Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv BalıkçısıYazarın Tüm Yazıları

Son halifeyi sürgüne yolcu eden taksici

Mehmet Şerif İçor, İstanbul’un en eski taksicilerindendi.

Haberin Devamı

27 Kasım 1973’te Hürriyet’te röportajı yayınlandığında meslekteki 50’nci yılına ulaşmıştı.

Yarım asır öncesini anarken, “1922’lerde taksi şehirde parmakla gösterilecek kadar azdı” diyordu.

Son halifeyi sürgüne yolcu eden taksici
Abdülmecid Efendi’nin 1920’lerin sonunda Nice’te kızı Dürrüşehvar, kucağında torunu Necla, önünde diğer torunları Neslişah ve Hanzade Sultanlar ile birlikte çektirdiği fotoğraf.

1973’teki İstanbul trafiğinden şikayet ediyor, 1920’leri şöyle anlatıyordu:

“O zamanlar, mesleğimizin zevkini çıkarırdık. Yollar tenha, istediğin hızla git. Bugünkü gibi, iki adımda dur kalk yoktu. Yıllarca önce sefasını sürdüğümüz İstanbul’un yollarında bugün cefa çekiyoruz.”

İçor bugünleri görseydi kim bilir ne kadar da şaşırırdı.

Haberin Devamı

Son halifeyi sürgüne yolcu eden taksici27 KASIM 1973

TRAFİK POLİSİ BİLE YOKTU

Çünkü yollar o kadar boştu ki, Beyoğlu İlkyardım Hastanesi’nden otomobilinin kontak anahtarını kapayıp Tophane’ye kadar motoru çalıştırmadan iniyordu.

O yılların İstanbul’unda yasak yol diye bir şey yoktu. Hatta trafik polisi bile...

Mehmet Şerif İçor, 1945’te elinde kırmızı boyalı bir sopa ve dudaklarında düdük bulunan Mehmet Ali Bey’in Galatasaray’da trafiği yönlendirmeye başladığını söylüyordu. İlk trafik polisi, “Şuradan git, buradan git. Dur, kalk” diyordu.

Yasak yol yoktu, kural azdı ama cezalar çok ağırdı.

İstanbul’un polis müdürlerinden Ekrem Paşa, trafik kurallarına uymayan şoförleri “falakaya” yatırıyordu.

HALİFELİĞİN KALDIRILDIĞI GÜN

İçor’un anılarında 1922 senesinin 3 Mart’ını 4 Mart’a bağlayan gecenin ayrı bir önemi vardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3 Mart 1924’te aldığı kararla halifeliği kaldırdı.

Aynı kanun, Osmanlı hanedanının da ülkeyi terk etmesini öngörüyordu. Kanun Meclis’te kabul edildiğinde saat 18.45’ti.

Hemen o gece son halife Abdülmecid ile ailesinin sınır dışı edilmesi için harekete geçildi.

İçor işte o gecenin enteresan hikayesini 27 Kasım 1973 tarihli Hürriyet’te anlatıyordu.

Haberin Devamı

Son halifeyi sürgüne yolcu eden taksici

KARPİT LAMBASINI YAKMIŞ BEKLİYORDU

O yıllarda otomobillerde far yoktu. 3 Mart akşamı, Maksim’in önüne park etmiş, Fiat marka aracının karpit lambasını yakmış müşteri bekliyordu. Bir polis yanaştı, “Sarayda misafirler var, onlara şehri gezdireceğiz, gidelim” dedi.

Dolmabahçe Sarayı’na vardığında bahçede altı taksinin daha bulunduğunu gördü.

Polis Müdürü Şerif Bey, taksicilere ses çıkarmadan beklemelerini söyledi. Sonrasını İçor şöyle anlatıyordu:

“Gece yarısından sonra taksilerimize bavullar yerleştirildi. Ve sabaha karşı da Abdülmecid, oğlu Faruk, kızı Derrüşehvar, hanımı ve birkaç kişi ile birlikte otomobiline bindi. Ben ve öteki arkadaşlarlar da taksilerimizle konvoya takıldık.”

Haberin Devamı

İçor ve diğer taksiciler bavulları taşıyordu.

Sabaha karşı hareket ettiler ama yollar çok fenaydı. 4 Mart saat 15.00’te ancak Çekmece’ye, akşam 23.00’te de Çatalca’ya varabildiler.

Son halifeyi son gördüğü anları İçor şöyle anlatıyordu: “Halife Abdülmecit ve çocukları trene bindikleri zaman artık son halifenin de yurdumuzdan uzaklaştırıldığını anladık.”

Abdülmecid ve ailesi o akşam Çatalca’dan Şark Ekspresi’ne bindirilerek İsviçre’ye gönderildi. Son halifenin 1944’te Paris’te ölümüyle sonlanacak sürgün yolculuğu böyle başladı.

İçor, son halifenin Türkiye’yi terk ettiği yolculuğunun son tanıklarındandı.

Son halifeyi sürgüne yolcu eden taksici
2 TEMMUZ 1977

BU EVLİLİK BİR KEZ BİLE GÜLDÜRMEDİ

Haberin Devamı

Lefkoşa’da yaşayan Ahmet Halil İnce ile eşi Şifa, 1965’te evlendi. Dört çocukları oldu. Düğünlerinin üzerinden 12 yıl geçti. Şifa İnce 12 yıl boyunca kocasına bir kez bile gülmedi.

Halil İnce her yolu deniyor ama bir türlü başarılı olamıyordu. Onu en çok üzen ise konu komşunun Şifa Hanım için “Hep gülen, neşeli bir kadın” demesiydi. Halil İnce bundan dertliydi ama Şifa Hanım da çok haklıydı:

“Nasıl güleyim? Bizimki daha düğünümüzde içmeye başladı. 12 yıldır hâlâ içiyor. Eve gelir gelmez, konyak şişesini açar. İçtikçe içer. Kendinden geçer. Ondan sonrasını ise söylemesi ayıp, dört çocukla zor frenledim. Üstüne üstlük, bir de ağzına geleni söyler. Böyle bir durumda nasıl gülmemi beklersiniz?”

Haberin Devamı

1977 yılının temmuz ayına gelindiğinde bir gün Ahmet İnce eşine bir fıkra anlattı.

Fıkranın ne olduğu bilinmiyor ama Şifa İnce kendisini tutamadı, ilk kez güldü.

Halil İnce’nin adağı vardı. Karısını güldürebilirse kurban kesecekti. Hemen adağını yerine getirdi. O kadar mutluydu ki hızını alamadı gazeteye bir de ilan verdi:

“Ben Görneç’li Ahmet Halil İnce, 12 yıldan beri evli bulunuyorum. Ancak, evlendiğim günden beri gülmeyen eşim, unutarak mı olacak gülüverdi. Bunun üzerine kurban kestim. İkinci bir defa gülecek olursa bir kaç kurban adağım var. Allah kerim bugünden yarına.”

Yazarın Tüm Yazıları