Cumhurbaşkanlığı kampanyasında görücüye çıkacağı er meydanları için, hiçbirisi yaşı kadar büyük bir dezavantaj değil.
Başlıktaki soru da eksik, tamamı aslında şöyle olmalıydı: Ekmeleddin Bey’in, Tayyip Bey karşısındaki şansı nedir?
***
Kemal Kılıçdaroğlu’na da Devlet Bahçeli’ye de bravo! Cesur bir liderlik sergiliyorlar. Kaybedilecek madem, bari en az farkı yiyerek kaybettirecek birine oynuyorlar.
Ortalama akıl ‘kârdan zarar’ hesabına göre risk analizi yaparken, onlar zararı aşağı çekecek formülü aradılar. Ekmeleddin İhsanoğlu, işte bu yüzden zekice bir ‘zarardan kâr’ projesidir.
- Irak’ta yaşananlar, bir terör sorunundan çok bir siyasi sorundur.
- Olayların birinci sorumlusu, Başbakan Maliki’dir. Onun (mezhep ayrımcılığına dayalı, Şiici) yanlış politikalarıdır.
- Musul olayı Irak için bir milattır. Musul’dan sonra Irak, bir daha eskisi gibi olmayacak. (Bir devir kapanıyor, yeni bir devir açılıyor.)
- IŞİD bile olayların bu kadar büyüyeceğini tahmin etmiyordu. Bu sonucu kimse beklemiyordu. Askeri ve siyasi olarak çok hızlı büyüdü.
- Sünni aşiretlerle Baasçı ve Saddamcı eski ordu unsurları da işin içinde. IŞİD dışında gruplar da var, tek başına bir IŞİD olayı değil.
- İki yıl önce ayaklanmalar başladığında Maliki, siyasi çözüm getirseydi bunlar olmazdı.
- Sünni aşiretler ne istediklerine karar vermeli önce. Federasyon (özerklik) istiyorlarsa buna hakları var ama önce kendi aralarında birlik olmalılar.
Düşündüğümüzden çok daha derin, çok daha ciddi, çok daha büyük bir hadise...
En son bir ay önce Musul’a gidip geldiğini söyledi. Oradaki hatırlı dostları sayesinde uzun süredir bir kalkışma planlandığından haberdar olduğunu... Musul’un düşüşünün bu hazırlıklara dayandığını, bir baskınla filan başlamadığını, spontane bir gelişme olmadığını ekledi.
Dedi ki Mehmet Emin Bey:
--”IŞİD değil mesele; terör olayı, örgüt olayı değil bu... Eti ne budu ne IŞİD’in, boyunu kat kat aşar. Bu bir Sünni isyanı, Maliki’nin Şii diktatöryasına karşı yıllardır alttan alta pişen bir Sünni aşiretler kalkışması...”Dedi ki:
-”Saddam’ın dağılan ordusunun komutanları da işin içinde, başı Baasçı eski askerler çekiyor. Irak’ta resmen bir devir açılıyor bir devir kapanıyor...”Yine dedi ki:
--”Benden söylemesi, IŞİD’dir deyip geçmeyin, 3 milyonluk şehri vuruşarak alamazlardı, devrimci Sünni Aşiretler Komitesi tarafından içeriden düşürülüp altın tepside sunuldu. Bağdat ordusunu çil yavrusu gibi dağıtan şey IŞİD korkusu değil, Sünni devriminin ayak sesleridir...”Mehmet Emin Bey’in dilinden bir rivayeti naklettim size.
Yalnız, New York Times’ın anlatımı da giderek bu versiyona yaklaşıyor, bilginize.
IŞİD’in hangi şartların gayrimeşru çocuğu olduğunu hiç unutmayalım. Bu illet, Irak Başbakanı Maliki ile Suriye diktatörü Esad’ın ortak yapımıdır.
Maliki yönetiminde Şiicilik almış yürürken Irak dosyasından sorumlu ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın da aval aval seyrettiğini not edin.
Bir de, konsolosluğumuzun basılmasıyla ilgili Biden’ı aramasın mı Başbakan, nafile bir çaba oysa. Kapısını çalmak faydasız, kendine hayrı yok ki sana himmet ede...
***
Allemi kallemi yok, başlarını yakan bu Frankeştayn’ı birlikte icat ettiler. Müşterek mamülleri sayılır, ortaklaşa peydahlanmış gayrimeşru çocuklarıdır IŞİD, istedikleri kadar evlatlıktan reddetsinler.
Masada, Londra’daki merkezin Türkiye raportörü Andrew Gardner da var, Gezi sırasında çok geçmişti adı. Buluşmayı, Türkiye ofisinin başındaki Murat Çekiç ayarlıyor ama yarınki basın toplantısının hazırlıklarıyla meşgul...
Pazartesi akşam saatleri, aşağıdaki bahçe katındayız.
Af Örgütü, salı sabahı ikinci Gezi raporunu açıklayacak. Aradan geçen bir yıla ilişkin tespitler burada yer alacak.
Rapora önceden göz atma şansı verilenlerden biriyim. Fakat yazılmadan önce görüşüne başvurulanlardan biri değil...
Oradan başlıyoruz.
* * *
Her seferinde de ahaliden, en aşağı bir başbakanlık isterdi.
Siyasi mizah, hazırcevaplıkta aşağı kalır mı? Demirel’in cerbezeli ağzına repliği cuk diye oturtmuştu: “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim’ diyen adam ne istiyor?..”
Kim konuşsa, ‘milli değer’ ve ‘ortak sembol’ diyerek başlıyor lafa.
Öcalan ve Sebahat Tuncel bile bayrağa saldırıyı kınıyor, kabul edilemez buluyor.
Çözüm Süreci’ni sabote etmeye dönük bir provokasyon olduğu ortada. Öyleyse neden her kafadan ayrı bir tepki çıkıyor?
Hülasası, ‘bayrak’ diyen ne istiyor yahu?
Kabataslak şöyle:
“Her alanda demokratikleşme sağlanmadan Kürt meselesi çözülemez, Türkiye’ye barış da gelmez.”
***
Lafın entelektüel fiyakasına diyecek yok, göz kamaştıracak denli parlak.
Ama azıcık kazıdınız mı altından rahmani değil şeytani bir zekâ pırtlıyor.
Taşıdığı pek çok anlam katmanından biri bile insan hayatını fikri, siyasi ve ideolojik kavgaların üstünde tutmuyor çünkü.
Anayasa Mahkemesi’nin resmi sitesinde özel bir bölüm var, bireysel başvuru hakkını rakamlarla anlatıyor.
Başvurular, 23 Eylül 2012’den itibaren kabul edilmeye başlanmış. 25 Mart 2014’e kadar da 15 bin 710 dilekçe verilmiş.
Sonuçlandırılan müracaat sayısı 5 bin 912. Olumlu olumsuz bir karara bağlananlar bunlar.
17 Eylül 2013 ile 29 Mayıs 2014 arasında, AYM’nin kendi sitesinde yayımladığı kararları saydım, 156... Verilen kararların hepsi siteye konmuyor bu arada.
İstatistiksel verileri açtığınızda, Anayasa’dan alıntılar dönüyor sayfanın tepesinde:
12. Madde: Herkes temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
25. Madde: Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.