Aşk filmi sevmem. Sadece iki insanın karmaşık ilişkilerini anlatan öyküleri bünyem reddeder. Bıdık bıdık ilişki konuşan arkadaşlardan uzak dururum. Televizyondaki kim kiminle, nerede, ne yapar programlarını görünce ya 'lalalalalala' diye gürültü çıkararak televizyonu kapatırım ya da koşarak kaçarım. Nünü'nün baskısıyla bunlardan her hangi birine maruz kalıyorsam, her yerimde fısır fısır kırmızı noktalar türer.
İnişli çıkışlı, ağdalı bir ilişkinin izleyicisi olmak da beni bozar; sığ, kameraların önünde göstere göstere yaşanan bir vitrin aşk da.
Doğrusunu söylemek gerekirse, hiç kimsenin ilişkisiyle zerre kadar ilgilenmiyorum.
*
Çıkmasın da zaten! O yüzden, kendisine buradan seslenmek istiyorum. Kendim için bir şey istiyorsam, namerdim!
*
Sevgili talihli,
Hitap şeklimden de anlaşılacağı gibi, hepimiz seni çok şanslı, ultra farklı, hayatta yırtmış biri olarak görüyoruz.
Çok çalışıp, çok kazanıp, az harcamak mı lazım? Yoksa yeteri kadar çalışıp, geri kalan zamanda biraz sallamak mı lazım hayatı? Çok istediklerimizi, gerçekten istiyor muyuz? Yoksa sistem bize bunu mu diretiyor zorla?
*
Çalış, çalış kimseye yetmiyor. ‘Ne haber? Ne yapıyorsun?’ diye sorduğun herkes şikayette. ‘İyi misin?’ diye sordukların ‘Sürünüp gidiyoruz’ diye yanıtlıyor. Sanki insanoğlu değil, sürüngen familyasındanız, doğamızda var sürünmek.
Hiç ‘Çok iyi gidiyor, harika bir hayatım var’ diye yanıt aldığınız oldu mu birinden? Ya çok çalışıyordur, ya işler iyi gitmiyordur ya da para yetiştiremiyordur hayatına. Genel bir ‘çok çalışan mutsuz çoğunluk’ olma durumumuz var.
*
Yani, yeni sezonda Darwin artık dizide olmayacak. Senaristler; Darwin’i allem ettiler, kallem ettiler diziden attılar. Dizinin yapımcıları, Darwin’in düşüncelerinin uygulanmak istenen senaryoya uymamasını gerekçe gösterdiler, anladığım kadarıyla.
Evrim konusu sınıflarda ne kadar detaylı inceleniyordu, ne oranda aydınlatıcı şekilde çocuklara anlatılıyordu, bir muamma...
Bu konu, zaten Darwin’in bu teoriyi ortaya attığı günden beri tartışılıyor. Koca koca profesörler, konuyu derinlemesine inceliyor, hala karşılıklı münazara ediyorlar: Yaratılış mı? Evrim mi?
*
Bazen şarkılarını dinledikçe tutamam kendimi, mesaj yazarım, saat kaç olursa olsun; ‘Kızım’ derim, ‘sen büyücüsün!’ Dinleye dinleye alışmazsın şarkılarına, dinlediğin anda vurulursun.
*
Deli kız’dır.
Yaşça büyük olsa da, küçük olsa da, bizim deli kızdır işte!
Bayram dönüşü, bir İstanbul klasiği olarak, trafik kilometrelerce uzadı. Bayramda iki gram gevşemiş olan sinirler, iki katı gerildi. Allaha şükür, İstanbul’a girmeden, tekrar İstanbul kafasına, gerginliğine, İstanbul’a has anlayışsızlığa geri dönüldü.
Tatil anlayışı bir tuhaf olan insanımız; bir gün yol yaptı, iki gün tatilde debelendi, bir gün de dönüşe harcadı. Şimdi dinlenmek için dört, beş güne ihtiyacı var!
*
On iki saat araba kullanarak Bodrum’a gidip, daha tabelasına on kilometre önce trafiğe takılıp, bir buçuk milyon insanla beraber denize girip, sıra bekleyerek yemek yiyip, et-ete sokaklarda gezinip, on beş saat araba kullanarak İstanbul’a geri dönen çok insan var bu memlekette.
Tatilin tadını çıkartacağız diye; Bitez’de, Gümbet’te, Dalyan’da kendi canlarını çıkartan tatilcilerimiz, İstanbul’un kaosunu yanlarında götürerek çok eğlendiler, bir o kadar da dinlendiler(!)
Yakın Yunan adalarına gidip, zaten yurtdışında Türk görmeyi hiç sevmeyen yurdum insanı, kendi kökenini unutup, ‘Her yer Türk!’ diye söylendi durdu.
Her bayram olduğu gibi, Ceneviz işgalinden sonraki en büyük işgali yaşayan Bozcaada’da, homurdanarak yürüyen insan toplulukları ‘Bayramda Bozcaada’ya gelmeyeceksin arkadaş!’ konulu workshop’lar düzenlediler, seminerlere katıldılar. Binlerce insanın, aynı anda hücum ederek, Bozcaada’nın bakir kalmış koylarını ziyaret etme girişimleri de, doğal olarak, sonuçsuz kaldı. Bakkallardaki bisküvi, gofret stoklarının bile eridiği adanın ziyaretçilerinin ayrılmasının ardından, ada sakinlerinin kazandıkları parayı terapiye yatırdıkları söyleniyor.
Bayramı Çeşme Alaçatı’da geçiren arkadaşlar, Alaçatı Çarşı girişinde kimlik kontrolü yapıldığını,
Geçebilir. Sevdiklerinle olursan, hafifleyebilir. Bir nefes olabilir bayram. Yeniden başlamanın enerjisi toplanabilir. Seni sevenlerle birlikte olursan bayramda, ihtiyacın olan güç, güven ve sevgi içinde birikebilir.
*
Arzu ettiği kadar göremediği çocuğunu, varsa torununu görmektir dedeye, büyükanneye de bayram. Dünyaları versen kafi gelmez, illa çoluğunu çocuğunu bekler. Çocuğunun çocuğu varsa; ikiye değil, ona katlanır beklentisi de, sevinci de. Gidip görmezsen, hüznü de ona katlanır yalnız.
*
Çok çalışıyoruz, çok yoruluyoruz. İki güncük tatil fırsatı olunca kafayı temizlemeye bir yerlere koşuyoruz. İmkanı olan bir çoğumuz, bayram tatil planlarını aylar öncesinden yapıyor, hatta taksit taksit ödemeye bile başlıyor.
Belki biz de bir çekirdek aileyiz artık, ailemize vakit ayırıyoruz işte, ne var?
*
Suçluluk duygusu yaratmaya çalışmıyorum. Kimseyi yargılamıyorum. İnanın, aksini yapan herkesi de anlıyorum ama imkanları zorlayın ve bayramda mutlaka büyüklerinizi ziyaret edin dostlar! Bayram planlarınızı her zaman buna göre yapın.
Şimdi ‘birilerinden olmak’ başka bir şey tabi.
Koskoca şehirde;
- Necla’nın torunuyum amca,
- Kuşçu Cezmi’nin damadıyım teyze,
- Gıdık Hüseyin’in kayınbiraderiyim, belki oradan tanırsınız,
- Garga Melahat’i bilir misiniz? kapı komşumuzdu, diyerek kendinizi tanıtamazsınız elbet.
*
Kendini tanıtmak başka, bu tanışıklıktan faydalanmak başka tabi.