Ama o geceyi anlatmadan önce daha yakın bir zamana, 2010’a gidelim.
12 Ağustos 2010 günü Türkiye korkunç bir cinayet haberiyle sarsılmıştı.
Olay 12 Ağustos’ta duyuldu ama aslında cinayet 5 Ağustos’ta işlenmişti. Burhan Cahit Tekinliğ isimli eski bir gazeteci, Cihangir Samanyolu Sokak’ta yaşayan Neşide Dırmıkçı’yı bıçaklayarak öldürdü. Cinayetin nedeni ikili arasındaki tartışmaydı.
İfadesinde anlattığına göre cesedi iki gün evde, öldürdüğü yerde bıraktı. Hayatına devam ediyordu.
7 Ağustos günü Karaköy’de nalbura gidip bir elektrikli bir de normal testere satın aldı.
Elektrikli testereyle Dırmıkçı’nın ayaklarını ve sol kolunu kesip bir poşete yerleştirdi, buzdolabına koydu. Akşamları cesedi küçük parçalar halinde poşetle çöpe atıyordu. Dırmıkçı’yı soran komşularına ise “Akçay’a akrabalarının yanına gitti” diyordu.
Cesedin kokusunun yayılmaması için üzerine bol bol parfüm sıktı. Ancak bu yeterli olmadı, koku komşulara kadar ulaştı.
İhbar üzerine eve gelen polis,
27 Kasım 1973’te Hürriyet’te röportajı yayınlandığında meslekteki 50’nci yılına ulaşmıştı.
Yarım asır öncesini anarken, “1922’lerde taksi şehirde parmakla gösterilecek kadar azdı” diyordu.
Abdülmecid Efendi’nin 1920’lerin sonunda Nice’te kızı Dürrüşehvar, kucağında torunu Necla, önünde diğer torunları Neslişah ve Hanzade Sultanlar ile birlikte çektirdiği fotoğraf.
1973’teki İstanbul trafiğinden şikayet ediyor, 1920’leri şöyle anlatıyordu:
“O zamanlar, mesleğimizin zevkini çıkarırdık. Yollar tenha, istediğin hızla git. Bugünkü gibi, iki adımda dur kalk yoktu. Yıllarca önce sefasını sürdüğümüz İstanbul’un yollarında bugün cefa çekiyoruz.”
İçor bugünleri görseydi kim bilir ne kadar da şaşırırdı.
27 KASIM 1973
Belki de biraz benim merakımdan, bu isimler genelde spor sayfalarından.
Samim Var, Eşfak Aykaç, Tahsin Öztin, Birol Pekel ve Orhan Aldinç.
Bu isimlerin o kadar çok yazılarını, haberlerini okudum ki... Kimi zaman sayfa manşetinde, kimisinde çift sütunda. Kısacık yazılarda bile bir maçı nasıl yeniden yaşattıklarına hayran olmamak mümkün değil.
Bu ünlü gazetecilerin içinde biri önemli bir fark yaratıyordu. Benzetmeleri, dil zenginliği ve gündelik yaşamdan bezediği yazıları hep dikkat çekiciydi.
O isim Orhan Aldinç’ti.
LAFINI SAKINMIYORDU
Birkaç cümleyle bile meramını anlatabilen, hedefi tam da 12’den vuran bir kalemdi. Kalemi o kadar sivri olabiliyordu ki, dönemin ünlü yıldızlarına, kelli felli yöneticilerine lafını sakınmıyordu. Üstelik sadece futbol değil... Güreş, yüzme, atletizm, boks... Sporun her dalında kalem sallıyordu.
Bu gelenek epey eskide kaldı ama bir dönem lidere bağlılığın önemli gösterilerinden biriydi.
Liderler yurt gezilerinde gittiği illerde muhakkak partililerin omuzlarında birkaç kez yükselirdi.
Bu konuda en mustarip olanlardan biri de SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’ydü.
Mütevazı kimliği Erdal Bey’in omuzlara alınmasına o kadar tersti ki o meşhur “İnönü yatışı” yöntemini icat etti.
Omuzlara alınmaktan hiç hoşlanmayan İnönü, böyle bir riskle karşılaştığında hemen yere yatarak partilileri önlüyordu.
‘SİZİ BIRAKMAYIZ’
Ama
HAMAMKÖY İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlıydı.
Burada vatandaşların kullandığı su, köyün deposundan sağlanıyordu.
Perihan Gelen, 30 Eylül 1994 sabahı oğlunu okula gönderdikten sonra bulaşık yıkamak için musluğu açtığında suyun pis koktuğunu fark etti. Üstelik rengi de şeffaf değil, beyazdı.
Brynner, On Emir filminde 2.Ramses’i canlandırdı. Filmdeki rol arkadaşı Anne Baxter ile birlikte.
Hemen bir bardağa su doldurup okula koştu, öğretmenlere gösterdi. Köy bir anda alarma geçti. Muhtar, sağlık ocağı, jandarma herkes haberdar edildi. Öğrencilerin su içmesi engellendi.
Caminin hoparlöründen tüm köye suyu içmemeleri uyarısı yapıldı. Muhtar
Şampiyon, Glynn Wolfe isimli mirasyedi bir papazdı.
Wolfe, Indiana’lı banker babasından kalan mirasla Nevada, California ve Montana’da birçok otel satın almıştı.
Sonra da evlilik kariyerine başladı.
Las Vegas’a yerleşti, ilk evliliğini 28 yaşındayken yaptı.
Bu fotoğraftaki, Wolfe’un 13’üncü eşi Sherry. O yıllarda Wolfe 47, eşi 20 yaşında.
Bundan sonra da tam 16 kez evlenip boşandı. Eski eşleri ondan “Dünyanın en harika erkeği” diye söz ediyorlardı.
Hepsine nafaka ödüyor, hatta zaman zaman görüşüyordu. Sadece 7’nci eşi
Evet, bugün için garip geliyor ama o güne kadar tek bir televizyon kanalı vardı. O da sabah 08.00’de başlayıp, gece 00.30’da kapanıyordu.
Uzaktan kumanda diye bir şeye ihtiyaç duyulmayan bir dünya düşünün.
Aslında TRT’nin ikinci kanalı TV2, 15 Eylül’de deneme yayınlarına başlamıştı. Ama çoğunlukla TRT1’le aynı programları yayınlıyordu.
6 Ekim günü kanal AKM’de düzenlenen tören ve Başbakan Turgut Özal’ın konuşmasıyla resmen açıldı.
Açılış için TRT hiçbir masraftan kaçınmadı. O dönem Self Control şarkısıyla ünlenen Laura Branigan 25 bin dolar karşılığı TRT’ye çıktı.
6 EKİM 1986
TEMKİNLİ İYİMSERLİK
Âşık Veysel de telif işlerinden en çok çeken isimlerdendi.
1970’li yıllarda birkaç kez yaşadığı Sivas’tan İstanbul’a gelip plak şirketleriyle telif konularını görüştü.
Ancak aldığı ücretler hak ettiğinin çok çok altındaydı.
21 Mart 1971’de Hürriyet’te şöyle bir haber vardı:
“Plak şirketleri Âşık Veysel’i yine dolandırdı.”
Bu cümledeki “yine” kelimesine dikkat etmek gerek.