Paylaş
Bayram dönüşü, bir İstanbul klasiği olarak, trafik kilometrelerce uzadı. Bayramda iki gram gevşemiş olan sinirler, iki katı gerildi. Allaha şükür, İstanbul’a girmeden, tekrar İstanbul kafasına, gerginliğine, İstanbul’a has anlayışsızlığa geri dönüldü.
Tatil anlayışı bir tuhaf olan insanımız; bir gün yol yaptı, iki gün tatilde debelendi, bir gün de dönüşe harcadı. Şimdi dinlenmek için dört, beş güne ihtiyacı var!
*
On iki saat araba kullanarak Bodrum’a gidip, daha tabelasına on kilometre önce trafiğe takılıp, bir buçuk milyon insanla beraber denize girip, sıra bekleyerek yemek yiyip, et-ete sokaklarda gezinip, on beş saat araba kullanarak İstanbul’a geri dönen çok insan var bu memlekette.
Tatilin tadını çıkartacağız diye; Bitez’de, Gümbet’te, Dalyan’da kendi canlarını çıkartan tatilcilerimiz, İstanbul’un kaosunu yanlarında götürerek çok eğlendiler, bir o kadar da dinlendiler(!)
Yakın Yunan adalarına gidip, zaten yurtdışında Türk görmeyi hiç sevmeyen yurdum insanı, kendi kökenini unutup, ‘Her yer Türk!’ diye söylendi durdu.
Her bayram olduğu gibi, Ceneviz işgalinden sonraki en büyük işgali yaşayan Bozcaada’da, homurdanarak yürüyen insan toplulukları ‘Bayramda Bozcaada’ya gelmeyeceksin arkadaş!’ konulu workshop’lar düzenlediler, seminerlere katıldılar. Binlerce insanın, aynı anda hücum ederek, Bozcaada’nın bakir kalmış koylarını ziyaret etme girişimleri de, doğal olarak, sonuçsuz kaldı. Bakkallardaki bisküvi, gofret stoklarının bile eridiği adanın ziyaretçilerinin ayrılmasının ardından, ada sakinlerinin kazandıkları parayı terapiye yatırdıkları söyleniyor.
Bayramı Çeşme Alaçatı’da geçiren arkadaşlar, Alaçatı Çarşı girişinde kimlik kontrolü yapıldığını, televizyona ya da magazin dergilerine en az bir kere çıkmamış olanların kapıdan çevrildiğini anlattılar. Alaçatı ana caddede akıntıya kapılan kız arkadaşını yakalayamayan bir kardeşimizin, kızcağızı üç saat sonra, debinin azaldığı bir ara sokakta bulduğunu duyduk!
İstanbul’un ada vapurlarının bayramda ayakta yolcu almasından bile işkillenmeyen kalabalıkların, birbirini iteleyerek, güruh halinde adaları istila ettikleri; balıkçı ve dondurmacı gibi esnafların, bölge jandarmaya sığındıkları rivayet ediliyor.
*
Malum bayram; akrabalar da, komşular da ziyaret edildi tabi. Çok samimi olunmayan komşu ziyaretlerinde, süper sakil durumlar yaşandı elbet. Konuşacak konu bulamayan ve ortak noktaları asansör ve apartman aidatı olan insanlar, ‘E, daha daha nasılsınız?’larla zaman tüketme gayretine giriştiler.
Aile büyüklerini ziyarete gidenler, iç hesaplaşmalarında kendilerine bile sormadıkları sorulara maruz kaldılar. Evliler ne zaman çocuk sahibi olacakları, nişanlılar ne zaman evlenecekleri, sevgilisi olmayanlar neden yalnız oldukları, yeni mezunlar ne zaman işe başlayacakları sorularına maruz kaldılar, utana sıkıla geçiştirmeye çalıştılar.
Bayram ziyaretçileri kolonyaya bulandılar, şerbetli tatlıların dibini buldular. ‘Yersin yersin, bizimkisi çok hafif, ev baklavası’ derken; kemalpaşa, şöbiyet, hanım göbeği, vezir parmağı, dilber dudağı, sütlü nuriye, tel kadayıf, revani, şambali, şekerpare ve kalburabastı da yediler. Şeker komasına marke bir vaziyette, resmi ziyaretlerini sürdürdüler.
Çocuklar büyüklerin ellerini öptü, ufak ufak para topladılar. Şekere, çikolataya boğuldular, doymadılar. Bir çoğu sabahtan akşama kadar, akraba teyzelerin ikram ettiği dişlere yapışan şeker ve pralin çikolata yemekten sapsarı kesildi, mide bulantısı içerisinde eve dönerken uyuyakaldı.
*
Bir bayram daha geride kaldı. İyice dinlendik, özellikle eve dönerken trafikte çok eğlendik! Şimdi tertemiz kafalarımız, yenilenmiş bedenlerimizle işe, güce hazırız!
*
Sadece, iki güncük daha tatil olsaydı da, evde hiç bir şey yapmadan, öylece yatabilseydik. Yok ya, tatili iki gün daha uzatmazdık, ne alakası var?
*
Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam
Paylaş