"Türkiye’nin en sanatçı markası" diye genelleme yapmak biraz yanlış. Adama sorarlar sanatçılığın hangi konuda diye. Bu nedenle biz tuttuk geçen ay
TNS Piar’la birlikte Türkiye’nin en marka ses sanatçılarını belirlemek istedik.
TNS Piar’ın artık klasikleşmiş
Trendpoll araştırmasında 18 yaş üstü Türkiye temsili 2017 kişiye
"Aklınıza gelen ilk üç Türk şarkıcı ya da ses sanatçısını söyler misiniz?" sorusu soruldu.
Sonuçlar süper... Adı ilk üç arasında açık ara yüzde 32.5’le en fazla adı geçen şarkıcımız
İbrahim Tatlıses. Kimsenin ’
İbrahim Tatlıses mafyatik olaylara karışıyormuş, maçoluk pazarlıyormuş’ taktığı yok.
Tatlıses’in adını ilk sırada sayanlar neredeyse Türkiye’nin üçte biri.
İkinci sırada yüzde 14.6 ile
Sibel Can, üçüncü sıradaysa yüzde 13.4’le
Sezen Aksu yer alıyor.
Sezen Aksu’yu böyle bir performans nedeniyle kutlamak gerek.
Tarkan’la birlikte (yüzde 9.4) ilk on sıradaki iki popçudan biri o.
Şaşırtıcı sonuçlar
Muazzez Ersoy’un yüzde 12 ile 4’üncü, yüzde 9.54 oranı ile
Ferdi Tayfur’un 6’ncı,
Emel Sayın’ın da yüzde 6.1’le 10’uncu sıralanması. Özellikle
Ferdi Tayfur ve
Emel Sayın’ın üst sıralardaki diğer şarkıcılar kadar görünülürlüğü yok. Ama buzdağının altında hayranlarıyla kendini kesiştirmeyi başaran denizaltılar var demek ki...
Sonuçlara şöyle bir bakıldığında Türkiye’nin genel bir zevk tablosunu (tabii ki memleketimden televizyon manzaralarını da) çıkartmak mümkün.
İlk 12 sırada isimleri söylenen sanatçılar
İbrahim Tatlıses, Sibel Can, Seda Sayan, Ebru Gündeş, Yıldız Tilbe "popbeskle-fantezi" arasında gidip gelen şarkıcılar.
Ferdi, Orhan, Müslüm üçlüsünün zaten yeri belli...
Muazzez Ersoy ve
Emel Sayın ise Türk Sanat Müziği bayrağını ayağa düşürtmeyenler.
Muazzez Abacı ise yüzde 3.6 ile 15’inci sırada. Gözden ırak olan gönülden de oluyor.
Diğer ilginç sonuçlara gelirsek...
Hülya Avşar’ın yüzde 4’le 13’üncü sırada çıkması yine de büyük başarı.
Gülben Ergen ise yüzde 2 ile 29’uncu sırada. Kendini "
oyuncu" olarak konumlandıran
Özcan Deniz artık
"şarkıcı" olarak anımsanmıyor (yüzde 0.7 ile 63’üncü).
Mahzun ise hálá şarkıcı pozisyonunda tutunuyor (yüzde 3.51).
Gidenleri çabuk unutuyoruz...
Zeki Müren yüzde 2.7 ile 20’nci.
Barış Manço yüzde 1.7 ile 31’inci,
Cem Karaca ise yüzde 0.5 ile 81’inci sırada.
Cem Karaca ekolünden
Kıraç’ın yüzde 3 ile 17’nciliği takdir edilesi bir durum.
Ahmet Kaya’ya gelince... Araştırılmaya değer bir örnek olay. Hálá önemli sayıda anımsayanı var,
Kaya yüzde 4.2 ile 16’ıncı sırada.
Piyasalar liberal yasalar komünistNe demiştim, kendini denetleyemeyeni gün gelirler denetlerler.. En doğrusu özdenetim. Çünkü iş kural koymaya gelince bizim gibi liberal zihniyetin yerleşmediği bir ülkede bu kez yasa çıkaranlar vahşileşiyor. Vahşi kapitalizmin karşısına vahşice yasa maddeleri konuyor.
Buyrun örnek... Yeni Türk Ticaret Kanunu yasa tasarısı. İşte haksız rekabete aykırı davranışlardan bazıları...
Madde 55.(1)(a)5. Kendisini, mallarını, iş ürünlerini, faaliyetlerini, fiyatlarını, gerçeğe aykırı, yanıltıcı rakibini gereksiz yere kötüleyici veya gereksiz yere kötüleyici veya gereksiz yere onun tanınmışlığından yararlanacak şekilde; başkaları, malları, iş ürünleri veya fiyatlarıyla karşılaştırmak ya da üçüncü kişiyi benzer yollardan öne geçirmek.
