Eski Ahit’in kehanetine göre bütün Yahudiler vaat edilmiş topraklarda toplanmalı ya, kıyamet saatinin gelebilmesi için.
Hani ancak hepsi toplandıktan sonra İsa Mesih, kıyamet savaşına komuta etmek üzere yeryüzüne inecek ya...
Amerika’nın Evanjelik Hıristiyanları da Tanrı’nın bu planını bir an önce gerçekleştirmesine yardımcı olmayı birinci görev addediyor.
Kurtarıcı İsa’ya, kitaba uygun bir kıyamet sahnesi hazırlamak için üstün çabalar sergiliyorlar.
İmkânı olmayan Rus Yahudilerine, İsrail’e gidebilmeleri için uçak bileti parası dahi topladılar kiliselerinde.
İşte AK Parti’nin kıyameti de vukuat vukuat hazırlanıyor.
Sandıktan umudu kesmişlerin kehanetine göre, sokakların alev alev yanması gerek.
Acının ve ölümün araçsallaştırılması ne midir?
Okmeydanı’ndaki sokak şiddetini, siyasi hesaplaşmasına alet edip kızıştırmaktır.
Ölenlere ağlar gibi yaparak kendi ideolojik kavgasına taraftar toplamaya çalışmaktır.
Yok mu böyle getto ağaları?
Yok mu böyle terör şefleri?
Yok mu fikir sermayesini çocuk tabutlarına yüklemiş böyle tepelere kurulu müstemleke aydınları?
Yok mu sömürü sözcüğünü bile hıçkıra hıçkıra sömüren böyle derisi kalın sömürge siyasetçileri?
Tek başına şu iki kare her şeyi anlatıyor esasen; anadan üryan soyar gibi, sistemin ne idülüğünü çırılçıplak teşhir ediyor.
İlkinde olay yeri Ankara, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TOBB'un mali genel kurulu...
Sırasıyla önce Başbakan Erdoğan konuşuyor, sonra da CHP lideri Kılıçdaroğlu.
-Tayyip Erdoğan: "Bana diktatör diyenlerden bazıları şu an karşımda oturuyor. Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? Diktatör olsam bunu yapabilir miydiniz?..."
-Kemal Kılıçdaroğlu: "Sayıştay raporlarını getirtmeyeceksiniz, anayasal kurumu çalıştırtmayacaksınız, Cumhuriyet Halk Partisi'nin billboardlara parasını ödeyerek vereceği ilanı yayınlatmayacaksınız, 'yasama ve yargı benim için ayak bağı' diyeceksiniz, sonra bu ülkede demokrasiden söz edeceksiniz, hukukun üstünlüğünden söz edeceksiniz. Bunlar doğru değil değerli arkadaşlar...''
***
Türkiye, bütün arızalarına rağmen bir demokrasi midir? Ve şayet bizdeki rejimin adı demokrasi değilse nedir?
Bakın, bunu da ancak Twitter yapabilirdi: Der Spiegel, Türkiye muhabiri Hasnain Kazim’i Hamburg’a çekti.
Gerekçe, can güvenliği...
* * *
Der Spiegel’in “Cehenneme kadar yolun var Erdoğan” yayınını ben de mesele etmiştim, çok tepki aldı.
Ancak Facebook ve Twitter’dan gelen tepkiler, çok kötü cıvıtıp çirkinleşmiş yine...
Sunturlu küfürler, asmalı kesmeli tehditler savrulunca Der Spiegel hesabına çalışan meslektaşımız önce hafiften bunalmış, sonra da büsbütün abandone... Bizimki gibi alışık değil tabii bünye, şu an tatil olmuş vaziyette.
Hasnain Kazim’e gelen 10 binden fazla e-posta, tweet ve Facebook mesajı arasında “Seni sokakta görürsek gırtlağını keseriz”e kadar giden sapıkça korkutmalar bile varmış.
-Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in hesap vermekle topu başkalarına atmayı fena halde karıştırması...-Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’i savunma çabalarının onu daha beter batırması... -CHP’li Sabahat Akkiraz ile Şafak Pavey’in gerçekleşme riski taşımayan istifa şovları...
* * *
Soma faciasının ilk günlerinde ortalarda gözükmemesini sağlık sorunlarıyla açıkladık diyelim. Ama Faruk Çelik’in ayağa kalkar kalkmaz kapı kapı dolaşıp sorumluluğu kendi bakanlığının üstünden atmaya çalışmasını nasıl açıklayacağız?
Her izahatı, yeni izahlara muhtaç...
Yavaş yavaş açığa çıkıyor ki 301 madenciye mezar olan ocakta iş güvenliğiyle ilgili akıl almaz bir ihmaller zinciri var. Öyleyse iş müfettişlerinden senede bilmem kaç defa nasıl geçer not aldı o işletme?
Eksiklikleri zamanında tespit etmeyerek kazaya seyirci kalanların hiç mi kusuru yok?
Daha mesai arkadaşlarının hesabını vermeden ortalığa düşüp faturayı Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın kucağına atması, Faruk Çelik’in kalibresine yakışmadı.
Amerikan New York Times da, İngiliz Guardian da üzüldü Soma’daki maden faciasına. Ama
“Cehenneme kadar yolun var Erdoğan” diyecek raddede çok değil.
301 canı kaybetmenin öfkesinden, acısından, isyanından ne diyeceğini bilemedi Der Spiegel. Artık nasıl parelendiyse içi, ciğer yarası açılmış gibi “Cehenneme git Erdoğan” fırtınaları koptu dijital dünyasında...
* * *
Üzüntüsünü belli etmede başı ecnebi gazeteciler çektiyse de onları hemen peşi sıra içeridekiler takip etti.
“Katil Erdoğan” sloganını ilk kim haykırdıysa en acılı, en kederlinin kendisi olduğunu bilfiil gösterdi.
Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkmak, acılarının büyüklüğünü yüzüne haykırmak için memleketin dört bir yanından Soma yollarına düşüp “Hangi yüzle geldin buraya, defol!” diyecek denli yanmıştı bazı yürekler.
Siz de “Özel girişimciliği körü körüne şeytanlaştırmayın, bütün günahı serbest piyasa rekabetine yıkıp devletçiliği bu kadar yüceltmeyin, yazıktır” diyorsunuz...
Siz misiniz bunu diyen! Derhal sermayenin uşaklığını yapmakla, patronu aklamak için çırpınmakla, güçlüden yana olmakla vesaire suçlanıyorsunuz.
Vahşi sömürü düzeninin pespaye bir gardiyanı, kapitalizm iblisinin satılmış bir işbirlikçisi olup çıkıyorsunuz bir anda.
“Bir sermaye grubu emeği suistimal etti diye büsbütün sermaye düşmanlığı yapmayın, bir patron işçisini kollamadı diye bütün patronları töhmet altında bırakmayın arkadaşlar” diyorsunuz...
İşçinin ve emekçinin kalpsiz, gaddar düşmanlarından biri ilan edilmenize başka ne gerek!
Sizin düşman safına yazıldığınız bu düzende işçinin, emekçinin en iyi dostu kim peki? Baştacı TÜSİAD...
Soma'ya gidip halimizi yerinde gördükten sonra "Umarım insani fabrika ayarlarımıza geri döneriz" demişti, dönebildik mi peki? 'Ambülans kardeşliği'nin arkasını getirebildik mi? Ertuğrul Özkök'le bu akşam CNNTürk'te konuşuyoruz. Baştan Sona 22.15'ten itibaren...