1980’lerde yaz sezonuna hazırlanırken Bodrum’un doğal nüfusu 15 bindi. Dönemin Belediye Başkanı Cevat Bilkiç de o yıl Bodrum’daki fiyatları serbest bıraktı. Bu kararın ilçedeki kaliteyi arttıracağını savunuyordu. Tabii doğal soru, bu kadar yüksek fiyatları Türk turistlerin nasıl ödeyeceğiydi.
Bilkiç’in buna da çarpıcı bir yanıtı vardı: “Bodrum turistik bir yer. Fiyatları da bu nedenle serbest bıraktım. Ortadirek bu paraları kaldıramaz. Döviz kazanmak istiyorsak Bodrum’a Türkler gelmesin, yabancılar gelsin.”
Başkanın bu sözleri çok tartışma yarattı.
Tabii ki Bodrum hiçbir zaman Türk halkına kapanmadı. Ama sorunları da kendisiyle birlikte çığ gibi büyüdü.
Bugün doğal nüfusu 187 bin kişi. Ve her geçen gün artmaya devam ediyor.
ARKADAŞ ARIYORUM ARKADAŞ...
Bugün
Barış Harekâtı, 20 Temmuz 1974 günü sabahın ilk saatlerinde başladı.
20 Temmuz tarihli Hürriyet’in normal baskısı “Bu dava bitmeli” başlığıyla yayınlanmıştı. Haber şöyleydi:
“Donanmamıza mensup çıkarma gemileri Mersin’den Akdeniz’e açıldı. Jetlerimiz ve keşif uçaklarımız devamlı şekilde donanma üzerinde uçuyor.”
Gazete böyle çıkmıştı ama sabah saat 05.00’teki gelişmelerle birlikte Hürriyet’in yıldırım baskı serisi de başladı.
Birinci yıldırım baskının başlığı şöyleydi: “Mehmetçik Kıbrıs’ta..”
“Harekât sabaha karşı 5’te başladı. Türk paraşütçüleri yeşil adaya indi.”
Hemen ardından yayınlanan ikinci yıldırım baskının başlığı aynıydı ama yeni gelişmeler eklenmişti:
Herkese sağlıklı günler dilerim.
5 Haziran 1977’deki seçimlerin ardından oluşan TBMM’ye başkan aranıyordu.
Aranıyordu diyorum çünkü 5 ay geçmiş, 30’a yakın oylama yapılmış ama bir türlü başkan seçilememişti.
Partiler anlaşamıyor, dolayısıyla kimse yeterli oya ulaşamıyordu.
İş öyle bir çıkmaza girdi ki, milletvekilleri seçimde komik oylar kullanmaya başladı.
29 Ekim 1997 tarihli Hürriyet’in manşeti şöyleydi:
Türkiye de, bir NATO üyesi olarak coğrafi konumuyla bu karpuzun göbeğinde, ABD’nin tarafındaydı.
Komünizm lafı bile ülkede paniğe neden oluyor, biraz sesini çıkartana “Moskof” işaret ediliyordu.
İşte bu nedenle, 27 Haziran 1969 günü İstanbul Samatya Caddesi’ndeki bir apartmanın balkonunda boydan boya asılı orak-çekiçli Sovyetler Birliği bayrağını görenler büyük şaşkınlık yaşadı.
Altı katlı apartmanın çatı dairesindeki bayrağı önce sahil yolundaki vatandaşlar fark etti. Gören inanamıyor, dönüp bir daha bakıyordu. Yarım saat içinde polisin telefonları kilitlendi.
28 HAZİRAN 1969
Saat 09.15’te MİT görevlileri ile siyasi polis olaya el koymuş, 17 numaralı apartmana gelmişti bile. Ama kapı kilitliydi. Daireye girilemiyordu.
Polislerin tereddüdünü
Artık aramızda yok.
Onun gerçek adının Fahrettin Cüreklibatır olduğunu herkes bilir.
Peki on yıllardır herkesin Cüneyt adıyla tanıdığı ünlü sanatçıya kim Fahrettin der?
2006’da “Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu” filmini çektikten sonra Hürriyet’e konuşurken bu sorunun yanıtını vermişti.
‘YAPTIKLARIMLA KAHRAMANDIM’
Şermin Terzi’nin “George Arkın, Steve Arkın, Lee Arkın, Fahrettin Cüreklibatır ve Cüneyt Arkın’dınız. Kimlik karmaşası yaşamadınız mı hiç?” sorusunu şöyle cevaplıyordu:
“N’ayır. Ben Fahrettin’im. Yakın çevrem bana Fahrettin der. O ismin içinde çocukluğum, uçurtmam, masum duygularım var. Alışamıyor insan ötekilere.”
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1927’de başlattığı bu gelenek 96 yıldır sürüyor.
Bugün de Veliefendi’de yine bir Gazi fırtınası esecek.
Bugüne kadar 95 kez koşulan bu yarıştaki tüm şampiyonları burada anmak çok zor. Ben bir kaç ilginç günü not düşmek istedim. Önce şunu hemen söylemek gerekiyor.
30 Haziran 1980
Türk yarış tarihinin yıldızı olan ve hayatı filme bile çekilen Bold Pilot, Gazi Koşusu’nun da en hızlısıydı.
Şampiyon olduğu 1996’daki koşudaki 2.26.22’lik derecesi hiç geçilemedi. Mümin Çılgın 9 şampiyonlukla bu prestijli yarışı en çok kazanan jokey olarak tarihteki yerini aldı. Bugün yine piste çıkacak olan Ahmet Çelik de 7 şampiyonlukla üst üste en çok yarış kazanan jokey durumunda.
Eliyeşil ekürisi 1950’den 2005’e kadar tam 13 kupa kazanarak liderliği elinde bulunduruyor.
Osman Hamdi Bey’in pek kıymetli bu tablosunun son yarım yüzyıldaki hikayesi, kendisi gibi çarpıcıdır.
Tablonun öyküsünü anlatmak için önce geçen yüzyılın başına, Birkök Ailesi’nin geçmişine gitmek gerekiyor.
Saim Birkök, Ünyeli, varlıklı bir ailenin ilk çocuğu olarak 1895’te geldi dünyaya. Daha sonra üç kardeşi daha oldu. Zengin bir armatör ve sanatseverdi. Kardeşlerden birinin kısa evliliği dışında hiçbiri evlenmedi.
Saim Bey, 1. Dünya Savaşı’nda yaralanınca Kayseri’de hastanede tedavi gördü. Burada tanıştığı Şakir ismindeki askerle çok yakın dost oldu.
ADAŞI YÜZÜNDEN HAYATTAN BEZDİ
Taburcu olup İstanbul’a döndükten yıllar sonra, Şakir Bey, doğan oğluna hastanedeki dostunun, Saim’in adını koydu.
Saim Birkök,