Bu maddeyi kim yazdıysa bravo! Diyelim ki tanınmayan bir üreticisin, dürüstçe daha ucuza mal üretiyorsun, karşıda tanınan bir marka var, ama sen
"benim ki daha ucuza" diye reklam yapamayacaksın. Olur mu öyle şey?
Madde 55.(1)(a)8. Müşterinin karar verme özgürlüğünü, özellikle saldırgan satış yöntemleri ile sınırlamak.
Hele bu maddeye beş kere bravo! Ne demek bu? Saldırgan satış yöntemi ne demek? Elle tutulur, gözle görülür mü? Nasıl ölçeriz bu yöntemi?
"Örtülü reklam" gibi ne idüğü belirsiz bir kavram mı yaratıyoruz yoksa! Hadi yöntemi tanımladık,
"müşterinin karar verme özgürlüğünün" sınırlandığını nasıl ölçeceğiz?
Ne diyor Medeni Kanun madde 48:
"Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler."
Liberal bir ekonomide
"ifade özgürlüğü" bir firmanın en doğal hakkı, reklam da bir firmanın en önemli kendini ifade etme aracı. Önüne gelen zırt pırt kafasına göre reklam yasağı koyarsa, piyasa liberal, yasa komünist nereye varabilir bu Türkiye...
Zor bir deneme
AGB’nin verileri yine tartışmaya açıldı. Yok 60 evi bir yapımcı izlemeye almış da, yok bir programın reytingleri ile oynamış da... Bir sürü kulaktan dolma söylenti. Bu tür söylentiler karşısında endişeleniyorum.
Bir,
"reyting sonuçları işlerine gelmeyenlerin" söylentileri kullanıp yanlış yasa maddeleri çıkartmalarından korkuyorum.
İki, RTÜK’ün söylentilere bakıp yanlış bir ölçüm sistemine milyonlarca dolar gereksiz yatırım yapması ve kaos yaratmasından ürküyorum.
AGB ölçümlerinin denetimi öyle polisiye tedbirlerle yapılmaz. Bir takım güvenilirlik ve geçerlilik testleri ile yapılır. Bakın şimdi. 8 Mart ve 22 Mart’ta Lig TV’de Fenerbahçe-Galatasaray maçları yayınlandı.
Digiturk abonesi yaklaşık 1.2 milyon kişi. Bunların yüzde 50’sinde Lig TV var. Bazıları ticari. Ev dışı izleme dünyada ölçülemiyor. Çünkü evren saptamak mümkün değil.
Bu nedenle 2.250 haneli panelde yaklaşık 200 hanede Lig TV olması lazım. Maçları erkekler baskın izlendiği için geçtiğimiz dört çarşamba akşamı saat 20.00 ile 22.00 arası erkek kanal paylarına bakalım.
8 Mart ve 15 Mart’ta
"diğerleri" bölümünde (yüzde 20.8 ve yüzde 21.1) bir artış var. Artışların Lig TV’den gelme olasılığı yüksek.
Peki bu kadar kişi mi izledi Fenerbahçe-Galatasaray maçlarını? AGB yaklaşık 40 milyonu temsil eder. 20 milyonu erkektir. 20.00 ile 22.00 arası da bu rakamın yaklaşık 10 milyonu ekran karşısındadır. Maçlar açık televizyonda olsa yarısı evlerde maça kilitlenirdi. Ama maç şifreli kanalda yayınlanınca erkeklerin bazıları kahveye, akrabaya, otele maç izlemeye gitti. Ölçülmedi. (AGB’de misafirler de ölçüm dışı)
Evde kalanlar benzer programları izlediler. Benzer kanal payları yarattılar. Ama 600 bin evi temsil edecek 200 hanenin tamamı maça kilitlenirse biraz daha fazla
"kanal payı" üretmesi beklenirdi. Sanırım Lig TV’li ev sayısı AGB’de biraz eksik. Ne yapmak lazım? AGB’yi yok saymak mı? Hayır, uyarırsın, düzeltir.
RTÜK’ün de yapması gereken bu. AGB’yi yok sayacağına, verilerini inceleyip, doğru ölçümleme için destek olmalı.
Not: Böyle zor bir konuyu gazete dilinde basitçe anlatmaya çalıştım ama umarım başarılı olmuşumdur.
ÇekirgelikHalkın gözüne mil çekenler, şimdi ’Halk ne kadar kör’ diye şikayet ediyorlar.
(John Milton)