Paylaş
Günlerdir tartışıyoruz.
“Türk sahnelerinde var mıydı yok muydu?”
“Ortadoğu kültüründen mi geldi?”
Ben de işin kökenine indim. 17 sene önceye gittim. Şimdi anlatacağım hikâyeyi çok az kişi bilir.
HENÜZ SOSYETE PEK TANIMIYORDU
Müslüm Gürses, çok eski yıllara dayanan bir vefa borcu için her yıl sessiz sedasız Ankara’ya gider, bir ay sahne alırdı.
Ankara’nın hafıza kimliğine kayıtlı mekânlarından Gençlik Parkı’nda...
Mekân hiç sosyetik değildi. Parktaki gölün yanındaki ‘İçkili Aile Gazinosu’ydu. Söylenenlere göre hiç para da almazdı.
O yıllarda Müslüm Baba henüz ne Murathan Mungan ile Sandık albümünü yapmıştı ne de sosyetenin teveccühüne mazhar olmuştu.
Peki bunları nereden aktarıyorum?
Hürriyet’in Ankara ilavesinin 26 Aralık 2005’teki haberinden.
SANATÇI ŞAMPANYASI
Ankara Hürriyet o gün, Yaşar Sökmensüer’in her zamanki gibi pek lezzetli olan kaleminden “Akustiğe Veda” manşetiyle çıkmıştı.
Akustikle şampanyayı aynı cümlede buluşturan o güzelim manşeti okuyalım:
“Müslüm Baba, o bembeyaz takımı, beyaz gömlek ve kravatı, beyaz çorap ve ayakkabıları ile çıkar sahneye ve yine vefa arar.
Şarkı isteklerini de kırmaz, oturur masasına söyler.
Yeter ki o masa, üzerinde ‘İçilmez, sanatçı şampanyasıdır’ yazılı şampanyadan patlatsın.
3 liralık şampanyanın adı da üstündedir zaten: Akustik.”
SAHNELERİN RACONU VARDI
Evet Akustik marka şampanya, eski gazinolarda sadece patlatmak için üretiliyordu. İçilmezdi.
İçilmediği gibi kimsenin aklına, onu birinin başından aşağı dökmek de gelmezdi.
Çünkü sahnelerin de bir raconu vardı.
İşte o racon -ki ağır bir vefa içerir- uzun yıllar Müslüm Baba’yı Ankara ile buluşturdu.
Dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, o tarihlerde Gençlik Parkı’nı bakıma aldı. Tekrar açtığında içkili aile gazinoları tarihe karışmıştı.
26 Aralık 2005
Ve Müslüm Baba’nın Ankara’sının gariban şampanyası devri de bir daha açılmamak üzere kapandı.
O yüzden o gün Ankara Hürriyet, “Akustik’e Veda” manşetiyle çıktı.
O manşet hem Akustik’e vedaydı, hem Müslüm Baba’ya, hem de bir dönemin Ankara’sına.
Müslüm Baba hayatta olsaydı ve biz gazeteciler ona Demet Akalın-şampanya ikilisini sorsaydık... Kim bilir belki de şöyle derdi...
“Muhterem, patlat bir Akustik, aman sakın dökme.”
İSTANBUL’U KUŞATAN SİVRİSİNEK ORDUSU
1972 yazı İstanbul için oldukça kanlı geçti.
O yıl kent tam bir sivrisinek istilası altındaydı.
Sivrisinek güçlerinin dokuz karargâhı vardı:
Ayamama, Siyavuş, Bostancı, Dragos, İstinye, Baltalimanı, Feriköy dereleri ile Kurbağalıdere ve Küçükçekmece sazlıkları.
Ama bu noktalarda yapılan mücadele yetersizdi. Kent merkezinde de sokak savaşı gerekiyordu.
Belediye parasızlıktan şikâyetçiydi.
Tüm yetkililer bir diğerini adres gösteriyordu.
Başkan Fahri Atabey, yardımcısını...
Yardımcısı, Bulaşıcı Hastalıklar Şube Müdürü’nü...
O da Sıtma Savaş Eradikasyonu Başkanlığı ile Vilayet Sağlık Müdürlüğü’nü...
3 Ağustos 1972
ZOMBİ FİLMİ GİBİYDİ
Hürriyet’in 3 Ağustos 1972 günkü manşeti vatandaşın duygularına tercüman olmuştu:
“İstanbul’da sivrisinek kol geziyor.”
“Geceleri gezmek ve uyumak imkânsız.”
Gerçekten de İstanbul büyük zulüm yaşıyordu.
Uyku desen yok, sahilde oturulmuyor, pencereyi azıcık araladın mı feci bir akın söz konusu...
Gece çökünce ortaya çıkan zombilerin anlatıldığı korku filmlerinin platosu haline gelmişti koca şehir.
Hürriyet haberi bunları özetliyordu:
“İstanbullular için geceler büyük bir işkence haline gelmiştir. Güneşin batışı ile İstanbul’un üstüne bir kara bulut gibi çöken sivrisinek sürüleri yüzünden hemen hiçbir evin penceresi açılamamakta, sıhhi bakımdan vücuda zararlı olan ilaçlar kullanılmakta ve halk kapalı odalarda bunalarak yatağa girmektedir.”
Yarım asırdır böylesi görülmemişti.
Haşere ilaçları, pencere telleri satışında büyük artış vardı.
MİLLETVEKİLLERİNİ BİLE ISIRIYORLAR
Bu istila esprilere bile konu oldu.
İstanbul Milletvekili Reşit Ülker, vekil dokunulmazlığına işaret edip, “Kardeşim bu sivrisinekler milletvekili bile dinlemeyip ısırıyorlar. Her tarafımız çeteleye döndü” diyordu.
Tüm bu çaresizlik içinde yurdum insanı ne yapsın?
Gazete kâğıtlarını yakıp, dumanıyla sivrisinekleri kaçırmaya çalışıyordu.
O yaz İstanbul için korkunç geçti.
Paylaş