda geçirenler mi...
Denizin sıcaklığı 25 dereceyi bulmuştu. Denize atlamak bile serinletmiyordu. Yine de gençler geceleri kendilerini Boğaz’ın sularına bırakıyordu.
Kimisi de kıyıda suyun içine masasını sandalyesini koyuyor, denizde oturuyordu.
1. Beyaz perdenin unutulmaz aktörü Marlon Brando 1 Temmuz 2004’te hayatını kaybetmişti. Oyunculuk yaklaşımıyla Hollywood yıldızlarının hemen hepsine hocalık, babalık yaptı. Ondan etkilenmeyen oyuncu neredeyse yoktur. Baba filminin çekim hikâyesinin anlatıldığı The Offer dizisinde, Brando’nun oyunculuğuna örnek olacak muhteşem bir sahne var. Yönetmen Francis Ford Coppola, yazar Mario Puzo ve yapımcı Al Ruddy, Vito Corleone rolü için Brando’nun kapısını çalıyor.
Frank Sinatra kendisinin mafya bağlantılarını anlattığı gerekçesiyle filmin yapılmasını istemiyor.
Brando da Sinatra’ya kıl olduğu için aslında dünden razı rolü oynamaya. Görüşmede öyle bir şov yapıyor ki Brando...
Ayakkabı boyasıyla saçlarını ve şakaklarını boyuyor... Ağzına yerleştirdiği peçetelerle yanaklarını sarkıtıyor...
Ve ortaya Oscar’lık Don Vito performansı çıkıyor.
Red Kit’in sadık “silah arkadaşı” sevimli köpek Rin Tin Tin, birkaç kuşağın bildiği sevimli bir figürdü.
Belçikalı çizer Maurice de Bevere’in yarattığı Red Kit, Daltonlar ve Düldül ile birlikte Rin Tin Tin de çok sevildi.
Red Kit, Morris takma adını kullanan ünlü çizerin kaleminden dünyaya geldiğinde sene 1946’ydı.
Ünlü çizgi karakterin hikâyeleri 30’dan fazla dile çevrildi, milyonlarca adet satıldı.